hesabın var mı? giriş yap

  • ben..
    benim asosyal insan tanımım "çok kişi tanımak uğruna, bir sürü arkadaş, çevre edinmek uğruna kişiliğinden ödün vermeyen kişi." olurdu.

  • kardeşlik yemini:

    kardeş olacak iki çocuk ortaya alınıp giysileri çıkartılır, ikisine birlikte layharın kefeni olarak kabul edilen büyük bir gömlek giydirilirdi.

    destebaşı, çocukların başından gömleğin yakasını, bunlardan daha önce kabul edilmiş olan sağ, öteki sol kolunu gömlekten geçirir, böylece gömleğin dışında iki baş, iki kol görünürdü.

    külhancı, ocağa doğru iki dizinin üstüne oturarak şunları söyler;

    'ey layhar'ın evlatları. burası baba yurdudur. burada senin benim yoktur. burada herkes kardeştir. layhar'ın evlatları birbirlerini tek vücut bilirler. bu kefene sağlığında girenler, ölünceye değin birbirlerini ayrı görmezler.

    bu, ikilikte birliktir.

    bu senin sağ elindir, sen de bunun sol elisin. biriniz sağınızı görürsünüz, diğeriniz solunuzu görürsünüz. ömrünüzün sonuna değin birbirinizi görür gözetirsiniz. her gün kazancınızı buraya getirirsiniz. burada "bu senindir, bu benimdir" yoktur.

    az çoğu aratır, çok hepimizi besler. kazan birdir, hepimizi doyurur.'

    bu konuşmadan sonra layhar'ın ruhuna bir fatiha* okunur ve aday külhanbeylerinin kardeşliği kabul edilmiş olurdu. (kaynak: pervaneler)

  • benim bu. hatta tavanı da tamamen açıyorum ki dört bir yandan esen rüzgar bacaklarımın arasında fırtınalar koparsın, o elbisenin üst kısmı rüzgarın şiddetiyle yukarı kıvrılsın ki iki yanımdan geçen herkes şehvani duygular içerisinde kıvrım kıvrım kıvransın. arkadaşlarım böyle yapınca beni trafik canavarı olarak niteliyor. ama ne yapsaydım yani? yaradanın eserini kuldan saklamak olmaz şimdi.

  • bir soru cümlesidir.
    ultraslan'ı bilmem de; galatasaray taraftarı bir çatıya ihtiyaç duymadan direnişteler. gerisi teferruat.

    not: fenerbahçeliyim. *

    edit: bilgilendirme. başlık başa kalmış.

  • istenildiği kadar erdem olarak düşünülsün, gereğinden fazla kullanılınca kişiyi yoran, hayat kalitesini düşüren bir düşünce şeklidir. başkalarının mutluluğunu ya da iyiliğini düşünmek size zarar veriyorsa, bu iş güzel bir olgu olmaktan çıkıp hayatınızı kâbusa çevirebilir.

    dostluklarda olmazsa olmazdır. bu görüşe katılıyorum. peki dostlarınız, verdiğiniz değerin karşılığını size yansıtıyor mu? eğer bundan emin değilseniz yazımın devamını okumanızda fayda var.

    diğerkamlık olgusu gelişmiş insanların ortak noktası hayır diyememektir. bu 'hayır' kelimesi, yeri geldiğinde istemediğiniz bir şeyi başkalarının mutluluğu için yapmanızı engeller. istemediğiniz bir şey başkası için dünya kadar öneme sahip olsun. içinizde bir yerde bunu yapmanızı engelleyen dürtü varsa yapmayın. bu ufacık pişmanlığınız bile sizi ilerde çok mutsuz edicek sonuçlara çıkarabilir.

    hayır diyememek ise tamamen çocukluktan kalmadır. türk aile kültüründe özellikle kızlarda daha çok bulunur. bunun sebebi tipik aile baskısıdır. çocuk kendini ne kadar geliştirirse geliştirsin, küçüklüğünde oluşan baskıdan ötürü bu kelimeyi tam anlamıyla ağzından çıkaramaz.

