hesabın var mı? giriş yap

  • dünya düzeni ne kadar berbat bir halde yahu. daha da kötüsü burada kadınlı erkekli "yok canım ne izni. sürünerek çalışsın işte." deniliyor. bahsi geçen durum sadece karın ağrısı değil ki sadece ilaçla geçsin. benim mesela bağırsaklarım bozuluyor. direkt ishal oluyorum. midem bulanıyor o gün pek bir şey yiyemiyorum. baş ağrısı, bel ağrısı. hormonlardan dolayı gelen aşırı sinir, ateş. yazarken bile fenalaştım. algı sistemin kapanıyor zaten bunlarla birlikte. bu durumda çalıştığın işten verim alamıyorsun. tüm gün çalışıyormuş gibi yapıp eve dönüyorsun yani. bana kalırsa insanların sağlığı ile ilgili bir hususta o gün parasını alamasın, bayılsa da çalışmaya devam etsin mantığı normal değil.

  • çok üst kalifiye insanların dünyanın en gerizekalilari ile birlikte aynı pozisyonda aynı maaşa çalışmasıdır. ve genelde üst yönetim hep bu torpilli cahillerden oluşur..
    işi yapanlar hep bu kalifiye elemanlardir. is verilse de yapamayacak o sığır kesim ki yaklaşık %70dir hiç bir is yapmadan torpil bularak hep yükselirler. kamu hep o %30 sayesinde ayaktadır.

  • çevremde akrabalardan ve arkadaşlardan evde bira yapan vardı bir kaç tane denemiştim ama yapmak aşırı zor ve masraflı gibi geliyordu. tamam bira ucuza çıkıyordu ama masraflı hissi vardı.

    ayrıca ben kırk yılın başı bira içen, bira tatlarından çok anlamayan, o sırada ortamda hangi markayı tüketiyorlarsa bana da aynısından alın diyip içen biriydim.

    bu sene ocak ayında butikbira.com a üye olup başlangıç setimi almışım.

    yani amatör biri olarak, bir iki öneride bulunmuş olurum başlayanlar da aynı soruları soruyorlardır çünkü.

    *başlangıç setini farklı markadan almak önemli mi?
    - evet kısmen.

    neden derseniz her sitede aynı kalitede kova bulunmuyor. kovanın kalitesi de sonradan çıkacak tatsız olaylar için önemli. işin tuhafı kalite düşüyor ama fiyat düşmüyor yani x markasında 480 lira başlangıç seti, y markasında 490 lira ama y markasındaki kovada plastik kesim hataları mevcut.

    bira yapım facebook gruplarında da malzemelerini gösteriyorlar ve gerçekten fena farklar var.

    kötü markalara örnek vermeyeceğim ama malzemesi en kalitelilerden biri butikbira.com, diğeri de kedikoy.com.tr.

    bunun dışında başlangıç setini bira kitiyle aldığınız için bira kitlerinin ve mayalarının kalitesi ve son çıkan ürünün tadı da firmadan firmaya değişiyor.

    (bkz: butik bira)nın, butik pilsneri yerine, (bkz: kedikoy.com.tr)nin başlangıç setindeki prag setini tercih ederim.

    bunların dışında, sıcaklık, süre ve temizlik gerçekten çok önemli.

    * temizlik ne kadar önemli
    - çok önemli ama temizlik konusunda çok önemli diyince insanlar biraz panik olmaya başlıyor. şöyle bir sistem var aslında basitçe. tüm ekipmanlarını (şişe, kova, karıştırıcı, hortum, musluk vb ) ürüne temas eden her şeyi, normal bir şekilde temizliyoruz.

    pbw denilen bir temizleyici var mesela bu öneriliyor. bu ağız ile tüketebileceğimiz bir temizleyici değil , bulaşık detarjanı gibi bir şey bu sebeple iyice durulayarak kurtulmamız gerekiyor. deterjan yerine neden pbw öneriyorlar derseniz mesela musluk içi gibi erişilemeyen yerlerde kalıntı kalmaması için. pbw su ile durulandığında kalıntı bırakmadan çabucak gidiyormuş.

    ben mesela her kurulum öncesi ve sonrası, pbw ile kalmadıysa bulaşık detarjanı ile kovanın her yerini süngerin yumuşak tarafıyla yıkıyorum. iyice durulayıp, bir kaç defa suyla çalkalayıp hazır hale getiriyorum.

