hesabın var mı? giriş yap

  • teşekkür editi: ilk giriyi yazdıktan bir hafta sonra annemin solunumu hiperkapni (kanda karbondioksit yükselmesi) nedeniyle durdu. acil serviste 1 gün boyunca non-invazif mekanik ventilasyona (maske ile solunum cihazı) bağlandı. sonrasında ankara üniversitesi göğüs hastalıkları bölümüne yatırılarak prof. dr. demet karnak tarafından takip edildi. bir hafta sonrasında taburcu oldu.

    şu an oldukça iyi. oksijeni sadece uyurken kullanıyor. bipap cihazını günde 2 saat kullanıyor. bilinci yerine geldi. ne diyebilirim ki? beklentimin o kadar ötesinde ki günlerdir sevinçten ağlıyorum.

    arayan, ilgilenen, mesaj atan, dua eden, konuyu üstte tutmak için uplayan ve aklıma gelmeyen birçok konuda destek olmaya çalışan herkese çok teşekkür ederim. mesajlarına yanıt veremediğim yazarlardan da özür diliyorum. allah hepinizden razı olsun.

    üst edit: arayan, mesaj atan, ilgilenen herkese çok teşekkür ederim. birkaç doktor ismi verdiler. yarın onlarla görüşeceğim.
    biraz rahatlatacak öneriler sunanlar oldu. onları da uygulamaya çalışacağım.
    maddi destek önerisinde bulunanlar da oldu. böyle bir ihtiyacımız olmadığını belirtmek isterim.

    merhaba;
    ankara'dan yazıyorum.
    annem 67 yaşında, 23 yıldır akciğer sarkoidoz hastası. 14 yıl önce de mitral kapak replasmanı ve triküspit t ring annüloplasti yapıldı. beş yıl önce geçirdiği pnömoni nedeniyle evde oksijen kullanmaya başladı.

    yaklaşık 3 ay önce kalp yetmezliğinin ilerlemesine bağlı ödem, solunum sıkıntısı gibi şikayetlerle yeniden kardiyolojiye başvurduk. yaklaşık 8 kilo ödemi attı. eski kilosuna geri döndü. pro-bnp düzeyin 330'den 400'e düştü. bnp düzeyi 120'ye düştü. oda havasında oksijen satürasyonu % 87'ye kadar çıktı ki çok rahatlamıştı.
    20 gün öncesi spo2 oda havasında % 60'a kadar düştü. akciğer enfeksiyonu olabileceği söylendi. iki hafta kadar çeşitli antibiyotikler aldı. sonrasında da antibiyotikleri kesildi.

    sorun şu ki annemin kliniğinde herhangi bir düzelme olmadı. iki yastıkla bile hala uyuyamıyor. sürekli boğulurcasına kalkıyor ve otruduğu yerde uyukluyor. en son yapılan ekoda pulmoner basıncı 65, ef: 56. bir önceki ekosunda ef: 40, pulmoner basınç 85'ti.

    annemi rahatlatacak bir önerisi veya farklı bir tedavisi olan bir doktor var mı içinizde veya böyle bir doktoru tanıyan?

    son akciğer röntgeni
    bir önceki akciğer röntgeni
    tomografi raporu
    tomografi.raporu
    tomografi raporu

    gerçekten çok çaresiz durumdayım. yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederim.

    edit: yardımcı olmaya çalışan herkesten allah razı olsun. gerçekten yaşlı gözlerle okuyorum yazdıklarınızı.

    kaç doktora gittiysek yapılabilecek bir şey kalmadığını, sadece palyatif desteklerle devam edebileceğimizi söylediler. ben hemşireyim. durumun ciddiyetinin de farkındayım ama bir gecede oksijen düzeyinde % 27'lik bir azalmanın sadece kalp yetmezliği ve sarkoidozdan kaynaklandığına inanamıyorum.

    akciğer nakli çare olur belki diye başkent hastanesine danıştım. yaşı itibariyle annemin akciğer nakli sırasına alınmayacağını biliyorum. annemle kan grubum uyuyor. dokularımız da uyarsa kendi akciğerimden vermek istedim ama türkiye'de henüz canlı vericiden akciğer nakli yapılmıyormuş. artık ne yapabileceğimi bilmiyorum.

