hesabın var mı? giriş yap

  • yerçekimi 2 kat artarsa 3 katına çıkmış olacağından sözlükte yapılan tanımların da değişmesine neden olacak durumdur.

    kütlemiz değişmez, ağırlığımız 3 katına çıkardı.

    belki de tek faydası ayaklarımız yere sağlam basardı, aklımız bir karış havada olmazdı.

  • tolstoy'un "bir duyguyu deneyimlemiş bir kişinin kasıtlı olarak başkalarına aktardığı etkinliktir." tanımını kullandığı sanat, insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahiptir. yapılan bilimsel araştırmalar da sanatın ortaya çıkışının tesadüf olmadığını gösteriyor. peki, sanata niçin gerek duyuldu?

    --> sanat, bizi mutlu eder.
    2012 yılında londra'da nörobiyologların bir grup gönüllüye sadece baş yapıtları göstererek yaptığı araştırmaya göre, beğendiğimiz müziği dinlediğimizde, lezzetli yemeklerin tadına baktığımızda veya sevdiğimiz birini gördüğümüzde vücudumuzda salgılanan dopamin, hayranlığımızı kazanan bir sanat eseri gördüğümüzde de salgılanmaktadır.

    --> sanat, bizi birbirimize yakınlaştırır.
    sanatsal aktiviteler, insanları bir araya getirmenin yanı sıra aynı eserin birden fazla kişi tarafından yorumlanmasına da izin vermenin mükemmel bir yoludur. bir sanat eseri, özünde beğenilmek zorunda değildir. ancak, izleyicilerinde herhangi bir duyguyu uyandırabilmelidir. bu duygular ister aşk, ister nefret, ister kayıtsızlık olsun ama bir his olması gerekir. sanat bize, zevkleri ve duyguları bizimkilere uyan ve güçlü yakınlık hissettiğimiz kişilerle ortak noktalar bulma fırsatı verir, birbirimizi daha iyi tanımamıza yardımcı olur.

    --> sanat, bizi dengeler.
    m.ö. 300'de aristoteles, sanatın sosyal bir mesele olduğunu ifade eder. bu nedenle, korku ve tutkuların tasfiyesi için teatral temsili savunur. buna katarsis denir. fikir, izleyicilerin bir performans aracılığıyla güçlü duygular deneyimlemesine izin vermektir. dolayısıyla tiyatro, duygusal alanımızı temizleme ve seyircinin sıradan duyguları ile tiyatro karakterlerinin olağanüstü duyguları arasında sağlıklı bir köprü kurma gibi canlandırıcı bir işleve sahiptir.

    freud ise, sanatı bir çıkış yolu olarak görür ve izleyiciye göre sanatın, başkalarının hayallerini deneyimlemek ve eserleri kendi tarzında özgürce yorumlamak için kendi gerçekliğinden kaçmasına izin veren bir kurtuluşu temsil ettiğini belirtir.

    --> sanat, empati kurmayı sağlar.
    bir sinema veya tiyatrodaki komik bir sahnede istemsizce gülümsediğimizde, başka bir sahnede boğulan oyuncuyla aynı anda nefes almayı bıraktığımızda ya da bir müzik eserini dinlerken elimiz veya ayağımızla ritim tutmaya başladığımızda ayna nöronlarımız devreye girer. yani, güzelliğe güzellikle karşılık veririz.

    --> sanat, beynimizi keşfetmemizi sağlar.
    özellikle beynimizi motive eden bir sanat türü var: soyut sanat. çok sayıda bilimsel çalışma, çoğunlukla soyut sanata ilgi duyduğumuzu gösteriyor. nitekim soyut sanat beynimizi gerçeklikten kurtarır, kendi sınırları içinde dolaşmasına, yeni duygusal ve bilişsel çağrışımlar yaratmasına ve erişilmesi çok daha zor olan alanları harekete geçirmesine izin verir. bu süreç, beynin daha önce bilinmeyen bölümlerinin keşfedilmesine izin verdiği için bilim insanları tarafından bir hayli faydalı bulunmaktadır.

    --> sanat, düşünsel kapasitemizi geliştirir.
    araştırmacılar, bir mrı cihazı kullanarak, sanat pratiğiyle yetiştirilen 0-8 yaş arası çocukların beyin gelişiminin sekiz yönünü listelemişlerdir:
    * dikkat kontrolü ve süresi
    * ayırt etme yeteneği
    * ezberleme
    * geometrik betimleme
    * tekrarlama ve sıralama
    * anlambilim
    * açık görüşlülük ve hoşgörü
    * karmaşıklık

    özetle, herhangi bir biçimde sanat yapmak veya izleyicisi olmak, bizim için ve dolayısıyla çevremizdekiler için son derece yararlıdır. çünkü "sanat gördüğünüz şey değil, başkalarının görmesini sağladığınız şeydir.*"

    sanatla kalın.