    asıl önemli olan şey sanitasyon işlemi, yani ürüne temas edecek her eşya ve kişinin dezenfekte edilmesi. bunun için de starsan diye bir ürün öneriyorlar, bu ürünü hazırlayıp kullanılacak her şeyi, hava filtresi dahil bu sıvıdan geçiriyoruz. ellerimize de bu sıvıdan temas ettiriyoruz veya eldiven kullanıyorsak ona da. kovanın içine starsan koyup her noktasına temas edecek şekilde sallıyoruz vs vs.

    starsan aşamasından sonra starsan kurumadan ve bir daha da kirli olabilecek bir şeyin eşyalara temas etmesine izin vermeden bira kurulumuna başlıyoruz.

    hazır kitte bulunan şey pekmezimsi bir şerbetçiotlu malt özü. bunu kovaya ekleyeceğiz ayrıca tarife göre 1kg toz şeker / dekstroz şeker / kuru veya sıvı malt özü.

    şeker ve malt özünü eritip karıştırmak için 1-2 litre kaynar suyu kovaya ekliyoruz.(arıtılmış su, marka su olabilir)

    pekmezin yoğunluğu ve şeker suya karışana kadar karıştırıyoruz.

    sonra da tarife göre kaç litrelik üretiyorsak o litreye kadar oda sıcaklığındaki veya soğuk suyu (arıtma veya markası su) kovaya ekliyoruz.

    yine aldığınız kite göre yani tarife göre mayanız kaç derecelerde çalışmalıysa kovadaki karışım o sıcaklıktaysa mayamızı ekliyoruz. örneğin kaynar suyu 3 litre koydunuz, eklediğiniz su ile henüz sıcaklık 25 derecelerde veya daha yukarda, bir süre bekleyip sıcaklığın düşmesini beklemeniz maya açısından iyi olacaktır.

    mayayı serpip, kapağını kapatıp, hava kilidini takıp, hava kilidine ortasındaki çizgiye gelecek kadar su ekleyip artık fermantasyon işlemine bırakıyoruz.

    * sıcaklık ne kadar önemli
    - sıcaklığın önemi kullandığınız mayaya göre çok önemlidir. örneğin lager mayaları daha düşük sıcaklıklarada iyi bir tat ortaya çıkarıyorlar.

    bu yüzden sonbahar ve ilkbahar ayları kit kurmak için daha iyi. ben izmirdeyim ve şuan nisan 15ten itibaren oda sıcaklığı gün içinde 24-26 derecelere ulaşıyor. genelde kurduğum kitler 20-22 dereceyi uygun buluyorlar.

    kovayı soğutmak, ısıtmaktan daha büyük dert. soğuk havalarda, kalorifer yanına alarak, üstüne battaniye vs atarak işlem dengelenebiliyor fakat yazın. yanına buz aküleri de koysanız ısıyı çok dengede tutamıyorsunuz.

    bu işlem için, termal çantalar, termostatlı buzdolapları, strafordan kutular vs var.

    örneğin strafor kutu içerisine 2-3 tane buz aküsü koyup 12 saatte 1 değiştirerek ısıyı dengelemeyi çoğu kişi öneriyor.

    * süre ne kadar önemli
    - süre yine ürünün doğru lezzette oluşması için çok önemli.

    genel olarak herkes 22 derecede 15 gün bekle yeterli diyor. ama eğer hiç ölçüm almıyorsan 20-21 gün bekle garantiye al diyorlar.

    mayana göre sıcaklık düştükçe yavaş çalışma ihtimali çok yüksek yani 16-25 derece arasında çalışır diye satılan mayayı. 16 derecede 15 gün bekletmek ile 25 derecede 15 gün bekletmek aynı sonucu vermiyor.

    bu yüzden hidrometre ile ölçüm alınıyor. musluktan biraz ürün alarak veya temiz bir hidrometreyi (starsan ile temizlenmiş) kovaya atarak ölçüm alnıyor.

    yine kitinize göre değişebilir ama genelde 1005 ve 1010 sonuçları arasındaysa şişelemeye başlanıyor.

    şişelenirken de elimizdeki şişeler sıfır ve temiz şişeler dahi olsa yine starsan ile çalkalayıp, şişeye temas etmiş starsan kurumadan, birayı doldurmalıyız.

