hesabın var mı? giriş yap

  • müşrik bir tipin hezeyanları.

    peygamberin yaşadığı dönemde bunlardan o kadar çoktu ki. din adına dini satan kendine göre kıyafetleri olan sahtekarlar.
    bunları samimi dindarlardan ayırt etmek için en pratik yolu kuran şöyle tarif eder;

    “sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.” - yasin surasi - 21. ayet.

    hizmetleri karşılığında mercedes alanları ve bu örnektekinin benzerlerini böylece çok kısa yoldan ifşa edebilirsiniz.

  • doğum gününde annenin parasız olması sebebiyle cepte 1 lirayla dershaneye gitmek ve en yakın arkadaşın öğle tatilinde ' ya kusura bakma x, hediye alamadım onun yerine yemek ısmarlasam olur mu? ' demesi akabinde gözyaşlarına zorlukla hakim olmak ve içinden ' lan esas hediye bu be. ' demek. bu olayı hatırladıkça hüzünlenmek.

  • avrupa birliği 20 milyar dolar ateşlese sultan ahmet camiini kilise yapacak tiplerin övündüğü ucuz şov.

  • sosyal medyanın ortaya çıkışıyla beraber kadınların erkeklerin sadece yüzde 5-10'luk kısmına ulaşma arzusu yüzünden yaşanan bir olay. işin acı kısmı şu ki değiştiremediğimiz şeyler yüzünden bile elendiğimiz oluyor. tipin olsa boyun kısadır, boyun olsa tipin yoktur, bu ikisi olsa paran yoktur, bunların hepsi olsa ağzın laf yapmasa yine eleniyorsun. şimdi burada siz de kadınlardan güzellik bekliyorsunuz diyen kadınlar olacak ama erkeklerin çoğu 5/10 üstü kızlara razı ki kadınların ilişkide güzellik dışında sunduğu şeyler de kısıtlı. kadınlara güzellik, kilo konusunda toplum tarafından politik doğrucu davranılırken bir erkeğin kısa olması durumda bütün aşağılayıcı ifadelere katlanmak zorunda.

  • `1976 yılı haziran ayında cumhuriyet savcılığından hakimliğe geçmiştim. çaycuma'ya tayin olmuştum. adli tatilden önce göreve başlamıştım. her yeni atananlar gibi adli tatilde nöbetçi kalacaktım. hukuk hakimi arkadaş tatile çıkacaktı. adli tatilde asliye hukuk davalarına çok az bakılır. kadastro davaları adli tatilde görülürdü. bana " iki dava var,ikisi de kararlık." dedi. kadastro davalarını hiç bilmiyorum.ne yapacağım dedim. "davanın kabulüne karar ver,ben tatilden dönünce gerekçesini yazarım" dedi.o kadar süre karar bekler mi,taraflar kararı temyiz edecekler diye itiraz edecek oldum. "bizim mahkemelerde temyiz süresi kararın tebliğinden itibaren başlar,merak etme " diyerek yatıştırdı beni.
    derken günü geldi ,o iki davanın duruşmasını yapıp " davanın kabülüne" karar verdim.adli tatil bitti. hukuk hakimi arkadaşa " kararları verdim gerekçelerini yaz" dediğimde "kararı sen verdin arkadaş,sorumluluk senin kararları gerekçeleri ile senin yazman gerekir" deyip kestirip attı. kadastro davaları uzmanlık işi.ben savcılıktan yeni geçmişim hakimliğe .ceza davası olsa kolay. ama bu davalar öyle değil. meğer arkadaşım bana şaka yapıyormuş. kararları gerekçesi ile yazdı. kararlar temyiz edildi.
    aradan epey bir zaman geçti. çevreye,arkadaşlara,davalara alıştım. asliye ceza mahkemesi duruşmalarını bitirmiş çay içiyordum odamda.hukuk hakimi arkadaşım uğradı. "gözün aydın" dedi. ne için dedim." kararların tasdik geldi" dedi. hangi kararlar dedim." kadastro kararların" deyince hatırladım.kararları yazan o idi ama ben imzaladığım için kararlar benim oluyordu.
    "yalnız nasıl oluyor 9 kiloluk bir dosyayı 14 ayda inceleyip karar verebiliyor yargıtay anlamadım " dedi. bu defa şaşıran ben oldum ; karar sırasında normal dosyalar vardı.aşırı hacimli dosya görmemiştim. ben o kadar kalın bir dosya filan görmedim dedim. "dosyanın büyük kısmı bir çuvalda duruyor,sadece duruşma tutanaklarını ayrı bir dosyaya koymuştuk,taraflar ve vekilleri durumu biliyor" diye cevapladı. merak ettim.yargıtaydan dönen dosyayı gördüm.gerçekten bir çuval dolusu evrak vardı içinde. yargıtayın onama kararını gösterdi arkadaş. o arada eski yazı (arapça harfler) ile yazılmış bir takrir notu düştü.demek ki dosyayı yaşlı bir yargıtay üyesi incelemiş. medeni kanunun kabulünden (1926) önce ölenlerin mirası eski yasaya göre çözüldüğünden (o tarihte bu tür davalar vardı elimizde) eski yazıyı bilen bilirkişimize (müftü) müracaat gerekti. bilirkişi eski harfle yazılmış notu okudu : "dosya çok hacimli,tasdikten başka çare yoktur"

