hesabın var mı? giriş yap

  • bir venezuelalı'nın st.petersburg'da(rusya) 10 dk içinde çıkarttığı pasaporta gözümle şahit olduktan sonra, hala çıkıp "devletin ne suçu var amuğa goyyum" şeklinde beyanat verenlerin suratına tükürmek istediğim kriz bu.

    zaten dünyanın en pahalı pasaportu ulan devletinin sana reva gördüğü 40 sayfalık defter. sen hala nasıl olur da bunu savunursun. nasıl olur da bunu normal bir şeymiş gibi göstermeye çalışırsın be hey dürzü!

    senin devletin değil mi bu 40 sayfalık defteri "değerli evrak" statüsünde sana satan, senin devletin değil mi 40 sayfalık defter için neredeyse bir aylık asgari ücret talep eden, senin devletin değil mi bir de çıkıp "pasaport bitti, dağılın lan!" diyen..

    senin devletin arkadaşım senin devletin! benim devletim değil bu, senin devletin. eğer sen hala çıkıp bunu normal bir şeymiş gibi göstermeye çalışıyorsan, yok firmanın bilmem neyi filan diyorsan senin devletin, benim değil!

    o zaman devlet çıksın yine aynı değerli evrak statüsündeki hazine bonolarına da bitti desin ya? demez di mi, diyemez. çünkü neden, çünkü soyulacak kaz çok. daha durun vatandaşın cebindeki 10 kuruşu almadı bu devlet.

    unutma arkadaşım unutma!

    seyahat özgürlüğü bir lüks değil, insan hakkıdır. sen eğer buna devlet olarak maddi-manevi engel oluyorsan en büyük suçlusun. eğer vatandaş olarak da sessiz kalıyorsan da onun yandaşısın ve suç ortağısın.

    başka hiçbir şey değil..

  • parmalat'ın batışı konusunda internette şöyle bir baktım türkçe kaynak var mıdır diye ama pek bulamadım. ben de okuduğum kaynaklardan şöyle bir özet geçeyim dedim. atladığım ya da yanlış olduğum yerler varsa düzeltmekten de imtina etmem. italya'yı ve ekonomisini sarsan bu kadar derin bir yolsuzluk hakkında bu kadar az entry girilmiş olduğunu görmek şaşırttı beni aslında. üstelik üzenden de 5 yıl geçmiş olmasına rağmen. neyse hikayeyi şu şekilde özetleyebilirim:

    uht bazlı süt ve süt ürünleri konusunda dünyanın en büyük firmalarından biri olan parmalat, 1997 yılından itibaren likiditesi yüksek olmasından dolayı, özellikle batı'da bir çok şirket alımına girişmiştir. aldığı bu şirketlerin isimlerine incelediğim kaynaklardan ulaşamadığım için detay veremeyeceğim. bu şirket alımları 2000'lerin başlarına kadar devam etmiştir. ancak 2001 yılında, alınan bu şirketler sürekli halde zarar yazmaya başlamıştır. öyle ki bu şirketlerden gelen zararlar parmalat'ın solo bazda olumlu görünen bilançosunu konsolide bazda olumsuza çevirmektedir. borsaya açık bir şirket için iyi bir durum değildir aslında vaziyet.

    buradan gelen zararlardan dolayı parmalat'ın ceo'su, yönetim kurulu başkanı ve kurucusu olan calisto tanzi'nin kaygı verici rakamları gizlemek gerektiğini düşündüğünü zannediyorum ki sonradan cfo olan luciano del soldato da şirketin bazı kurumsal defterlerine kendisinin bile erişim yetkisinin olmadığını time magazine dergisine itiraf etmiştir.

