hesabın var mı? giriş yap

  • modern sanat akımları olarak nitelendirebileceğimiz akımların neredeyse hepsi 20. yüzyılda ortaya çıktı. devrimsel nitelikteki akımlar oluşturuldu. çağına göre bakılması lazım, bu akımların çıkmasının en büyük nedeni son yüzyılda belirginleşen özgünlük ve özgürlük anlayışıdır. picasso da michelangelo da büyük sanatçılardır, ama 1500lerde picasso doğsa picasso olamayacağı aşikardır. dönemin yapısına ve insanına en çok ulaşabilen sanatçı gerçek sanatçıdır. daha o zamanlarda insanın kendisini ifade edebileceği eserler bile neredeyse yalnızca otoportrelerdi, ki iç dünya yansımasından bahsedemeyiz. aynı şekilde şu anki günümüze michelangelo gelse o da hakettiği yere ulaşamayacaktı. picassonun o dönemde yaşaması gerektiğini düşündürecek tek bir düşünce bulamamaktayım. hazır konusu açılmışken değinmek istediğim bir nokta iste şu an ben sanatçıyım diye dolaşanların bir kısmının picasso vari tablolar yaparak kendilerini picasso zannetmesinden kaynaklanmakta. o dönemde ilk siz yapsanız evet sanatçıydınız ama şu an sadede kolaya kaçan taklitçilersiniz. sanat insanlarla beraber ilerlemek zorunda olan bir süreçtir. mağara çizimlerini sanat olarak nitelendiriyorsak - ki tartışmaya açık bir konu- şu an duvarına ceylan avlayan insan çizsen ona da sanat deme durumunda kalman lazım. sezarın hakkı sezara.

  • içindeki ofislerin 2-3 milyonlara satıldığı acayip yer.

    üstelik 500 metre kare falan dedikleri bi ofise gittim geçen. sahipleri de 500 metre kare diye bayılmış 2 milyonu.

    bi girdim içeri lazer metre ile ölçtük. 200 den az içerisi. brüt hesap 500 diye almışlar. ofisleri kabadan teslim ettikleri için ince işini alırken tabi adam senden 400-500 metrelik istekte bulunuyor ama içerisi 200.

  • hakkında düşünmesi de çok eğlenceli bir gülümsemedir. işin aslı dayanışmacı, korumacı, kardeşçe bir tavırdır bence. gülümserim ve gülümseyenleri severim. alışverişte, sırada veya başka bir kamusal alanda bulunurken insanların birbirlerine olan davranışları ülkedeki uygarlığın göstergesidir. bu yüzden bu tavır içindeki kızlarımızın aydınlanmış, kibar insanlar olduklarını düşünebiliriz.

    bunun barda yaşanan versiyonunda dayanışmada bir level üste çıkılır. ben bir keresinde. eheh. ya ben biraz tecrübesizken, 19-20 yaşlarında falan. tamam 20 tamam. evet. yirmi yaşındayken bir adama aşık olup sevgilisi olduğunu öğrendiğimde biraz üzülmüştüm. beraber nevizade'de bir yerlerin terasında içerken ağlamış da olabilirim. alkolün tesiriyle. tamam içip ağlamıştım adam da şakayla karışık beni teselli, evet şakalar falan yapabiliyordu, ya çok küçüktüm ve antidepresana yeni başlamıştım. neyse. ehm. adam beni ağlattıktan sonra tuvalete gittim işte. çok da ağlayarak gitmedim, ağlamam geçtikten sonra normal bir şekilde gittim aslında. içerideki iki kızla her zamanki tebessüm ritüelimizi gerçekleştirdikten sonra yanıma geldiler böyle "aa sen yukarıda ağlıyodun ben seni gördüm" filan diye konuya girip "ya sen ondan daha iyisini bulabilirsin ben zaten ikinize bakınca anlamadım, niye onunlasın ki" gibi cümlelerle devam edip teselli etmişlerdi beni. eheh. ben adamın yanında kendimi minik, tecrübesiz ve istenmeyen hissederken kızlar resmen "bi kendine bi ona bak yane, bok yesin" demeye getirdiler. kendilerini şimdi görsem simalarını hatırlamam bile zor ama güzel yer etmişlerdi bende. okuyorlarsa öpüyorum hehe.

    aah old times. good old times.

  • çalışmada, ışığın vakumdaki hızı olan 300.000 km/sn'nin geçilmediği net biçimde anlatılıyor.

    ışığı, daha yavaş (örn: 100.000 km/sn) hareket etmesi gereken yoğun plazma ortamından geçirmişler. ancak bu plazma ortamında, olması gerekenden daha hızlı (örn: 160.000 km/sn) hareket ettirmeyi başarmışlar.

    yani, ışık hızının geçilmesi diye bir şey söz konusu değil (sebepleri bu yazıda anlatılıyor).

    şimdi dağılabilirsiniz...

  • polonya'nın torun şehrinde, zamanında kopernik'in de tırmanarak gökyüzüne baktığı kilisenin kulesine tırmanılır. kule o kadar yüksek ve basamaklar o kadar dardır ki normal bir insan 3-4 kere dinlenerek ancak çıkabilir. kulenin tepesine geldiğimizde duvarda bir yazı dikkatimizi çeker;

    "bacaklarım koptu aq, huzur islamda"

  • oyun: warcraft 3 (footmen mod'u)

    durum: oldukça deneyimli ve iyi bir oyuncu olan ev arkadaşıyla multiplayer oyunu atılmaktadır. daha önceki oyunlardan ev arkadaşını konvensiyonel yollarla yenmenin imkansız olduğuna, oynanan oyun 5 dakika da 5 saat de sürse eninde sonunda ele alınacağına kanaat getirilmiştir.

    strateji: ev arkadaşı oldukça iyi bir oyuncu olsa da zayıf bir tarafı vardır: ekran kartı dandik, bilgisayarı ise eskidir. bel altına çalışılması gerektiğine kanaat getirilir:
    oyunun başından itibaren tüm para cancanlı savunma kuleleri yapmaya harcanır. normalde rakibinizin eninde sonunda sizi ezip geçmesiyle sonuçlanacak saçma bir taktik olsa da durulmaz, üse yakın toprakların hepsi kule yapımına harcanır.

    sonuç: ev arkadaşının ekran kartı o kadar kuleyi aynı ekranda görmeyi kaldıramaz ve planlandığı üzere çöker. hükmen galip olunmuştur.

  • insanın hayatının büyük bir bölümüdür. minik bir hesap yapalım.

    her gün duş aldığını varsaysan. hadi diyelim kış falan var 2 günde bir duş.

    yılda 180 kez. 70 yıl yaşasan. 12600 kez duş alsan.

    şimdi bu duşta suyun sıcaklığını ayarlarken, ben mi malım bilmiyorum ama 4 5 dakika harcıyorum. çarp 12600 ile. 63 bin dakika.

    kaç saat eder? 1050. peki kaç gün? 45 civarı.

    yani toplam 45 günümüz duşta suyun sıcaklığını ayarlarken geçiyor. vay anasını, çokmuş lan.

  • var böyle garip yaratıklar.

    akşam yatıyorum tavanda, sabah kalkıyorum gene tavanda. milimetre kıpırdamamış hem de.

    lan arkadaş, gezip dolaşsana, bak ben uyumuşum, sağı solu karıştırsana, şu 3 günlük dünyada bir tavanda saatlerce durulur mu lan?

    mal.