ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
lie to me
-
merhaba ben hocanın her söylediğini not alan öğrenci. bu diziden öğrendiklerimi özet geçmem gerekirse durum şöyle;
--- spoiler ---
- yalan söyleyen insan göz kontağı kurmaya devam eder. gözleri başka bir noktaya sabitleyip düşünmek, anıları gözden geçirmek demektir. yalancıların gözden geçirebileceği anıları yoktur.
- bir insana bir gününü anlattırdıktan sonra tersten anlatmasını istediğinizde kafası karışıyorsa yalan söylüyordur. yine aynı şekilde anılardan faydalanarak değil, ezberden okuduğu anlaşılır. yalancılar tersten ezberlemeyi genelde unutur.
- erkekler yalan söylerken burunlarında hassaslaşan dokular vardır. bu burunlarını kaşımalarına sebep olur.
- bir insan bir şeye 1 saniyeden fazla şaşırıyorsa, aslında o şeyi biliyordur, şaşırmış numarası yapıyordur. gerçek bir şaşkınlık en fazla 1 saniye yüzde belirir.
- eğer gerçekten gülüyorsanız, göz çevreniz kırışır. sahte bir gülüşte göz çevresi kırışmaz.
- bir insan konuşurken dudaklarını aşağı doğru istemsizce büküyorsa, bu söylediğine kendisinin bile inanmadığını gösterir.
- ağzın yukarı yana doğru bir tik hareketi sergilemesi, karşı tarafı küçümsemekten gelir.
- yalan konuşan insanların elleri istemsizce ense bölgesine ya da bacaklarına gider. (güç alma ihtiyacından kaynaklı olabilir.)
- yalan makinesine bağlanmadan önce rahatlatıcı ilaç alınırsa, bu makinanın yalanı saptamasına engel olur. kişi daha rahat konuşur.
- üzgün olduğunu söyleyen insanların duygularını ifade ederken alın ve göz çevresinde çizgiler oluşuyorsa, bu onların gerçekten üzüntü içerisinde olduğunu gösterir. (botokslular hariç)
- herkesin suçluyu bildiği bir ortamda, topluma suçlu kim diye sorduğunuzda kişiler birbirine bakarken kimin yüzüne kesinlikle bakılmıyorsa; suçlu o kişidir.
- asimetrik yüz ifadeleri o duygunun aslında yaşanmadığını gösterir. ağız mutsuzu oynarken, gözler mutlu kalabilir mesela.
- yavaş ve yumuşak konuşma şekli, aşırı hüzün veya endişe gösterir.
- bir kişi bir şey söyledikten sonra ellerini ovuşturuyorsa, aslında söylediğine kendini ikna etmeye çalışıyordur.
- gerçekten sinirlenen bir insan duygularını eş zamanlı olarak gösterir. ses yükseltme ve masaya vurma sırayla yapılıyorsa, bu sahte bir sinirlenmedir.
--- spoiler ---
en hüzünlü cümle
-
evdeki tüm perdeleri taktıktan sonra duyulan;
- oğlum güneşlikler içeride olacaktı ama, yanlış olmuş bunlar.
beyler :(
kurşun sıkılan iphone 6 plus'ın hemen parçalanması
19 haziran 2015 ytü yüksek lisans rezaleti
-
bu zihniyete
"hocaların kendi öğrencilerini kayırması bence son derece normal bir şey"
diyorsan bakanlarin kendi yegenlerini danisman yapmasina susup oturman lazim.
rte'nin kk'ya hükümeti kurma görevi vermesi
-
yaşanmaz. mhp bir şekilde tav olur akp ile yan yana gelmeye.
olur da chp birinci parti bile olsa (ki imkansız), rte bu yetkiyi gider ikinci partiye verir. teamül falan siklemez. akp meclisten güvenoyu alamazsa da meclisi fesheder. meydana çıkanları da polise dövdürtür. öldürtür.
edit: yatırım tavsiyesi değildir. yandaşlar tarafından mahkemelerde sürünüp, hapislerde çürümekle tehdit edildim. ondan bu edit.
25 ekim 2015 saatlerin 1 saat geri alınamaması
-
adamlar sonunda evdeki saatleri bile ayrıştırdı amk.
ak party nin son icraatıdır.
a milli futbol takımı'nın 2002 dünya kupası dönüşü
-
"başarıyı kiminle kazandığınız değil kiminle paylaştığınız önemlidir."
