hesabın var mı? giriş yap

  • ebru gündeş'in ekşi suratıyla show yaptığı yarışmadır.
    canı istemiyorsa katılmasın. bir sürü triplerle milletin de canını sıkmasın.
    bizim derdimiz bize yetiyor. bir de reza için üzülemeyeceğiz.

  • 93 senesindeki efsane benim.

    önümdeki iki dallama ağlıyordu. arkamdakiler ağlıyordu. yanımdaki çekik tip tip bana bakıyordu. herkesin anası-babası sınıfta. gri önlüğüm ve ceplerindeki iyi ütülenmiş beyaz mendillerimle etrafı gözlemliyordum. annem yanımdaydı. işe gitmesi gerekiyordu. hayır duasını edip öptü ve gitti. her teneffüste çekimser adımlarla kapının önüne çıktığımda milletin annesini görüyordum orada burada. ama benim annem yoktu. gerçi olsa ne boka yaracaktı orası da ayrı. akşam olunca geldi, aldı beni.

    şimdi asıl ağlamama nedenime geleyim. annem ağlamazsam bana kardeş yapacağını söylemişti. ben de ağlamadım tabi ki. eve gitti kardeş yok. kardeşimi sorunca karnenin hepsini beş getirirsen kardeş yapacağım dedi. karne günü eve gittim, yine kardeş yok. bu sefer ikinci sınıfta aynı döngüye soktu. sanırım 4. sınıfta çocuğun ısmarlama bir olay olmadığını öğrendiğimde artık çalışkan bir öğrenciydim. bu vesileyle iyi bir not ortalamasıyla 8 yıllık zorunlu eğitimi bitirdim.

    bu kadın yıllarca pepsi kola şişesine koyduğu siyah üzüm suyunu bana kola diye içirmiş kadın. ben mi aptaldım, bu kadın mı akıllı hala emin değilim. belki ikisi de. *

  • suyu başından aşağı döken, ekmeği kıçına sokmaya çalışan, ağzını burnunu tutturamayan hitit halkı yüzünden kral 3. bigudi'nin her köşe başına astırdığı uyarı panosu.

  • yuva kurmayı başarmak ne yahu? bir başarı mi evlenmek sizin için? aksine ben bekar ve yalnız yaşayan insanların hayatla başa çıkmak açısından daha başarılı olduklarını düşünüyorum.

    edit: oha. daha önce hiç 176 kişi beğenmemişti yazdıklarımı. vay anasını be.

    edit 2: günaydın. arkadaşlar napiyosunuz? 473 kişi olmuş. neyse hastaydım. birazcık sevindim. hehehe. artık nasıl garibansam; beğeni sayısına seviniyorum.

  • black panther: wakanda forever nereden bakılırsa bakılsın zor bir film. başrol oyuncusu chadwick boseman'ın zamansız kaybının ardından yapım sürecindeki duygusal zorluklar, salgın sebebiyle fiziksel zorluklarla da birleşti. filmle ilgili yorum yapmak da zor aslında. boseman'ın yokluğundan arındırılmış şekilde filme bakmak, odaklanmak zor gerçekten.

    fragman tahmin ettiğimiz şekilde t'challa'nın kaybının üzerinden wakanda halkının ve onun en yakını olan shuri, okoye, nakia ve annesi ramonda'nın duygusal durumlarını bize göstererek başlıyor. wakanda halkını beyazlar içerisinde görüyoruz. muhtemelen t'challa'nın cenazesinin olduğu sahneler onlar. hikaye içerisinde t'challa'nın ölümünü yine gerçek hayatta olduğu gibi bütün ağırlığıyla yaşamak filmin duygusal tarafının en önemli belirleyiciliğini oluşturacak. filmin isminde de anlaşılacağı üzere ulus olarak da wakanda çok zor bir dönemden geçecek krallarının ölümüyle ama tematik anlamda ayağa kalkmasını da bilecekler.

    ilerlediğimiz zaman su altında bir kadının doğum yaptığını görüyoruz. doğan bebeğe baktığımız zaman bacaklarındaki kanatlar hemen dikkatimizi çekiyor. flashback olan bu sahne filmin villain'ı olan ve tenoch huerta tarafından canlandırılan namor'un doğum sahnesi. hemen ardından yetişkin halini görüyoruz ve belgesel kadrajlarına sahip şekilde atlantislileri de görmek mümkün. namor'un çizgi romanlarda anti-kahraman diyebileceğimiz bir çizgisinin olduğunu belirtmemiz lazım. zaman zaman villain olsa da ana süreklilikte kendisini iyilerin tarafında konumlandırmamız daha sağlıklı.

