hesabın var mı? giriş yap

  • netflix'i bilgisayardan izliyorsanız, 1080p + yüksek bitrate ve surround ses ile izlemek istiyorsanız microsoft store'daki netflix uygulamasını indirmeniz gerekiyor. çoğu kişinin bilmediği bir şey söyliyeyim. google chrome'dan netflix izliyorsanız size verilen görüntü 720p.

    1080p veya daha yüksek çözünürlük, yüksek bitrate ve surround ses için: microsoft store'daki netflix uygulaması
    1080p veya daha yüksek çözünürlük için: microsoft edge, explorer, safari, chromium edge
    720p sınırı olan tarayıcılar; chrome, opera, firefox

    tekrar söylüyorum. eğer 42 tl veriyorsanız google chrome'dan izlemeyin. izlediğiniz görüntü 720p.
    kaç p izlediğinizi öğrenmek için; https://www.netflix.com/title/80018499 (ilk videoyu açın sağ üste 1280 x 720 ise anlıyacağınız üzeri 720p'dir)
    bazen uygulamadan acıncada düşük çözünürlük yazabilir. başka bir test videosu açın. yine bakın. düşük çözünürlük göstermesinin sebebi başta düşük çözünürlük gösterip sonra hd'ye geçmesi.
    ctrl+alt+shift+d basarak bitrate ve bir çok değeride görebilirsiniz.

    ayrıca netflix.com'a girip sağ üst'ten hesap > yürütme ayarları > ekran başına veri kullanımı > yüksek yapın.
    (birden fazla profil varsa hepsi için yapmalısınız).
    microsoft store netflix uygulamasında ise sağ üstteki 3 nokta > ayarlar > video kalitesi > yüksek yapıyoruz.

  • 80 yaşındaki sevin teyzenin bir gün barbaros bulvarında karşıdan karşıya geçmesi gerekir. sevin teyze, hem görmekte hem de yürümekte zorlanmaktadır. dolayısıyla karşıdan karşıya geçmek onun için çok zordur.

    kendisine yardım edecek birini arar gözleri. derken gözüne genç bir delikanlıyı kestirir. hemen yanına gider :

    sevin teyze : evladım seninle karşıya geçebilir miyim?
    delikanlı : peki teyze.

    beraber karşıya geçerler.

    sevin teyze : teşekkür ederim evladım.
    delikanlı : ne demek teyzeciğim. asıl ben size teşekkür ederim.
    sevin teyze : neden evladım?
    delikanlı : ben körüm.

  • ingilizce iktisat okudum. herkesin benden beklentisi süslü süslü giyinip plazalarda çalışmamdı. oysa benim hayallerimin mesleği çobanlık*. şu an 33 yaşındayım, iki yıllık açıköğretim laborant ve veteriner sağlık bölümünde okuyorum. yem bilgisi dersine çalışırken ineklerimin, atlarımın olduğunu ve onlara böyle nam num yiyecekleri güzel yemler hazırladığımı hayal ederek mutlu oluyorum.

    edit: anaam debe olmuşum, var olun siz. diplomamı alayım, paylaşacağım burada*.

    ayrıca istek üzerine paylaşıyorum:

    (bkz: larende anadolu lisesine kitap topluyoruz)

    (bkz: antalya'daki yoksul aileye yardım kampanyası)

    yıllar sonra gelen edit : hayallerim gerçek oldu a dostlar. çobanlık yapıyorum ama insan çobanlığı. işim bütün gün insanları dürtüp yapması gereken şeyleri hatırlatmak. şahsen ben inek veya koyun tercih ederim aslında ama ne yaparsın?

  • anlamsız polis şiddetinin bir diğer halkası. gün itibarı ile bu ülke bunu da görmüştür.
    zamlara karşı evden getirdikleri yiyecekleri okul arkadaşlarıyla paylaşarak kantini boykot eden lise öğrencilerini okul yönetimi engellemek istedi; yönetimin çağırdığı polis üç öğrenciyi göz altına aldı.
    http://www.milliyet.com.tr/…akika&articleid=1331891

    işin garip tarafı, bir müdür yardımcısı önce yiyeceklerin satıldığını öne sürüp öğrencilere müdahale etmek istemiş de sonra öğrenciler satış yapmadıklarını söyleyince "bu simitlerin içinde uyuşturucu satmadığınızı nereden bileyim?" diyerek boykota son verilmesini istemiş ve masayı dağıtmaya çalışmış. beceremeyince de polis çağırmış.. küçük bir manga halinde gelen polis de, darp ederek o taze beyinleri göz altına almışlar.

    ben senin gibi eğitim neferinin de, göz yumanın da, gelip müdahale edeninde... ya ben lan neyse bir şey demiyorum

  • daha bilgisayar öncesi zamanlarda icat edilmiş ve pozisyonu sebebiyle otoriteye sahip kişilerin işinize burunlarını sokmalarını önlemek için geliştirilmiş bir teknik bu.

    joe adında bir tasarımcı keşfetmiş bunu, müşteriler yapılan tasarımda kendilerinin de payının olduğunu hissetmek için grafikere illa ki şunu değiştirelim, bunu büyütelim gibi taleplerde bulunuyormuş.

    joe abimiz bakmış bu böyle olmayacak, reklam tasarımını müşteriye sunarken kendi kıllı kolunu da afişin bir tarafına koymaya başlamış. tabi müşteri kıllı kolu fark eder etmez bu kol burada ne arıyor, bu böyle olmaz diyormuş, joe da özür dileyip çok haklısınız efendim, sizin de gözünüzden hiç bir şey kaçmıyor, bir önceki hayatınızda sanatçıydınız herhalde ayağı çekip sözlerini "o kıllı kolu çıkarıp baskıya geçelim o zaman" ile bitiriyormuş. müşteri bu sayede kendisini işin başında hissediyormuş ve projeye katkısını sağladığı için başka bir şeye karışmıyormuş.

    işte bu yüzden bu tekniğin adı kıllı kol tekniği olarak biliniyor.

    siz tabi kendinizi kıllı kol ile kısıtlanmış hissetmeyin, kendi durumunuza göre uyarlayınız.

  • bir buçuk yıldır jr backend developer olarak çalışıyorum. çalıştığım firma temmuzda enflasyon zammı da yapmadı. linkedın üzerinde başvuru yaptığım yurdışından tr ye ofis açan bir şirkette mülakata girdim ve mülakatı başarılı olarak geçtim. bana doğrudan maaşımın 2 katını teklif ettiler. bütün yan haklarımı da koruyacaklar. burada yaptığım işin birebir aynısı hiç bir değişiklik yok. sadece ingilizce şartı var extra olarak. bayramdan önce istifamı verdim. arife günü şuan çalışmakta olduğum şirket bana aynı maaşı teklif etti kalayım diye. sırf bunu yapabilecekken sesim çıkmamış diye zam yapmamışlar resmen. şimdi itimad edip kalmamı bekliyorlar. türkiye de zihniyet budur. kriz sadece kurdan kaynaklı ve yazılımcılara özgü değil, çürümüş bu zihniyetin hakim olmasından kaynaklanıyor. bu zihniyet ile memleketin neresinde çalışırsanız çalışın hep ensenizde bir soluk gibi hissedeceksiniz. çalışan olarak değer görmeyeceksiniz. kendinizi kurtarmaya bakın şirketler insanı bozuk paradan daha kolay harcıyor çünkü...