hesabın var mı? giriş yap

  • tam kelimeleri hatırlayamıyorum. önünden tempolu yürüyüşle geçilen bir marketin dışarı yerleştirilmiş sebze kasaları arasında alışverişe gelmiş ilkokulun ilk sınıflarında olması gereken pek efendi, büyümüş de küçülmüş bir bey. üniversite çağlarında olması gereken başka bir efendi genç de market görevlisi. aralarındaki diyalog kendi karanlığıma gömülmüş giderken yakaladı ve gülümsetti beni:

    küçük bey: biliyorsunuz, eğer yeterli olmazsa beni tekrar markete gönderecekler.

    görevli genç: o yönden haklısınız tabii ama sanırım bu kadarı yeterlidir aileniz için.

    şu nezaketin birazını hayatımıza yedirebilseydik bu diyalog belki böyle şaşırtıcı ve gülümsetici olmayacaktı. akşam akşam zamanda yolculuk yapmış gibi hissetmeyecektim.

  • öykü serter: bugün nereye gidiyorsun tuğçe?
    tuğçe: canım çok sıkıldı. sevgilime dışarı çıkmak istediğimi söyledim, dans edeceğim bir yerlere gidelim dedim. dans etmek istiyorum.
    kemal: biliyorsun biz dans etmeye gideceğim diyenleri burada dans ettiriyoruz. müzik verelim.

    (abe kaynana n'aptın bize n'aptın bize eşliğinde garip bir dans sergilenir.)

    saykodelik lan bu program.

  • bir kaç yıl önce(2018 veya 2019 hatırlayamadım tam) , gecici olarak istanbul anadolu yakasında bir benzlikte pompacılık yapıyordum. biraz mental açıdan kötü dönemlerimdi. neyse

    bir gün ümit bey geldi.kibar bir şekilde hal hatır sorup, istediği miktarı söyleyip markete yöneldi. açık kahve(veya koyu lacivert ) rengiydi sanırım, bir bmw ile gelmişti. verdim benzinini, beklemeye koyuldum.

    hava buz gibi. ellerim donmuş. ümit bey karşıdan geliyor. elinde, starbucks makinesinden alınmış koca boy kahve. yüzünde bir gülümse ile bana uzattı ve "afiyet olsun" dedi..

    uzun zamandır düşünürüm. o kahveyi benim için mi almıştın ümit bey, yoksa tadını beğenmeyip de, çöpe gitmesin bari deyip mi verdin bana :)))))

    her durumda da klass bir insan. o an beni çok mutlu etmişti.işi rast gitsin...kahve + mütevazililiği

    not : o makineyi her gün görür, bazen canım ceker ama kazandığım paraya göre lüks kaldığından almazdım hiç. sizin sayenizde ilk kez o gün içmiş bulundum :)

    edit : ümit bey twitterda bir yazarımıza cevap vermiş entry e dair : "bunun redbull, kola, dondurma, bisküvi versiyonlarını da duyabilirsiniz. insanların enerjisi ve iletişimleriyle alakalı biraz anlık gelişen rutin refleksime dönüştü sanırım"

    edit : sene eklendi.

    edit: tamam arkadaşlar. en güçlü ihtimaller. 1.bana aldı 2.aslında kendine aldı ama beni görünce içinden bana vermek geldi o an. :) ya önemli değil. o an çok mutlu olmuştum.

  • oturduğum evin arazisi vaktiyle gecekonduymuş. işte devlet tapu vermiş, sonra müteahhitler girmiş, binalar dikilmiş vs. araziyi veren gecekondu sahibi şu an birkaç daire sahibi.

    düşünüyorum, adam babamla aşağı yukarı aynı yaştadır. babam ömrünü bir memur maaşıyla kirada geçirdi. kimsenin arazisine konmadı, hele kamu malına çökmedi. zor günler geçirdiği de oldu, kirayı ödeyemediği de. eninde sonunda bir şekilde denkleştirdi ödedi. sonunda elinde hiçbir şey yok.

    fakat öteki adam vaktiyle dikti çadırını, yaptı kerpiç evini. tapu sahibi oldu, sonra birkaç ev sahibi oldu. ben o araziye dikilen evlerden birini almak için ömrümün beş yılını ipotek ettim. her ay taksidini ödüyorum; virüsmüş, salgınmış, işler kötü gidiyormuş bakmadan.

    babam ve onun soyu cezalandırıldı, bu adam ve onun soyu ödüllendirildi. gecekondu budur.

  • bunu yazandır:

    "sana takıldım, peşinden koştum diye kendini bi bok sanma be bebeğim.çocukken de 'sinek ilacı' aracının peşinden koşardım, anlatabildim mi ;)"

    anlatabildim mi?

  • şüphesiz;

    -hahaha merhaba başkanım.
    -ne o lan bayrammı var?
    -seni uğurluyoruz ya başkanım bundan iyi bayrammı olur.yalnız sizden bir ricam var babama selam söyle oda gideceğin yerde.
    -ben ananın bulunduğu kısma gidiyorum ona söylerim.

    (bkz: üç kağıtçı / kemal sunal)

  • eski türkiye'ye dair samimi görüntüler barındırıyor. insanların biraz parasız ama mutlu olduğu dönemler. taksim meydanında futbol oynayan adamlar var videoda. ne kadar sıcak ve samimi.

    türkiye maçıyla ilgili şu ifade benim çok dikkatimi çekti ve acayip özlem duydum.

    "türkiye maçı 1-0 kaybetti ama insanların neşesi hala yüksek. çalışmak için ne kadar güzel bir yer."

    vay be. ingiliz muhabir diyor bunu. o kadar yasaklar, fakirlik filan var ama insanlar tuhaf bir şekilde mutlu. o güne ve bugüne baktığımızda gerçekten genlerimizi bozmak için bayağı bir oynanmış.

    daha duygusal ama neşeli insanlarmışız o zamanlar.

    videoyla ilgili iki şeyi merak ettim.

    - tiyatroda levent kazak'la oynayan kadın kimdir?
    - istanbul üniversitesi önünde demeç veren abi şimdi ne yapıyordur acaba?

    edit: tiyatroda oynayan kadın pelinsu pir. nam-ı diğer behzat ç. deki gönül. teşekkürler @erk.

  • tam akp tarzı olmamış mı? gazetecileri içerip tıkıp sonrasında onlar gazetecilikten değil başka terör faaliyetlerinden içerideler ya da gezi zamanında gezicilere yardım eden işletmeleri kapatan belediyelerin kapatma sebebi olarak uygun yangın tüpü olmaması ya da faaliyet kolunda yanlışlık olması açıklaması yapmak gibi olmuş. bu örnekler çoğaltılabilir. yazık valla.