hesabın var mı? giriş yap

  • 1991 yılının mayıs ayının son günlerinde temel cingöz paşa suikaste uğramış. ortalık yangın yeri. aynı lojmanda biz de oturuyoruz. temel paşa çok sevilen bir figür olduğundan kimsenin ağzını bıçak açmıyor. herkes yere bakıyor. subay astsubay hanımları feryat figan ağlıyor. bense bir oraya bir buraya gidiyorum. lojman bahçesine indiğimde kapıda izbandut gibi astsubayların koruduğu bir siyah zırhlı mercedes park etmiş buluyorum. temel paşa'nın içindeyken vurulduğu siyah renault 21 concorde makam arabasından daha afilli duruyor. hiç öyle bir araba görmediğimden önüne arkasına her tarafına bakıyorum. önünde 4 altın yıldızı var. etrafta görüntü almaya çalışan gazeteciler var ve birden hareketleniyorlar ben ise duruma ayılamıyorum. arkamı döndüğümde birden kendisini görüyorum.

    90'lı yılların yazlık harici üniformasıyla arabasına binmeye doğru geliyor. ama arabasıyla arasında da ben varım. duruyor. omuzlarına bakıyorum, hiç o kadar yıldızı bir arada görmemişim. orgeneral bu adam. eşref bitlis. etrafı albaylarla dolu. temel paşa'nın ailesini taziye ziyaretinden dönüyor. yıldızlarını sayarken kendisi arabasına binmeden bana bir takılıyor :

    - ey delikanlı, ne olacaksın bakalım büyüyünce?

    - subay olacağım!

    gülüyor.

    - ol ama okulda öğrendiğinle kalma, kendini yetiştir.

    - emredersiniz!

    arabasına binmeden bir eliyle yanağımı avcunun içine alıp sevmeye çalışıyor ama garip bir açıdan yakaladığı elleri de nasırlı olduğu için çenemi biraz da acıtıyor. orgeneral adama ah uh da diyemiyorsunuz. sonra 4 yıldızlı flaması olan arabasına binip gidiyor.

    o günden sonra ne zaman alanımla ilgili bir şeyi bilemediğim, öğrenmediğim hissine kapılırsam karizmayı çizdirmemek için argümanları kıvırtmaya başlamadan önce eşref bitlis'in sıktığı çenem hep ağrır. anı kurtardıktan sonra da gidip okur o mevzu neymiş kendisinden hala utanarak öğrenirim.

    ışıklarda uyusun.

    ---

    edit : resmi de varmış buyrun

  • insanların hayatının nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğu gösteren görüntülerdir. iran uyruklu taghavi sayedmojtaba isimli iran uyruklu şahıs, kartal istmarina isimli residence'ın 19.katından insanların kafasına koca şampanya şişesini atıyor.

    düşünsenize ailenizle hiçbir şeyden habersiz aşağıda dolaşıyorsunuz, size veya sevdiklerinize en acısı çocuğunuzun başına bu şişe düşüyor, ölüyorsunuz.
    sonra mahkemelerde hak aramaya çalışma, şahsın yurtdışına kaçısı ve hiçbir şey olmadığını izliyorsunuz. rahatlığa bakın ki bu görüntülerin üzerine bir de havaya ateş açtığı görüntüleri paylaşıyor.

    batuhan çolak olmasa yine hiç kimsenin umurunda olmayacak bir adet o.çocuğu içeren görüntülerdir.

    haber ve görüntüler

    edit 1: şahsın yakalandığı ve deport edileceği belirtildi

  • bir adam et yemeğinin yanında ekmek yemiyorsa zengindir arkadaşım, net.

    bir de bir tabağa komple antep koyup aralıksız happıdı huppudu yiyebiliyorsa da zengindir.

    benim bunlardan başka harhangi bir kriterim yok.