  • eğer bir plazaya değil de müstakil bir yapıda görüşmeye gidiyorsanız klimaların markasına bakın, çalışanların olduğu bölümde daikin, mitsubishi electric gibi fiyatı yüksek markalar varsa korkmayın,ama airfel rubenis falan gibi bir marka görürseniz görüşmeyin bile.
    alacağı cihazın en ucuzunu alan patrondan çalışana hayır gelmez defalarca test ettim tecrübeyle sabittir.
    3 yıl sonra gelen edit : tespitimi yine denedim yine işe yaradı.

  • ekmeleddin beyin bazı sözlüklerde gizliden gizliye @2'lik yaptığını, bu hazırcevaplığının, ayar vericiliğinin de buradan gelen bir alışkanlık olduğunu düşünmeye iten ayarlardan yalnızca biridir.

  • servet ve esnaf düşmanıyım ne kadar zevklendim ne kaddaaarr zevklendim anlatamam size...
    edit: ne kadar çok avm tapar varmış mesaj kutum patladı...
    edit1: ironiden anlamayan nesle aşina değiliz ( bkz: bi üstteki entry )
    edit2: o avmlerin çoğunun arazisi aslında sizin depremde toplanma alanlarınız idi ( istanbul'da 15 yıl yaşadım )
    edit3: hala mesaj kutumdan küfredenler var ... ağır söverim geri bilginiz olsun ...
    edit4: sanırsın ki sözlük değil avm patronları derneğinde konuşmuşum bunları.. adamın parkı gitmiş yerine ucube bina dikilmiş; gelmiş oksijen ziyanları giden parkını toplanma alanlarını savunacağına bana küfrediyor...

  • başlık: geçen abilerdeyiz namaz kılıyoruz

    1.secdeye yattık hamza abi hapşurdu kafamı kaldırdım çok sev dedim. cemaatden atıldım fotoğrafımı bütün abi evlerine dağıtmışlar şansımı birde ablalarda deniycem

  • kurum: sağlık bakanlığı
    görev: beyin cerrahisi uzmanı
    kıdem: 2/1
    mesai saatleri: haftada 45 saat artı ayda 10-11 nöbet, geçen ayın hesabı ile ayda 192 saat, nöbet ertesi izinsiz devam ( yani aralıksız 33 saat )
    izin: resmi izinler geçerli ( ama nöbet yoksa, bayram gibi tatillerde mutlaka nöbet olur ), 10 yılı aştığım için yılda 30 gün
    maaş: 1900 lira civarı maaş ve ek olarak döner sermaye ile ayda 5000 lira, her şey dahil, döner sermaye yıllık izinlerde kesilir ve emekliliğe bir faydası yoktur
    artıları: ?
    eksileri: liseden sonra altı yıl üniversite ve 6 yıl uzmanlık sonrası 30 yaşında meslek sahibi olmak. evden çok hastanede kalmak, çocuklarını başkalarının büyütmesi, yorgunluktan arabanı eve kadar uyumadan sürebilmek için dua etmek, tüm bu yorgunluğuna rağmen hata yapma lüksünün olmaması, her türlü enfeksiyonun bulaşabileceği şartlarda riskli meslek sayılmamak, beklentisi yüksek ve zor durumda kişileri görmek, mr yazmadığın ya da istediği ilacı vermediğin ya da hastayı getirmeden kim olduğunu bilmediğin kişilerce getirilen filmlere bakmadığın ya da tuvalete gittiğin ve bir süre poliklinikte bulunamadığın ya da randevusuz gelenler yüzünden randevululara zamanında bakamadığın, vs gibi nedenlerle sürekli şikayet edilmek ve uydurma şikayetler nedeniyle bile savunma vermek, tehdit ve hakaret duymak, dayak yemek, sistemin hatalarının yüklendiği kişiler olmak... daha o kadar çok şey var ki, ben sadece durmak ve unutmak istiyorum.
    mesleğimi seviyorum, keşke ideal şartlarda yapabiliyor olsaydım. kişisel tatmin, akademik kariyer, vs isteyen yine seçsin ama arkamızdan küfredildiği kadar kolay değil. bir de benim branşımı seçecek bayan meslektaşlarımın kulağına küpe olsun, bugün ameliyatını yaptığım hasta ile vizitte yeniden yaşadım; ameliyatı sizin yaptığınızı öğrendiklerinde "eline sağlık" yerine "olsun" diyorlar tevekkülle. erkekle bir olamıyorsunuz, eksiksiniz, ikinci kalitesiniz.
    edit: new old boy haklıydı. kaç yıl sonunda meslek sahibi olabildiğimi yazmamışım.
    edit2: "ayda 30 gün" "yılda" olarak düzeltildi. teşekkürler mayalilithowsky.
    edit3: kıdem 1/4. yeni hastanede yıllar önce aldığım toplam parayı alıyorum, maaş 2800 oldu, toplam değişmedi; ama neyse ki nöbet sayısı bire indi. 15 senelik doktorum. borçlar dağ gibi...
    edit4: arabayı eve uyumadan sürebilmekle ilgili...

