hesabın var mı? giriş yap

  • insanların eskisi kadar korkak olmaması.
    eskiden boşanma azdı da herkes çok mutluydu, şimdi yozlaştık öyle mi?
    güldürmeyin beni.
    boşanma nimettir nimet. bunu da en iyi aile içi şiddet yaşamış evlat anlar.
    mutlu bir evliliğim, harika bir eşim var, bebek bekliyoruz, her şey çok güzel benim için. ve hayatımda başıma gelen en güzel şey nedir diye sorarsanız cevabım ne biliyor musunuz? annemle babamın boşanması. belki bu çocuk doğduktan sonra bile ben hala bu cevabı veriyor olacağım. çünkü o boşanma olmasaydı ben şu mutluluğu bulacak şansı asla elde edemezdim. hatta belki bugün burada bile olmazdım.
    cehennem gibi hayat yaşayıp buna katlanmak marifet değil. nineleriniz ne dayaklar yiyip susmuş, çok güzel olmuş değil mi? cefakar anadolu kadını payesi almış başına taç olarak. şanslı ise yaşlanınca durulan öküz dedeniz, 80'inden sonra dizleri tutmaz olup bir bardak su için ona muhtaç olunca kıymeti bilinecek. siz de bunları mutluluk timsali olarak görüp duygulanacaksınız. yok artık öyle.

  • normal koşulları olan bir uygarlıkta böyle bir keşif büyük heyecan yaratırdı. hadi halkı bir yana bırakın, bilim insanlarının bu işin peşine düşmesi beklenirdi.

    altın elbiseli adamın şanssızlığı bu işte. 2500 yıl sonra ilgisizliğe mahkum olması.

    yanındaki tabakta bulunan yazının ilk cümlesi okunmuş ve diyor ki :" hanın oğlu 23'ünde öldü..". 2500 yıl önce atalarımız bir alfabe kullanıyordu. bu bile çok heyecan verici bir olay değil mi? dile kolay 25 asır öncesinden bahsediyoruz. 300 spartalı thermopylae'de savaşırken, altın elbiseli adam orta asya'da türk dili konuşuyor, alfabe ile yazılar yazıyordu. bugün antik pers ve antik yunan tarihini okurken, aynı dönemlerde türklerin ne yaptığıyla ilgilenmiyoruz. ve hatta aşağılıyoruz kendi atamızı, "şehir kurmamışlar, yazıları yoktu, medeniyetleri yoktu". bu kadar basit değil. işte yazı vardı, işte altını en güzel şekilde işleyen, ölümsüz bir sanat eseri haline getiren bir medeniyet olduğu da ortaya çıktı. niçin kimse ilgilenmiyor? niçin daha fazla araştırılmıyor?

    uçsuz bucaksız orta asya steplerinde daha çok şey bulunacağına inanıyorum. didim, efes, truva bunlar toprak altında değil miydi? birileri araştırdı ve buldu. almanlar türkiye'deki hititlerle ilgili kazılara niye sponsor oluyor? çünkü hitit diliyle almanca arasında yakın ilişki olduğu biliniyor. adam sahip çıkıyor.

    peki aynı şey türkler için niye yapılmıyor? ortaya çıkacaklardan korkuluyor belki de. toprak altında şehirler, başka uygarlık kalıntıları olmadığını kim söyleyebilir? işte dün altın elbiseli adam yokken türk tarihini 500 lü yıllardan başlatıyorlardı.

    2500 yıl öncesinden gelen bir miras var orada, dil mirası, uygarlık mirası. konuştuğumuz dilin atası orada, yok denen uygarlığımızın, alay edilen kültürümüzün temeli orada. sadece ilgi bekliyor, toprağın altında.

  • rıza baba: "ölmek de yaşamak da ekip işidir, ölmek de.... yaşamak da...".
    rıza baba: "ne yapıp edip o çocuğu bulacağız, ne yapıp... ne edip.."
    rıza baba: "aşk da nefret de gereklidir evlat, aşk da.... nefret de..."

  • toplu taşıma araçlarında okunması durumunda sağdan soldan okuduğunuz şeylere göz ucuyla bakmaya çalışan kişileri görmeniz pek mümkündür. hayatımızdaki figüranlarla bizi bir noktada buluşturmuştur kendi çapında. yıllardır aynı çizgiyi sürdürebilmek, "nerden buluyor bu adam bunları yaaa" cümlesini bu kadar çok haketmek ne büyük bir şans kendisi için. sağolsun varolsun hayatımıza kattığı kıkırdamalar için.

    müşteri: merhaba sevgili bakkal... al sana 350 kuruş, bana ekmek ver.
    bakkal: orda dolaptan al.
    müşteri: teşekkürler.. işte bu netliği çok seviyorum. ekmeğimi alıyorum, karşılığını ödüyorum.. hayatta her şey bu kadar net olmalı..
    bakkal: üç tane alırsan dördüncüsü bedava
    müşteri: ve işte ibnelik çanları çalmaya başlıyor...

  • -namazla boyun ağrılarımdan kurtuldum doktor.
    +hmm. röntgeninize göre boynunuz yok ağrımaması lazım zaten.
    -nasıl yani?
    +gitmiş. omurganız komple yok :(

  • galiba evi boyadiktan sonra fırçaları başlığı açan arkadaşa muntazam bir şekilde ulastirdilar. başka bir sebep gelmiyor aklıma böyle bir aileyi burada paylaşıp linç ettirmek istemesine.

    adamı sokakta görseniz belki karısını dövüyor diye laf edeceksiniz, ama gerçekte adam ailesini seviyor ve onlar için güzel şeyler yapıyor evine. zorunuza gidiyor çünkü sevgisiz büyümüssunuz. odanız beyaza boyanmış hep. yazıklar olsun size.

