hesabın var mı? giriş yap

  • ben de sadece bu taktiği ben uyguluyorum gibi düşünüyordum.

    olay yerinden bildiriyorum arkadaşlar, bunu duyduğunuz anda mesajı anlayın ve uzaklaşın. kırmak istemiyor işte sizi. çok seviyorsanız da sessizce size dönmesini bekleyin, o sırada yolunuza bakmaya çalışın ama o ilk duyduğunuz anda kesinlikle kaybolun. yük olmaktan başka bir durumunuz olmaz gözünde, kendinizi küçük konuma düşürürsünüz.

    editleme ihtiyacı hasıl oldu: bahsettiğim düzenli ilişki durumunda yukarıdakileri söylemek değil. o gerçekten çirkin bir durum ve hastalıklı bir zihniyet bence de.

    bahsettiğim flört durumundaki hareket tarzı. yani taraflar aynı anda 5'er 6'şar tiple konuşuyor ve bu insanlardan birine bunu söylüyorsa yukarıdaki durum geçerlidir. yoksa gidip sevgilinize bunu söylemek zaten karaktersizliktir.

    "flört neymiş öyle şey mi olur" gibi tezlerle gelecekler hiç zahmet etmesin, kendilerini 2020 yılına davet ediyor ve artık hayatın gerçekleri ile yüzleşmelerini şiddetle tavsiye ediyorum. bu sistem oluştu arkadaşlar, siz isteseniz de istemeseniz de böyle bir sistem var. "bu benim sevgilim" diyemediğiniz herkes sizin flörtünüzdür ve başkaları ile şanslarını denemelerine müdahale edemezsiniz. işinize gelmiyorsa o kişiden uzaklaşır ya da o kişi ile sevgili olursunuz. bu kadar basit.

    nisan 2023 editi: başlığı ben açmamıştım, geçen yıllar içerisinde sanırım başıma kalmış ve gündeme girip debe'ye giren entry'si falan da olunca mesajlar gelmeye başladı. açıkçası insanın değişen bir varlık olduğunu şuradan görebiliyorum, 3 sene önce girdiğim yukarıdaki entry'nin şu an tam tersi düşüncelere sahibim diyebilirim. bir ara güncel düşüncelerimi detaylı olarak yazarım ancak kısaca özetlemek gerekirse, ceplerimizde küçük teknolojik aletler var ve bizi her an ulaşılabilir yapıyor diye her an her koşulda iletişime açık olmak zorunda değiliz. bu cümleyi duyuyorsanız karşıdakini suçlamak yerine bunu neden duyduğunuzu sorgulayın ve acaba onun yalnız kalma özgürlüğünü fazla mı sınırlıyorum şeklinde çuvaldızı önce kendinize batırın, sevgilerimle.

  • kadir bey'in bu tartismada verdigi tokat gibi cevap beni benden almistir..

    'bu sayfadaki yazilarin hepsini okudum ve mahmut, sen haksizsin ibne. seni kiniyorum, ve sana laflar hazirladim.'

    edit: aradan 9 yil gecmis hala ilk gunku kadar ilginc geliyor. ayrica zaman ne kadar hizli geciyor bu ne be?
    edit2: buyur 14 yil olmus..
    edit3: allahim 20 yil olmus su hale bak, zaman nasil hizli geciyor napacagiz boyle ya

  • atam ingilizleri öyle güzel silkeledi ki üzerinden neredeyse 1 asır geçtiği halde hala acısını hissediyorlar.

    edit: euronews’in fransız olduğunu biliyoruz dostlar. bunların hepsi itilaf devletleri değil miydi zamanında? ingilizleri yenince hepsini yendi atatürk işte. lütfen artık, euronews fransız, diye mesaj atmayın rica ediyorum.

  • salona geldiğinizde gözleriniz sehpanın üzerindeki kasede kalan birkaç antep fıstığına ilişir ya. içinizde filizlenen umut tohumlarıyla kasenin içinde kalan birkaç antep fıstığına hamle yaparsınız. elinize fıstıklarla birlikte garip bir ıslaklık gelir de avucunuzdaki fıstıklara baktığınızda anlarsınız işte o an. o nemli fıstıklar; babanın ağzına atıp kıramadığı, umutları başka bir bahara bırakan, hiçbir yerinden açık vermeyen salyalı fıstıklardır. o an herşeyden vazgeçip en azından kasedeki beyaz leblelebileri gömüp, durumu kayıpsız atlatmak adına ağzınızda oluşacak kuruluğu dahi göze alırsınız lakin baba kişisi geriye hiçbir yemiş bırakmamıştır.

