hesabın var mı? giriş yap

  • eğer kendilerine başvurmadan önce yaptığınız şey google'da hastalık belirtileri aramaksa; doktorlardır.
    biraz da haklılar tabi. nihayetinde doğru teşhisi kendimiz de koysak, tedavi için doktora ihtiyacımız var.

    bir defa böyle gittim ben, işte "efendim ben gelmeden biraz araştırdım, muhtemelen böyle böyle bir şeyler var" filan dedim. demez olaydım. hem iyi bir fırça yedim hem de doktor hanım benim koyduğum tanıyı boşa çıkarmak için elinden geleni yaptı. nihayetinde google haklı çıktı tabi.
    işte bu da haliyle doktorlarda komplekse neden oluyor.

  • ikinci videodan çıkan sonuç gerçekten vahim.

    ancak ben şakayı yapan arkadaşların iletişiminde de bir sorun olduğunu düşünüyorum.

    orjinalinde, "arkanızdan gelen kızların ne kadar güzel olduğunu farkettiniz mi?", "arkanızdaki çift sizce de çok uyumlu değil mi?" gibi iltifatlar hoş ve naif bir ses tonuyla söylenirken, türk versiyonunda söylenen "dünyanın en güzel/ dünyanın en karizmatik..." gibi ifadeler dalga geçiyormuş izlenimi uyandırıyor.
    ilkinde güzelliğinizin farkına varın gibi bir sosyal mesaj veriyorken, ikincisi fazla abartılı bir yaklaşımla "hadi lan oradan" cevabını hak ediyor.

    aynı deneye maruz kalsam, ilk yaklaşıma gülümseyip teşekkür edecekken, ikincisine, "bu mu lan dünyanın en karizmatik adamı" cevabını yapıştırırdım.

    dönüp bakmaya tenezzül bile etmeyenlere ise diyecek bir sözüm yok.

  • kahramanmaraş abdülhamidhan camii'nin eski imamı ömer faruk hoca, depremzede çocukların yaşadığı travma biraz olsun hafifleyebilsin diye böyle bir şey düşünmüş. özlediğimiz, pek rastlamadığımız hareketler. kendisini tebrik ederim
    link

  • olayı mezhepçi tartışmalara çekmek tarihî gerçeklikler ile örtüşmemektedir.

    osman gazi'nin ali bey adında bir oğlu vardır.

    ikinci murat'ın ali çelebi adında bir oğlu vardır.

    beşinci murat'ın torunu ali vâsıb efendi vardır.

    aklıma gelenler bunlar. daha da varsa da çok azdır muhtemelen.

    gelelim diğer iki isme;

    şehzâde ömer faruk efendi haricinde aklıma gelen ömer isimli hiçbir şehzâde yoktur ki varsa bile en fazla iki üç kişidir.

    bekir isminde ise bildiğim kadarıyla hiç şehzâde bulunmamaktadır!

    eğer osman gazi'nin oğlu orhan yerine ali padişah olsaydı mesele yok muydu yani?

    ali, ömer, bekir isimlerinin şehzâdelere verilmeme sebebi osmanlı tebaasının sünnî - alevî karışımı olması ve halk içinde hoşnutsuzluk oluşmaması içindir.
    ne yazık!

    isim ya bu isim!

    ayrıca baktığımız zaman çoğunluğu sünnî olan osmanlı toplumunda bolca ali, hasan, hüseyin, cafer isimleri görülürken şii - alevî toplumlarda ömer, bekir, osman isimlerini göremezsiniz. günümüzde de aynı.
    işte buradaki asıl hassasiyet alevî kesimi gücendirmemek için gösterilmiştir.

    ha tabii, " yok öyle bir şey yalan söylüyorsun " da diyebilirsiniz.

