hesabın var mı? giriş yap

  • buz yemenin dahil olduğu kansızlık kökenli sendrom. zamanında yediğim kalıp kalıp buzlardan mıdır nedir, soğuk bir şey yeyip içtiğimde boğazımı üşütme gibi bir problemim yıllardır yok.

    edit: listeye bir de yumurta kabuğu ekleyelim. kiremit, beton, uçlu kalem ucu gibi saçmalıkların yanında kıtır kıtır yumurta kabuğu da yiyordum. ne zaman kan ilacı kullansam bütün bu abuk şeylere olan arzum tiksintiye dönüşürdü.

  • wernicke-korsakoff sendromu(wks), wernicke ensefalopati (we) ve alkolik korsakoff sendromunun kombine varlığıdır. bu iki bozukluk arasındaki yakın ilişki nedeniyle, her iki hastaya da genellikle tek bir sendrom olarak wks teşhisi konur. esas olarak görme değişikliklerine, ataksiye ve hafıza bozukluğuna neden olur.

    wks için risk faktörleri nelerdir?

    wks için risk faktörleri diyetiniz ve yaşam tarzınızla ilgilidir.

    wks gelişimi için başlıca risk faktörleri yetersiz beslenme ve kronik alkol kullanımıdır. wks için diğer risk faktörleri şunları içerir:

    -tıbbi bakım ve dengeli beslenme ihtiyaçlarını karşılayamama,
    -b1 vitamini emilimini azaltan böbrek diyalizi,
    -aids gibi bazı viral hastalıklar.

    wks'ye ne sebep olur?

    wks'nin en önemli nedeni alkolizmdir. çünkü b1 vitamini emilimini engeller.

    wks'nin daha az yaygın olan nedenleri, beslenme emilimini sınırlayan koşullardır. besin emilimi aşağıdakilerle sınırlanabilir:

    -yeme bozuklukları,
    -yetersiz beslenme,
    -yemek porsiyonlarının sınırlı olması nedeniyle beslenme ihtiyaçlarının karşılanmasını zorlaştıran mide bypass ameliyatı,
    -temel besinlerin emilimini sınırlayabilen mide kanseri,
    -bağırsak kanseri gibi.

    wks'nin belirtileri nelerdir?

    beyindeki lezyonlar wd'ye neden olur. bu lezyonlar, b1 vitamini eksikliğinin sonucudur.

    wd'nin öne çıkan semptomları şunlardır:

    -çift görme,
    -sarkık bir üst göz kapağı,
    -yukarı aşağı veya yan yana göz hareketleri
    -kas koordinasyon kaybı veya ataksi,
    -sık sık kavgaya veya şiddetli davranışa yol açan karışık bir zihinsel durum gibi.

    wd daha sonra korsakoff sendromuna dönüşebilir. wks'si olan kişilerin hafıza ile ilgili çeşitli sorunları da vardır. hafıza kaybı yaşayabilir veya sağlıklı yeni anılar oluşturamayabilir.

    wks'niz varsa aşağıdaki belirtilere de sahip olabilirsiniz:

    -bozukluğun başlangıcından sonra meydana gelen olaylar için amnezi,
    -bilginin anlamını kavramada zorluk,
    -kelimeleri bağlama oturtmada zorluk,
    -halüsinasyonlar,
    -abartılı hikaye anlatımı veya konfabülasyon gibi.

    wks nasıl teşhis edilir?

    wks'yi teşhis etmek her zaman kolay değildir.

    wks'li bir bireyin genellikle zihinsel olarak kafası karışır. bu, doktorla olan iletişimi de zorlaştırabilir. kafanız karışırsa, doktorunuz fiziksel bir bozukluk olasılığını gözden kaçırabilir.

    alkolizm belirtileri:

    doktorunuz önce alkolizm belirtilerini kontrol edebilir. kandaki alkol seviyenizi kontrol edebilir. bazen, karaciğer hasarını kontrol etmek için bir karaciğer fonksiyon testi yapabilir. karaciğer hasarı, alkolizmin yaygın bir belirtisidir.