  • sonuna kadar katıldığım, fikret orman'ın açıklaması.

    "‘statta bira serbest olsun’

    her zaman söylüyorum statlarda hafif içki satılmalı. biz statlarımızı taraftarı çekebilecek yerler haline getirmeliyiz. bizim taraftarımız maç öncesi çarşı’da içiyor stada öyle geliyor. aynı şey f.bahçe ve g.saray için de geçerli. oysa taraftarımıza stadımızda light bira satabilsek istenmeyen olaylar da olmaz. istanbul’daki şampiyonlar ligi finali’nde bira serbestti ve hiçbir olay yaşanmadı."

    kaynak

  • gittik, botları verdiler.
    tabanı sert geldi.
    ayağım acıdı.
    sivilde giydiğim ayakkabının içindeki ortopedik tabanı bota koydum.
    rahatladım.
    ertesi gün botun içini gören arkadaş "seninki niye böyle?" diye sordu.
    "dayım ankara'da general, sağolsun ayarlamış" dedim.
    bunun üzerine arkadaş botumu alıp "şu adaletsizliğe bakın, rezillik, biz hayvan mıyız, dilekçe yazalım..." gibi sitem dolu sözlerle bütün koğuşlara göstermişti.
    ilginç günlerdi tabi.

  • eşi kumaş pantolonunda çift ütü çizgisi yaptı diye pantolonunu salonun duvarına çiviyle çakarak eşini ve pantolonunu cezalandıran bir emekli astsubay tanıyorum. topunu ahşap boyama kursuna göndermek lazım bunların.

  • iletişim, bildiğimizi sandığımız yollar dışında bir milyon şekilde daha gerçekleşir. bunlardan biri de kimyasal haberleşmedir. aslında sadece insanlarla sınırlı değil bu durum; köpeklerde, farelerde, kuşlarda, böceklerde - yani neredeyse bütün canlılarda - ayrıntıda ayrılsa bile temelde ortaktır. konuşma yeteneğini geliştirmeden önce haberleşemediğimizi düşünmüyordunuz herhalde. neyse.

    kimyasal dilin cümleleri de bu feromonlardır işte. bir çok canlıda sırf bu feromonları algılayıp merkezi sinir sistemini durumdan haberdar etmekle sorumlu duyu organları bulunur. (bkz: altıncı his) erkek köpekler dişilerin kıçlarını koklayarak yumurtlama dönemlerinde olup olmadıklarını anlayabilirler misal. bir çok kişi bir arada yaşayan kadınların menstürasyon süreçlerinin feromonlar vasıtasıyla senkronize oldugunu bilir. genelde bilinmeyen erkeklerin salgıladığı kimi feromonların da bu sürece etki edebildiğidir. yine erkekler, yumurtlama dönemlerindeki kadınları daha çekici bulurlar bahsi geçen kimyasallar yüzünden.

    aslında şunu söylemek için geldim buraya: bilinçli iletişim ile biz farkına varmadan bedenlerimizin kurdugu iletişimi bir skala üzerine koyup orantısal olarak değerlendirmeye kalksaydık, konuşmanın sadece çok dar bir bandı kapsadığını, bir çok mesajın jestler, mimikler, feromonlar gibi çoğunlukla bizim bilincimiz dışında gelişen süreçler aracılığı ile iletildiğini görebilirdik. tüm bu bilinçsiz iletişim faaliyetleri arasında hakkında en az bilgi sahibi oldugumuz kimyasal iletişimin, aslında zaten devasal kimya fabrikaları olan vucutlarımızın en çok kullandığı haberleşme yöntemi olması da muhtemeldir. üstelik koku sinirleri diğer duyulardan farklı olarak hiç bir işleme tabi tutulmadan direkt içgüdülerimizin kaynağı alt beynimize bağlanırlar.

    tabi ki hiperkarmaşık insan ilişkilerini sadece bu kimyasallara bağlamak, direkt feromonlarla açıklamaya çalışmak yerinde olmaz. lakin yine de denyo denyo "senden elektrik alamadım" diyeceğinize "senden feromon alamadım" demeniz daha mantıklıdır. bir şeyleri bilmiyor olmanız ne yazık ki kıçınızdan uydurmanızı, dahası kıçından uyduranlara inanmanızı haklı göstermiyor. (bkz: bir seyin teorisi)

    bir şey daha; bu feromonların kokuları çok önemli değil, kokuyu almasanız bile - ki muhtemelen koku sinirlerinizi aktive etmezler - etkilenirsiniz varlıklarından. çok daha baskın bir koku arkasına saklanmış olsalar bile farkedilirler yani. rica ederim feromon yayacağım diye deodorant kullanmamazlık etmeyin.

    (bkz: konusma tembelliği)
    (bkz: ruya dinamiği)

  • arşimet: lan oğlum buraya bak buraya! suyun kaldırma gücünü buldum!
    newton (elinde elma sektirerek): peki bu ne bu elimdeki?
    arşimet: vay ipnee.. yerçekimini mi buldun lan?
    newton: heralde... sabah graham aradı, o da bir şey bulmuş ama söylemedi.
    arşimet: aradı mı? nasıl aradı?
    newton: lan bi dakka...
    ikisi birden: vay ipne... telefonu bulmuş!