    şunu da belirteyim;

    emeviler, ehl-i beyt aleyhine rezil ifadelerle hutbe okutmuş,
    fâtımîler ve safevîler ise hz. ömer, ebubekir, osman ve ayşe hakkında iğrenç ifadelerle hutbeler okutmuştur.

    ancak osmanlı imparatorluğu döneminde asla iki tarafı da rencide edici bir hutbe vs. bulamazsınız.

    günümüzde de arap devletleri ve iran hâlâ daha bu politikaları sürdürürken türkiye'de ve türklerde bazı üzücü zamanlar haricinde böyle bir durum göremezsiniz.

  • nokia'nın tam 15 yıl önce çıkardığı ve müzik performansında yıllarca zirvede rakipsiz kalan telefonu. günümüzdeki(!) birkaç telefon hariç tüm telefonlarda müzik deneyimini iyileştirmek adına özel müzik yazılımları bulunur. fakat bu telefonda bu özellik yazılımsal olarak değil doğrudan donanımsal olarak bulunuyordu. yani içinde fiziksel ses yongaları mevcuttu. hiçbir müzik yazılımı sesi fiziksel bir yonga ile aynı kalitede işleyemez. işte n91'i diğer telefonlardan ayıran ve yıllarca rakipsiz kılan özelliği buydu. çünkü içinde toshiba dsp-33 dac mevcuttu. bu sayede mükemmel bir ses kalitesi sunuyordu. sadece bu da değil. nokia mühendisleri madem böyle bir dac koyduk ses çıkışını da yüksek tutalım demişler ve içersine dünyanın en iyi ses sistemleri üreticilerinden biri olan harman kardon imzalı altın alaşımlı amplifikatör koymuşlar. adamlar hadi sıkıyorsa daha iyisini yapın amk demişler. öyle bir amplifikatör kullanılmış ki telefon muazzam bir ses çıkış gücüne sahipti. içersindeki dac + amp sayesinde yüksek ses seviyelerinde dahi distorsiyonu minimuma indirerek mükemmel bir telefon özellikli müzik çalar ortaya çıkmıştı. zamanında sony ericsson'un çıkardığı ve fanlarının öve öve bitiremediği telefonları *** eze eze yenmiştir. telefonlarını geçtim sony walkman ve apple ipod touch gibi müzik çalarları bile donunda sallamıştır. bitti mi? hayır. yetmemiş bir de mühendisler hafıza birimi olarak telefonun içine mikro hard disk * koymuşlar. öyle diğer telefonlardaki gibi flaş hafıza değil baya bildiğin bilgisayarlarda kullandığımız hard diskin mikro versiyonunu koymuşlar ve 3600 rpm dönüş hızına sahip bir hard disk. bilindiği üzere hard diskler hareketli mekanik parçalar barındırdığından düşme çarpma gibi durumlardan etkilenirler. bu düşme çarpmalar sonucu haliyle bad sector dediğimiz kullanılamayacak şekilde geri dönüşü olmayan hafıza kayıpları olabiliyor. olaki önemli bir veriniz o sektörün içindeyse geçmiş olsun geri dönüşü olmayacak şekilde gitmiştir. adamlar bunun önüne geçmek için telefonun içersine ivmeölçer koymuşlar. olaki telefon elinizden kaydığında ivmeölçer bunu farkedip hemen hard diski devre dışı bırakıyor ve bu sayede disk ve içersindeki veriler zarar görmüyor. yazdıkça ben bile şaşırıyorum amk. tabi bunlarla da yetinmemişler ve kablosuz internet erişimi için wlan ve daha üst seviye kulaklık kullanmak isteyenler için 3.5 mm kulaklık girişini de koyarak 5x ultra komboyla masaya çıkarıp vurmuşlar. 3.5 mm ve wlan günümüz için komik durabilir ama 2005 model bir cihazdan bahsediyoruz. ne iphone var ne android. daha o zaman wlanmış 3.5 mmmiş falan telefonlarda bulunmayan özelliklerdi. o zaman için 3.5 mm ve wlan gibi özellikler büyük bir devrimdi.

