hesabın var mı? giriş yap

  • uzaktan sıkarak söndürmek gibi bir hata yapmışlar cahilliklerine vermek lazım tüp direk ateşin üstüne atılır ve kısa süre sonra yanan araç ortadan kalkar.

  • kendisini sevmeyen insanlar onun zenginliğinden değil, görgüsüzlüğünden dolayı sevmiyor.
    mesela rahmetli sakıp sabancı belki ali ağaoğlu'dan çok daha zengindi ama hakkında olumsuz konuşan bir kişi hatırlamıyorum.

    bu entry'nin gg'lik nesi var anlamadım. ispiyonlayan arkadaş mesaj atarak aydınlatabilirse sevinirim. ticari itibarı zedelediğimi de düşünmüyorum. "10 numara adam ali ağaoğlu. projeleri süper. bence herkes ikişer üçer ev almalı. fiyatları da çok uygun. seviyoruz seni aga ;)" oldu mu şimdi?

  • devrimci avukatlara yönelik gerçekleştirilen operasyon sırasında baskın yapılan yüzlerce evden 1 tane kuru sıkı tabanca dışında hiçbir şey bulamayan polisin imdadına "yavşak medya" yetişerek gözaltına alınan avukatlara "muhbirlik" iftirasında bulunmuştu.

    bu iftiralara karşı çağdaş hukukçular derneği başkanı selçuk kozağaçlı'nın verdiği tarihi ayarı izliyoruz:

    "amerika izin vermeden tuvalete gidemeyen, amerika şifresini söylemezse uçağını uçuramayan, kendi ülkesindeki nato üslerinin rica minnet kapısından geçemeyen, makamını, eğitimini, aklını, servetini, rozetini emperyalizme borçlu olan sizden mi öğreneceğiz kimin ajan olduğunu? burada özgürlük yok diye kendi çocuklarını amerika’da okutanların polisi mi bize başka ülkeler lehine faaliyet öğretecek? bizi de kendiniz gibi beysbol sopası ile terbiye olacak mı sandınız? haddinizi bilin."

    https://fbcdn-sphotos-d-a.akamaihd.net/…51342_n.jpg

  • şu sıralar ilginç bir şekilde çinli akımı olan platform.
    çinli bir hatunla eşleştim. ilk önce saçma sapan muhabbetler döndü. sonra iş bitcoine geldi bir şekilde. işte ben bu işin uzmanıyım istersen sana yardım edeyim. kolayca para kazanmak istemez misin falan demeye başladı. neyse ben olayı sen nude at bakarız daha sonra para işlerine diye olayı sulandırınca muhabbet koptu.
    sonra aklıma takıldı bunlar ne ayak diye. şimdi yeniden bir çinli ile eşleşip salak muhabbetleri geçtim. bu da hemen kripto paralara getirdi mevzuyu. işte amcam büyük bir bankada çalışıyor. içerden bilgi alıyorum falan diye gazladı. tesadüf olmadığını düşünüyorum. biraz salağa yatttım. ben bu işlerden anlamam bana yardım et falan diye. bkc coin diye bir sitenin linkini attı hemen. üye ol sonra yardım edeyim falan diyor.

    arkadaşlar çekik gözlü kardeşlerimiz bizim uçkur ve kolay para sevdamızdan kombo bir dolandırıcılık yöntemi bulmuşlar sanırım. anadolunun kavruk delikanlıları olarak bu oyuna gelmeyin. zaten gönderdikleri virüsle yeterince öptüler bizi şimdi de cüzdanlarımıza göz dikmiş yarasa yiyiciler.

  • turkiyenin teknoloji harikalarindan biri olan tunel icin bir kac soz daha soylemek isterim. bu tuneli muze yapmaya calistilar olmadi, ankara universitesindeki hangi moron akil etti bilmiyorum ama bunu dis hekimligi binasi yapalim dediler. allahtan o da olmadi. bu aralarda tunel depo, yemekhane ve mescit olarak da kullanıldı. sonra 90ların ortalarına dogru bigun "cok ses yapar cok titresimlidir" diye calistirmadiklari tuneli deneme mahiyetinde calistirmaya kalktilar. goruldu ki tunel zannedilenin aksine cok sessizdi ve dunyada halen haril haril kullanilmakta olan benzerlerinden cok daha az titresim veriyordu ve en az onlar kadar basariliydi. sonra ne oldu? bu kadar basarili ve teknoloji harikasi tunel (ki sadece ucak degil, bina otomobil, gemi uretimlerinde de kullanılabilecek ozelliklere sahip nadir hibrit tunellerden biridir) bari son 6-7 yidir kullanilmis olsun degil mi? degil iste! bir takim cevreler tuneli yine de ve inatla kullandirtmadilar. hala yilda bir iki sage veya aselsan deneyi disinda ise yaramaktadir ne yazik ki