    "aslan oğlum benim! paşam benim!" nidalarıyla yetişen erkek çocukları ise hayır demeye meyillilerdir. çünkü küçüklüklerinde hep el üstünde tutulmuş, empati yetenekleri gelişmemiş durumdadırlar. diğerkamlık olgusu daha az rastlanır.

    hayır demek aslında sizi daha mutlu bir insan yapar. tabii ki bu her şeye hayır diyin demek değildir. evet kelimesi genelde karşının fikrini onaylamak veya onun önerdiği yoldan gitmeyi kabul etmektir. evet diyeceğiniz konuların karşının fikrini onaylamaktan geçmesi gerektiğini unutmayın. eğer başkasının yolundan gitmeyi kabul edicek şekilde evet diyorsanız, onaylamadan önce bir kez daha düşünün.

    diğerkamlığın bir diğer sebebi ise "ben mutlu olamadım, onlar olsun" düşüncesidir. senin başkalarını mutlu edebilecek imkanın varsa kendini de mutlu edebilecek imkanın elbette vardır. önce kendini düşün, daha önce de dediğim gibi; biraz bencillikten kimseye zarar gelmez.

    genel olarak toplarsam bu düşüncenin benliğinizi ele geçirmesine izin vermeyin. kimse bu devirde robin hoodluk yapabilecek bir yapıya sahip değil. nerden geldiğimizi tam olarak bilmiyoruz, nereye gideceğimizi de.

    gözlerimizi sonsuzluğa kapadıktan sonra eğer ufacık bir hatırlama süremiz olursa, bu süre zarfında aklımızdan kendi yaşadıklarımız geçecek. önümüzdeki günlerde kendinize öncelik gösterin. beş dakika sonra yaşayacağımız garantisi yokken o beş dakikayı başkalarını mutlu etmek için harcamayın.

  • bir hedef uğruna canını ortaya koyan, canından vazgeçen kimsedir. (bkz: fedai)

    tarihte, osmanlı ordusundaki fedailer için bu kavram kullanılırdı. devletin kuruluş evresinde akıncıların, ileriki dönemlerde de yeniçerilerin arasında bulunan bu fedailer, savaş döneminde bir bayrağın açılmasıyla; fedailiğe gönüllü olan askerlerin o bayrağın altında 120'şer kişilik birlikler halinde toplanması sonucunda örgütlenirdi. bu gönüllü askerlerden; bir meydan savaşı yaşanacaksa en önden düşmanın arasına dalmaları, bir kale kuşatılıyorsa da açılan bir gedikten veya surları merdiven vasıtasıyla aşarak içeriye dalmaları beklenirdi.

    serdengeçtilerin pek çoğu akınlarda hayatlarını kaybederdi. hayatta kalanlar ise maaşlarına zam yapılarak ve değerli kuş tüyleriyle süslenmiş bir kavuk giyme imtiyazı verilerek ödüllendirilirdi. kavuğu* alabilen serdengeçtilere serdengeçti ağası denilirdi. bu ağalar büyük saygı ve iltifat görürdü; ordunun içinde kıdemleri yükselirdi.

    16. yüzyıldan sonra savaş sürelerinin uzamaya başlaması, ocak düzeninin bozulmaya başlamasıyla serdengeçtilere olan ihtiyaç daha da artmıştı. bu sebeple yeniçerilerin dışında başka sınıflardan da serdengeçtiler alınmaya başlanmıştı. 17. yüzyılda sık sık anadolu'dan serdengeçti toplandığı, gelenlerin de ulufe pazarlığı yaparak isimlerini yazdırdığı bilinmektedir. 18. yüzyılda ise patrona halil isyanı esnasında saray, asilere karşı koyabilmek için aşçı, helvacı vb. gibi saray çalışanlarından serdengeçti toplamıştır.

    yeniçeri ocağı'ndaki nizamın iyice bozulmasıyla serdengeçtilik de tüm kıymetıharbiyesini yitirmiş; bu görev, menfaatçilerin üşüştüğü bir fırsata dönüşmüştür. bu düzensizlik döneminde serdengeçtilere verilen ulufe senetleri, bir nevi esham gibi ortalıkta alınıp satılmaktaydı. mesela 1768-1774 osmanlı rus savaşı döneminde bazı kimselerin yılda üç kere serdengeçtiliğe yazılıp ulufe hakkı kazandığı bilinmektedir...

    velhasıl, 19. yüzyıla gelindiğinde sultan ikinci mahmut'un yeniçeri ocağı'nı kaldırmasıyla serdengeçtilik de tarihe karışmıştır.

    kaynaklar:
    + ismail hakkı uzunçarşılı - osmanlı devleti teşkilatından kapukulu ocakları - cilt: 1 - türk tarih kurumu yayınları.
    + abdülkadir özcan - ''serdengeçti'' - tdvia - cilt: 36.
    + mehmet zeki pakalın - osmanlı tarih deyimleri ve terimleri sözlüğü - cilt: 3 - meb yayınları.

  • 4 vakit namaz kıldığım ortaokul yıllarımda içinde bulunduğum nesil. özellikle gider caminin kolonlarının dibinde otururdum. tesbih rezervinin %12,5' una hakimdim.

    ortada, elleri boş dayıları süzer, kolon dibindeki tesbihleri avuçladığım gibi fırlatırdım.

    çok keyifliydi lan.