    beyler :(

    (bkz: hayata dair iç burkan detaylar)
    (bkz: umut sarıkaya tipi mutsuzluk tanımları)

  • bugün synoptic sınavını verip mezuniyet için sadece stajımın kaldığı okulum. bu okulda çok şey öğrenmek mümkündür. ücreti sadece hayatının sonuna kadar mükemmel yemek yapabilmek için bile ödenebilecek bir paradır benim için. eğer akıllı olursanız okuldan çıkarken sektörde ulaşabileceğiniz bir çevre ile çıkarsınız okuldan. öğrettikleri reçeteler sektörde yok diyen arkadaşlar asıl olayın klasik tekniklerden geçtiğini kavrayamamışlar sanırım. burası mutfak için bir kickstarter ve öğrenmek sizin elinizde. türkiye sektöründe kendine has bir çevresi vardır ve iş imkanı sunar. uzun dönemi bitiren bir öğrenci le cordon bleu standart eğitimini almış birisi ile aynı seviyede gözükür city&guilds tabanında. uluslarası bir kariyer imkanı da sunar. dediğim gibi bu okul sana çok fırsat sunar. değerlendirmeyip sonra okula sövmek senin tercihin.

  • oyuncak dinozorlar plastikten yapılmaktadır.
    plastiğin ham maddesi ise petroldür.
    petrol ise fosiller yardımıyla oluşmaktadır.
    bütün bu bilgiler ışığında plastik dinozorlar aslında gerçek dinozorlardan yapılmaktadır.

  • flaşbakınla bi 15 yıl öncesine dönelim. sene 1997 civarı. her mahallede kesif bok kokulu atari salonları ve içinde cıvıl cıvıl bir nesil. gözleri dönmüş bir şekilde adukent, apargat çekenler, mustafa'yla kadillağa binip kendini miami'de sananlar, mortal kombat, tekken önünde bekleşen zayıf, çelimsiz bir elde ekmek arası domates peynir bebeler... işte bu nesil.

    bizim buralarda ne hikmetse atari salonlarındaki aletlerin jeton giriş yeri köşeli değildi. bildiğin düz, yuvarlak bir delik anlayacağın. adam jetona 100 kuruş istiyor o zamanlar. lan it, 100 kuruşu bulsam gidip max, panda stix neyim alıp yerim, içinden beleş çıkar bir daha yerim. para mı basıyoruz biz? hah tam bu soruya müteakip benim jeton düştü. köşeli değildi tabi. ablamın para koleksiyonu kutusu richie richin gözlerindeki dolarlar gibi parladı bende. içinde yıllarca biriktirilmiş madeni para koleksiyonunu çekmeceden bulmamla birlikte soluğu atari salonunda alıp hunharca katletmem, ablamda yıllardır "bu benim koleksiyonlarım nerde gören var mı?" sorusuna dönüşmüştü tabi. ama günler haftaları haftalar ayları kovaladıktan sonra iktisadın en mühim konusu kıt kaynaklara yenik düşmüş, sadece domates peynirli ekmeğimle "bi el versene bak ben geçerim senin için" gibi dravdan laflar etmeye başlamıştım.

    11 yaşlarındaki bu veletler için çareler bitmezdi yine de. bisikletlerin fren telini delikten sokup çıkarmak suretiyle sınırsız hak elde edebileceklerini anlamaları çok da zor olmamıştı. matematikte ilk defa x görüp saatlerce bu x ne lan diyen bu gençler bisiklet teliyle saatlerce atari oynuyordu.

    taa ki baba atari salonunun kapısında eller cepte dikilip, o dayaktan beter bakışlarıyla seni süzene kadar... kafa yere çevrilir ve salya sümük eve gidilirdi. hakkını helal et amca. her akşam o kasayı açtığında gördüğün suudi dinarları, avusturya şilinleri için beni affet.

    zorunlu edit: bazı arkadaşlar suudi dinarı olmaz demiş. arkadaş 12 yaşındaydım aklımda öyle kalmış. 15 yıldır ne suudi arabistan parası gördüm ne gazetelerin ekonomi sayfasını açıp suudi parasını merak ettim. sikimde de değil zaten :) . dinara sokim mustapha'ya bişey olmasın.