    gel gelelim nokia yine bu telefonda da çakallığını yapmıştır. öyle ya bir yerden veriyorsa illa bir yerden kısıyor. nokia bu telefonu tanıttığı lansmanda aynı zamanda 2 telefon daha tanıttı. nokia n70 ve nokia n90. zaten nseries bu üç telefonla başlamıştı. n91 kendini müziğe adamış bir telefon haliyle mobil halde müzik alıp göndermek için bluetooth gerekiyor. bluettoth var ama sen kalk daha alt model olan n70'e daha hızlı bluetooth v2.0 koy ama n91'e daha yavaş versiyon olan bluetooth v1.2 koy. adamların kıstığı yere bakın senin ta amk dedirtiyor. 3 dakikalık 320 kbps mp3 dosyasının boyutu yaklaşık 7 mb. öyle 1 mb'lik fotoğraf göndermeye benzemez. hatta video bile olsa. çünkü o zaman video çekimi için cep telefonu kameraları hala istenen seviyede değildi ve kalitesiz düşük bitrate çekimler olduğu için boyutları da düşüktü. tek kıstığı yer burası da değil. sen böyle bir müzik telefonu yapıyorsun ama kameraya otofokus koymuyorsun. neden? çünkü o özellik n90'a verilmişti. anladık tamam n90 kamera n91 müzik ile ön plana çıkıyordu ama zaten n90'a bir de carl zeiss lens koymuşsun. n91'e carl zeiss koyma ama en azından otofokus koy di mi? nerdeeee... bu arada n90'ın adı geçmişken ufak bir dip not verelim. n90 otofokusa sahip ilk nokia modelidr. aynı zamanda efsanevi kamera telefonlarının çıkmaya başlamasında payı olan carl zeiss lensli ilk nokia'dır. nokia'nın n91'de yaptığı bir diğer hata ise 220 mhz'lik arm9 * işlemci kullanmasıydı. halbuki bu işlemciyi daha düşük sistem kaynakları isteyen symbian v8.0a *** ve symbian v8.1a *** işletim sistemli cihazlarda kullanmıştı. n91 ise daha gelişmiş olan symbian v9.1 işletim sistemiyle çıkmıştı ve bu işlemci bu sistem için yavaş kalıyordu. aynı hatayı tekrar yaparak çeşitli (220/235/268mhz) hızlardaki arm9 varyasyonlarını neredeyse symbian v9.1 işletim sistemli tüm cihazlarda ************ kullanmıştır. fakat daha sonra yüksek kaliteli video çekimi için tasarladığı nokia n93 ve nokia n93i'de bu işlemciyi kullanamayacağı için arm11 332 mhz * işlemci kullanmıştır. çünkü o kadar yüksek kaliteli çekimin o işlemciyle yapılması mümkün değildi. zaten n93 serisi yukarıda adını zikrettiğim cihazlardan gerek daha gelişmiş işlemci mimarisi gerekse de daha yüksek saat hızı ile çok bariz şekilde hızlıydı. o zamanın snapdragon 865'i gibi bir şeydi. işletim sisteminin istediği donanımın bu olduğu açıkça belli oluyordu. ayrıca günümüzde çoğu akıllı telefonun gpu temelli arayüzü kullanmasında mihenk taşı olmuştur. çünkü n93 donanımsal hızlandırmaya sahip ilk telefondu ve 200 mhz'de çalışan 3d grafik çipi gpu * da barındırıyordu. video çekimi demişken günümüzde akıcı video deneyimi 60 fps kabul ediliyor ama o zaman için konuşursak n93 çoğumuzun akıcı olarak nitelendirdiği 30 fps video çekimini yapabilen ilk telefondu. sene 2006 dikkatinizi çekerim. hatta n93'ün o meşhur reklamı gary oldman ile çekilmişti. dileyen youtube'dan izleyebilir. o zaman telefonlar qcif çözünürlükte 15 fps video çekimleri ile oldukça kötü bir deneyim sunuyordu. n93'ün çektiği videolar karşısında milletin dibi düşmüştü. n93 ile nokia çıtayı yükseltmiş ve standardı belirlemişti. video çözünürlüğü 12 kat artmış (yuh amk) ve fps de 2 katına çıkmıştı. yani 144p15'ten 640p30'a çıkmıştı. şimdi çoğu telefon video kameralarla yarışıyor. ama telefonlarda video kamera kalitesi ilk kez n93 ile yakalanmıştı.üstelik vga çözünürlükte ve 30 fps çekebilmesi (640p30) takdire şayan o zaman için. ayrıca n93 optik zooma sahip ilk telefondur. ama videoda ne kadar iyiyse fotoğrafta da bir o kadar kötüydü. fotoğrafta kral nokia n73 idi. ayrıca çift mikrofonlu ilk telefon da yine n93 idi. dolayısıyla streo kayıt özelliğine sahip ilk telefondu. videolarda 48 khz aac formatta streo ses kaydı yapması da cabası. tekrar edeyim 640*480@30 fps + 48 khz aac streo kayıt. yazdıkça ben bile şaşırıyorum. o yıllarda neler yapmış adamlar. n93 gerçekten de mobil telefon tarihinde hem kamera hem de donanımsal olarak getirdiği özelliklerle ve ilklerle çok özel bir yere sahip telefondu.