  • irfan'ın yeğeni can'ın sürekli soru sorarak ihsan'ı çıldırttığı her diyalogun dahil olduğu kategori. birini hafızamı zorlayıp yazayım dediysem de yazınca pek yarmadı.
    can: ihsan amca bir soru sorabilir miyim?
    ihsan: hayır sorma can.
    can: ama ihsan amca, çok önemli.
    ihsan: cevabı portakal tamam mı? şimdi git başımdan.
    can: aa nerden bildin ihsan amca?
    ihsan: soru neydi ki?
    can: sorma dedin ya ihsan amca.
    ihsan: can delirtme beni soru neydi dedim sana!

    yıllar sonra gelen edit: venusteki limon agaci’nın söylediğine göre portakal değil yeşil biber.

  • insan gibi "hayırlı işler" diyen sade vatandaşı da siklemeyen esnafın, bu sefer terse gelmesi hadisesidir.

  • 12 nisan gecesi candaş tolga ışık'ın az önce konuştum programına konuk olan aziz kedi , feyyaz yiğit, kıvanç kılınç , ahmet kürşat öçalan çok keyifli bir program izlettirdiler. ben de bir gibi fanı olarak programdaki söylemleri kayda almak istiyorum. öncelikle dizi başlangıç serüvenine feyyaz yiğit'in menajerinin "bir dizi yapalım mı" diye konuya girmesi, feyyaz'ın da bunu aziz kedi'ye bildirip yıllar evvel yazdığı 3 hikayeyi aziz kedi'ye atıp "bundan bir şey çıkar mı?" demesine aziz kedi'nin "çıkar, çok güzel şeyler bunlar" cevabıyla başlıyor. dizinin ilk sezonunun yazım süreci 21 gün gibi kısa bir sürede bitmiş ve bu kadar ilgi çekeceğini tahmin etmemişler. aziz kedi londra'da olduğu için dizinin yazımının daha kolay olduğunu çünkü bir araya geldiklerinde işten kaytardıklarını söylüyor. diziyi muhabbet ederken yazıyorlarmış. muhabbet ederlerken aldıkları notları biriktirip, buradan bir hikaye ve senaryo oluşturuyorlarmış. mesela çaça ve cosplay hikayesi için "bir gün çaça konuşuyoruz başka bir gün cosplay. bunları başka bir gün aynı anda konuşuyoruz, hikaye öyle çıkıyor." bu arada çaça ve cosplay bölümü feyyaz'ın "teorik dans mı olur?" diye bir şaka yapmasıyla ortaya çıkmış ve üstüne gitmişler. kayıt altına almayı çok önemli buluyormuş aziz kedi. kıvanç kılınç kuki rolü için "gözlerimden yaşlar gelerek güldüm" diyor ve feyyaz da ekliyor "bazı takelerde çok üzüldük, bu bir dizi bir senaryo ama arkadaşımızı o halde görünce çok üzüldük" * ilk sezondaki yaşlı yıkama bölümünü çok içselleştirmişler ve gerçek hayatta da bunu neden yapmıyoruz sorusu hasıl olmuş. feyyaz ekipte en az gülen, kendini gülmemek için en çok tutan kişiymiş ve aziz kedi'nin dediğine göre eğer bir yerde gülüyorsa mutlaka aşırı siniri bozulmuştur. feyyaz'ın en çok güldüğü an ilkkan'ın ikinci sezonda "hot dogu batsın!" diye ağlar bir sesle konuştuğu sahneymiş. ahmet kürşat öçalan'ın favori üç bölümü ikinci yol, sokak röportajı ve atın bulunuşu bölümleriymiş. kıvanç kılınç'ın kokariç, sokak röportajı ve erasmusla gelen yamyam bölümleriymiş. aziz kedi'nin