hesabın var mı? giriş yap

  • kayseri'de yol çalismasi yapiliyomus. köylüler esegin birini salip geçtigi yerden yolu geçiriyolarmis. o sirada oradan geçmekte olan amerikali bir mühendis görmüs bunlari.
    merak etmis; gitmis yanlarina.
    -merhaba dayi nabiyonuz böyle? demis.
    köylü -yol yapiyoz diye cevap vermis.
    -"e bu essek ne" diye devam etmis mühendis.
    köylü genel prosedürü söyle bir anlatmis. essegin yolun nerden geçecegine karar verdigini söylemis. bizim amerikali mühendis yerlere yatmis gülmekten, öyle sey mi olur diye. alayci bir tonla:
    - "eee demis, essek bulamiyinca napiyonuz?"
    köylü:
    - "o zaman amerika'dan mühendis getirtiyoz."

  • insanoğlu, var olduğu andan itibaren farkında olmasa da zamanı ölçmüştür. kimi zaman yaşayacağı mağaradan dışarı çıkacağı anı, kimi zaman da mahsullerini toplayacağı zamanı bilmek için. fakat bu soyut zaman kavramını, somut nesnelere evirilmesi sırayla güneş ve kum saatleriyle başlamıştır. şu an binlerce insanın kolunda, duvarında veya masasında tamamen soyut bir kavramı somutlaştıran saatleri kullanarak neredeyse tüm hayatını planlaması, insanoğlunu farkında olmadan zamanın kölesi haline getirmiştir. horoloji ise bu köleliği en sanatsal bir şekilde mekanizmalara ve dokunulabilir matematiğe çevirmektir.

    peki bu horoloji tam olarak nedir?

    horolojinin türkçe'de tam bir karşılğı olmasa da, kısaca zaman gösteren alet üretme sanatı olarak özetleyebiliriz. insanoğlunun mö 4000’lerde güneş sayesinde ölçmeye başladığı zaman, 1500’lü yıllarda elle tutulur makinelere dönüşmüştü. almanlar ve fransızlar öncülüğünde başlayan horoloji fırtınası, dönemin zenginleri tarafından aksesuar ve takı olarak görülüyordu. bilinen en eski kol saatine ise ingiltere ve irlanda kraliçesi 1. elizabeth sahip olmuştu. fakat 1800’lü yılların sonunda, askerlerin savaş esnasında köstekli cep saatlerini kullanması zorluk çıkardığı için kol saatlerini kullanmaya başlaması, aksesuar olarak görülen kol saatlerini bir ihtiyaç haline getirmişti. bu senelerde ordular için üretime öncelik veren başta isviçreli üreticiler olmak üzere neredeyse tüm milletler, saatleri her türlü isteğe yanıt verebilir hale getirmeye başladı. fakat savaş dönemi geçtikten sonra bile, popülaritesini kaybetmeyen bu araçlar, bir savaş malzemesi olmaktan çok, prestij belirten nesnelere dönüştü. bu yüzden kullanılan mekanizmalar gittikçe çok işlemeli ve karışık olmaya, saatlerin kasaları ise çeşitli mücevherler ve değerli taşlarla süslenmeye başladı.

    tabii bu her alanda böyle değildi, insanoğlu sürekli olduğu yerde yaşamayı sevmiyordu, dağlara tırmanmak ve okyanusların derinliklerini keşfetmek istiyordu. işte bu yüzden 3000 metre derinlikteki basınca dayanacak saatlerden, dondurucu soğuklarla baş edebilecek saatlere kadar her türlü ihtiyaca cevap verebilecek mekanizmalar üretilmeye başlandı. soğuk savaş sırasında da insanoğlunun uzay macerasında ona eşlik edecek saatler de lazımdı, bu yüzden saat biliminin sınırları tamamen zorlandı ve ortaya çıkabilecek en hassas ölçümleri yapan aletler ortaya çıktı. hatta, apollo 13 görevinde anlık bir aksaklık sonucu uzay mekiğinin tüm sisteminin çökmesi yüzünden, astronotun atmosfere giriş zamanını ayarlamak için kolundaki saate güvenmesi, ve bu güveninin omega speedmaster sayesinde boşa çıkmaması, saat teknolojisinin insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymuştur.

    horolojiye yapılan en büyük darbe ise, ne kadar şaşırtıcı olsa da bir saat üreticisi tarafından yapılmıştır. 1970’lerde japon saat üreticisi seiko tarafından bulunan ve pil gücüyle çalışan saatlerin üretilmesi, yüzyıllardır ulaşılmaya çalışılan maksimum dakikliği olabilecek en ucuz ve dayanıklı şekilde müşterilere sunmuştu. bu teknolojiyle birlikte 10 birim paraya alabileceğiniz bir quartz kol saati, 10.000 birim paraya alabileceğiniz bir mekanik saatten daha iyi zaman tutabiliyordu.

    1980’lere doğru pil gücüyle çalışan dijital saatlerin de piyasaya sürülmesiyle bir daha kimsenin ağır ve pahalı mekanik saatlerin yüzüne bakmayacağı düşünülüyordu. fakat unutulan şey ise bu yeni nesil ucuz ve pilli saatlerin asla bir prestij nesnesi olarak görülmeyeceğiydi. en köklü saat firmaları yaptıkları muhteşem atılımlarla çoğu ünlüyle kendi saatlerini kullanmaları için anlaşıyorlardı. hatta bu atılım o kadar iyi işlemişti ki fiyatlar bile pilli saat krizi öncesinin 2, hatta 3 katına çıkmıştı.

    horolojide tarih tekerrür etmişti. aksesuar olarak kullanılan saatler, sırayla onlarca savaş atlatmış, derinlere inmiş, uzaya gitmiş, aklınıza gelebilecek her türlü görevde kullanılmış ve tekrar aksesuar haline gelmişti. ve insanlar teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, mekanik saat sanatının hiç bitmeyeceğini anlamıştı.