    https://www.idealmedicalcare.org/…-home-after-work/

    edit5: bugün radyoda teknoloji sektöründe satış temsilcisi olan bir arkadaş maaşına ek olarak 3 ayda bir 21000 tl prim aldığını söyledi. asgari ücretten çalışıp çalışmadığını sordular, asgari ücret değilmiş. hata yaptım ben...

  • ağır gelmesidir.

    jazz müziği armonisi en karışık türlerden biridir. genelde hem çok sesli hem de armonisi karışık olan müzikler türkiye'de pek tutmaz.

    bir diğer örnek için (bkz: klasik müzik)

  • üstümdeki komşunun çocukları(ortaokul çağındalar) büyüdükçe azalacağı yerde artan gürültüleri yüzünden 5 yıldır oturduğum ve çok sevdiğim evimden taşınmak zorunda kaldım. 5 sene ne misafirleri ne kavgaları ne sandalye çekmeleri ne evde ip atlamaları top oynamaları bitmedi. defalarca uyarılarımız sonucunda ses daha da arttı. sadece belirli zamanlarda değil günün her saati ses vardı evde. o evimi çok özlüyorum ki dişimden tırnağımdan artırıp krediyle almış ve içine tadilat yaptırmıştık.borçlar bitinceye kadar zor dayandık. beni asıl kahreden biz taşındıktan 4 ay sonra onlar da taşınmış. bize yaşattıklarının aynısını yaşamaları ümidiyle.
    edit: beni teselli eden çok mesaj gelmiş çok teşekkürler. ne yapalım derdimiz bu olsun. (evet o evimizi sattık şimdiki oturduğumuz evi aldık bir de onlar da ev sahibiydi en çok bunlar sorulmuş)

  • var. takvimlerden haberim var.

    sen gideli epey oldu. yedi yıldan biraz fazla. başka haberlerim de var.

    çocukların büyüdü. kızın genç kız oldu, sana benzemiyor pek. kuru, zayıf, cılız bir kız. oğlan da büyüdü, o aynı sen işte. senin esmerin. güleç bir çocuk. doğduğunda nasılsa öyle. artık yemek yiyor, belki de ondan. kaşığı zorla ağzına sokmuyoruz bebekliğinde senin yaptığın gibi. "çocuk ya da büyük ol haribo'yla mutlu ol" diye karşısında şebeklik yapmıyoruz. ikisi de iyiler işte, okula gidip geliyorlar. bir de kardeşleri oldu senden sonra.

    anlayacağın herkes hayatına devam etti bir şekilde. yine de hiç kıvırmadan söyleyeceğim, şu saatten sonra sır bize aşikâr sana, baban kafayı bozdu. kolay değil. koca adam yandı kavruldu. annen de uykuyu unuttu. evin içinde yalın yapıldak dolanıp sabahlara kadar ağlıyormuş. kız kardeşinin bebeği oldu. görsen çok severdin, eminim. ablanı çok görmüyorum. karşılaştığımızda da göz göze gelemiyoruz zaten.

    başka? her toplanıldığında adın muhakkak geçiyor. o olsaydı şöyle derdi, böyle gülerdi. herkes bir fasıl seni en son gördüğü zamanı anlatıyor. en son ben söz alıyorum. hep aynı şeyi söylüyorum: en son mesajı bana atmış işte.

    ben mi? aynı. bildiğin gibi. rehberde adın, telefonda mesajın duruyor. senden sonra boş boş dolandım biraz. işe girdim, iş değiştirdim. çalıştım. mesaide çok çalışıp mesai dışında bol bol aylaklık yaptım. dolayısıyla bir baltaya sap olamadım. kendime ya da insanlığa bir faydam olmadı. ne gibi bir faydam olabilir? onu da bulamadım. köprülerin altından çok sular aktı diyemem ama var olan belli belirsiz o köprü de yıkıldı. çayın bu yakasında kalakaldım.

    nadiren sevdiğin hüzünlü şarkıda söylendiği gibi; takvimlerden haberim var. yirmi beş yaşındaydık o zamanlar...

    *

    ed: sevgili t., bugün çocuklarının ikinci kardeşleri dünyaya geldi. kocaman bir aile oldular. sensiz.

    ed: sevgili t., kızın bugün üniversiteli oldu, müthiş neşeli. oğlun da fena halde yakışıklı, gözler sürmeli sürmeli.