hesabın var mı? giriş yap

  • + doğuz yüz doğsan bir melbourne, doğuz yüz doğsan iki tokyo, doğuz yüz doğsan üç buenos...
    - immeet abeey, burada uluslararası hukuk diye bir şey var.
    + la kafamı karıştırdın. 1 adana, 2 adıyam..

  • valla ben beğendim bu rezaleti. adam çok güzel bir şekilde rezalet olduğunu kanıtlamış tartışmaya gerek kalmayacak şekilde. on numara beş yıldız bir rezalet. epeydir böyle bir rezalete hasret kalmıştım doğrusu. şimdi dominos pizza düşünsün. tüm sözlükçülere beleş pizza yollamadan bu iş çözülmez.

    rezalettir.

  • uzun süre iç sirkülasyonda kalması durumunda yazın da kışın da araç içinde buğu oluşumuna sebebiyet vermesinin yanında, araç içi karbondioksit seviyesi arttırarak uyku getirebilir ve sürüş güvenliğini tehlikeye atabilir. bu nedenle dijital sistem kullanan başta premium markalar olmak üzere birçok araç bu sistemin belirli bir süre sonunda otomatik olarak devredışı kalmasını sağlar.
    ama manuel kullanılan sistemlerde kendiliğinden devre dışı kalmayacağından, araç içinde devamlı bir buğulanma ve pis koku oluşur. özellikle dolmuş ve minibüsçüler bu sistemi düzgün kullanmadıklarından araç içinde devamlı ön camı elleriyle silerler sonra da klima bozuk diye şikayet ederler. kışın özellikle yağışlı havalarda otobüslerde de bu sistem efektif kullanılmadığından aracın camları buğulanır ve dışarısı da görülmez. kışın buğulanan camlardaki buğuyu çözmenin en güzel yolu, iç sirkülasyona almadan klimayı çalıştırmaktır çünkü klimanın nem alma özelliği vardır.

    yazın sıcak havada bir aracı soğutmanın en hızlı yolu ise, camları birkaç santimetre araladıktan sonra klimayı en son hıza ve dereceye getirip iç sirkülasyona almaktır. daha sonra araç yeterince soğuduktan sonra camlar ve iç sirkülasyon kapatılır. eğer sıcaklık aracın klimasının soğutabileceğinden fazla ise aralıklı olarak iç sirkülasyona almak aracın çabuk soğumasını sağlayacaktır.

    edit:imla

  • bir suru kotu yanina ragmen abd'de yasamaktan tam da bu tip sacmaliklarin olmamasi yuzunden memnunum:

    -federal hukumetin resmi dili yok. her donem bunu teklif eder bazi muhafazakarlar, her sene de yenilirler. yani otobuse atlayip meclis binasina gitsem -ki kafama gore gidebilirim turkiye'dekinin aksine- , ispanyolca sarkilar esliginde tango yaparak kursuye ciksam, oradan da farsca bir metin okusam suc islemis olmam. yaptim oradan biliyorum.

    -50 eyalet icinde 27'sinin resmi dili var. bazisi cok dilli, bazisi salt ingilizce. ama onlarda dahi mahkemeler sizi o dili bilmiyorsunuz diye kapidisari etmezler, gerekirse vizigotca tercuman bulmak zorundadirlar (germen dili oldugundan alman'in tekini bulup getiriyorlar cogu zaman yuttururuz diye ama o kadar kusur kadi kizinda da bulunur, sonucta burasi bir isvec degil)

    -anayasada degistirilmesi teklif dahi edilemez seyler yok. ifade ozgurlugu adi altinda teklifini edersin, sonra ayarini yer oturursun.

    -eger bir kanun anayasaya aykiriysa dahi, askeriye basin bildirisi yapmaz. zira askerin isi ne anayasayi fiilen korumak/yorumlamaktir (bu is icin supreme court var) ne de anayasa hakkinda resmi aciklamalarda bulunmak (bu is icin asker disinda herkes var, baskandan tut sivil toplum orgutlerine, talk show'culardan senatorlere kadar herkes). onun yerine askerin isi ride of the valkyries esliginde baska ulkeleri bombalamaktir (..oylar gelsin artik)

    -kimse genelkurmay baskaninin * ismini cismini bilmez. kendisi bile bilmez. savaslari zaten robotlar yaptiklarindan komuta kademesinin onemi yok. ben de demin wikipedia'dan baktim, meger bir oncekisi benmisim. vatandas bile degilim halbuki. oyle esitlikci bir yer burasi. ama bir isvec degil.