    neyse tekrar n91'in eksilerine gelelim. nokia symbian v9.1/9.2/9.3 sistemlerinde nokia e60, nokia e70, nokia n80 ve n91 hariç tüm cihazlarında qvga çözünürlük kullandı. sonra ne mi oldu? çoğu uygulama uyumsuz ekran çözünürlüğü yüzünden bu cihazlarda kullanılamaz oldu. bari n91'e e60, e70 ve n80 ile aynı çözünürlüğü koyaydın. n90'a bile e60, e70 ve n80 ile aynı ekran çözünürlüğünü koymuştu ki n90 için buna ihtiyaç yoktu. tabi kamera telefonu olduğu için çekilen görüntünün ekranda daha güzel görünmesi adına yüksek çözünürlük koyup n91'e bu çözünürlüğün çeyreğini reva görmesi bir başka ayıbıydı nokia'nın.

    neyse efenim konu çok uzadı. konumuzun kahramanına gelelim tekrar. her ne kadar bazı eksi yanları olsa da bunlar asla n91'in bir efsane olduğu gerçeğini değiştirmez. 2005 yılında çıkmış ve yıllarca müzik telefonları için referans telefon olarak kabul edilmiş hatta sony walkman ve apple ipod touch gibi müzik çalarların dahi erişemediği ses çıkış gücüne ve ses dinamiğine sahip oluşuyla ve içersinde barındırdığı bunca teknolojiyle ve özellikleriyle gelecekten gelmiş fütüristik bir telefondu n91. günüzmüde sadece lg v20, lg g6 ve bunların halefleri olan modeller n91'i ses konusunda geçebilmişlerdir.

    debe editi: ayrıca diğer nokia modelleri hakkında yazdığım yazılara da buradan ulaşabilirsiniz.

    n82: #67265852
    n93: #63571392

  • türkiye'nin son yıllara kadar iyi kötü oturmuş bir aşı politikası vardı, hala da var bir şekilde. bu ülke önlenebilir birçok hastalığı aşı ile bitirmiş, bir çoğunun da etkisini ya da vaka sayısını azaltmıştı. hatta bazı hastalıkların vaka sayısı 0 olduğu için aşı takviminden bile çıkarıldı.

    sonra bir gün türkiye'ye, aşı politikası ve takibi olmayan komşusu suriye'den mülteci akını yaşandı. bu kontrolsüz girişler yüzünden, ülke on yıllar önce bitirdiği ve yıllardır vaka görmediği hastalıkları tekrar görmeye başladı, bazı hastalıkların görülme sıklığı olağanüstü oranlarda arttı.

    aşı yaptırmamayı savunan zihniyet ve hareketlere bu açıdan bakmak daha sağlıklı olacaktır. çünkü aşı yapmak ile yapmamak arasındaki fark türkiye ile suriye gibidir aslında biraz. laiklik gibi, değerini kaybedince anlarsınız.