    şişeye gazlanması için şeker atılması gerekiyor, bunun için başlangıç setinde şeker ölçeği ölçüm aleti bulunuyor.

    33lük 50lik 75lik dolumlar için yuvalar var.

    kesme şekerlerde de belirli bir mantık var.

    50lik için 750 gramlık pakette 360 adet küp içeren şekerden 2 küp
    33lük için 100 gramlık pakette 360 adet küp içeren şekerden 1 küp

    bunun dışında desktroz şeker ile de gazlanma yapılabiliyor. hazkatturkiye diye bir firmanın sattığı sulandırılmış, desktroz şekeri var. bununla gazlanma yapıldığında tortunun çok az kalacağı iddia ediliyor.

    *şişeledik peki hemen içebilir miyiz?
    - hayır, gazlanma için yine uygun oda sıcaklığı ve zaman gerekli.

    pilsner kitlerin çoğu 7-10 gün için güzel bir gazlanma ve tat sahibi oluyorlar fakat bock gibi kitler 2 aydan sonra asıl lezzete ulaşıyor.

    --------------------------------------

    bu arada bahsedilenlerin hepsi hobinin daha ilk evresi , yani kit ile sanki zamanında tang paketleri ile meyve suyu yapar gibi bira yapma yöntemi.

    sadece temizlik ve süre detayı var. şişeleme angaryası var.

    kiti at, diğer malzemeleri at , karıştır , bekle, şişele , iç.

    bunların dışında firmaların %100 malt paketleri, malt çeşitleri vs bulunmakta. ilgili maltı kırılmış ya da kırılmamış olarak alıp, filizlendirip, kaynatıp, şerbetçi otu ekleyip, yine bira yapabilirsiniz.

    aslında kabaca özeti o satın aldığınız hazır kiti de tamamen siz kendi istediğiniz aromada üretebilirsiniz. (dışarda içine ne koyduklarını bilmiyoruz, ben sana evde kendim yaparım *)

    hobinin asıl profesyonellik bölümü buradan başlıyor ve fıçılama, fıçıda gazlandırma vb işlemlerle daha profesyonellik düzeyine geçebiliyor.

    ------------------------------

    *bazı tüyolar
    - belki ne biliyorsun da konuşuyorsun diyecek olanlar olabilir ama kendimce yukarıda bir çok şeyi anlattım en azından ben ocak ayından nisan ayına kadar geçen sürede 5 tane kit kurarken bunları gözlemledim.

    şimdide pişman olduğum veya iyiki almışım/yapmışım dediğim kısma gelelim.

    1- şişe
    ben 144 tane 33lük şişe aldım ve bu bana 580 liraya patladı. şuan 36 tanesi 210 lira olmuş.
    keşke biraz daha verip 50lik şişe alsaydım veya barlardan şişe isteseydim pişmanlığım budur.

    neden derseniz , 23 litrelik bir kitten 70 tane 33lük bira çıkıyor. 70 kez şeker ölçümü, 70 şişeyi yıkama ve dezenfektanı, 70 kapak harcaması, (kapaklar 100lük paketlerde satılıyor ve normalde 1 paket 2 kite denk geliyor), 70 tane biraya yer ayırma vs vs.
    içerken de ürünü beğendiyseniz tadı damağınızda kalıyor 33lük ne ya demeye başlıyorsunuz.

    2-şişe temizleme fiskiyesi
    bu iyiki baştan almışım dediğim bir ürün, şişeleme işlemine geçtiğimde yanıma bir salata kurulama kabı mıdır nedir ondan alıyorum. içine starsan dökülmüş fıskiyeyi alıyorum ve şişeleri alıyorum. fıskiyeden geçirdiğim şişeyi bu kurulama kabına ters çeviriyorum. kap yaklaşık 6 tane 33lük şişe alıyor. 6. yı koyduğumda 1. şişedeki starsan akmış ama kurumamış oluyor, kovanın musluğundaki , şişeleme çubuğu ile hemen şişeliyorum.

    eğer fıskiyeniz y oksa her şişeye starsan dök çalkala devir işi size kafayı yedirtir. keşke başlangıç setlerinde bu ürün olsa, siz mutlaka alın.

