hesabın var mı? giriş yap

  • kutlesinin oldugunu soyle anladigimiz parcacik:

    basariya ulasmis notrino varligi kanitlayan deneylerin ardindan yapilan hesaplamalar gostermistir ki biz yalnizca dusundugumuzun ucte biri kadar notrino gorebiliyoruz dunyada.. yine yusuf yusuf moduna giren bilimadamlari buna da bir cozum bulurlar.

    efendim notrinolari kutlesiz diye bilirdik. netekim eger kutleleri olursa, bu onlarin salinim, yani saga sola dogru ileri geri hareket etme olayinda bulunmasini saglar. bu da salinim hareketinde bulunan notrino abimizin notrino dedektoru (bkz: super-kamiokande) tarafindan farkedilmesini saglar. zaten notrino dedektoru de yalnizca bir tur notrino gorebilmistir.. aa.. iste cozumu bulduk!

    uc form (dikkat efendim, tur degil, form) notrino vardir: elektron-notrino, muon-notrino, tau-notrino
    bu uc kardesten (mephisto, baal ve diablo abilerimizdir) bir tanesinin kutlesi olmalidir demek ki! neticede iste bu uc formdan yalnizca bir tanesinin kutlesi oldugu icin biz hesapladigimizin ucte biri kadar goruyorduk.. bir tasla iki kus hasan abiii!!

  • önce pişmanlık nedir onu iyice bir öğrenmek. yoo dostum, her hayıflanmanız pişmanlık değildir. günün birinde içine sine sine yapmış olduğun şey başka bir gün başına kabaklar patlattığında yaşadığın üzüntü de değildir pişmanlık.

    pişmanlık en başta kendinden ve yaptığın şeyden tiksinmeyi, alternatifleri reddedip kendini o hale bile isteye sokmuş olmanın getirdiği yabancılaşmayı içerir. hayatta üzülecek, baya bi kırılıp dökülecek, zaman zaman sürüneceksiniz, bunların kaçarı yok, ama pişmanlığın kaçarı var: içinize sinmeyen hiçbir şeyi çok büyük bir mecburiyetiniz, hayat memat meseleniz yoksa yapmayın.
    kişiyi en acıtan yabancılaşma kendine olandır, kendinizi yine ta kendinizden yıpranmış, ter kokmuş, yakası paçası kaymış bir tişört gibi çıkarıp atmak istemiyorsanız -işte pişmanlık tam olarak budur- yaptığınız her şey önce sizin içinize sinecek. ananızın, babanızın, kuzeninizin, komşuların, whatsapp kanka grubunuzun, iş yerindeki fatma'nın değil.

    her eyleminizde bir crush on durumu yaşayın, bu sadece aşk değil, iş, arkadaşlık, yeni bir kıyafet, gezilecek görülecek bir yer, eve alınacak bir koltuk da olabilir, ama ona tutulun.
    herkes akın akın evleniyor diye "benim bundan çocuğum olsa nasıl güzel olur" hissi yaratmayan biriyle evlenmeyin, herkes oraya gidiyor diye size çivili koltukta oturuyor hissi yaratacak yere gitmeyin, herkes alıyor diye "eve gitsem de şunu üzerimden fırlatıp atsam" diyeceğiniz o rahatsız bluzu almayın. herkes size "aaa biraz manyak galiba" diyor diye onların diliyle konuşmaya başlamayın. düşecek ama kalkacaksınız da, kimsenin yara izi bir başkasında sızlamaz, kaşınmaz, sadece uzaktan bakıp "acıyor olmalı" dersiniz, (burada yara ve iz kelimelerini yeni nesil ağlak edebiyatçılar gibi sadece aşk meşkle iniltili kullanmıyorum) sizin kendi yara izleriniz olsun yoksa öğrenemezsiniz, hem "yara izi yarayı açan kılıçtan daha etkilidir"* tecrübeyi gösterir. kendiniz olun ve sonunda batsanız da çıksanız da vurulmadığınız hiçbir şeyin peşinden gitmeyin, tercihlerinize laf söyleyen insanlara karşı mottonuz da şu olsun: "sa-na-ne a......."

  • " barcelona'lı futbolcuların hakeme itiraz etmesi, yazılıdan 95 alıp da kağıdıma bakabilir miyim demekle aynı. "