  • bu pazar yaptığım eylem. dünya tatlısı bir sözlük yazarı ile tanıştım. hatta enteresandır birbirimizi neredeyse hiç görmeden tanıdık, tanıştık sıcak bir cay içtik aynı sıcaklıkta bir sohbet ettik.

    bu ilk değil aslında, gerçek hayatta görüşmeye devam ettiğim bir sürü dostum oldu. hatta geçen sene evde kızılca kıyamet kopup ben pılımı pırtımı toplayıp evi terkettiğimde, bu dostlarımdan biri öğrenir öğrenmez "ev bomboş duruyor, anahtar komşuda al, gir istediğin kadar kal" diyen jet hızında bir mesaj çekti taa londra'dan.

    bir başkası avukat dedi istediğin an. bir başkası iş dedi hatta "düşünüyorum, ne yapabilirsin diye 3 gündür, istersen buraya gel" dedi. tabi ki istisnalar vardır ama insanlar her yerde tanışıyorlar her yerde arkadaş, dost, sevgili olabiliyorlar. iyi insanlarla, kötü insanlarla karşılaşma ihtimali her yerde var. bu ihtimal galiba sizin ne aradığınızla da alakalı.

    sonuç olarak şu ana kadar, gerçek hayatta karşılaşıp, dost olduğunu zannetiğim kadar zarar görmedim henüz hiç birinden. demek ki o kadar da kötü bir şey değil.

  • qualia materyalizme darbe falan vurmaz.

    şöyle ki; sen hayatını siyah beyaz odada geçiren, kırmızıyı hiç görmemiş mary'ye kırmızıyı göstermeden, kırmızıyla ilgili ne anlatırsan anlat; kimyayı, nörobiyolojiyi hatmettir. ışığın farklı dalga boylarını, göze nasıl geldiğini, her nörondan tek tek nasıl geçtiğini, renklerin nasıl görülebildiğini bilsin... yine de sen ona kırmızıyı gösterdiğinde beyne gidecek olan bilgiyi verememiş olacağından dolayı mary kırmızının nasıl birşey olduğunu idrak edemez. çünkü "eksiksiz bilgi" rengin kendisinin de görülmesini içerir. teorinin öğrenilmesi* ile durumun anlaşılamamasını dualizme yormak yanlış bir çıkarım olur. neden?

    bilginin tek bir çeşidi yoktur. teorik bilgiyi okuyarak öğrenebilirsin fakat pratik bilgi için pratik yapmak gerekmektedir, çünkü ikisi aynı şey değildir. beynin doğası gereği pratik bilgi birinci elden edinilmek zorundadır ve bu onun fiziksel bilgi olduğu gerçeğini de değiştirmez. hissiyatı pratik bilgi ile canlandırırsın.

    örneğin pain asymbolia denilen durumda hasta acı qualia'sını kaybetmiştir. ve ilgili sinir bağlantıları kesildiğinde de aynı sonuca varılabildiğine göre (çok acı duyan bir hastaya bu işlem uygulanabiliyor) qualia'nın da fiziksel bilgi olduğu yadsınamaz.

    ayrıca bkz.sinestezi (genetiktir)

    hangi girdi hangi qualia'ya nasıl bağlanıyor bilemiyoruz tabiki fakat qualia fiziksel bilgi olmasaydı, bunların hiçbirinin bu kadar bile açıklanamaması gerekirdi. ki karşısındaki dualizm zaten hiçbir açıklama getiremiyor.

    ruh ayrı beyinden yaa... bambaşka bir şey o. inanmıyorum ama bir güç var...

    tabi.