    3-aktarma borusu
    bu da iyiki almışım dediğim bir ürün, kovadaki musluğa bu hortumu takıyoruz, diğer ucuna da şişeleme çubuğunu böylece kovanın altına girmeden de dolum yapabiliyoruz. çok mühim değil ama kolaylaştırıcı

    4-arkadaşlara bahsetmek.
    bu pişman olduğum bir nokta, onlara da bira ayırmak ayrı dert, şişeden içmeyin diye peşlerinde olmak ayrı dert. bu bira evine gelen misafire kendin ikram edip kafanın rahat olacağı bir şeymiş onu anladım.

    5-bu arada, şişelerde tortuyu azaltmanın yolları

    şişelemeye başlamadan önce, kovayı en azından 24 saat önce şişelemeye yerine taşıyıp bekletmek. böylece hareket eden tortu tekrar kovanın dibine çökecektir.

    şişelerken kullanılan şekerin desktroz ya da sıvı gazlama şekeri olması

    şişeleme yapmadan önce kovayı soğutmak. ürün ne kadar soğuksa tortu o kadar dibe çöküyor ve dibe yapışıyor.

    birayı tüketmeden önce en az 2-3 gün buz dolabında tutmak. yine soğuktan şişedeki tortu dibe çöküp yapışıyor.

    şişeden bardağa dökerken tek seferde ve en son tortuyu almayacak şekilde dökmek.

    6-bira çöp olur mu dökmek zorunda kalır mıyım
    ilk kez yaparken çoğu kişi (ben de yapmıştım) tanıdıklarını veya facebook gruplarını soru yağmuruna tutuyor.

    -hava kilidinden gaz çıkışı başlamadı
    -hava kilidinde tortular var
    -kova kapağı şişiyor veya şişmedi
    -kovanın kenarlarında köpük(krausen) oluştu veya oluşmadı

    vs vs

    bahsettiğim kurulumu yaptıktan sonra 72 saate kadar her an hareketlilik başlayabilir bu mayanın uyanması ve işleme başlamasıyla alakalı. mayanın uyanması da mayanın durumu ve sıcaklıkla alakalı. önceden maya uyandırma teknikleri vs de var onlara girmeyeceğim.

    hava kilidi çalışma süreleri örnekleri;
    şimdi 5 kitimden ilki (butik bira pilsner kiti) 24 saat sonra başladı 2-3 gün sürdü.
    ikincisi (butik bira winter bock kiti) 3-5 saat sonra başladı 24 saat sürdü
    üçüncüsü (kedikoy bavaria kiti ) 24 saat sonra başladı 7-8 gün ağır ağır da olsa sürdü.
    dördüncüsünde (kedikoy prag kiti) 6-7 saat sonra başlayıp 2-3 saat sürdü
    beşincisinde (butik bira yaz aşkı lager) hiç hava çıkışı olmadı, kapakta sızıntı var sanırım. yine de köpük oluştu ve kapak şişti.

    *hava kilidinde tortu oluşması
    -hava kilidinde tortu olabilir veya kovanın hava kilidi deliğinden tortu fışkırmaya başlayabilir.
    hava kilidini sonuna kadar sokmayın, ucunun girmesi yeterlidir. 23 litre dolurduğunuzda fermantasyon fazla krausen oluşturduysa kilide geçebilir. kilidi temizleyip tekrar takın.
    kovadan taşıyorsa da temizleyip temizleyip sakinleşmesini beklemelisiniz. nadir de olsa olabilecek bir durum. genelde fazla sıcakta olduğunu söylüyorlar.

    *hava kilidinden çıkış olmasa da başlamış olabilir.
    kovaya ışık tuttuğunuzda krausen görünüyorsa işlem yolunda gidiyordur. ayrıca kapak şiştiyse kovada gaz var demektir, yani fermantasyon başlamış.

    şimdilik durum bu şekilde.

    gelelim yaptığım çeşitlerdeki tatlara.

    butik pilsener - içen herkes tombul efes tadında dediler, ilk içenler gazsız buldu, biraz erken vermişim. 21 gün kova 21 gün şişede tutuldu. şişede 15. gün içenler gazsız bulanlar.

    butik-pilsner-bardak

    butik winter bock - kovada 18 gün şişede 2 ay . kendine has bir tadı var, hafif ekşimsi gibi, köpüğü kıvamlı. geç gazlanıyor, bockların olayı buymuş. tadı da geç oturuyor. ayrıca arka arkaya lıkır lıkır da içilmiyor, mutlaka yedek şişeniz olsun. bocklar bitene kadar başka çeşit bira yapmak isteyeceksiniz bence.

