hesabın var mı? giriş yap

  • yıllarca "lider sultası", "parti içi demokrasi" kavramını ağzına sakız edenlerin nedense tek bir olumlu yorumla bile bahsetmediği seçim. eksikler olabilir, düzeltilmesi gereken hususlar olabilir. bu tecrübeden sonra bir dahaki seçimde daha da iyisi yapılır.

    kimse kusura bakmasın da türkiye'nin mevcut şartlarında, bunu takdir etmeyen aydın, demokrat falan değildir.

    tahminlere göre meclise girecek chp milletvekilerinin yaklaşık yüzde 80'i önseçimlerde gelmişlerden oluşacak.

    bu ne demek biliyor musunuz? seçilmek için, yerinde kalabilmek için genel başkana, parti üst yönetimine yalakalık yapmak zorunda kalmayacak milletvekilleri. ilk başta chp üyelerine yani halka karşı sorumlu olacaklar.

    işte bunu yapan adam da kendine güvenen ve gerçek bir demokratlık örneği gösteren kemal kılıçdaroğlu'dur.

  • özlemini duydukları kara çarşaflılara ve türbanlılara pek yer vermemişler. yine bütün kadınların saçı başı açık. şu ikiyüzlülüğü yapmayın artık.

    debe edit:
    oy çalmadan iktidar olamayacaklarını biliyorlar ve bu yüzden yine oy çalacaklar. bizim geleceğimizi geçtim sırf çocuklarımızın geleceğini garantiye alabilmek adına sandıklara sahip çıkalım.

    ayrıca bayan değil kadın.

  • gercekten yabanci bir kisi size acik adresinizi sordugunda "saka mi yapiyorsun?" diyecegi kadar karmasik durum.

    arkadas cadde isimleri sokak isimleri de öyle ufak tefek degil, bazi caddeler var; misal (salliyorum) "prof. dr. ali mehmet günaydin cad." sokak ismine geliyorsun "muhtar hasan tokmakci sok." . ilhamiogullari ap. kat 8 d:43 kartal maltepe. sen de kartal maltepe'de mi oturuyorsun canim cigerim? ben de kartal maltepe'de oturuyorum. bi' seviselim be n'olur!

    ama bir de almanya örnegine bakalim: (haritadan bakip en uzun gördügüm ilk adresi aldim)

    kurt-schumacher-allee 43 22085 hamburg

    hatta bu adres kisaligiyla ilgili bir anim aklima geldi, onu da anlatayim. almanya'ya ilk gittigim dönemlerde ticaret konusunda saglam bir adamla tanistirilmistim, adam "bana posta yollamak isterseniz ismimi yazip sonuna sehiri ekleyin, o bana ulasir" demisti. türkce "vay amina koyayim" dedim, "wie bitte?" dedi, "nichts" dedim..

  • öğle yemeği tabi verilir temizlik tam günse ama sabah kahvaltısı yapmadan da gelinmez. biz işyerine gidince kahvaltı veren var mı? bi zahmet evde yesinler ya da yanlarında getirsinler.

    tam 1 saat kahvaltı faslı sürüyor yardımcıların. kahvaltı yaptınız mı diye nezaketen soruyorum, bir kere de evet yaptım diyen olmadı. e aç mı çalışsın mecbur hazırlıyosun misafire hazırlar gibi, sonra hayat hikayesi anlatma kısmı başlıyo. bir tane de dertsiz eşiyle sorunu olmayan görmedim. benim derdim bana yeter bide bir saat dert dinliyorum. sonra bir saat kahvaltı yapma, yarım saat kahve içme derken, saatim doldu şunlar yetişmedi diye kaçıyorlar.

    almıyorum artık yardımcı filan kafam rahat.

    edit: mesele asla bir kap yemek meselesi değil. herkes verir paylaşır ne varsa ama yarım saatte bir 10dk kahve sigara telefon molası, bir saat kahvaltı molası, bir saat öğle yemeği molası. bi de arkadaş oturmasına gelmiş gibi yayıla yayıla yavaş yavaş yeme olayı var. yahu işimiz var işte ye de kalkalım hayat hikayeni neden dinliyorum? e kaç saat duruyosun ki zaten? ben bu kadına habire yemek hazırlayıp bulaşıkla mı uğraşayım, yoksa temizliğin ucundan köşesinden yardım mı edeyim? -o çalışırken oturamıyorum- sonra o gittikten sonra bir bakıyosun her şey yarım yamalak yapılmış ve resmen kaçmış evden. bu noktada da kendini enayi gibi hissediyosun bide misafir gibi ağırlama salaklığı yapıp kalan işleri gene kendin yapıyosun. ee aç doyurmak mıydı amaç sadece? aman neyse işini hakkıyla yapan bana denk gelmedi size başarılar..

  • yıllardır dizimag ve türevlerini izleyerek en az 3000 yıla mahkum olduğum acı gerçeği ile yüzleştiğim durumdur. keşke adam öldürseydim lan.

  • devletimizin pandemi döneminde alınan kilolara önlem olarak ekmeği bıraktırma çabasıdır.

    ama siz kötü niyetliler hemen enflasyon falan der ortalığı bulandırırsınız. içiniz fesat.