favori bölümleri değil, favori anları varmış. feyyaz yiğit övülmekten pek hoşlanmıyor ve aziz kedi ısrarla onu övmeye devam edince gerginlik çıkıyor. * feyyaz'ın kalçaları çok güzelmiş aziz kedi'nin yalancısıyım... kıvanç kılınç bu dizi için ta 10 sene önceden planlanmış biri. dostlukları çok eskiye dayandıkları için hep bir şey yapalım kafasında olup en son yapınca direkt yazmışlar kıvanç kılınç'ı. ahmet kürşat öçalan erasmusla gelen yamyam bölümü için audition veriyor ve onu izleyen ekip hayran kalınca direkt dizinin bir parçası haline getiriyorlar. üçüncü sezon için bir bölümde üçünün hiç olmadığı bir planlama yapmışlar. ama bu şu anlık sadece bir fikir. "yahşi günde yar yahşıdır, yaman günde yetiş gardaş" lafı kıvanç kılınç'ın bulduğu bir şeymiş, yazılı değilmiş. erasmusla gelen yamyam özelinde yaptıkları tahlil "bir şeye gülmeniz için ona sizi inandırmamız gerekiyor, bu bir replik şakası değil sadece" deyip cenaze sahnesinin buna katkıda bulunduğunu söylediler. dizideki herkesin kötü giyinmesi özellikle yapılan bir şeymiş. yılmaz'la ilkkan'ın evi aziz kedi'nin halasının ankara'daki evinin bir yansımasıymış. dizinin adının gibi olmasının sebebi feyyaz'ın 10 yıldır oynadığı bir tipten sebepmiş. oynadığı tip her şeyde saçmaladıktan sonra "gibi..." diye bitirmesiyle oluşan bir tipmiş. bu dizide aşırı saçma olayların normalmiş gibi yaşanması ve aşırı normal olayların bu kadar absürt bir şekilde yaşanmış olması konusunda "gibi bunların hangisi?" sorusuna feyyaz "ikisi de" diyor. aziz kedi ise "formülün küçük olayların büyük ve epik olaylar üzerine yaşanmasına kurulu" diyor. ve ikincisi olduğuna inanıyor. yüzlerce, binlerce kişi senaryo atıyormuş ve bunu istemiyorlar ve ekliyorlar "herkes kendi dizisini yazsın, benim dizimi yazmayın." * dizinin bu kadar tutma sebebini durumu normal kabul etmelerine bağlıyorlar. ilk sezonda ilkkan'ın ailesini aradıkları bölümde "yılmaz'ım be, ilkkan'ım be" sahnesine aşırı gülmüşler ve hepsinin siniri çok bozulmuş. aziz kedi'nin söylediğine göre feyyaz yiğit'in sokak röportajında ne söylediği ve ilkkan'ın ailesinin kim olduğu yazılmamış. yani bu bilinmiyor. meselenin bunların yazılmamış olması olduğunu düşünüyorlar. ethem'in de kim olduğunu bilmiyorlar ve biz seyirciler gibi izliyorlarmış. tekrar eden bir şaka olarak kullanıyorlarmış, ethem olarak da yazmıyorlarmış. senaryoda yokmuş. misal feyyaz'ın "ethem'in kulağı kesilmiş" lafına ilkkan'ın "öbürü de mi?" cevabı senaryoda yazılı bir şey değilmiş bu ekibin kendi şakasıymış. genelde şakayı feyyaz başlatıyor ve ekip devam ettiriyormuş. feyyaz
    kendini görmekten hiç mutlu değilmiş. başkalarının mutlu olmasını umuyormuş.
    burası çokomelli
    --- spoiler ---

    3. sezonu yazmaya başlamışlar ve ekim gibi yayınlanmasını umuyorlar.

