hesabın var mı? giriş yap

  • düzgün erkek var. bir sürü hem de. ama hanımkızlarımız erkek değil ütopik bir roman kahramanı aradıkları için doğal olarak bulamıyorlar.

    düzgün olsun -ama- boyu da en az 1.80 olsun, tahsili işi gücü olsun, evi arabası olsun, bir yandan epey de yakışıklı olsun, cebinden tomar tomar paralar fışkırsın ama da gözü benden başkasını görmesin, sadığın allahı olsun, hiç kız arkadaşı olmasın, sadece erkek arkadaşı olsun, ama da bilgisayar oyunuymuş bilmemneymiş ezik nerd şeyleri sevmesin, her ortamda herkesi güldüren aşırı esprili aşırı nazik aşırı karizmatik insan olsun ama da bunun sonucunda ona her yanaşmaya çalışan kızın ağzına yumruk atmak suretiyle kendinden öteye uçursun, her şeyi becerebilsin, aşırı yetenekli ve zeki olsun, benim hiçbir şeyime karışmasın ama ben ne dersem onu yapsın falan da falan gibi abuk subuk bir kriterler listesini “düzgün erkek” addeden 1.50'lik, bütün gün instagramda dolaşan, kendini sosyal medyada dünyanın en kıskanılan kadını gibi göstermeye çalışıp aslen tek olayı günde 136 tane selfie ve 5 adet tiktok çekip düzgün erkek olmamasına hayıflanan hanımlarımız, gerçekten allah daha büyük dert vermesin karşim. acını cidden anlıyorum.

  • arthur c. clarke ve stephen hawking ile beraber katıldığı bir televizyon programında, carl sagan'a, astronomi ve teorik fizik alanındaki ilerlemelerin astrologların işini ellerinden alıp alamayacağı sorulduğunda carl sagan; "hiçbir şey astrologların işini ellerinden alamaz" diyor.

    doğal afetlerin ertesinde meydana çıkan astrologların, ufologların, yüzeye çıkıp ilgi toplayan buna benzer disiplinlerin temel işlevini istismar olarak görmek, bir tür entelektüel tembelliktir. böyle söyleyerek konuyu kapatamayız zira bu disiplinler, eriştikleri insanlara talep ettikleri bir şey sunuyorlar. karşılığında ne veriyorlar, ödedikleri bedelin fazlasıyla kıymetli olduğunu varsayıp uslama becerisinden vazgeçtiklerini öne sürebiliriz ancak doğal afetler gibi büyük meselelerde uslama becerisi insanların işine zaten yaramıyor. oysa safsata bilimin vaadettikleri, bir açıklamadan ve kafa rahatlığından fazlası da olabilir, safsata bilim, uslama becerisi karşılığında insanlara gerçek bir şey vaadediyor. vaadettiklerini gerçekleştirme becerisi ise başka bir meseledir.

    bilimin meselesi ise kendi başarıları ve inatçılığı ile safsata bilimi nasıl besleyip büyüttüğünü farkedebilmektir. zira bu bilim için, bir halkla ilişkiler başarısızlığından fazlasıdır. bilim, yüzeye çıktıkça safsatalaşıyor ve temel kaynakları ile bağları zayıflıyor. bilim, insanlığın geneline esin sağlayacak ise, bunu amaçlarını vurgulayarak değil soylu kaynaklarının farkına varıp onları dirilterek başarabilir.

  • pekmezli simide alışmak demektir. hatta 2 simide bir ayranı yetiştirmek. hele baharsa mevsimlerden, kızılday'dan bulvara vurup kendini soluğu meclis parkında almak. hiçbir şeyin olmadığı o parkta gelip geçeni izlemek.

    hayat boyu kullanmadığın sokak isimlerine alışmak demek ankara'da öğrenci olmak.

    + sevgilim burası neresiydi?
    - karanfil
    + peki burası?
    - burası da yüksel
    + şurayı biliyorum konurdu değil mi?
    - evet orası konur. peki dostun olduğu sokak neydi?
    + hangi dost? şaşırtmalı soru bu : )

    ezberlemeye çalışırsınız sokakların adlarını. buluşma yerleriniz kısıtlanır ankara'da. ya karanfil sokakta dost'un önünde buluşursunuz arkadaşlarınızla ya da ziya gökalp'te gima'nın önünde. her seferinde gima'nın hangi tarafı çelişkisini yaşarsınız. hoş gima falan da kalmadı ya artık.

    paranın geldiği gün sokaklara atarsınız kendinizi. kızılay'dan tunalı'ya kadar yürür, kıtır'da oturup bir kumpir yer, üstüne 2 de bira içersiniz. bazen kuğulu parkta kuğulara simit atarsınız. banklarda kuşlar üzerime pisleyecek diye korkup oturamaz, sonra oradan esat'a, oradan da kurtuluş'a eve kadar yürürsünüz.

    limon'a gidip manga, gölge'ye gidip raindog* dinlersiniz. ssk'da dolanıp çıkışta midye dolma yemek şarttır. sonra belki bir taksiyle esat. soluğu aspava'da alıp 1 dürüm döner, soslu olsun! dersiniz. yemeği yerken ayılıp, sonraki gün girilecek vizeyi hatırlar, boşver deyip kahkahalarla gülmeye devam edersiniz.

    odtü'lü değilseniz odtü şenliklerine özenirsiniz. giriş yasak diye yolun ortasında inip dolmuştan, tanımadığınız arabalara otostop çekersiniz. beytepe'de rektör kar küreme makinası almış geyiği yapar, gülersiniz. olgunlardan kitap alır, güven park'ta otobüs ararsınız. dolmuşların tek fiyat uyguladığını öğrenir ve alışmaya çalışırsınız.

    kış geldiğinde atkı kullanmaya alışırsınız ankara'da. soğuktan ciğerleriniz yanar, hatta sürekli tekrarlayacak bir hastalık kaparsınız. ellerdeki çatlaklara alışırsınız bir süre sonra. birbirini ısıtmayı öğrenir insanlar ankara'da. tek çift eldiveni paylaşır ve saçları kısa olan bereyi takar.

    ankara'da öğrenci olmak hayatta hiç unutamayacağın bir deneyim yaşamak demek. ve ne kadar geçerse geçsin, bahsi her geçtiğinde gözlerinin dolması demek...