-şenol güneş
plajlarınıza cesetlerimiz vurduysa özür dileriz
-
hamaset nedir?
işte tam olarak budur.
plajlarımıza cesetleriniz vurduğu için özür dilemene gerek yok yavrum.
o plajlarda, çakal sürüsü gibi toplanıp, nargile çeke çeke, bağıra çağıra, gözlerinizle ve fotoğraf çektiğiniz kameralarınızla kadınlarımızı rahatsız etmeyin yeter.
bir de bu mağdur ayaklarını bırakın. kimse salak değil. mağdur ile yüzsüzü birbirinden ayırabiliyoruz.
zerdaliler
-
asıl adı bu olmalıymış hani şarkının, zerdaliler yerine.
ne çok dinlerdik seninle bu canım şarkıyı. sen orda ben burda.
bundan sonra ilk kim diyecek "gel" diye bilemiyorum. belki de olmayacak artık bu şarkı. kimse çağırmayacak birbirini.
çünkü ben seni üzdüm, çok yordum. en kötüsü de bu, asıl üzüldüğüm bu. sende ben kendimi vurdum.
"anlardım aklından geçenleri
sustukça konuştuk sanki
sevdaymış meğer o içimizde
yıllardır uyuyan deli
sessizlik sensin geceleri"
aramızda ince bir iplik vardı sanki. önce beni sana bağladı. öyle ki kalbine, düşüncene giden yolu bilirdim. sen söylemeden bilirdim bir sürü şeyi, hissederdim. zamanla o ince iplik senin de kalbine dolandı, bana doğru yol oldu. bir zaman geldi ki sen de hissetmeye başladın benim aklımdan geçenleri. susarken üstelik, bir kelime bile etmemişken, o susuş sonlarını "öyle işte" diye bitirdiğimizde, anlardık aklımızdan geçenleri.
arada uzaklıklar varken ve elimizde sadece kelimelerle birbirimize ulaşmak varken o susuşlar kıymetliydi. hele bir mektuba şöyle başlamıştın ya sen, benim içim erimişti okurken; "ne yazacağımı bilmiyorum, yanında susmaya geldim. öyle." sen burada olsaydın, ya da ben orada, velhasıl karşı be karşı olsaydık konuşmaya hacet yoktu zaten. öyle bakardım sana uzun uzun. arada ellerimle yüzümü kapatırdım belki, utanırdım biraz işte, ne var. hem güneşe o kadar uzun süre bakılmaz...konuştuğumda da çok konuşurdum bak, konuşmam gereken, söylemem gerekenin dışında ne varsa onu konuşurdum; heyecandan, korkudan, sevgiden...
seninle aynı şehirde yaşamadım, sana bir caddede rastlamadım mesela, eğer rastlasaydım mutlaka tanırdım seni. belki bu yüzdendir insanların yanımdan, içimden geçip gitmesi, benim onları bile görmeden yürümeye devam etmem. ne zormuş şu uzaklıklar, ah ne zormuş başka başka şehirlerde emanet gibi yaşamak. şarkılara, kelimelere, mektuplara tutunarak bir sevgiyi yudumlamaya çalışmak ne zormuş.
konuşurken ellerin, kolların nasıl hareket eder, kızınca nasıl çatılır kaşların, gülünce nice haller alır güzel yüzünün coğrafyası? daha ben bunları bilmez görmezken nasıl da bu kadar yandım ahh... o kırmızı iplik var ya hani, beni ruhuna ulaştıran, seni bana getiren o bağ; ruhunu sevmişim demek ki, ruhunla ışımış üstüm başım.
sen kiminle istersen yürü yaşadığın şehirde. görebildiğini, dokunabildiğini, yanında olabileni sev istersen.
ama bak bu kadar kahve içmişiz. hiç mi hatırı yok?
ben ipin öbür ucundayım. birazcık çeksen anlarım orda olduğunu, coşar, taşar, ışırım yine.
içimdeki mavi kuş yine şarkılar söylemeye başlar, büzüşüp bir kenarında oturmaz kalbimin kafesinde.
dedim ya, ben ipin öbür ucundayım.
fincana kahve koydum gel de bana lütfen.
sadece bu. sonra git istediğin yere.
bilsen ne çok şey aslında bu.