    --- spoiler ---

    işin exxen'de olma sebebi acun ılıcalı'nın "ne yaparsanız yapın" demesiymiş. "canınız ne istiyorsa onu yapın" demişler ve onlar da bunu istedikleri için bunu yapmışlar. diziye hiç gülünmemesini çok normal karşılıyorlar ve aslında gülünüyor olmasını tuhaf buluyormuş aziz kedi. ahmet kürşat öçalan'ın en güldüğü dizi the officemiş. kıvanç kılınç'ın ve feyyaz yiğit'in de the office'in ingiliz versiyonuymuş. ayrıca feyyaz yiğit ricky gervais'in extras'ını da çok seviyormuş. ikinci sezonu 2 ayda yazmışlar ve bitirmişler. 3. ve 4. sezon için 3.5-4 ay, daha sonraki sezonlar olursa süreci daha da uzatmayı düşünüyorlarmış. ayrıca yeni bir şey yapma istekleri var, gibi çok sevildiği için yıllarca devam ettirmeyi düşünmüyorlar. aziz kedi için hastanedeki tekvando şov "türk televizyon tarihinin en saçma anıdır." hümeyra'nın çocuğunun kim olduğu biliniyor ama söylenmiyor. bu sokak röportajı, ilkkan'ın ailesinin kim olduğu, hümeyra'nın çocuğu kimden gibi ucu açık şeyler noktasında daha dikkatli davranacaklarını söylüyor aziz kedi. çünkü buna sığınmak kolaycılığa kaçmak gibidir diyor. feyyaz yiğit'in eşi dizinin kurgu yönetmeniymiş ve bir yerde kusur görünce direkt söyleyen birisiymiş ve feyyaz yiğit'le kavga etmekten hiç kaçınmıyormuş. *kıvanç kılınç'ın sokakta en çok karşılaştığı tepki kuki bölümüne gönderme yapan esprilermiş. özellikle "bak sen şu kukinin dediklerine hele" kısmı. kıvanç kılınç'ın geçenlerde twitter'da ciddiyetle yazdığı bir konunun altına "bak sen şu kukinin dediklerine" yazan birini gördüğü için feyyaz bunu ss alıp kıvanç kılınç'tan özür dilemiş dskjkjsjk kuki bölümü için kurguda çok zorlanmışlar, kıvanç çok üzmüş ekibi *çok iyi oynadığı için kızıyorlarmış kıvanç kılınç'a. ekip o kadar tatlı bir fikir içindeymiş ki "köleler rencide olur mu acaba?" diye ciddi ciddi tartışmışlar ve "yok artık daha neler" demişler djkjkdkjd ahmet kürşat öçalan'ın en çok karşılaştığı tepki ise başsağlığı imiş ahahahahhahaha

    biliyorum buraya tüm bölümü yazdım ama, benim için çok anlamlı olan bir diziyi yapanların ağzından dinlemek benim için çok güzeldi ve ben de onları buraya not düşmek istedim. bizzat kendi ağızlarından dinlemek isteyenler için az önce konuştum

    edit hun: bu platformdaki ilk debemin son yıllarda en sevdiğim diziyle olması beni çok mutlu etti:)))

  • birçoğumuzun, cem karaca ile özdeşleştirdiği deniz üstü köpürür'ü ilk defa plağa okuyan; 70'lerin ilk yarısı boyunca çok önemli işlere imza atmış, faaliyetleri ne yazık ki yıllar evvel sona ermiş olan grup.

    kardaşlar kimmiş, başlarından neler geçmiş, nelerin altına imza atmış; dilerseniz, gelin beraber bakalım. ilk olarak, kuruluş aşamasına göz atmamız gerekiyor.

    1970'li yıllar başlarken; 1960'ların ilk günlerinde kurulan ve bir dönem erkin koray'la da çalışan, 1967 ve 1969 arasında ve özellikle resimdeki gözyaşları ile piyasada fırtınalar estiren apaşlar ile cem karaca arasındaki birliktelik sona erer. bu dağılmanın hemen akabinde, bir grup ile müzik icra etmenin, söylemek yerine yaşadığı şarkıları daha güzel icra etmenin asıl yolu olduğunu çok iyi bilen cem karaca, bir gruba dâhil olmanın ya da bir grup kurmanın gerekliliğinin farkındadır. apaşlar'da uzun süreler beraber müzik yaptığı gitarist seyhan karabay ve yine apaşlar'da birlikte şarkılara dokunduğu baterist leon habib ile görüşür; yeni bir grubun temellerini atmaya karar verirler. 'kardeşler' şeklinde, istanbul türkçesi ile kararlaştırdıkları isimlerini, anadolu'ya ait olduklarını daha da belirgin hâle getiren 'kardaşlar'a evirmeden önce diğer bir gitarist olan ünol büyükgönenç, ekibe dâhil olur. ancak, 1969'da yayınladıkları dağdan geliyorum gardaş ve sen olmayınca şarkılarını içeren 45'lik sayesinde isimlerini duyuran gardaşlar ile isim kullanımı konusunda kısa bir çekişme yaşarlar. fakat kısa sürede çözülen bu sorun, her iki grubun da yoluna devam etmesine bir mani değildir.