    bock-bardak
    bock-bardak-sise

    kedikoy bavaria - buğday birası, ayrıca fermantasyon esnasında kovayı açıp dry hop ile kişniş (25gr) ve limon kabuğu (28 gr) sarkıttım içine. kişniş fazla kaçmış. bira buram buram kişniş kokuyor. bence kişnişi azaltın. 15 gün kovada. 10 gün sarkıttım kişniş ve limonu 5 gün kaldı içinde. 15 gün şişede. gazı ve lezzeti güzel. biraz acı ama sürekli bardaktan kişniş kokusu gelmesi beni rahatsız etti. gerçi eşim de kokuyu sevdi. zevk meselesi.

    bugday-bardak
    bugday-bardak-sise

    kedikoy prag - pilsener kit. butik biradakinden daha iyi. yarım kilo toz şeker ve 750 gr sarı malt özü ile kurdum. 10 gün kovada 15 gün şişede. gerçekten en lezzetli biram bu oldu. bi dahakine şeker yerine tamamen malt özü kullanacağım.

    prag-pilsner-bardak-sise

    butik bira yaz aşkı lager kit. bu 10 gün kovada 7 gün şişede kaldı ve şimdiye kadar ki en çok gazlanan kitim oldu. gerçekten yaz aşkıymış, içimi çok ferah ve bol gazlı. bu ürün de tatmin etti. hala favorim kedikoy prag. en sevdiğim tat bu oldu.

    yaz-aski-lager-bardak

    sırada kedikoy seattle kahveli stout var , sipariş verdik bekliyoruz.

    edit : evde bira yapım için bildiğim firmalar.

    butik bira (izmir - güzelbahçe)
    kediköy (istanbul - kadıköy)
    bira burada (istanbul - başakşehir)
    bira market (izmir - bayraklı)
    zestfulbrew (izmir - bornova)
    mayaland (izmir - karşıyaka)
    haz kat türkiye (ankara)
    vino market (izmir - bornova)
    taze mayse (istanbul - sancaktepe)

  • eşimin 100'üne dayanmış babaannesi birkaç gündür bizde kalıyor. dizleri ağrıdığından çok zor hareket ediyor, genellikle saatlerce kıpırdamadan oturuyor. kızım defne (d) ve arkadaşı pelin (p) salonda onu tamamen unutmuş şekilde lego oynarlarken, babaanne sonunda yavaşça harekete geçiyor.

    p: ciyaaaak!

    d: noldu pelin?!

    p: yaşlı insan harekete geçti!

    d: korkma pelincim, o bir babaanne! hem de canlı.

  • önce lümpenlik ardından sınıf bilincinin dini aidiyete tahvili

    batıda da sanayi devriminin başlamasının ardından kırsaldan kentlere akın başlar. seri üretimle beraber, zanaatkarlar işçiye dönüşmüş ve gelirleri düşmüştür. şehirlerde, barınma problemi olan, fakir yığınlar birikmeye başlamıştır. artık şehirlerde yeni bir sınıf vardır: işçi sınıfı.

    ingiltere'de işçi mahallesi

    ingiltere'deki işçiler çok önemli bir talep ile gelirler: çalışma saatlerinin sekiz saat ile sınırlanması.

    sekiz saat çalış. sekiz saat dinlen. sekiz saat eğlen

    bu, 1. sosyalist enternasyonalin de en önemli talebi olur. firavunun kölelerinden beri en önemli işçi hakkı, boş zamandır. nitekim musa, insanlara şabat gününü müjdelemiştir.

    19. yy kapanıp, 20. yy başlar iken, işçiler, çalışma sürelerinin sekiz saat ile sınırlanması için eylemler yapıyordu.

    8 saat yürüyüşü

    20. yüzyılın başında işçilerin boş zamanı, ideolojilerin kendilerini tanımladığı bir alan haline geldi.

    misal nazi almanyası'nda, kraft durch freude (neşeden gelen güç) isimli bir devlet kurumu kurulur. bu kurum, işçiler için tenis kursları düzenlemekte, işyerlerinde işcilere dans ve tiyatro dersleri vermektedir. tahmin edersiniz ki bunların hepsi aslında birer küçük burjuva alışkanlığıdır. ve aslında fakir ve eğitimsiz yığınları, kültürel olarak orta sınıflaştırma çabasıdır.