  • çok ilginç bir deneyim. elinize takilmis seruma "tamam; basliyorum." tarzi bir komuttan sonra siringadan gerekli ilaci vermeye baslarlar. genel anestezi alan bircok insan gibi ilk birkac saniye "hayir beni uyutamazsiniz" dersiniz, sonra siringa takili eliniz yavas, yavas karincalanmaya baslar. akabinde duyumsadiginiz sesin kalitesi giderek azalmaya baslar(böyle cızırtılı duymaya baslarsınız, belli bir süre sonra ses de azalmaya baslar). ve görüntü kalitesi.. o da giderek azalir, ve bu olurken etraf kararmaya başlar ve bilincinizin kalitesi* de giderek düşer, sonra farkinda olmadan uyursunuz.

    [bu sırada ameliyatinizi yaparlar, hiçbir şey hissetmezsiniz.]

    sonra ayılma faslı.. iste burasi biraz kötü. çünkü ayılırken, her sabah uyandiginiz gibi kendinize geleceginizi zannetmeyin. ameliyathanenin yeterince soguk ortami, anestezide kullanilan maddenin vücüdunuza etkisi, vs.. gibi etkenlerden ötürü boğazlarınız ağrıyor bir şekilde kalkarsınız bir kere. tabi tekrar "online" olan beyninizin, adaptasyon sürecinde yaşadığı kasılmaları atlamamak gerek. bir kere ilk birkaç saniye aşırı sarhoş bir haliniz oluyor, öyle doğru düzgün pek birsey algilayamiyorsunuz. yavas yavas kendinize geliyorsunuz(işte boğaz ağrısı burada hissedilebiliyor.). sonra ameliyatli yerinizin acı ve ağrısını hissetmeye başlıyorsunuz. tabi hala iğrenç bir şekilde sarhoşsunuz..

    daha önce genel anestezi almis kisilerden duydugunuz "olm, 3 ay kendime gelemedim, cos30 nedir düşünmem gerekti" tarzı laflar yalan değildir. fakat bu kesin olacak diye birşey de yok.. şahsen bu tür birşey oldugunu önceden bildiğim için, ayıldıktan sonra bir-iki dakika icinde, ameliyat öncesi süreci kafamda kronolojik olarak canlandirabiliyor muyum, bazi basit matematik işlemlerini hizlica yapabiliyor muyum, hastaneye yatmadan önceki yaşantım hakkında yaptigim genel kültür yarismasinda basarili olabiliyor muyum, vs.. tarzı testleri yaptim; çok şükür bir değişiklik yoktu.

    genel anestezi ayrıca bana çok önemli bir gerçeği de yaşatmış oldu: the matrix, total recall gibi filmlerden "yaşam" dediğimiz şeyin, tamamen beyinde yaşanan algılar bütünü olduğunu biliyordum. fakat bunun nasıl olduğunu deneysel olarak da görmek istiyordum. işte g.a. bu açıdan benim için çok önemli bir deneyimdi. serumdan gelen ilacın birkaç saniye içinde kolunuzdaki sinirler vasitasiyla beyninize etki etmesiyle, yaşam dediğiniz algılarınızı teker-teker ve yavaş-yavaş kalitesizleşmeye, azalmaya başladı. bir süre sonra tamamen "offline" oldunuz. sonra beyninizi tekrar uyardılar, bu sefer aradan sanki hiçbir süre geçmemiş gibi yaşantınıza ameliyat olmus bir sekilde algiladiginiz bedeninizle devam ediyordunuz.. çok ilginç..

  • ingiliz gemisine binip sıçan gibi ülkeden kaçan adama ne diyelim?
    hadi tamam sizin istediğiniz gibi olsun; yerli ve milli hain.

    t: akpli cümlesi.

  • senerlerdir tükenmişlik sendromunun dibinde yaşıyorum. çoğu zaman işe sürüne sürüne gidiyorum. ama gidiyor muyum? gidiyorum. neden? çünkü mecburum. çünkü bugüne kadar kazandıklarım bırakın yatırım yapmayı, harcamalarıma anca yetti. çünkü ben meryem değilim, benim böyle bir lüksüm yok. çatlayana kadar koşturulan at misali çatlayana kadar çalışmak zorundayım. çünkü ben sistemin milyarlarca ucuz kölesinden biriyim.

    bunları meryem uzerli'yi tenkit etmek için yazmadım. aksine sonuna kadar destekliyorum, paranın kölesi olmadığı için saygı duyuyorum. daha çok para daha çok para demeyip kendi sağlığını düşündüğü için.. dünyanın adaletsizliğine, sistemin bozukluğuna bir vurgu sadece benimki.

    tükenmişlik sendromu, veya diğer başka rahatsızlıklar lüks oldu artık. insan sağlığı lüks oldu. çünkü insanın değeri parayla ölçülür oldu. böyle sürdüğü sürece tükenmeye mahkumuz.

  • bu sözlüğe neler oluyor ya. 3 tane genç doktorun özkıyımına nasıl doğal seleksiyon dersiniz. anlamını bile bilmediğiniz kavramları yersiz yersiz kullanmayı kesin artık. yazdım yazdım sildim. çok üzücü.