  • bu kadınları yanlış tanıyıp da ömür boyu onlardan nefret etmeyin gelin ben size akrep kadınlarını anlatayım.
    doğuştan "güçlü ol" felsefesini bir zırh gibi giyen bu kadınlar yani biz nedense dünya yıkılsa ayakta dimdik durmam gerek der, kendimize kaldırabileceğimizden çok yükler yüklenmesine izin veririz. akrep burçlarında hiç oynamayan bir terazi vardır yani karşıdaki kim olursa olsun olaylara tarafsız bakmayı başarır bu nedenle devamlı yargılar en çok da kendisini. dışarıdan ne kadar kendini beğenmiş, eleştirilere kapalı gibi görünse de içten içe en çok kendisini eleştirir ve en çok kendisine kızar. yalan söylemekten nefret eder ve kurtuluşu yalanda görse bile yalana kolay kolay yanaşmaz bu nedenle güvenilirdir ve kendisinden devamlı tartışmalarda hakemlik yapması istenir. aynı tarafsızlık ve dürüstlüğü karşıdaki insanda da arar ve yalanına şahit oldukları insanlara ömürleri boyunca asla güvenmezler. diyelim ki bir akrep kızına 4-5 yaşlarındayken bir söz verdiniz ve tutmadınız ya da göz göre göre yalan söylediniz, akrep kadını bunu ömrü boyunca unutmaz, bunun için asla kin beslemez ancak kafasının bir yerlerinde hep güvenilmez olarak kalırsınız. insanları eline alıp yönetmeyi sevmez, kendisi özgür ruhludur ve birinin hakimiyet kurmasına izin vermez -çok aşık olmadığı sürece- bu nedenle etrafındaki insanlardan da kendileri gibi özgür ve güçlü olmalarını bekler. arkadaş seçimlerinde güçsüz olanları koruma içgüdüsü etkili olabilir ve gereksiz tartışmalara sırf arkadaşlarını korumak için girebilir daha sonra ise korumaya çalıştığı arkadaşı tarafından tartışmanın ortasında satılabilir.

    akrep kadını onların yanında sizden daha güçsüz bir canlıyı ezmenize asla müsade etmeyecektir. onun yanında bir hayvana eziyet ederseniz -elinizdeki yemeği vermek için kediyi maymun etmek de dahil-, ne bileyim bir arkadaşını aşağılarsanız hemen koruma içgüdüleri devreye girecektir. bu anlarda sizi ne kadar severse sevsin kolaylıkla karşısına alabilir. yok efendim bana kıyamaz o demeyin sonuçlarına katlanırsınız. diyelim ki bir arkadaşınıza yamuk yapıldı ve yamuk yapan kişiyi (x kişisi diyelim) 5-10 kişi sıkıştırdınız, içgüdülerine yenilen akrep burcu asla ama asla x'in üzerine gerek fiziksel gerekse psikolojik olarak çullanmanıza izin vermez hepinizi karşısına alarak x'i korur. onun haklı olduğuna inanmıyordur ve muhtemelen o da ondan nefret ediyordur ancak bir kişiyi onca insanın karşısında yalnız bırakmak da doğasında yoktur.