  • konu: 3 dilek hakkiniz olsa ne dilerdiniz

    3 dilek

    gunumuzde uc dilek hakkimiz olmasi cok onemlidir. malesef sevinerek bu hakkimizi kullaniriz her zaman. benim 3 dilek hakkim olsa 3 dilek hakki daha isterdim.

    elde var 6 dilek hakki, 5 ile 3 er dilek daha dilesem 15 dilek hakkim daha olur. 15 dilek ile her istedigimi dilerim.

    gunah degilse allah olmayi dilerim. allah olduktan sonra dilek hakkim sonsuz kere sonsuz olur. cok akilli olurum. maalesef her istedigimi yapabilirim.

    kendime kasvetli bir yaris arabasi yaptiririm. onunla antalyaya gider dedemlerin elini operim. dedem bana torunum allah olmus der. sevinir. harclik verir. abime vermez, cunku o arabaya kusan bir gerzek.

    sonra dedem mezarlikta zombileri oldurmeye gonderir beni. hepsini yok ederim isin kiliciyla. babami da doverim.

  • zayıf olma, güzel görünme arzusundan çok daha derin olan..

    nasıl başladı farkedemedim hiç, hiçbir zaman fazla kilolu olmadım. ama hep bir diyet halinde olduğum da bir gerçek. ama son aylarda, sanki hayatım boyunca kendimi bu hale getirmeyi beklemişim gibi..

    yavaş yavaş gelir bu farketmezsiniz. önce tuzu keseyim, şekeri keseyimle başlar, sonra yağlı şeyler yemeyeyim dersiniz, haşlanmış sebze yiyeyim, karbonhidratlardan kısayım.. sonra sıvı yeme süreci başlar bir süre. ardından sadece meyve. heh işte bir de bakmışsın hiçbir şey yiyemiyorsun artık. yemiyorsun, kimi zaman canın istiyor, kimi zaman da yemek yiyen insanlara tuhaf varlıklar gözüyle bakıyorsun.

    bir zaman geliyor kurtulmak istiyorsun, ilaçlar işe yarıyor gibi oluyor. ama bu sefer kafandaki ses, "hayır iyi olmamalısın, yememelisin, ilacı bırak" diyor sinsice. bırakıyorsun. kötü olmak istiyorsun, hasta olmak, aciz olmak. bu ne saçma iştir de diyorsun ama kıramıyorsun o zincirini bir türlü. seni bu hale getiren kimse ona lanet okuyorsun ama neticede sensin bu işin merkezinde. kimseyi üzemediğin için, hayatını hep başkaları kontrol ettiği için, kendi bedenini kontrol edip, bir şekilde insanları üzdüğünü zannediyorsun.

    düzelemiyorsun be bir türlü. en ufak bir darbede mosmor oluyor vücudun, saçların dökülüyor, sevdiğin herkes acı çekiyor. yeri geliyor dudağına bir şey sürecekken bile "ulan acaba bunda şeker var mıdır?" diyorsun. kafanın içinde hep o ses "daha da zayıf olmalısın"

    aynaya bakıyorsun. aynada ne kadar kötü göründüğünün farkındasın, orantısız vücudun, kocaman bir kafan var. ama bu çirkinlik seni mutlu ediyor bir yandan. daha da çirkinleşmeliyim, daha da acizleşmeliyim istiyorsun. çünkü görmüşsün ki insanlar belki de sadece hastaysan seni seviyorlar, sana iyi davranıyorlar. kafanın içindeki ses bu sefer "hastanelik olmalısın" diyor. olana kadar devam edeceksin, biliyorsun. ediyorsun, yemiyorsun. yiyemiyorsun.

    bir zaman geliyor, üzülüyorsun insanları mutsuz ettiğin için. gönüllerini almak için iki lokma bir şey yemeye çalışıyorsun. en boktanı da bu oluyor. içine hiçbir şey almak istemiyorsun. onların mutlu olduğunu görüyorsun. ama içinde tutamıyorsun yediğini. çünkü sanki öyle olursa, ihanet edeceksin gibi. çünkü bu kendinle yaptığın bir sözleşme bir nevi. "kendimi kontrol ediyorum. yemek yeme isteğim geliyor ama ben yemiyorum."

    gece yatarken başını yastığa koyup günün muhasebesini yaptığında, "bugün de hiçbir şey yemedim." düşüncesinin gururunu yaşıyorsun. ya da şu kadar kalori aldım ama şu kadar da yaktım diye hesaplıyorsun. insanların yeter artıklarına aldırmadan günde en az 2 saat spor yapıyorsun. gücünün tükendiğini görsen belki bırakacaksın ama bir türlü enerjin bitmiyor. bu da seni daha saçma bir fikre sürüklüyor. "demek ki benim yemek yemeye ihtiyacım yok" düşüncesi.

    ya da çok depresif bir haldeysen varoluşunu sorguluyorsun. kendine insanların sana davrandıkları şekle göre bir değer biçiyorsun ve "belki de hiç varolmamam gerekirdi diyorsun. yok olmak istiyorsun. yok olana kadar incelmek. normal kiloda kalmayı inatla reddetmek. belki de 4.sınıftaki kilona düşmek. ama hep şu kafanda "bir 5 kilo daha vereyim bırakacağım." ama korkuyorsun da bir yandan. o 5 kilolar hiç bitmeyecek. yok olup gidene kadar.

    solup gitmektense yanıp kül olmak daha iyidir. öyle midir?
    bi 5 kilo daha vereyim de..