    namor'un köklerine dönersek karakter alıştığımız bir çok marvel karakterinden çok daha eskilere dayanıyor. 1939 yılında yaratılan namor için marvel'ın ilk karakterlerinden biri diyebiliriz. namor yayın hayatına başladığı dönemden günümüze kadar marvel comics'in en merkez karakterlerinden biri oldu. çizgi roman evreninde hemen hemen akla gelen her konseptin için olduğunu söylemek mümkün. şöyle bir baktığımız zaman avengers, ınvaders, defenders, ılluminati, x-men ve cabal gibi ekiplerde yer aldı. sue storm'a duyduğu dillere destan aşk yüzünden fantastic four ile de direktman ilişkili. mutant olması sebebiyle mutant ulusuyla da çok yakın. atlantis'in krallı olmasından dolayı da siyasal anlamda çok etkin. yani namor'un marvel çizgi roman evreninde çok sayıda önemli bağlantısı olduğunu söylemek gerekiyor.

    fragman ilerlerken bir tanker görüyoruz. paralı asker benzeri giyime sahip olan insanlar muhtemelen wakanda'lı insanları kullanarak vibranium'a ulaşmaya çalışıyor. burada wakanda, atlantis ve paralı askerler denklemini kurmamız gerekiyor. son zamanlarda popüler bir teori var. wakanda ve atlantis arasındaki çatışmanın fitilini sahne arkasından latveria ateşleyecek, hatta bu sayede dr. doom'un evrene girmesi de gerçekleşecek diye. doğrusunu söylemek gerekirse bu teori hiçte gerçek dışı durmuyor. latveria'nın vibranium'a ulaşmak için iki ulusu birbirine düşürmesi tam doom'un yapabileceği bir hareket. onu evrene katmak içinde mükemmel bir nokta olur bu film.

    hemen ardından gördüğümüz yeni bir karakter var; riri williams. kendisi tony stark'tan sonra en gelişmiş savaş zırhını yapan kişi. ıron man'in veliahtı sayabileceğimiz ıronheart. aslında çizgi romanlarda çok yeni sayabileceğimiz bir karakter aynı zamanda. 2016 yılında ınvincible ıron man 7. sayıda karşımıza çıkıyor. kısa sürede marvel'ın sevilen yeni karakterlerinden biri oluyor. önümüzdeki sene kendi dizisine de kavuşacak olan ıronheart, bu filmde önemli bir rolde olacak ve origin hikayesi anlatılacak. tahminler ürettiği bir vibranium teknolojisi ile wakanda ve atlantis'in dikkatlerini çekeceği yönünde.

    namor'un doğum anından sonra fragmanda çocukluğunu da görüyoruz. filmde atlantis'lilerin maya uygarlığından esinleneceğini biliyoruz. ispanyol conquistador'ların güney amerika'ya gelişi ve oraya karşı uyguladıkları sömürgecilik filmde flashback sahneleri ile kendisine yer bulacak. muhtemelen dönemin aztek başkenti tenoktitlan sular altında kalarak atlantis haline gelecek. atlantislileri latin amerikalı oyuncular oynuyor. namor dışındakilerin mavi oldukları zaten dikkatlerden kaçmamıştır. lakin su altında ten rengi, suyun dışında mavi olma gibi bir ihtimalleri de var. ki çok güzel düşünülmüş duruyor.

    fragmanın sonuna doğru çeşitli aksiyon sahneleri görüyoruz. kıyıda geçen büyük bir aksiyon sahnesi var. orada yeni black panther ile namor'u dövüşürken görmek mümkün. şu an için yeni black panther'in kim olduğu açıklanmadı. benim şahsi tahminin shuri'nin yeni black panther olduğu yönünde. evet başka biri de olabilir, belki birden fazla kişinin de kostümü giydiğini görebiliriz. lakin en mantıklı seçeneğin çizgi romanları da hesaba katarsak shuri olduğunu düşünüyorum.

    marvel'ın şu ana kadar bize sunduğu en güzel fragmanlardan biri olduğunu söylemek mümkün. özellikle duygusal anlamda çok etkileyici bir fragman olmuş. hem evren içi, hem de evren dışı birinin kaybının insanlar ve o kişiyi sevenler üzerindeki etkisini çok güzel şekilde hissettirmiş. bununla birlikte çizgi romansı unsurlarıyla da heyecanlandırmayı başarmış bir fragman var karşımızda. trailer yayınlandığı zaman black panther'in de kim olduğunu büyük ihtimalle öğreniriz. o zamana kadar fazlasıyla heyecanlandırmayı başaran bir fragman olmuş.