    -bizim genelkurmay diyor ki "dil birliğinin olmaması durumunda bunun sonuçlarının neler olacağı, tarihteki birçok acı örnekleriyle gözler önündedir". dil, din, irk, renk birligi olmayan amerika'nin icler acisi hali ortada: 220 senedir askeri darbe olmuyor, 150 senedir ic savas cikmiyor. adamlar sikintidan gidip baska ulkelerde ic savas ve darbe yapiyorlar (ti pi tissss..anti-amerikan populizminin fazlasindan zarar gelmez)

    -amerika'da kizlar teklif etmiyor, evet diyecegini varsayip direkt saldiriyorlar. asker birsey demiyor.

    simdi biz, sivil konularda, bir amerika olmadigimiz icin mi askeriyeye muhtaciz, askeriyeye muhtac olageldigimiz, muhtac birakildigimiz icin mi bir amerika olamiyoruz? daha muhimi amerikalilar biraz zayiflarlarsa bir isvec olabilirler mi en sonunda?

  • mike portnoy'un dönüş haberi ile dikkatleri tekrar üzerine çeken grup.

    eski bir dt hastası olarak ben de bu habere sevindim ancak,
    "oh be mangini gitti" diyenlerden de değilim.

    mangini'yi dt sayesinde tanımadım. extreme'in waiting for the punchline albümünde çaldığı 3 parçada harikalar yaratıp, sonrasında steve vai'nin dikkatini çekip, onun 2'si stüdyo 1'i konser olmak üzere 3 albümünde gene şahaneler yarattığı dönemlerden beri takip ederim.
    bilmeyenler, steve vai - fire garden suite veya jibboom , extreme - hip today veya no respect parçalarına bakıp, adamın 90'lı yıllardaki sounduna ya da yaratıcılığına şahit olabilir.
    kendisinin de instagram hesabında kibarca değindiği gibi, asla portnoy'un sahip olduğu görevler kendisine tam olarak verilmedi. çünkü grubun klasik dt soundundan başka yerlere evrilmesini istemediler. özellikle, portnoy sonrası çıkan albümlerinde drum machine soundu ve yapaylığında bir performansın açıklaması bu olabilir.
    portnoy gibi bir besteci tarafı yoktu belki ama portnoy'un son 2-3 albümde otomatiğe bağlanmış, eskisine göre vasatlaşmış stilinden sonra çok daha orijinal işler çıkarttı. portnoy dt'deki son dönemlerinde konser performanslarında eskisi kadar özenli değildi ama mangini, portnoy'un partisyonlarını bile albüm kalitesinde çaldı. izin verilse ne kadar daha güzel süsleyecekti belki ama ondan istenilen bu kadardı.
    mangini'nin dt serüveni onun için bir kayıp olarak sonuçlanmadı, aksine grammy ödüllü bir davulcu olarak daha çok bilinen bir müzisyen oldu. ilerde belki bir extreme ya da steve vai projesinde görebilme ihtimalimiz yüksek.

    portnoy'un dönüşünüşü eski günlerin müjdesi olarak görenlere de çok fazla katılamıyorum. portnoy dönemi son 2-3 albümün ne kadar akılda kalıcı eserler barındırdığı tartışılır. tabii ki beste olarak grubun yükünü oldukça hafifletecektir, o güçlü davul soundu geri gelecektir ama yeni bir scenes from a memory beklemek çok saçma olacaktır. tıpkı yıllar sonra çıkarttıkları 3. lte albümünün eski tadı verememesi gibi.
    portnoy'un yokluğunda grubu neredeyse ele geçiren bir rudess hakimiyeti ve performansı her gecen albüm daha da çekilmez olan la brie'ın olduğu bir ortamda petrucci ile kafa kafaya verip neler çıkarabilecekler, ben de merak ediyorum.

    en çok merak ettiğim konu ise mangini dönemine ait bir sürü güzel parçayı konserlerde çalacaklar mı? bekleyip göreceğiz..

  • bir soru cümlesidir.
    ultraslan'ı bilmem de; galatasaray taraftarı bir çatıya ihtiyaç duymadan direnişteler. gerisi teferruat.

    not: fenerbahçeliyim. *

    edit: bilgilendirme. başlık başa kalmış.

  • zamanı gelince bebeğini -erkekse- sünnet ettirecek babanın yazdığı dilekçedir. "kul, eksiksiz ve sağlıklı yaratılmıştır" diyor da.

  • pilav üstü döner, tombik döner, az yeşillikli dürüm döner gibi kavramları o centılmın havalarıyla, siksen akıl edemeyecek bir toplumun beyhude çabası.