    peki, "cem karacalı yıllar" olarak anacağımız bu dönemlerde neler yaşandı?

    kuruluşu takip eden ilk aylarda, cengüz türksoy klavyeye geçer; israilli leon habib memleketine döner, bateriyi filistinli muhabbet kurtar devralır. cem karacakardaşlar, bu dönemlerde ilk konserlerini verirler grup olarak. verirler ama daha yöresel motifler icra etmek isteyen grup, seyirciden gelen "apaşlar çalın!" talebini de geri çeviremez ve grup üyelerinin zaten içerisinde olduğu şarkıları, pop-rock türünde eserleri seslendirmeyi sürdürürler. bu, "ne çalacağız yahu biz?" çelişkisi, gruba yeni katılan cengiz türksoy'u pek memnun etmez ve önce kendisi, ardından baterist muhabbet kurtar gruptan ayrılır. kardaşlar, baterist açığını hüseyin sultanoğlu ile tamamlar tamamlamasına ama anadolu ezgilerini çalacak bir klavyeci, ne kadar ararlarsa arasınlar, denk gelmez ve en sonunda, "istediğimiz gibi olmayacaksa, hiç olmasın." diyerek klavyeyi tamamen ıskartaya çıkartırlar. yine bu zamanlarda; bekleyiş, çayda çıra, bir yaz şarkısı, ha bu diyar gibi yorumları ile bildiğimiz stephan umutyan, kısa bir süre grupla ortak işlere imza atar.

    grubun, nihayet bir nefeste sayılabilecek kadrosu yavaş yavaş oturmaya başladığında, ilk besteler ve türkü düzenlemeleri de nihayete ermeye başlar ve kardaşlar, kayıt için almanya'ya gitmeyi kararlaştırır. gel gelelim, sağmalcılar isminin bayrampaşa olarak değiştirilmesine sebep olan 1970'lerdeki kolera salgını, avrupa'da da mevcut olan bir konudur ve bu salgın, genel itibariyle bir korumacılık doğurur; kardaşlar'ın yurt dışına çıkışları yasaklanır (elbette direkt kendilerine hitaben bir yasak mevcut değil, bu şekilde anlaşılmasın, genel bir kısıtlama mevcut ülkede). grup da, sadece cem karaca'nın edirne'nin ötesine çıkması konusunda fikir birliğine varır ve almanya'ya giden cem karaca, ferdy klein orkestrası ile birtakım çalışmaların altına imza atıp birkaç plak çıkartır. cem karaca'nın türkiye'ye dönüşü sonrasında, ikinci gitarist olarak alman alex wiska kardaşlar'a katılır ve uzun süre değişmeyecek olan cem-seyhan-ünol-hüseyin-alex beşlisi, yurt içindeki faaliyetlerini sürdürür.

    1970 yılı sona ererken, hareketli geçen yılın bitişinde kardaşlar, dadaloğlu ve kalender isimli şarkılarının yer aldığı 45'liklerini yayınlarlar. dadaloğlu'nun sözleri, takdir edeceğiniz üzere dadaloğlu'ndan gelirken kalender, sözleri grupça yazılan ve alex wiska tarafından bestelenen bir şarkı olarak karşımıza çıkar. bu 45'lik, müzikseverlerce inanılmaz beğenir ve gruptan ziyade, 'cem karaca'nın en iyi şarkılarından biri' olarak anılmaya başlanır. aynı yıl, grubun kıbrıs'ta verdiği bir konser esnasında alex wiska'yı elektrik çarpar ve konserler, kısa bir zaman, bir kişi eksik gerçekleştirilir.