    aşk konusunda epey karışıktır bu kadınlar, birisi dikkatini çekerse ona hiç dönüp bakmasa bile erkeği mıknatıs gibi çeker, kendisi de şaşırır bu duruma ama dediğim gibi güçlü olmayı hayat felsefesi yapan akrep kadını ilişkiler konusunda yara alma korkusuyla çekimser davranır. sizden ne kadar hoşlanırsa hoşlansın size gerçekten aşık değilse reddedilme ihtimaliniz epey yüksektir zira bu kadınlar kimseleri gerçekten canlarını yakabilecekleri kadar yakınlarına almak istemezler. eğer sizi sevdiğini kabullenmiş ve size yeterince güvenmişse ve açık açık sizi ne kadar sevdiğini söylemeye başlamışsa (epey şart eki var dikkat ederseniz) artık bu ilişki için yapmayacağı fedakarlık yoktur. inandığı şeyler uğruna dünyayı karşılarına alabilirler.

    akrep kadınları doğaldır, yapmacık insanlardan kesinlikle hoşlanmazlar. akrep kadınına göre ona sırf laf olsun diye ya da bir çıkarınız olduğu için iltifat etmeniz karşısına geçip iki tokat atmanızdan daha fecidir. siz istediğiniz kadar iyi oyuncu olun her zaman hareketlerinizin altında yatan gerçeği görebilirler. samimi olmak şartıyla sizden büyük beklentileri olmaz. sevdiceklerinin aldığı deri bir bileklik ya da ne bileyim kumsalda bulup onlara verdikleri beyaz bir taş bu kadınları dünyalar kadar mutlu edecektir. tam tersi olarak samimi bulmadıkları bir insandan ferrari alsalar umurlarında olmaz anahtarı alıp çöpe atarlar.

    6.hisleri kuvvetli derler ya cidden öyledir. gün içinde olacakları rüyada görmeyi bırakın da kafasından geçirdikleri ancak sormadıkları sorulara cevap alacak kadar garip bir enerjileri vardır.

  • evde sevgiliyle oturulurken, siz ders çalışıp o kitap okurken internetten birşeye bakmak gerekir. benim laptopumu al der. google, wikipedia karıştırılırken çok kullanılanlarda bir blog görülür. sevgilinin bu kadar çok girdiği ve okuduğu blog merak edilir ve aklın bir köşesinde kalır.

    o gittikten ve siz ders çalışmaktan bezmişken, kafanızı dağıtmak için bir bölüm how i met your mother izleyeyim derken blog aklınıza gelir. o bloga girilir ve okunmaya başlanır.

    blogu yazan kişi sevgilinizle aynı müziği dinlemekte, aynı filmleri seyretmekte, aynı konulara ilgi duymakta ve aynı kitapları okumaktadır. cümle yapıları bile sevgilinizinkine benzemektedir. ama yazıların içeriklerini anlayamazsınız. çünkü onları yazan kişi birini çok sevmekte ve sevdiği kişiden çok uzaktadır. ama o yazılar o kişinin okunması için yazılmıştır bilirsiniz.

    derken taşlar yerine oturur. '4 yıldır birlikteyiz ve seni sadece yazları görmekten yoruldum' cümlesi akla sevgilinin yazlıktaki aşkını getirir. '2 yıldır nerede olduğumuzu bilmiyorum' derken son 2 yıllarında açık ilişki yaşadığı hatırlanır. 'eskiden senin istanbula taşındığında oturacağın evi düşünürken şu an onunla ev bakıyorum' yazısının tarihi sizin ev baktığınız tarihlerle aynıdır. 'artık seni unuttum, başkasını öpüyorum' yazmışken yukarıdaki tarih ilk öpüştüğünüz tarihtir. 'senin kot pantolonlarını, siyah tshirtlerini özledim' diye okurken aklınıza size hep renkli elbise giydiğiniz için sitem ettiği gelir. 'senin gülmeni isterdim sense hep somurturdun, o bana hep gülüyor ama senin somurtmanı tercih ederdim' dediğini gördüğünüzde içinizde birşeylerin kırıldığını hissedersiniz.