    dans dersi

    sscb'nin en ünlü, bas bariton vokali leonid kharitonov, aslında kaynak ustasıdır. işçi korolarından yükselmiş, işçi korosu yetersiz kaldığında ise moskova konservatuarına yönlendirilmiştir.

    leonid kharionov

    amerika'da ise hollywood iş başındadır. benim ilk aklıma gelen film, piknik. bu filmin yarım saatinde kadrajda bir piknik sepeti vardır ve izleyicilere piknik sepetinin nasıl hazırlanacağı öğretilir. yine ikinci dünya savaşı sonrasındaki amerikan mecmualarına bakarsanız, "tekne almanın püf noktaları" gibi konular görürsünüz. bilal'e anlatılır gibi, sandal alırken nelere bakmalı, sandalla denize açılırken nelere dikkat etmeli, denize açılmadan önce ne gibi hazırlıklar yapılmalı gibi bilgiler yer alır.

    piknik

    ortadoğu'da ise aslında daha ilginç bir deneyim vardır. israil ve kollektif tarım köyleri olan kibbutzlar.

    kibbutz

    bu politik aygıtların tümü, aslında o fakir yığınları kültürel olarak orta sınıflaştırma görevini yerine getirmiştir. nitekim, türkiye'de de nazilli dokuma fabrikasının sinema salonu gibi devlet işletmelerinin sosyal tesislerini veya köy enstitülerini bu çerçevede görmek lazım.

    ancak türkiye'nin "ırgata mandolin ne gerek" diyerek geri adım atması var.

    20. yüzylılın ikinci yarısından sonra, köyden kente başlayan göç, lümpen yığınların oluşmasına neden olmuştur. atölyemde çalışan tornacı. delikanlı erzurum'un köyünden gelmiş. sanayi de zaten kadın çalışmıyor. zaten delikanlının mesai saatleri çok uzun. bağlama kursu gibi bir kültürel ihtiyacı da yok. hobiyi geçtim çok daha temel bir soru var: bu delikanlı karşı cins ile nerede tanışacak? becerebildiği tek şey pazar günü kartal sahiline gidip, sahilde yürüyen kızlara " senin amını bızırını yerim" diye laf atmak.

    bunlar önemli farklardır. bir tarafta nazilli dokuma fabrikasında karısını koluna takıp sinemaya giden işçi var. bugün izmir'deki fönlü saçlı cehapeli teyzeler, işte o dokuma fabrikasında karısını koluna takıp sinemaya giden işçilerin kızları.

    diğer tarafta ise kocaeli sakarya düzce şeytan üçgeni var. burası da sanayi bölgesi ama çıkardığı profil, sedat peker ve yeğenleri.

    ***
    sınıf bilinci geliştirmeyen adamlar, müslüman oldukları için ezildiklerini savunur olmuşlardı. geldiğimiz noktada ise alamadığınız her sulu boya, her kamp malzemesi, minik berra'nın göz kamaştırıcı mevlidi şerifine gitmektedir.

    ama ırgatlık o kadar içimize işlemiş ki, yüzyılın başına baktığımızda, gördüğümüz plaj fotoğraflarındakileri istanbul'un kalburüstü takımı olduğunu düşünüyoruz. gerçekten diğer insanların denize girmesini engelleyen şey, maddi olanaksızlıklar mı yoksa kültürel fark mı? ben bundan o kadar çok emin değilim.

    plaj

    --- ırgatın mandolin çalması ---

    bir işçinin, yaptığı işe kendinden bir şey katabilmesi için aynı zamanda kendisini de yeniden üretebiliyor olması lazım.

    alman sanayisi dendiği zaman aklınıza sadece otomotiv geliyorsa yanılıyorsunuz. bunun içinde üretimi gerçekleştirebilmek için kullanılan alet ve edevatlar da yer almakta. würth veya pferd gibi firmaların katologlarını açtığınızda ıncığın cıncığını yapan parça görüyorsunuz. bunlar masaüstünde tasarlanmıyorlar. bu alet ve edevatlar, üretimi yapan, bizzat bu aletleri kullanan ustaların geri bildirimleri ile şekilleniyor.

    dolap beygirine çevirdiğiniz adamdan, ne işe kendisinden bir şey katmasını ne de size geri bildirimde bulunmasını bekleyemezsiniz.

    edit: badim frombillericay türkiye'deki halk evlerini atladığımı hatırlattı. haklı.