    kullandığı ilaçlar:
    diltizem 1x 120 mg
    digoksin 1x1 tablet haftada 5 gün
    coumadin 1x 2,5 mg
    lansor 1x 15 mg
    lasix tablet haftada 2 gün
    cozaar 1 x 50 mg

    edit: son kan tetkikleri
    kan tetkikleri 1
    kan tetkikleri 2
    kan tetkikleri 3
    kan tetkikleri 4

    bilinç bulanıklığı, nörolojik defisiti yok. inr ve hemogram tahlillerini üstte ekledim.

    iletişim bilgilerim şu şekilde:
    e-mail: y.eskigulek@gmail.com

  • çinde kıtlık olduğu için uydurulmuş yalandır. ulan adamlar canlı fare yutuyor, canlı maymun beyni yiyor, adı sanı duyulmamuş bilmem ne sikim hayvanından tut olmadık yarasaları yiyip kovidi dünyaya yaydılar da kala kala araştıracak yumurtanın zararı mı kalmış? ahhah.

    bir de sayın cumhurbaşkanımız recep tayyip erdoğan beyefendi gibi dünya lideri yok ki başlarında adamların karnı doysun.

  • (bkz: yav he he)

    kilosu 30 tl olan domatesin kırmızısı,
    kutusu 35 tl olan küp şekerin beyazı,
    tanesi 25 tl olan avakadonun yeşili,
    kilosu 35 tl olan patlıcanın eflatunu,
    kilosu 40 tl olan muzun sarısı.
    kilosu 30 tl olan kapya biberin bordosu,
    kilosu 125 tl olan yaban merisinin laciverdi,

  • derinin epidermis tabakasının altında bulunan dermis tabakasındaki mürekkep yapısının lazerle kırılıp, daha küçük parçalara bölünmesiyle yapılan işlem.

    tanımı yaptığımıza göre daha detaylı anlatıma geçebiliriz:

    dövme yaptırdığınız zaman dövme makinesinde bulunan çoklu iğneler derinin dermis tabakasına mürekkep bırakır. mürekkep bırakıldığında o bölgede mürekkep dağılır ve çoklu olarak, küçüklü büyüklü mürekkep parçacıkları kalır. dövme yaparken kullanılan açık renk mürekkepler genelde ağır metaller içerir ve derinize işlendiği anda bağışıklık sisteminiz bu mürekkebin yabancı bir madde olduğunu anlar. akyuvarlar pigmenti ortadan kaldırmak için gelir ama akyuvarlar çok küçük hücreler olduğundan ve mürekkebin büyük kısımları akyuvarlara kıyasla epey büyük olduğundan bu ortadan kaldırma işlemi epey zorlaşır. yeni yapılmış bir dövmeye baktığınızda oldukça keskin ve canlı gözükür ama 20 senelik bir dövmeye baktığınızda, eğer dövmenin üzerinden geçilmemişse, solmuş olur. bunun sebebi akyuvarların yavaş yavaş mürekkebi yemesi ve lenf bezleriniz aracılığıyla karaciğerinize taşıyor olması(kısacası 20 yıllık bir dövmenin solmasının sebebi vücudun yavaş yavaş o dövmeyi sindiriyor olması). işte lazerle dövme sildirme işlemi de özünde bu prosesi hızlandırmaya yönelik bir işlem. lazerin yüksek ısısı sayesinde mürekkep parçacıkları küçültülüyor ve akyuvarlar tarafından daha kolayca yutulabiliyor. sonrasında karaciğerinize taşınan metal içerikli mürekkebi dışkı olarak atıyorsunuz. yani tam anlamıyla dövmenizi sıçıyorsunuz dostlar. dolayısıyla dövme kitsch'dir. (bkz: #24725721)

    ha bir de, kardeşim bu lazer falan bilim-kurgik* şeyler diye anlamıyoruz ama, nasıl parçalıyor lan mürekkebi diye merak ediyor olabilirsiniz. şöyle ki, mürekkebe normal ışık tuttuğunuzda ışık bir taraftan değiyor ve ısısı öbür tarafa doğru yayılıyor ve sıcaklığı artan mürekkep hacim kazanıyor. gel gelelim, lazer gibi acayip yüksek sıcaklığa ulaşabilen bir aletle, mürekkep partikülünün bir tarafından ısıtmaya başladığınızda, ısı daha öbür tarafa yayılmaya fırsat bulamadan, lazeri tuttuğunuz kısım hacim kazanıyor ve diğer kısım yetişemediği için parçacık ortadan ikiye ayrılıyor. sonra da yukarıdaki olay oluyor işte.

    not: gece yarısı girdiğim bu entriyi gündüz tekrar girdiledim. önceki girdide akyuvar yerine alyuvar yazmıştım, hegel kim lan nickli yazar sağolsun düzeltmişti. hatta makrofaj diye düzeltmemi söyledi ama yapmadım, suçluyum.