    kronik alkolizmin neden olduğu karaciğer hasarı, karaciğer enzimlerinizi yükseltebilir. kronik alkolizm teşhisi, aşağıdakileri değerlendirmek için bir fiziksel muayene içerir :

    -kalp atım hızı,
    -göz hareketleri,
    -refleksler,
    -tansiyon,
    -vücut ısısı,
    -beslenme eksikliği belirtileri gibi.

    doktorunuz ayrıca b1 vitamini eksikliğine işaret eden klinik belirtiler arayacaktır. bu, tiamin seviyelerini ve genel beslenme sağlığınızı ölçen kan testlerini içerebilir. yetersiz beslenmediğinizden emin olmak için doktorunuzun isteyebileceği beslenme testleri şunları içerir:

    *serum albümin testi: bu test, kandaki bir protein olan albümin seviyesini ölçer. düşük albümin seviyeleri, beslenme yetersizliklerinin yanı sıra böbrek veya karaciğer sorunlarına işaret edebilir.

    *serum vitamin b1 testi: bu test, kandaki b1 vitamini seviyesini kontrol eder. kırmızı kan hücrelerindeki (rbc'ler) enzim aktivitesi test edilebilir. kırmızı kan hücrelerinde düşük enzim aktivitesi, b1 vitamini eksikliğine işaret eder.

    doktorunuz wks'nin özelliği olan herhangi bir hasarı bulmasına yardımcı olabilecek görüntüleme testlerine de ihtiyaç duyabilir. wks için tanısal görüntüleme testleri şunları içerir:

    *bir doktorunuzun anormallikleri bulmasına yardımcı olabilecek b1 vitamini almadan önce ve sonra elektrokardiyogram (ekg),
    *bir wd ile ilgili beyin lezyonlarını kontrol etmek için bt taraması,
    *bir mr çekimi (wd ile ilgili beyin hasarını incelemek adına),

    doktorunuz ayrıca herhangi bir zihinsel eksikliğin ciddiyetini belirlemek için bir nöropsikolojik test de kullanabilir.

    wks nasıl tedavi edilir?

    wks tedavisi hemen başlamalıdır. hızlı tedavi, hastalığın ilerlemesini geciktirebilir veya durdurabilir. tedaviler ayrıca kalıcı olmayan beyin anormalliklerini tersine çevirebilir.

    tedavi ilk olarak hastaneye yatışı içerebilir. hastanede, sindirim sisteminizin besinleri düzgün şekilde emdiğinden emin olmak için kontrol edilirsiniz.

    wks tedavisi şunları içerebilir:

    -intravenöz yolla verilen b1 vitamini,
    -ağızdan verilen b1 vitamini,
    -dengeli beslenme diyeti(b1 seviyesi için),
    -alkolizm tedavisi gibi.

    teşhisten sonra, doktorunuz size büyük olasılıkla intravenöz olarak b1 vitamini verecektir. hızlı tedavi, wks'nin birçok nörolojik semptomunu tersine çevirebilir.

    az sayıda vakada, b1 vitamini eksikliğinin tedavisi olumsuz bir sonuca neden olur. bu, alkolizm olan kişilerde daha yaygındır.

    ayrıca hastada b1 vitamini almaya yönelik olumsuz tepkiler gelişebilir. uykusuzluk, terleme veya ruhsal dalgalanmalar gibi alkol yoksunluk belirtileri ortaya çıkabilir. ayrıca halüsinasyonlar, kafa karışıklığı veya ajitasyon yaşayabilirsiniz.

    wks'li insanlar için görünüm nedir?

    wks'nin görünümü, hastalığın ne kadar ilerlediğine dayanmaktadır.

    kalıcı bir hasar oluşmadan önce erken tedaviye başlamak, hastalığın seyrini önemli ölçüde iyileştirecektir.

    wks tedavi edilmezse ölüm oranları yükselmektedir. ölümlerin çoğu akciğer enfeksiyonu, kan zehirlenmesi, kalıcı beyin hasarı gibi şeylerin sonucudur.

    hızlı tedavi görenlerde şu konularda ilerleme görülebilir:

    -göz problemleri,
    -kas koordinasyonu,
    -bilinç bulanıklığı, konfüzyon.

    alkolden uzak durmak ise, hafızanın ve zihinsel işlevin sürekli olarak iyileşmesini sağlar.

    wks'yi nasıl önleyebilirsiniz?

    alkolden uzak durarak ve b1 vitamini yönünden zengin ve dengeli beslenerek wks'yi önleyebilirsiniz.

    b1 vitamini yönünden zengin olan bazı besinler:

    -pirinç
    -bezelye
    -tam buğday ekmeği
    -ıspanak
    -portakal
    -süt gibi.

    kaynaklar: en.wikipedia, healthline, rarediseases, caregiver websiteleri.

  • anne, bunun sadece basit bir saç kapatma değil, köleliği kabul etmek olduğunu bildiği için tepki göstermiştir. açın normal bir dini sohbet dinleyin. sohbetin yarıdan fazlası kadının tahakküm altına alınmasıyla ilgilidir. kızı için doğru olanı yapmıştır. haklıdır.

  • arabayla 100 kilometrelik bir yolu 5 litre benzinle kat edebilirim.kaç para yapar ortalama 25 lira.peki 25 liraya kaç ekmek alırım 25.o zaman kritik soru şu: bu kadar ekmek yersem bu yolu kat edebilir miyim ? hayır. ben araba mıyım? yine hayır.

    (bkz: nasıl bağlayacağımı bilemedim)

  • kırmızı ışığı iplemeyecek sayıya ulaşan yayaların birden topluca bilinçlenip "arabalara 5 dakika yeşil, bizlere ise 30 saniye!" anlayışına karşı uyandırdıkları üst esemelerinin hoş bir getirisi.

    şimdi arabalar biraz kapitalist patronları simgeliyorlar burda,
    yayalar olarak biz de proleterya gibiyiz bir nevi. bu noktada kimin ne kadar zengin olduğu sorun oluşturmuyor. karşıdan karşıya louis vuitton almaya geçiyor olsanız da fark etmez.
    kırmızı ışık da bize yapılan haksızlık, sorumsuzluk. 80-90 kişi beraber karşıdan karşıya geçiş de devrim gibi bir şey oluyor haliyle. alttan başlayan bir devrim gibi ama. bolşevik usulü değil yani.

    böyle şapşal bir sevinç yaratıyor bu olay benim ruhumda. özellikle karşı taraf da kalabalıksa ve simultane olarak karşıya geçiyorsak komşu bir ülkede de sosyalist bir ayaklanma olmuş havasına kapılıp sevincimi 3'e 5'e katlıyorum. ara sıra karşıdan geçenlere "selamlar olsun yoldaş" dermişçesine şöyle bir gülümseyerek bakıyorum.

    16-17 yaşındayken hiç komunist bir dönemim olmadı. içimde ukte kalmış olacak. keşke yaşıtlarımın çoğu gibi şöyle bir 6 ay filan komunist olsaydım da sistemimden çıksaymış. kabakulak gibi, erkenden geçirmek lazım o evreyi. büyüyünce daha zor oluyormuş bak.

  • dunyanin en guzel yeri dense kesinlikle iddiali olmayacak hawaii adalarindan biri. ucakla ada sinirlarina girisle baslar buyulemeye insani, sonra havaalanindan cikarsin ve inanilmaz tatli bi esinti ve mis okyanus kokusu sana hosgeldin der. baslarsin adayi kesfe, dondugun her virajda seni “yok artik, burasi dunya olamaz” dedirten goruntuler karsilar. baslarsin fotografini cekmeye ama bi yerden sonra o guzelligi yansitamadigi icin fotograf isini birakir ve tamamen gozlerinle yasamaya baslarsin her ani. kanapaali, wahikuli, lahaina, wailuku, kihei, hana derken soklardan soklara girersin. ama ozellikle road to hana kisminda gozleri dahi kirpmamak gerekir. sanki bi an gozleri kapatirsan bi selaleyi ya da yesilin daha once dunyanin herhangi bir yerinde gormedigin bir tonunu kaciracakmissin gibi gelir. kesinlikle otelde kalinmamali. kiralayin buyuk bir van, gezin tozun ve uykunuzun geldigi yerde arabada uyuyun. ozellikle okyanus kiyisi tercih edin uyumak icin. gunes dogmadan uyandiginizda ufukta beliren renklere nutkunuz tutulacak! maui, seni cok ozleyecegim...