    dadaloğlu 45'liği oldukça rağbet görünce, geçen kolera salgını sonrasında izni koparan grup, almanya'ya koşar ve iki kısımdan oluşan acı doktor, kara yılan / lümüne, kara üzüm / mehmete ağıt ve oy gülüm oy / kara sevda 45'liklerini kaydeder. bu dört teklide, hemen hemen her bir grup üyesinin söz ve müzik anlamında ciddi katkıları olmasının yanında, türk halk müziği ozanlarının yorumları da yeniden düzenlenir ve ozanların adımları, grubun uyuşan düşünceleri sayesinde başarıyla takip edilir. bahsettiğimiz dört 45'likte en çok göze batan ise, kardaşlar'ın yansıttığı müziğin kalitesi ve çeşitliliği olur. örneğin, seyhan karabay'ın hem bas gitar hem ıklığ çaldığı şarkıların yanında hüseyin sultanoğlu'nun perküsyondaki başarısı ve ünol büyükgönenç'in bağlamadaki kabiliyeti; dinleyenlere, "bu, olsa olsa kardaşlar olur." dedirtecek bir kimlik kazandırır. almanya'da yayınlanan dört teklinin ardından 1971'de alex wiska, "auf wiedersehen kardaşlar." diyerek memleketine geri döner. bir kişi eksik kalan kardaşlar, tatlı dillim / demedimmi 45'liğini yayınlamayı başarır. başarır başarmasına da, "okuyacağım ben ya!" diyen hüseyin sultanoğlu da gruptan ayrılmak ister, yerine deniz dündar gelir. yeni baterist ile askaros deresi ve üryan geldim şarkılarını içeren 45'lik kaydedilir ama daha yayınlanmadan, hüseyin sultanoğlu geri döner. hevesi kursağında kalan deniz dündar, kardaşlar'dan ayrılırken bir de alex wiska'nın yerine gitarist istihdam edilir, fehiman uğurdemir grubun bir parçası olur. 1972 yılında, eski kardaşlar'ın kaydettiği ama yeni kardaşlar'ın yayınladığı 45'lik, plakçıların raflarını süslemeye başlar. aynı yıl, grup, ülkü tamer tarafından türkçeleştirilen ama pek de tutmayan püsküllü moruk oyununun müziklerini icra eder. cem karaca'nın yazdığı ve annesi toto karaca ile birlikte seslendirdiği şarkıların müziklerini, tüm grup ortaklaşa yapar. oyunun sahnelendiği yıllarda piyasaya sürülmeyen şarkılar, 2007 yılında sınırlı sayıda yayımlanır.

    asıl dönüm noktası ise, tam bu anlara denk geliyor esasında.

    1971 yılı biter ve 1972 yılının ilk günleri gelirken; hem gruptan daha ön planda olan cem karaca ödüller almaya başlar hem de kardaşlar, önemli gazete ve dergi anketlerinde kalburüstü sıralamalar elde ederler. ancak bu dönemlerde, birçok farklı hadise neticesinde seyhan karabay, gruptan kopmaya başlar. fotoromanlarda oynayan seyhan karabay, 1972 yılında, dadaşlar ile o yıllarda henüz bir münsaebeti olmayan ersen'in meşhur kozan dağı ve kara yazı 45'liğinde ıklığ ile yer alırken hüseyin sultanoğlu da aynı albüme destek verir. kardaşlar grubunun bir imzası olan ıklığın ersen'in 45'liğinde kullanılması, cem karaca'nın pek hoşuna gitmez ve gösterdiği tepki sonucunda, ünol büyükgönenç'in de desteğini alan seyhan karabay kardaşlar'dan ayrılırken cem karaca da kardaşlar'ı terk eder. trikotajla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen, boş zamanlarında sürekli ağ ören kaderin bir oyunu neticesinde, bir bakıma konuya sebep olan ersen de, aynı günlerde moğollar'dan ayrılır. kendi içerisinde çatırdayan kardaşlar, vokal boşluğunu moğollar'dan ayrılan ersen ile doldururken vokal arayışında olan moğollar, vokal ihtiyacı için cem karaca'nın yerini hazırlar.

    peşi sıra takip eden kısa dönemi "ersenli yıllar" olarak niteler isek, daha doğru bir tanım yapmış oluruz.