    ama bunların hiçbiri 'biz seninle bu yola birlikte çıktık, birbirimizi bulduk, kaybettik, kendimizi sınamak için başka yollara girdik, ara sokaklara daldık. durdum seni bekledim. ben seni bekledikçe sen uzağa gittin. bende yanıma başka bir misafir aldım, saptığım yollara onla devam ediyorum. birlikte devam edebilmemiz için başka yollar öğrenmemiz, başka misafirler tanımamız lazım biliyorum. tekrar ana yola çıktığında haber ver, yanında olmak istiyorum' diye yazdığını görmek kadar sizi incitmez, üzmez. siz onu anayolunuzda birlikte olduğunuz kişi olarak düşünürken siz onun için ara yollardaki misafirsinizdir.

    o anda anlarsınız. sevgilim dediğin sevgilin değildir. eski sevgilisi ise onun için eski değil her daim sevgilisidir.

    edit: yıllardır bu entry ile ilgili sonra ne oldu tarzından 100'den fazla mesaj aldım o yüzden editleme gereği duyuyorum.

    bu olaydan 1 hafta sonra ben en sonunda bunu köşeye sıkıştırdım ve itiraf ettirdim, sonra da ayrıldım. ayrıldıktan sonra biraz rahatladı bu hıyar, eski sevgilisine geri döndü. eski sevgilisiyle bir süre çıktıktan sonra kız bunu bundan daha iyi eğitimli, iyi maaşlı biri için terk etmiş. ayrıldıktan 1 yıl sonra bana tekrar deneyelim gibisinden yazdı, buluştuk, oturduk, konuştuk ve baktım bunun kafa hala o kızda, kızı sinir etmek için bana yazıyor gene reddettim. hoş o zamanlar yaptıklarıyla beni çok üzmüştü, o yüzden aklı o kızda olmasa bile reddederdim. son duyduğuma göre okyanus aşırı bir yerlere taşınmış, tüm arkadaşlarını hayatından silmiş. the end.

  • haha video güzel, togg'un özeli dışında üretim videolarını izlemeyi severim. ortaya logo koymalarının sebebi sanırım bu tarz videolar stock görseller olarak kullanılmaya müsaittir.

    entry'ler sitem dolu ve bunun nedeni bildiğiniz 100% özel sermaye yani turkcell,zorlu, bmc gibi şirketlerle hayata geçen projeyi iktidar partisinin "akp araba üretiyor, vooaaahh" diye paylaşmasıdır. akp'nin cebinden çıkarıp araba üretiyormuş gibi kastığı siyasetin bu kadar para harcanan bu ticari faaliyete vereceği zararları anlatmak isterim. (ki akp'nin bunları umursadığını sanmıyorum)

    bu proje sırf akp ile siyasete alet edildiği için iç pazarda bunun olumsuz etkilerini çok yaşayacak.(genellikle iç pazarda tutunamayan projeler dış pazara da tutunamaz) togg=akp algısı oluşacağı için akp'ye oy vermeyen demiyorum bizzat nefret eden 50% ve fazlası nüfus kafadan bu arabayı almayacak. bu arabayı gördüğünüz yerde " akp'li" düşüncesi kafanıza zuhur edecek. bunun bi ticari marka için ne kadar berbat olduğunu biliyor musunuz?

    özellikle akp iktidardan düştüğünde, bağımsız yargı ve medya tarafından dökülecek kirli çamaşırlar ve açılan dosyalar ile bu marka çok talihsiz bir duruma düşecektir. o yüzden 100% yerli olmasa da 100% akp siyasetine alet edilmiş bu projeye yatırım yapan şirketlere vah vah diyorum. olsun yine de bir tecrübe işte, bir girişim.

  • nezaketinden ödün vermeyen ancak cesaretini de belli eden, oldukça ölçülü ve düzgün bir şekilde konuşan kel ve sakallı bir abi içeren video. karşısında ise çeşitli sesler çıkaran bir primat var.