hesabın var mı? giriş yap

  • son yıllarda ortaya çıkan ilginç bir tür. 1 yıl süren çalışmalarımın sonucunda hazırladığım raporu yayınlıyorum. buyrun:

    -genellikle gri eşofman giyiyorlar. fenotipi* bronz olanların beyaz gömlek giydikleri gözlemlendi.
    -populasyon kendi içinde ellerini göğüs hizasına kadar kaldırıp tokalaşıyor, sanırım bir tür şifre.
    -çoğunun bileğinde dövme olduğu düşünülen karartılar var.
    bir kısmı vücudunun bütün kıllarını kirli sakal uzunluğunda alıyorken kalan kısım sadece sakallarını 3 numara kesiyor.
    - lise-vakıf üniversitesi-devlet üniversitesinde yapılan nicel gözlemlerde tüm eğitim kurumlarında eşit yoğunlukta bulundukları tespit edildi.
    -tüm illerden gelen sonuçlar değerlendirildiğinde kıyı şehirlerinde yoğunlukları artarken sadece bilecik'ten sonuç gelmedi.
    -kıyı şeritlerinde(tophane, bostancı, bakırköy vs) daha sık görülüyorlar.
    -havalar ısınınca kıyı şeritlerine nargile kokusuna iniyorlar. sıvı ihtiyaçlarını kola, votka-red bull, rakı, çay gibi likitlerden karşılıyorlar.
    -yaşam alanlarındaki tüm tütün kaynakları tükenene kadar çoğalıyorlar.
    -üniversite 1. sınıf olanları genellikle her yere 15'er kişilik gruplarla giderken daha yaşlı olanların populasyon büyüklükleri 4-5 kişiye iniyor.
    -gençlik dizilerine kadar yayılan bu türün aralarında şifre olarak kardeşim yerine kankaaağğ dedikleri de gözlemlendi.
    -populasyon içi çatışmalara genelde derbi maçlarından sonra rastlansa da ölümcül kavgalar genellikle dişiler için yapılıyor.
    -grupların alfa erkekleri genellikle araba sahibi oluyor.
    -aralarında verimli döller oluşturamamalarına rağmen sayıları esrarengiz biçimde durmadan artıyor.
    -üreme konusunda mitoz bölünmeden şüpheleniliyor.

  • zerre yardım yapılmaması gerekir. bu adamlar tüm imkanlarını ülkemizi ve mustafa kemal atatürk'ü karalamak adına harcayan kindar ve barbar bir toplum. işgalci ermeniler önce azerbaycan topraklarından çekilsinler. 24 nisanda görürsünüz niyetlerini.

  • istanbulun bir yakasından bir yakasına geçilmesi son derece önem teşkil eden bir durum vardır. karşıya iskele son vapuruyla gidilicek ve karşıdaki tren'e binilip memlekete gidilicektir. kazara kacırırsak vapur'u aynı zamanda treni, istanbul bankları beni beklemektedir uyumak için. koşu başlamıştır, son 400 e girilince hız artmıştır.. uzaktan vapur görülmüştür, hafif ayrıktır. yeni kalkmıştır denilip hız yükseltilir, iskeleden içeri girilir, bileti mileti sittir edip turnikenin üzerinden atlanılır herkesin şaşkın bakışlarının altında. kapı acılır koşulur koşulurrrr ve karsıda yarım metre ayrılmış yeni kalkmış vapura carl lewis misali uzun atlama yapılır ve haliyle yere yapışılır yüzünde mutlu ve son dakika golu atıp sakatlanan gururlu futbolcu gülümsemesi vardır. lakin herkes size gülmektedir, onlara derdinizi anlatırsınız ama gülme daha da artar ve beni yıkan, şebek yapan o cümle gelir

    yolcunun biri : biz daha henüz iskeleye yeni yaklaşıyorduk.!!

  • johann sebastian bach, günümüzde çoğu kişinin kahveye olan tutkusu gibi 18. yüzyılda bu tutkuyu dile getirmek için kantat bestelemiştir. bu kantat bach'ın din dışı nadir kantatları arasındaki yerini almıştır. aslında bir nevi mini bir opera özelliği de göstermektedir.

    bach, kantatı 1732-1735 yılları arasında bestelemiştir. o dönemde kahve özellikle avrupa'da din otoriteleri tarafından "şeytanın içeceği" olarak nitelendirilmektedir. din adamları tarafından yoldan çıkarıcı olarak tanımlanarak özellikle kadınların içmesi konusunda fazla hassasiyet gösterilmekteydi. o dönem, kadınların kahve içmesine olan bu tutuma karşın kadınlar örgütlenerek "kaffeekranzchen" adını verdikleri kahve evlerini oluşturmuşlardır.

    kantatın librettosu picander olarak bilinen christian friedrich henrici tarafından yazılmıştır. kantatta olay örgüsü ise şu şekildedir:

    baba schlendrian, kızı lieschen ile kahve konusunda tartışmaya başlar. baba, kızının kahveye olan tutkusunu yok etmek için çabalar. kızının kahveyi bırakması için pek çok yasak koyar; düğünlere gidilmeyecek, pencereden bakılmayacak, yeni kıyafet alınmayacak... lieschen ise hepsini kabul etmektedir. babanın inadı tükenecek diye beklerken, babası kızını kahveyi bırakmazsa evlendirmeyeceğini söyledikten sonra kızı bir an duraksar ve kahveyi bırakmayı kabul ettiğini söyler. ama bunun aslında bir kandırmacadan ibaret olduğu kantatın ilerleyen zamanlarında ortaya çıkmaktadır.
    lieschen'in kahveye olan tutkusu ise şu şekilde belirtilir: günde üç fincan kahve içmezse kurumuş keçi eti gibi hissettiğini ve bin öpücükten daha güzel olduğunu dile getirir. lieschen kantatın sonunda evleneceği kişi ile evlilik sözleşmesi yaparak kahve içmesine izin vereceğini belirtmektedir.

    kantatın tam hali : coffee cantata