    yeni vokal ersen'in, selefi cem karaca kadar ön planda olmaması, grubun seyrini biraz değiştirir. her ne kadar kendi ismiyle yayınladığı 45'likle haricinde moğollar ve üç hürel ile de çalışmış olsa da ersen, insanların hemen hatırlayacağı bir sanatçı sayılmaz o yıllarda. cem karaca gibi bir yıldızın ayrılması ve ersen gibi, şöhreti daha geri planda kalan bir müzisyenin şarkıları seslendirmesi ile gruba geri dönen seyhan karabay ve ünol büyükgönenç, elde edilen gelir pastasının daha büyük dilimlerini tüketmeye başlar. ertesi yıl olan 1973'te epeyce yoğun bir turne dizisine çıkan 'yeni' kardaşlar, yalnızca kendi isimlerinin yer aldığı ve yıllardır pek karşılaşmadığım tek 45'likleri olan deniz üstü köpürür ve çökertme'yi icra ettikleri plağı yayınlarlar ve bu plağın vokali, ersen bile değildir. şarkıları seslendiren, ünol büyükgönenç'tir ve okunan şarkılar, önceki yıllarda performanslarının başrolü olan anadolu rock'tan progresif rock'a evrilmiştir.

    1973 yılının temmuz ayında, artık yapım şirketini de değiştirmiş olan kardaşlar, iyice rock türüne yönelir. artık, ersen & kardaşlar olarak anılmaya başlarlar (hâlâ ersen ve dadaşlar yok, evet) ve bu isimle yayınladıkları ilk 45'lik olan çakmağı çak / güneşe dön çiçeğim, şahinler etiketi ile piyasaya sürülür. aynı yılın sonunda kaydedilen ama 1974'e piyasaya sürülen metelik / yine seni tanırım 45'liği, b yüzü ünol büyükgönenç'e ait bir şarkıyı içerir. birlikte geçirdikleri ilk yılı, kasım 1973'te hey dergisi'nin konserinde kutlayacak kadar kaynaşan ersen & kardaşlar, konserin hemen ardından fikret hakan ile bir turneye çıkar (hayır, konser bittiği gibi toplanıp o gece çıkmıyorlar). turnenin bitişinde ise, fikret hakan ile ortaklaşa doldurdukları dostun gülü / löberde 45'liğini yayınlarlar ama bir yıl önce, sadece ortak bir yılı bile konserle kutlayan grup, 1974'ün sonunda ortaklıklarını sonlandırır. artık, ersen & kardaşlar yoktur; ersen ve kardaşlar vardır.

    takip eden yıllar ise, kardaşlar olarak nitelediğimiz hemen hemen herkesin kendi yoluna gitmesini önümüze serecektir.

    1974 yılı biterken kardaşlar, sadece ersen'den ayrılmaz; kendi aralarında da birlikteliğe son verirler. gruba son katılan üyelerden biri olan ve daha yirmilerinin başındaki genç gitarist fehiman uğurdemir, ersen ile çalışmayı sürdürür. seyhan karabay'ın fotoromanlara dâhil olduğu 1972'de askere giden hüseyin sultanoğlu'nun yerine gruba katılan cengiz teoman, farklı türde çalmaya karar verir. ünol büyükgönenç, yıllar önce yepyeni bir grup başlattığı ve beraber birçok şarkıyı paylaştığı cem karaca ile çalışmaya devam edebilmek için dervişan'a katılır. orijinal kardaşlar kadrosunun yurt içinde bulunan ve herhangi bir grupta yer almayan tek üyesi seyhan karabay ise kardaşlar'ı sürdürme kararı alır. 'en yeni' kardaşlar'a; telli çalgılarda ali rıza, gitar ve bağlamada aydın çakus ve davulda ayzer danga dâhil olur ve artık grup, seyhan karabay & kardaşlar olarak devam eder.

    bu isimle anılan son model kardaşlar, 1974'te nem kaldı / edalı gelin 45'liğini yayınlarlar. 1974'te yayınlanan tekli, eski uğraşları sebebiyle prodüktörler ile arası iyi olan seyhan karabay'ın oynadığı gerçek filminde de kullanılır. ancak, sürekli bir üye sirkülasyonu ile anılır hâle gelen kardaşlar, aydın çakus'un yurt dışına gitmesi sonrasında, diğer üyelerinin de değişmesi ile yine bir belirsizliğin ortasında kalır. kardaşlar'ı ayakta tutmak için çabalamak isteyen seyhan karabay; atilla engin, elvan aracı ve nur bora'dan oluşan en en yeni kardaşlarla birlikte, selda bağcan'la anlaşır. iki şarkıdan ibaret bir 45'lik yayınlamayı planlayan ekip, ilk şarkı olan anayaso'yu kaydettikten sonra yine anlaşamaz ve daha ikinci şarkı kaydedilmeden, yollarını ayırır. bahsedilen şarkı ise sadece selda bağcan'ın ismiyle, 1974'te çıkan anayaso / bad-ı sabah teklisinde yer alır.

