hesabın var mı? giriş yap

  • yapılmaması gerekeni öğreten öğretmendir.

    şöyle ki, ben ilkokuldayken babamın kendi dükkanı ve işçileri vardı. babamın mesleği sorulduğunda serbest meslek derdim, halbuki ne serbesti, kendi dükkanı var lan babanın. desene triko tükanı var diye. niyeyse utanırdım işte.
    bir de şu versiyonu vardı: "nerelisin?" "rizeliyim, ama laz değiliz, istanbul'da doğdum bir de" derdim. rezillik ya bir de açıklıyormuşum, çocukluk işte.
    son versiyon da şöyle: "tatilde ne yaptınız?" "bir şey yapmadık, 3 ay sokakta oynadım anasını satim" diyemiyosun ki, "köye gittim, teyzemlere gittim, amcamlarda kaldım". günlük gezileri 3 ay yapmışsın gibi salla babam salla.

    ilkokul çocuğu utanır çekinir, yeri gelir adından bile utanır, "neden benim adım ahmet değil de mehmet?" der mesela. bu nedenle hiç sormadığım ve sormayacağım soruları öğretmiştir kısaca. en sevdiği filmi, en son okuduğu kitabı, ne olmak istediğini, en büyük hayalini soruyorum ben de. daha temiz.

  • bedensel engelli olmamın, doktorlar tarafından tek nedeni olarak görülen çernobil’i anlatan dizi...
    izlerken sinirleniyorum, geriliyorum ve yer yer gözlerim doluyor... hayatımı mahveden çernobil’i tüm detaylarıyla biliyordum ama böylesi bir canlandırma beni derinden sarstı. insanoğlunun aç gözlülüğünün açıkça görüldüğü bir olay. kesinlikle bir kaza değil...
    ne söylesem boş...

  • gözünün önüne getir bi' şimdi...

    gözleri çizgi çizgi, saçları karışıktır; ekseriyetle en son ne yana yattıysa orası yastıktan iz olmuştur hatta. sesi çatallıdır, boğuktur, sıcacıktır. dudaklar şişer uyurken, onunkiler de şişmiştir şimdi biraz, ah ne öpülesidir... üstüne mis gibi, bebek gibi uyku kokusu sinmiştir, zaten teni de sıcacıktır, iyice açığa çıkarır kokuyu o sıcaklık... birbirine dolaşan kirpikleri yeni çözülüyordur, kolları seni sarmaya, dudakları sana gülümsemeye hazırlanıyordur...

    ve bunları gözünün önüne getirdiğin şu anda, köpek gibi özlüyorsundur onu...

  • üşengeç insanlar için tek hamlelik muadilini yazıyorum:

    oda topla = parfümü odaya boca et
    duş al = parfümü vücuda boca et
    saç yap = parfümü saça boca et
    diş fırçala = parfümü ağz... sakız çiğne sakız
    parfüm sık = parfüm sık

  • merak edenler için sözlükte bulunsun dediğim cv'dir. yalnız kapladığı alan bakımından sözlük serverlarını zorlamaktadır. okuyan çıksın bi zahmet, sözlük kasıyor.

    -1969 yılında ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi'ni ve ankara üniversitesi dil, tarih ve coğrafya fakültesi'nin tarih bölümünü bitirdi.
    - viyana üniversitesi slavistik ve orientalistik bölümü'nde öğrenim gördü.
    - yüksek lisans çalışmasını chicago üniversitesi'nde yaptı.
    - ankara siyasal bilgiler fakültesi'nde "tanzimat sonrası mahallî idareler" adlı tezi ile 1974 yılında doktor, "osmanlı imparatorluğu'nda alman nüfûzu" adlı çalışmasıyla 1979'da doçent oldu.
    - 1982 yılında devletin akademik politikalarına tepki olarak görevinden istifa etti. bu dönemde viyana, berlin, paris, princeton, moskova, roma, münih, strazburg, yanya, sofya, kiel, cambridge, oxford ve tunus üniversitelerinde misafir öğretim üyeliği yaptı.
    - 1989'da türkiye'ye dönerek profesör oldu ve 1989-2002 yılları arasında ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi'nde idare tarihi bilim dalı başkanı olarak görev yaptı.
    - 2002 yılında galatasaray üniversitesi'ne, iki yıl sonra ise bilkent üniversitesi'ne konuk öğretim üyesi olarak geçti.
    - şu anda galatasaray üniversitesi hukuk fakültesi ve bilkent üniversitesi hukuk fakültesinde türk hukuk tarihi derslerini vermektedir.
    - galatasaray üniversitesi senato üyesidir.
    - uluslararası osmanlı etütleri komitesi yönetim kurulu üyesi ile avrupa iranoloji cemiyeti ve avusturya-türk bilimler forumu üyesidir.
    - ilke eğitim ve sağlık vakfı kapadokya meslek yüksekokulu mütevelli heyeti üyesidir.
    - 2005 yılında topkapı sarayı müzesi başkanı oldu.

    ortaylı; türkçe;
    ileri seviyede almanca, fransızca, ingilizce, italyanca ve rusça;
    orta seviyede kırım tatarca, slovakça, romence, sırpça, hırvatça, boşnakça, arapça, farsça, latince, ibranice, bulgarca, antik yunanca, ve yunanca bilmektedir.

    kaynak: vikipedia.

  • osmanlı tarihinde enteresan bir idam şekli daha vardı. tam olarak idam değil de ölüm yarışı gibi bir şey. üst düzey bir devlet görevlisi idama mahkum edildiyse olay bambaşka yerlere gidebiliyordu.

    idamına karar verilen kişi kıymetli biriyse son bir şans olarak yarışa tabi olurdu. kurban ile cellat (bkz: bostancıbaşı) yarış yapardı. topkapı'dan başlayan yarış kumkapı'da sona ererdi. eğer kurban yarışı kazanırsa koşulsuz istanbul'u terk etmesine izin verilirdi. cellat kazanırsa, kurban koşa koşa geldiği yerde cellatın kendini beklediğini görür, bundan sonrası celladın insafına kalırdı.

    cellat elinde bir bardak şerbet beklerdi kurbanı. beyaz bir şerbet ikram ederse kurbanın canını bağışladı demekti. kurban içer ve terk ederdi istanbul'u. yok eğer kırmızı şerbetse idam kararı kesinleşti demekti. öldürür ve denize atardı.

    "osmanlı'da idam teknikleri kan gibi kırmızı şerbetle yazılmıştı"

    burada biraz bahsediliyor:

    https://www.smithsonianmag.com/…ath-race-164064882/

    "osmanlı kayıtları, ölümcül geleneğin 19. yüzyılın ilk yıllarına kadar sürdüğünü gösteriyor. ölüm kalım koşusunu kazanarak boynunu kurtaran son adam, kasım 1822'de sadrazam hacı salih paşa'ydı. ceza aldı, ancak yarışını kazandığı için o kadar saygı gördü ki, şam eyaletinin genel valisi olarak yükselişe devam etti"