  • stephen chbosky'nin ergenlik çağında yaşanan kafa karışıklığı, sinir, mutluluk, travma ve daha bir sürü durumu büyük bir samimiyet ve sadelikle kitabın kahramanı charlie'nin kaleminden çıkmış mektuplarla anlattığı roman. yetmemiş olacak ki (iyi ki yetmemiş) bir de üzerine senaryosunu yazıp filmini de 13 yıl sonra çekmiştir.

    1991'in ağustos ayında 15 yaşındaki charlie hiç tanımadığı bir yabancıya kendisini dinleyip anlayabileceğini umarak mektuplar yazmaya başlar. yazdığı kişinin kim olduğu ve charlie'nin neden "ona" yazdığının hiçbir önemi yoktur. lisedeki ilk yılından bir önceki gün başlayan mektuplar tüm seneyi kapsayacak şekilde devam etmektedir. zaten yalnız* ve asosyal biriyken bir de yakın zamanda ölmüş en yakın arkadaşının yarattığı şokun etkisi liseye başlarken charlie'nin endişelerini daha da arttırmaktadır. kısa sürede, tanıştığı son sınıf öğrencileri sam ve patrick ile hayatı değişmeye başlar. her ne kadar mektupları charlie yazıyor olsa da kitapta karşımıza sadece onun hayatı değil, neredeyse kitaptaki herkesin hayatı çıkmakta bu da kitabı daha da zenginleştirmektedir.

    charlie'nin çocukluğunda yaşadığı travmaları ve lisede yaşadığı olayların bünyesinde yarattığı etkileri güçlü bir samimiyetle yazdığı mektuplara aktarması kitabı çok kısa sürede bitirmeme sebep oldu. uzun zamandır kendimi bu kadar yakın hissettiğim, benzer yanlarımızı gördüğüm, bağ kurabildiğim, anlayabildiğim, ne anlatsa dinleyebileceğim bir roman karakteriyle karşılaşmamıştım. rahatlıkla söylenebilir ki charlie, sakin kimliğinin yanı sıra eşine az rastlanır bir dürüstlük ve anlayışa sahip. belki de bu üç unsurun yarattığı etki charlie'yi okuyucunun gözünde hiç görmediği, bilmediği ama hep istediği bir dost konumuna taşıyor. charlie'nin mektubu yazdığı kişiye duyduğu yakınlık bunla aynı paralelde midir, bu tartışabilir tabii ki. öte yandan charlie bu mektupları bana, çok değerli sana ve bu kitabı okuyan herkese yazıyor şeklinde de düşünebilir ve bu nedenle charlie ile aramızda oluşan bağın daha kuvvetlendiğine kanaat getirebiliriz. charlie'yi tanıdığım için çok memnun ve mutluyum.

    yazarın filme de el atması ise muhteşem bir casting'in ortaya çıkmasına sebep olmuş. her ne kadar film patrick üzerine beklediğim kadar yoğunlaşmasa da ezra miller* patrick karakteriyle de ne kadar yetenekli ve çok yönlü bir aktör olduğunu göstermeyi başarmış. emma watson ise saçlarını kısa kestirmesinin ve sade oyunculuğunun etkisiyle izleyicinin aklına film boyunca hermione granger'ı nadiren getirmektedir. logan lerman ise charlie için tam bir nokta atışıdır.

    hem kitapta hem de dolayısıyla filmde onlarca romana****, filme**** ve şarkıya**** gönderme var, sadece ama sadece bu yönüyle insana 500 days of summer'ı hatırlatmaktadır.

  • iyi bilmezdik. defne joy foster ı unutmayacağız. bir zamanlar fethullah taşağı yalamak modayken, ölümünün ardından su testisi su yolunda kırıldı diye yazdığı defne, o yavşaktan feto diye bahsedip linç yiyordu.

  • ulan şurda acımızdan ölsek kimse çıkarıp 5 kuruş para vermez. ağlasın lan ne olacak. sanki anasını babasını elinden almışız. kralex gittiğinde koskocaman halimle oturup ağlayacaktım az kaldı. ben deseydim beni gönderin ilk maçını izleyeyim diye etmediğiniz laf kalmazdı.

    saçma sapan bir kampanya.