    ancak kardaşlar, yine dağılmaz. seyhan karabay, 1971'de hevesi kursağında kalan deniz dündar'a bateriyi, ahmet güvenç'e bas gitarı, yalçın gürbüz'e orgu, samim boztaş'a gitarı ve tahsin ünüvar'a flütü emanet eder; bir kardaşlar daha toparlanır. bu ekibin konserlerine, artık defalarca kardaşlar toplamış ve her bir kadroya hâliyle sözü geçen seyhan karabay'ın sahne şovları damga vurur. son kardaşlar'ın kaydetmek için hazırlandığı 45'lik için ise bir değişiklik yapılır: ahmet güvenç ayrılır, henüz mazhar ve fuat ile bir araya gelmemiş, hatta ipucu beşlisi'nin fikrini bile aklına getirmeyen özkan uğur kardaşlar'a katılır. ancak bu değişiklik sonrasında, planlanan 45'lik, hiçbir zaman hayata geçmez. 1975 yılı içerisinde, artık bir süredir bir arada olduğu için bir şeyler yapabileceğine ikna olan kardaşlar ekibi, kan davası / dam üstüne çul serer 45'liğini yayınlar. yayınlanan bu 45'likte göze batan kan davası'nın sözlerini, seyhan karabay'ın yeğeni olan ve ileride, sahayı yoğurtlu ıspanağa benzetmek gibi birçok muazzam yorumu spor literatürüne katacak olan ümit aktan yazar. gel gelelim, pek başarılı olamayan bu 45'lik sonrasında; ahmet güvenç, samim boztaş ve yalçın gürbüz kurtalan ekspres'e, özkan uğur da dadaşlar'a geçer.

    1975 yılının son günlerine yaklaşıldığı dönemlerde, seyhan karabay, son kardaşlar kadrosunu oluşturur; son kadroyu oluşturduğunu bilmeden. elde kalan son üye olan tahsin ünüvar'ın yanına kurtalan ekspres'ten nurhan özcan, bas gitarist harun kolçak ve davulcu akay temiz eklenir. konserler verecek kadar uzun bir süre birlikte kalann grupta, performansı ile göze batan bir isim vardır: tahsin ünüvar. konser performansı ile dikkat çeken tahsin ünüvar, cem karaca'nın çağrısıyla kardaşlar'ı bırakır ve dervişan'a katılır. bu ayrılık, seyhan karabay'ın, "anadolu rock'a da atom fiziğine de lanet olsun." şeklinde bir çıkışı ile kardaşlar'ı, devamını getirmemek üzere dağıtmasına yol açar. bundan sonra seyhan karabay, kariyerine, kendi başına devam eder.

    sadece beş yıl kadar faaliyet gösteren bir grup olan kardaşlar; birçok önemli ismin staj yaptığı bir müzik grubu olarak düşünülebileceği gibi, türk müziği için önemli sayılabilecek şarkılara da imza atmış ve bazı enstrümanları ilk defa kullanmak, daha önce yan yana düşünülmemiş bazı enstrümanları ilk defa birlikte kullanmak, yöresel motifleri pek de yöresel olmayacak şekilde değerlendirmek gibi pek çok konuda da, kendilerinden sonraki gruplara ön ayak olmuş.

    bugün, "kardaşlar diskografisi" şeklinde bir google araması bile bizi cem karaca'ya, ersen'e, dadaşlar'a, moğollar'a, fikret hakan'a, selda bağcan'a ve onların pek çok şarkısına yönlendiriyorsa; sadece, kendilerinin çok daha uzun süre sahnede kalması durumunda neler yaşayacağını düşünmek ve hayıflanmak kalıyor müzikseverlere. tüm kardaşların ellerine sağlık!

    evet, sevgili suser'lar, bizim derdimiz, seyhan karabay'ın, kısacık 5 yıl boyunca defalarca söylediğine emin olduğumuz bir şey aslında: bizim derdimiz felektir!