  • size ne desem sizi üzer,

    şu hayatın bana her fırsatta yapmamamı söylediği ve öğrettiği ne varsa yapmışsınız
    hadi ön görememiş yapmış yanılmış ama ders almamış yine yapmışsınız,

    size artık kimse büyük bir akıl veremez,
    bu devirde babanıza bile güvenilmeyeceği, cebinizde çok para yoksa çocuk yapılmayacağı, "insan sorumluluğu" almanın çok büyük bir dert olduğunu falan anlatmanın anlamı yok..

    bu saatten sonra yapacağınız tek şey çok güçlü olmak ve "çalışmak" gündüz öğretmenlik yapıyorsanız atıyorum ek olarak gece bekçilik yapacaksınız.

    kimseyle kavga etmeyeceksiniz

    alıngan olmayacaksınız, kötü kalpli insanların sözleri bakışları sizin umurunuzda olmayacak

    eski ortağınızla kavga etmeden "samimi" bir şekilde sık sık konuşarak restoran iyi gidiyorsa paranızın taksitinin peşine düşeceksiniz

    belki 5 seneyi gözden çıkartıp bu şekilde kendinizi kampa sokup 5 sene sonra borçlar bitip +'ya geçtiğinizde tekrar kendiniz için "yaşamaya" başlamanın hayalini kuracaksınız.

    kolay gelsin

  • bir şey icat etmesi an meselesi olan bir bilim insanı ya da müthiş bir sanatçıyım. twitter'dan bi' arkadaşıma ''naber lan yarrağım. yok mu akşama 3 banko'' yazsam 4 bin rt alıyor ve bunu aforizma zannedenler de her platformda altına ismimi yazıp paylaşmaktan imtina etmiyorlar. kişi başına 1.3 metre fular düşen ortamların vazgeçilmez tartışma konusuyum. arada sırada saçma sapan konuşuyorum ve ekşi sözlükte de ''x(298)'' şeklinde sol frame'den düşmüyorum. benim bir hıyar olduğumu düşünler de çok, müthiş bir herif olduğumu düşünenler de. yalnız otisabi beni çok seviyor. başlığıma gelip, ben dahil hiç kimsenin anlayamayacağı türden, 9 paragraflık bir yazı yazıp beni övüyor. bir yandan tezle falan da uğraşıyorum. konferanslara katılıyorum, söyleşilere katılıyorum, uzaklara bakmalı filmlerde 5 dakikalık yan rollerde oynuyorum, twitter'da zeki demirkubuz falan takip ediyor beni. acayip bir yaşam.

    sonra bir gün, annem arıyor:

    - oğlum hiç uğramıyorsun unuttun bizi.
    - anne vakit bulamıyorum. boynuma fular geçirdim geçireli ebem sikildi. o söyleşi senin, bu söyleşi benim, memlekette adam kalmamış gibi kolumdam tutan çekiyor.
    - yarın akşam gel bi görelim.
    - programa göre gelirim anne, programıma bakmam lazım.
    - gelirsin gelirsin..

    sonra gidiyorum eve. yemekte bulgur pilavı var.

    sanatmış, bilimmiş, aykırılık, farklılık, bienal, tez, kadife ceket, kirli sakal, aralara aklar serpiştirilmiş saçlar. hiçbirinin bir önemi kalmıyor o bulguru kaşıklarken. bariz olarak soğanla bulgur pilavi yiyorsun. 3 saat sonra habertürk'te murat bardakçı ve ilber ortaylı'nın karşısında bir sürü acayip şeyler anlatacak olmamın hiçbir değeri yok.

    bilmiyorum, kafam çok karışık. bulgur pilavı çok acayip bi yemek. insanın tüm sanat hayatını sikip atabilir gibime geliyor.

    bak oğlum, şimdi bienalde falan böyle ilginç insanlara denk geliyorsunuzdur. kadına bakıyorsun, melankolik, suskun ve hüzünlü. siyah giyinmiş, zarif bir yürüyüşü var. sanattan anlıyor. bu kadının bulgur pilavı yediğine kim inanır ya. hayal edemiyorum lan ben.

    hayallerimin sınırını bulgur pilavi çiziyor. inanılmaz bir olay.

  • kozmik odayı fetöcü piçlere teslim ettiğiniz gün, türk ordusunun fişini çektiğiniz gündü.
    dünya var oldukça utançla anılacaksınız. evet başta da sen bülent arınç