  • üst edit; adam troll, okumayın bosyere...

    türkiye'de olsa kesin çıkardı ama amerika olunca işler farklı olmuş.
    ölen kıza üzüldüm.
    eğitimli olduğunu belirtiyorsunuz ama alkollü araç sürüyor...
    ortada bir kaza/ölüm var sonuçta...
    cezasının burada çekilmesini istemenin sebebi 2 yıla kalmadan serbest kalacağını bilmelerinden. dededen avukat olan aile, ne yapar ne eder ölen kızdan tazminat bile koparabilir.
    " oz " dizisinin çekildiği hapishaneyemi düşmüş, çeteler adam bicaklamalar felan. müslüman tayfaya yanassin ama alkol aldığını söylemesin.
    (bkz: engelle)
    (bkz: başlıklarını engelle)

  • çok cesaretlendirici bir konuşma olabilmektedir.

    lisedeyim. hazırlığı atlamışım, onda dokuzu benimle aynı dönemde okumayan, kendi aralarında arkadaş olmuş bir sınıfa düşmüş, ailemden uzak, istanbul'u tanımaya çalışıyorum. bir sürü yeni arkadaş ediniyorum. hoşlandığım da bir kız var. görseniz, tam bir inek. ama sevimli geliyor işte. (bu cümleye dikkat :) ) bir gün yeterince uzak olduğum sınıf arkadaşım olan bir kıza (nihan diyelim), diğer kızdan hoşlandığımı söylemek ve tavsiye almak için yanına gidiyorum. konuşuyoruz filan, tipik tavsiyeler. daha önce iki kız girmiş hayatıma. ama girmesiyle çıkması bir olmuş. biri zaten uzak ilişki, diğeri ise eğlenmeye bakıyor. tipik bir liseli olarak ürkek ve aptalım. o kız için adım atmamaya karar veriyorum.

    derken bir gün, sıra arkadaşım hasta olup okula gitmiyor. nihan ise beraber oturduğu ve takıldığı çirkin grupla tartışıyor ve hışımla yerinden kalkıp kendine başka bir yer arıyor. gözü benim yanıma takılıyor. hop diye gelip yanıma oturuyor.

    ilginç bir kız nihan. böyle biraz erkek gibi. zeki kız. ben zeki kız seviyorum. ayakları üstünde durabilen, ama aynı anda sevimli ve narin. ilginç bir hassaslıkta düzenlenmiş tüm karakteri. bol bol sohbet ediyoruz. sanat, bilim, siyaset, aile ilişkileri, kadın-erkek olayları... arkadaş oluyoruz.

    ilginç karakteri içinde, çok eşlilik ve sık sevgili değiştirme olayı da var. sanırım pek umrumda değil. ne de olsa, o da öyle bir karakter ve biz arkadaşız işte. bana sevgilisini anlatıyor. adam tam bir hödük. ama ben güzel güzel ilişkileri hakkında olumlu tavsiyeler veriyorum. çünkü ben iyi bir arkadaşım.

    bir gün okuldan çıkmışız, ben sinemaya gitmeyi planlıyorum. bahariye caddesinde yürürken telefonum çalıyor. nihan arıyor ve "sevgilimden ayrıldım ben, konuşmaya ihtiyacım var diyor." soğuk bir mart günü, moda sahile inmeye karar veriyoruz. ikişer de bira alıyoruz yanımıza. anlatıyor, işte adam hakkında bir şeyler. ne kadar kaba davrandığını, aptal olduğunu falan filan. hava soğuk ve biz birbirimize yaklaşıyoruz. ikinci biramın sonunda ben onun saçlarını okşamaya başlıyorum. hala sohbet ediyoruz ama başka şeylerden artık. daha da yaklaşıyoruz. o kendi ikinci birasının yarısını içemiyor. ben bitiriyorum onunkini de. ellerim saçlarından sırtına ve beline kayıyor. sarılıyoruz birbirimize. gözlerime bakıyor, gözlerine bakıyorum. "lan acaba?" diyorum. "ya tokadı yersem?" hafifçe sırıtıyor. "e düşünme artık!" diyor. öpüşüyoruz. ve bizim 6 senelik ilişkimiz bir "e düşünme artık" cümlesiyle başlamış oluyor.

    bitişi de ayrı ilginç tabii. benden gelen "bugün benimle son günün sevgilim!" cümlesiyle bitiyor. "e düşünmedim artık." 6 sene düşünmek yeterdi.

    edit: bitiş ise şöyleydi arkadaşlar.