  • ben bu yazın izlerini hala topuklarımın üzerinde taşıyorum.

    lise sondayım. üniversite sınavına gireceğiz ama umrumda bile değil. diyorum ki kendi kendime, bu sene lise bitsin seneye dershaneye giderim, rahat rahat da kazanırım...
    bir erkek arkadaşım var o dönem. dört yıla yakın birlikteydik. neyse o da üniversitede okuyor o ara. ama gitmiyor. öyle kaydı var sadece. onu da kafaladım yılın başında, benim gittiğim dershaneye yazıldı bu. o sene öyle ısınma turu olacak, sonraki yıl ciddi ciddi sınava çalışıp, birlikte aynı şehire gideceğiz falan. plana gel. sonra o beni kafaladı. biz tüm yıl gezdik tozduk. yalandan okula gidiyorum, son sene diye kasmıyorlar zaten. dershaneye desen gitmiyoruz. işimiz gücümüz serserilik.
    annem iş kurmuş, onu oturtmaya çalışıyor, haftanın en az üç günü eve gelmiyor. eşinden boşanmış zaten psikolojisi dağınık. bin tane derdi var. benim de üzerime çok gelmiyor. liselidir, ergendir, ya sabır ya sabır...
    öğlen bizim oğlanla yemek yiyoruz. şaka maka çocuk üç sene özel aşçım gibi her öğlen yemek yaptı bana. öyle baştan savma da değil, özene özene yapıyordu. hey gidi... neyse efendim benim okul bitiyor, soluğu deniz kenarında alıyoruz. akşam oluyor, annem o gün eve gelmeyecekse sahaya gidiyoruz basketbol oynuyoruz. araba bulursak cümbür cemaat geziyoruz. cemaatimiz de nerde it kopuk, nerde lise terk, nerde hayatı yatış üzerine kurulu, baba parası yiyen tip var onlar... ama hayat çok güzel lan. tatil gibi böyle. gülüyoruz sürekli.

    derken... bir gün annem eve geldi kapıyı kırar gibi çarparak. annem değil sanki çizgi film karakteri. alevler çıkıyor gözlerinden. nasıl sinirli... sen dur dur, te mart ayı gelsin, git dershaneye, bizim kızın durumu nasıl diye sor. onlar da desinler mi senin kız aylardır piyasada yok... sıçtığımın resmi.
    bana saatlerce bağırdı. saatlerce. yani yerden göğe kadar haklı, yaptığım şey düpedüz hayvanlıktı o ayrı. ama işte... konuşmasını ''sınava giriyorsun, sonraki gün işe sokuyorum seni. üniversiteyi kazandın, kazandın... kazanamadın işten çıkmak yok. bu sene çalışırsın, dershane paranı, harçlığını biriktirirsin. sonraki sene de işten çıkar, kendi paranla dershaneye yazılırsın. bundan sonra benden sana tek kuruş yok.'' diyerek bitirmese iyiydi.

    ben bir tutuştum... sınava kalmış bir ay. ben nazarlık birkaç yaprak test çözmüşüm, kitaplar falan tertemiz. hesaplıyorum... yaş 16. o yaz 17'ye giriyorum. annemin planına göre, kazanırsam 19'da gidebiliyorum üniversiteye ancak. ohooo çok geç. 16'dan bakınca 19 çok büyük. ya da bana öyle geliyordu.