    durum ilk olarak şubat 2003'te, luciano del soldato'dan önceki cfo olan fausto tonna'nın 500 milyon eur'luk tahvil ihraç edeceğini açıklamasından sonra şirketin likiditesi üzerindeki dedikoduların artması üzerine biraz gündeme gelmiştir. bu olaydan kısa bir süre sonra da calisto tanzi tarafından görevden alınmıştır. zaten bu görevden alındıktan sonra 8 ay içinde sırasıyla alberto ferraris ve luciano del soldato cfo olarak atanmış; fakat yerlerinde duramamışlardır. en sonunda işin ciddiyeti italya gündemini fazlasıyla meşgul etmeye başlayınca ceo olan calisto tanzi istifa ederek enrico bondi'yi göreve çağırmıştır. hatta öyleki konuyla italya başbakanı berlusconi de müdahil olmuştur.

    sekiz ayda üç cfo değiştirmesinde tabii ayyuka çıkan bazı sorunlu işlemler etkili olmuştur. bir çok görüşe göre tanzi bilgisi dahilinde yapılan sahte işlemleri daha fazla saklayamamıştır. özellikle kasım 2003'te epicurum isimli şirketinin ihraç ettiği tahvillerin kupon ödemesini gerçekleştirmekte zorlandığı için dedikodular başlamıştır. sonrasında ise 19 aralık 2003'te bank of america, parmalat'ın grup şirketi olan bonlat finansal hizmetler şirketinin grant thornton ve deloitte tarafından denetlenen eylül 2003 ifrs raporunda belirttiği 3.95 milyar eur'luk varlığının* kendilerinde olmadığını beyan etmiştir. bank of america avukatları aracılığıyla raporun üzerine gitmiştir ve bonlat'ın hesaplarıyla oynandığı ve denetim sürecinde de aksaklıkların olduğu anlaşılmıştır. 23 aralık'ta bu konu italya kamuoyuna açıklanmıştır. 24 aralık'ta ise müfettişler parmalat'ın toplam borcunun 12.8 milyar eur olduğunu ve iflas ettiğini açıklamışlardır. 29 ocak 2004'te ise bank of america, detaylı incelemesi neticesinde parmalat'ın irlanda'daki iştiraki olan eurofood ifsc ltd. şirketinin kendilerinde 3.5 milyar usd'lik varlığı olduğunu tespit etmiştir. bunu zincirleme citigroup, morgan stanley, deutsche bank, ubs ag ve çeşitli italyan bankaları takip etmiştir.

    tüm bu incelemeler neticesinde özetle parmalat'ın yöneticilerinin özellikle cayman adalarında örtülü şirketler kurarak credit linked note yani kredi bağlantılı menkul kıymet işlemi gerçekleştirdiği tespit edilmiştir. bankaların bu tarz grupiçi işlemlere onay vermeden önce titizlikle inceleme yapması gerektiği için adı geçen bankalar da sanık durumuna düşmüştür. davaları uzun süre sürmüş ve bankaların aklanmasıyla sonuçlanmıştır. deloitte ve grant thornton'un italya'daki yerel denetçi ortakları konu hakkında suçlu bulunmuş ve denetimden el çektirilmiştir.

    parmalat'ın hileli credit linked note işlemlerinden dolayı bu tarz işlemler dünyada daha da fazla denetleme gerektiren işlemler haline gelmiştir. societe generale'in jerome kerviel'i ya da barings bank'ın nick leeson'ı gibi rogue traderların türev işlemleri üzerindeki iz takibi 2008 abd bankacılık krizi'nden sonra daha da önemli hale gelmiştir aslında. bu konuda özellikle enron skandalı'ndan sonra abd'de kanunlaşan sarbanes oxley yasası gibi düzenlemelerin dünyada da yoğunlaştırılması gerekmektedir. denetçi firmaların yaptığı subsequent test ve alternative test'in de önemi buradan daha da aşikar ortaya çıkmaktadır. grant thornton ya da deloitte bu testleri daha net bir şekilde yapmış olsaydı belki de parmalat'ın eylül 2003 ifrs raporu yayınlanmadan önce bu tarz hileli işlemler orataya çıkmış olacaktı. ne diyelim son krizle birlikte dünya finans sisteminin yeniden düzenleneceğini varsayarsak bu tarz işlemlerle daha az karşılaşma ihtimalimiz yakındır diye tahmin ediyorum.