  • 3-4 sene evvel
    b: yarın bodruma gidelim
    -yarın sınavım var.. kafa yapıyon galiba
    -sktr et rapor alırız.
    gidilir.

  • --- spoiler ---

    herşey iyi hoş da, jack nasıl da adanın koruyuculuğunu kitledi hurley'e. hiç müsait misin, düşünür müsün, yapabilir misin, nerden baksan bi 200 - 300 yıl falan sürer bak bi düşün istersen yok. hop, aga ben aşşa iniorum bi bok yediydik onu düzeltcem, ada ellerinden öper.

    ben ömrümde böyle iş kitleme görmedim.

    --- spoiler ---

  • gerçek bir şeyler hissetmeyip karşı tarafı oyalayacağına yalnız kalmayı tercih eden kişidir.bana göre oldukça da cesurdur.zira yalnızlık cesaret işidir.

  • kendi ulkelerinin anasini s*ktikten sonra ispanya'ya goc ederek oranin da anasini s*kmek isteyen istilacilara ispanya sinir muhafizlarinin mokokoyu gostermesidir.

    van'da, kilis'te buna benzer birkac onleme girisimi olsaydi su an en az 1-2 milyon arap/paki istanbul'un avmlerinde milletin gotunu cekmek yerine lahor veya rakka'da irgatlik yapiyor olurdu.

  • (bkz: yusuf güney kim amk)

    ak troller dışında kimsenin ayar olarak görmeyeceği hede. yusuf güney dediğiniz papates, akp'li belediyelerden birkaç konser alabilir miyim diye kendisini ilçe başkanına çevirmiş, kimsenin umurunda olmayan birisi.

  • -"şeni çiri me" * ne demek biliyor musun kızım?
    -biliyorum baba... "senin derdin benim olsun" demek...
    -senin derdin olmasın kızım, senin derdin hiç olmasın...
    baba ağlamaya başlar.

    ben gözlerimi kaçırırım.
    babaya 20 gün ömür biçilmiştir.
    20 gün ve sonraki günler ve 20 yıldır ne zaman aklıma gelse babamın gözyaşları benim içimden akar.

  • ingiltere'de, eğer bir çocuk ailesi tarafından "ben bakmayacağım." denilerek sosyal servislere verilirse veya çocuk belli şartlar icerisinde (cocuğa siddet, çocuğa bakamama, evde siddetli geçimsizlik, taciz vs...) sosyal servisler tarafindan alınırsa ve başka bir aileye evlat verilirse öz ailesi çocuğu hiçbir şekilde göremez. yılda bir kere mektup göndermesine izin verilir sadece. çocuğun adresi ya da evlat edinen ailenin bilgileri öz aileye bildirilmez. taa ki 18 yaşına kadar.

    cocuk büyürken pedagog desteğiyle çocuğa evlatlık olduğu söylenir, çocuk 18 yasina geldiğinde ise "ailenle görüşmek istiyor musun ?" diye sorulur. çocuk evet derse görüşme sağlanır, çocuk istemezse ömür boyu konu kapanır. taa ki çocuk tekrar başvurup, "ailemle görüşmek istiyorum" diyene kadar.

    olması gereken de budur.

    o zaman yaşasın türk adaleti diyelim...

  • şimdiden 2017 yılının en önemli sinema olayı olarak nitelediğim neo-noir bilimkurgu filmi. ilk fragmanı yayınlandığından beri defalarca izlesem de izlemeye doyamadım. ridley scott anıtsal filminin devam projesini çok doğru ellere emanet etmiş. denis villeneuve, jóhann jóhannsson ve roger deakins müthiş bir uyum yakalamışa benziyor. başroldeki ryan gosling de filmin ruhuna çok uygun bir personaya sahip. orijinal filmin hem prodüksiyon tasarımına, hem müziklerine, hem de sinematografisine sadık kalınmış ve üzerine de bir şeyler katılmış gibi görünüyor. henüz karakterlerden sadece ikisini görsek de, aralarında geçen ve sadece birer kısa cümleden ibaret olan diyalog bile tüyler ürpertici olmak için yeterli.

    (bkz: things were simpler then)