    ne diller döktüm dostlar... dedim anne bi orta sonda dershane parası ödedin, lise 1 ve 2'de zaten sınav kazandım bedava gittim. bi de lise sonda dershane parası verdin, etti iki. millet yıllarca dershaneler, özel hocalar, neler neler yapıyor çocukları için :( sömürüye bak... dedi ki, valla güzelim milletin anası var, babası var. senin tüm masraflarını ben yıllardır tek başıma karşılıyorum. ha git babanı bulursan, ondan iste. verirse git dershaneye seneye. ben bu kadarını yapabiliyorum. kusura bakma.
    diyorum, anne lise mezunu mu kalmamı istiyorsun :( salak madem umursuyorsun, oturup çalışsaydın değil mi... annem diyor ki, hayat senin hayatın. ister lise mezunu kal, ister üniversiteye git. sen bana bunu yaptın ya, artık umrumda bile değilsin.
    araya adam sokuyorum (teyzeler, dede, anneanne, annemin arkadaşları...) yok, evde sürekli yalvarıyorum yok... kızgın, kırgın. çok da haklı. naparsın naparsın... ben bir kapandım odama. uyumuyorum, yemiyorum içmiyorum, ders çalışıyorum. manyak gibi ders çalışıyorum. delirircesine çalışıyorum. arabada sınava giderken bile formülleri ezberlemeye uğraşıyordum.

    neyse sınava girdik, çıktık. ertesi gün sabahın köründe kaldırdı annem. haydi, dedi. işe gidiyorsun.
    beş yıldızlı dev gibi bir otel. yüzlerce müşterisi var. beni de koymuş mu ana restorana komi olarak... housekeepinge koyacakmış aslında da doluymuş. sabah 7'de ordayız, akşam 10'a, 10 buçuğa kadar. annemin isteğiyle her gün mesaideyim. ilk günün sonuna doğru tak diye düşüp bayıldım yorgunluktan, düşün. ben ki gencim, çeviğim, yıllarca basketbol antremanlarında it gibi koşturmuşum ama iş o kadar yorucu ki bünye kaldırmadı. annem bizim şefi tanıyor. ona da tembih etmiş, süründür şunu, diye... adam göz açtırmıyor. günde zaten öğle ve akşam yemeği için toplam 45 dakika falan molamız var. onda da koştur koştur yemekhaneye gidiyorsun, koştur koştur ana restorana dönüyorsun. orada iş bitince şef havuz barına yolluyor, orada bitince çocuk restoranına, orada bitince lobiye... üniversitede de çok işte çalıştım ama o tempoyu bir daha görmedim.

    yemek saatinden önce kumaş peçeteleri katlıyoruz, yüzlerce... masaları yerleştiriyoruz, baharatları dolduruyoruz, tabak, çatal, kaşık, bıçak, bardak düzenlemelerini yapıyoruz, şarap kovalarına buz dolduruyoruz, sandalyelere sapık gibi giysi giydiriyoruz, onlar bitiyor arka tarafa gidiyoruz çatal, bıçak, kaşık, bardak siliyoruz sıcak sudan çıkartıp. müşteriler geliyor, onlara hizmet ediyoruz. votka getir votka getir votka getir... otel ruslara hitap ediyordu da... yazın bağrında, karınca mıyız insan mıyız belli değil. bak ben o günlerden yadigar, topuklu ayakkabıdan tiksiniyorum. görünce tüylerim diken diken oluyor. zorunluydu çünkü. elli derece antalya sıcağında kat kat personel kıyafetini giydirdikleri yetmiyormuş gibi, bir de topuklu ayakkabı giydiriyorlardı. onlar da bir vuruyor bir vuruyor... normalde o tempoya can zor dayanıyor, bir de ayakların acıyor, yara olmuş arkaları, cırt diye kesiveriyor ayakkabı, derin kalkıyor, kanıyor falan... iki hafta sonra artık dayanamadım, arka tarafta yere oturdum ağladım, benim ayaklarım acıyoooo diye. şef dayanamadı da sen babet giyebilirsin dedi, öyle kurtuldum.

    gün geldi çattı. sınav puanları açıklandı. puana bakıyorum tamam, sıralamaya bakıyorum tutuyor. uçuyorum mutluluktan. en yüksek ankara veteriner, onun üzerindeyim. istanbul veteriner zaten tutuyor. ooh diyorum ya tamam bu iş. bu kadar işte. başardım. oldu. normalde olsa bursa'yı da yazıp bırakırdım ama ne olur ne olmaz diye van'a kadar tüm veteriner fakültelerini yazıyorum tercihlere.