  • ilk zamanlarda yaşanan bir telefon konuşması;
    beholder: alo
    ast: astsubay cafer ( agzinin içinde geveleyerek)
    beholder: kim?
    ast: astsubay cafer ( istifini bozmadan)
    beholder: tane tane söyle anlamıyorum
    ast: as subay ca fer
    beholder: tamam, ne oldu?
    ast: sen kısa dönemsin di mi?
    beholder: evet!?
    ast: uzun dönemlerden birini çaar bakıim.
    beholder: olur (yüzzüsce)

  • ic parcalayan bir habere konu olmus kisinin basina gelen elim hadisedir.

    ayda 900 tl / 90 euro ile engelli ve kanser hastasi bir bireyin, dukkanda yasamasina mi uzulelim? kizina mi uzulelim? cografyanin kader olduguna mi uzulelim?

    yoksa akp cocuklari denen siyasal islam cocuklarinin maserati'li, pudra sekerli hayatlarina mi?

  • ağlatır... nedenini bilemeden ağlatır... hüzünden mi ağlatır kocaman bir boşluktan mı? ağlatır işte...

  • yalnız camından bakıp "denize giriyürler" diye ihbar eden vatandaş da bayağı iyiymiş. stalin görse duygulanırdı.

  • bir umut sarıkaya karikatürü

    not: ampül abi de uyardı ancak her şeyi ayrı yazınca başlık 51 karakter oluyor ve açılamıyor. aynı zamanda umut sarıkaya'nın karikatüründe de her şeyin birleşik yazılmış olması gözümden kaçmadı, rahat olun. her şeyin farkındayım ve bu durumdan memnun değilim.

  • muğla’da toki yapılan yerde hergün ortak parkı domuzlar basıyordu. hatta bir gün gece büyük bir domuz dokunacak kadar bitişik geçti yanımdan, dondum kaldım.

    neyse dedim ki ben bu olayı çözeyim insanlar zarar görmesin (kahramanım ya...). önce belediyeyi aradım biz bakmıyoruz dediler.
    valilik, emniyet, jandarma, türk silahlı kuvvetleri, mit... biz bakmıyoruz dedi.

    e .mına koduğum yerinde insanları vahşi hayvanlardan koruyan bir devlet biriminin mutlaka olması gerekir diye düşünüyorum sağlıklı bir birey ve vatandaş olarak. en son milli parklar genel müdürlüğünün bu işe baktığını 3 saat arama sonunda öğrendim. telefondaki diyaloğumuz şöyle:

    - iyi günler hergün vahşi domuzlar siteye iniyor. çoluk çocuk zarar görecek.

    - beyefendi eğer şikayetçiyseniz mesai saatleri içinde silahlı ekip gönderiyoruz. denk gelirse öldürüyoruz.

    - ee domuzlar saat 7 gibi geliyor. mesai bitince…

    - o zaman gelemeyiz.

    -ne yapalım? biz öldürebilir miyiz?

    -hayır öldüremezsiniz, meskun mahal... ateş etmek yasak..

    -ee ne yapacağız?

    - tokinin etrafına duvar öreceksiniz?

    -iyi de araba yolundan yine girerler...

    -valla yapacak bir şey yok beyfendi. şikayetçiyseniz gelelim şimdi...

    o zaman şaşırmıştım. demek aslan sürüsü türkiye'de şehre inse, mesai dışı saatte bizi koruyacak bir devlet birimi yok.

    o nedenle bu amerikalıların yaptığı şey doğrudur. kendi önleminizi alın ama unutmayın şehirde vahşi hayvanlara ateş ederseniz tutuklanırsınız. "rambo 1" gibi bubi tuzağı ile yok etmelisiniz.

    edit: şu anda şöyle bir çözüm bulunmuş. bakmışlar domuzlardan kurtuluş yok. yöre halkı domuzları beslemeye başlamış.

    bir nevi evcilleştirmiş mi diyeyim tanrılara kurban mı veriyorlar diyeyim bilemedim. yorum sizin. ayıya göbek attıran milletimiz domuzu da çizgi film karakteri piglet'e dönüştürmeyi bilir zannediyorum.