  • üzüntülerinin acısını gs ve bjk taraftarından çıkarmaya çalışan taraftar grubudur. oysa ki konunun onlarla ne alakası vardır. sadece izlediler ve her komik şey gibi güldüler. fenerbahçe taraftarı üzüleceği yerde siz bukelemunsunuz siz birbirinizi tutuyosunuz vay efendim çok yalnızız. ulan tamam fenerin olmasını istemedi belki kimse ama 22 kişimi çıktılar sahaya. biz burda içimizden inşallah olamaz fener dedik diye mi suçluyuz yoksa.

    ben şunu anlamıyorum
    ilk gs maçından önce rakip takım kaptanına saldırıcaksın, http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=17095913

    bjk maçında kazandıkları penaltıdan sonra penaltı noktasını kazarak çirkefliğin daniskası diye tabir edilebilcek bi garip davranış sergiliyceksin. http://sphotos.ak.fbcdn.net/…0_3974450_144442_n.jpg

    yine ezeli rakibinle oynarken dünyada eşine az rastlanır saygısızlık ve seviyesizlikle topu kıçınla tutucaksın http://www.medyafaresi.com/…7_76b6c.jpg&w=279&h=235

    sondan bir önceki hafta kazandığın maçda gol sevinci olarak rakiplerinin ağladığını ima edeceksin.http://www.facebook.com/…2272&id=82795302208&ref=mf`

    sonra diyceksin ki niye birbirlerini tutuyolar. seviniyorlar sevinmesinler. bu tarafa bakıyorlar bakmasınlar. size ne arkadaşım.

    dünya' nın en aptal görüntüsünü oluşturdunuz şükrü saracoğlunda. timsah yürüyüşü yaptınız kendi sahanızda. karnımız ağrıyana kadar niye gülmeyelim? komik değil mi hakkaten. zamanında yöneticiliğinizi yapmış biri * avrupada gs' i desteklemem dediğinde herşey normal ama biz final maçında trabzonu destekleyince niye bu kadar olay oluyor. feneri mi destekliycektik tüm o yukardakilerden sonra. tabi ki bursa alsın istedik nesi garip bunun? bırakın bizim sevincimize laf söylemeyi. biz biraz güleriz geçer. siz de biraz üzülün geçsin. karşı saldırı için yeterli malzeme yok çünkü elinizde.

    içiniz rahat edicekse bukalemun deyin diğer takım taraftarlarına. en az bursa şampiyon oldukdan sonra timsah yürüyüşü yapan fenerliler kadar bukalemun.*

    not: iş bu entry zamanın ötesinde olup ait olduğu yere ulaştırılması için itinayla buraya bırakılmıştır.

  • "sevgili anne, çilek sadece reçel yapmak için kullanılan bir malzeme değildir. bazı insanlar (küçük oğlun da buna dahil) çileği meyve olarak yemeyi de tercih edebilirler. "sakın o çilekleri yeme, onlar reçel olacak!" şeklindeki savunman çok kalp kırıcı!"

    artik nasil dokunduysa cocuga..

  • nasıl olup da hiç gündeme getirilmediğine hayret ettiğim israftır.

    elektriğe erişimi olmadığı için temiz suya erişimleri kısıtlı olan ve buna bağlı sebeplerle ölen yüz milyonlarca çocuğun yaşadığı dünyamızda tamamen hayali ve kimsenin bir işine yaramayan kripto paraları oluşturmak için yüzlerce bilgisayar ve kripto maden cihazı boşu boşuna elektrik tüketip dünya kaynaklarını sömürüyor.

    buna dur diyecek yok mu?

    not: bilmeyenler için kısa açıklama; kripto paralar sıradaki sayı dizisinin bulunabilmesi amacı ile sürekli deneme yaparak oluşturuluyor ve bu sürece kripto madencilik deniyor. kripto madencilik 7/24 açık olan bilgisayarlar veya bu iş için özelleşmiş cihazlar yardımı ile yapılıyor.

  • ülkede asgari ücretli, memur ve emekli sayısı ortalama %80 iken bunların fakir fukara olduğunu olduğunu beyan eden bir açıklama olmuş.
    asgari ücretli ve memurlar kazançlarını çalışarak elde ederken emekliler de yıllarca maaşlarından kesilen kesintilerle devletten emekli aylıkları alıyor. tüm bunları göz ardı eden sayın bakan bu insanlara sanki ceplerinden (bkz: sadaka) veriyormuş gibi konuşuyor.

    peki biz bunları hak ediyor muyuz, evet sonuna kadar hak ediyoruz. çünkü her halk layık olduğu şekilde yönetilir.

  • almanya'dan sonra hollanda'da mevzuya uyanmıştır. yok öyle ülkende tek bir muhalif gazeteciyi dışarda bırakma, avrupa'da ben özgürlük istiyorum de.