    dedim, anne artık gitmeyeyim işe yeaa kazandım ben istanbul'u. hadi bakalım, dedi. umarım öyledir.
    o iş öyle olmadı tabii... yerleştirme sonuçlarına ekrandan baktığım an hala ne dünü, bugün gibi aklımda. van yüzüncü yıl üniversitesi veteriner fakültesi... ulan sınavı kazandık mı, kaybettik mi belli değil... yani ben yine mutluyum bi yerde. otel yok, işten kurtuldum, e istediğim bölüm zaten ne olmuş yani... ama annem oturdu ağladı ya onu unutamıyorum. tebrik de etmedi. ben olsam camdan atardım. onca yıl emek ver, besle büyüt, sınav yılı serserilik yapsın, kaç bin kilometre uzaktaki okulu kazansın... van'a gittik, kaydımı yaptık, yurt açılmamış daha. tadilat mı bitmemiş ne olmuş. annem beni öğretmen evine bıraktı, ertesi gün döndü gitti. van'ı bilmem, insan tanımam... okulun açılmasına bir hafta var. çıktım dışarı. her yer birbirine benziyor. etrafı göreyim diye gezmeye başladım. huylu huyundan vazgeçmez. dışarı çıkış o çıkış... ilk iki yıl doğru düzgün eve girmedim. van merkezin her sokağında anlatmaya değer en az üç anım var. neyse...

    liseden üniversiteye geçilen yazın üzerinden altı yaz geçti. o topuklu ayakkabıların yaptığı yaraların izleri geçmedi. kırmızı kırmızı duruyor hala. basit yara izleri olarak değil, hayatımın dersinin izleri olarak duruyor. bu yüzden, estetik durmasalar da seviyorum galiba. yaz günü de olsa van'da geceler biraz serin. çorap giyerken takıldılar gözüme... bir yerlerde, vaktiyle benim gibi eşek olan bir ergenin anne-babası, abisi, ablası ''ne yapıcaz bu salakla?'' diyorsa, fikir olsun. ben o yaz bir yeri kazanamasaydım bile, burnum kısacık zamanda o kadar sürtmüştü ki bir dahakine boğaziçi tıp falan değil, harvard kesindi. hem de burslu...

  • dünyanın hiç bir yerinde havaalanları ile şehir içinde böyle fahiş farklar yoktur. 10 tane farklı avrupa havaalanına gittim dışarda 2'ye içerde 2,5 oluyordu. bizim ülkede turist silkmek için üstüne de uçağa binebilen zengindir diye yerliyi de silkiyorlar böyle.

  • kadının tek düşmanı kadındır lafını doğrulamış başlıktır. hakaret edenlerin çoğu kadın. vallahi rezillik.

  • canım nemleketim kayseri'nin dışarıda bırakılması ile üzmüş olan liste.
    halbuki kayseri'de ramazan dayağı bir başka datlıdır.

  • hâlâ 10-15 gigabyte gibi 20 sene öncede kalan kota miktarlarını sattıkları yetmiyormuş gibi fiyatlarını da 300 liralara kadar çıkarmışlar. lan instagram reels'tan bir video açıyorsun herif hem 4k yapmış hem de hdr. sadece 1 videoda neredeyse 100 megabyte kota gidiyor. 15 gb neyime yetecek benim hiç mi utanmıyorsunuz? yüksek kotalı tarifeler 600 liradan başlıyor. yüksek dediğim de 30-40 gigabyte.

    5 gigabyte kotalı tarife bile var sene olmuş 2024. reziller. en büyük rezaletse hâlâ istanbul'un göbeğinde çekmeyen mahalleler var. altyapı yatırımı diye bir şey yok.

    edit: hâlâ 10 euro ucuzmuş diyenler var. lan tamam 10 euro'mu al ama karşılığında çağımıza uygun kota ver. 15 gigabyte nedir.