  • 3 kere baştan sona bitirdiğim, dünyada en çok kıskandığım karakterin dizisi.

    "kim ne der korkusu sıfır bir insan olmak
    mesleğinde en iyisi olmak
    kimseye ileride işime yarar mı diye yalakalık yapmamak"
    bütün bunlar house'un çizilen karakteri ama bunun dışında bir özelliği ise ayrı bir hayranlık konusu

    ilk olarak cameron, "beni neden işe aldın" diye sorar. uzun süre kızı süründürür ve sonunda açıkça söyler "çünkü güzelsin". cameron hemen triplere girse de baktı ki saçmalıyor daha da açıklar. "güzelsin, istesen zengin bir koca bulurdun, vücudunu sergiler dünya para kazanırdın, hayat boyu insanlar peşinde koşabilirdi ama sen bu güzelliğine rağmen okuyup doktor oldun" bu repliği ezberden öyle yazdım ama ana fikir bu.

    bu açıdan bakınca foreman ve chase için de mutlaka benzer bir fikri olduğu açık.

    foreman siyahi, sabıkası olan, okulunu dereceyle bitirmiş bir adam. house, ırkçı değil ancak karşısındaki insanın bir şeyleri başarmış olmasına saygı duymuyor, başarmaması için bir sürü olumlu olumsuz sebep arıyor ve bu sebeplerin onu tatmin etmesi gerekiyor.

    chase, babası çok zengin ve yakışıklı bir doktor. yine onun da doktor olması için bir neden yok. ömür boyu kız peşinde ferrari binecek bir adam. bunun yerine doktor olmayı tercih etmiş ve house, bu sebepleri tatmin edici buluyor.

    bütün insanlık olarak hep şunu hayal ediyoruz "ay inşallah ihtiyacı olana gider". house ise ihtiyacı olana değil ihtiyacı olmadığı halde onu isteyene imkan veriyor. bu fikir kimin fikriyse büyük hayranlık duyuyorum.

  • bir paketin içerisine saçma sapan şeyler koyup, 100 yıl sonra açılması için bir yere teslim etmek. norveç'te yapıyorlar bunu mesela.

  • fransız devriminden çok önce yaşamış olan horasan hakanıdır. milliyetçilik diye bir ideoloji dünyaya gelmeden önce turan ülküsünü gerçekleştirmeye çalışan türk büyüğüdür. kısa süren hakanlığında büyük işler bırakmıştır. sizi nadir şah'ın hayatıyla başbaşa bırakıyorum:

    1688-1698 yılları arasında türkmenlerin yoğun olduğu kuzey horasan'da dünyaya geldi. oğuzların afşar boyuna mensuptur. küçük yaştayken babası öldürüldü ve annesiyle birlikte köle tacirlerinin eline düştü. küçük yaşına rağmen köle tacirlerinden kurtulup haydutluğa başladı. haydutlar arasında çok hızlı şekilde yükselip haydut başı oldu. annesi ve babasının intikamını tacirlerden almasıyla safevilerin dikkatini çekti. horosan'da başta afşarlar olmak üzere türkmenlerin kısa sürede lideri konumuna yükseldi.

    safeviler 18. yüzyıl başlarından itibaren, çökmeye başlamıştı. şah abbas döneminden sonrası türklüklerini yitirdikleri için 100 yıl boyunca yerinde sayan bir devlet haline geldiler. hotakiler isyanı ile zor günler geçirip iktidarını kaybettiler. sünni afgan olan hotakiler safevilerin başkenti isfahan'ı uzun bir kuşatma sonrası ele geçirdi ve kendilerini iran şahı ilan ettiler. safevilerin lideri şah hüseyin'in hotakiler tarafından tutsak edilmesi üzerine safevi devlet büyükleri eski başkenti kazvin'e kaçtılar. sadece türkmenlerin yaşadığı bölgeler safevilere sadık kalmıştı. tarihte zor günler yaşanırken türklerin gene türklerden başka dostu kalmamıştı.

    safeviler 2. tahmasb önderliğinde tekrardan organize oldular ve 19. yüzyılda iran'ı yönetecek olan kaçarla ile ittifak yaptılar. fakat elde edebildikleri güç yeterli olmamıştı. nadir şah'ın yaşadığı horosan bölgesi tamamen afganların egemenliğine girmişti. afganlar tarafından afgan vali atanmasına şiddetle karşı çıkan nadir şah'ın hotakiler ile arası bozuldu. 2. tahmasb ile nadir şah çok geçmeden ittifak kurdular. büyük türk boyları olan safeviler, afşarlar ve kaçarlar başta olmak üzere bütün türk boyları birlik olup nadir şah önderliğinde afganlara karşı zafer kazandılar. hotakiler iran üzerindeki haklarından vazgeçerek afganistan'a geri dönmek zorunda kaldı.

    tahmasb kuvvetli ve dirayetli bir türk şahı olmuştu. kafkaslardaki sünni milletler ve hindistandaki türk kökenli babürlüler ile iyi anlaşıyordu. fakat türk yönü nadir şah ile kıyasla yetersizdi ve şii olmayanlara pek iyi gözle bakmıyordu. iktidara gelmesi nadir şah sayesinde olmuştu. devlet içerisinde büyük güç edinen nadir şah orduda ve yönetimde büyük reformlara öncülük etti. şah tahmasb'ın kız kardeşi ile evlenerek saltanat ortağı elde etti. fakat tahmasb hükümdarlığı üzerindeki nadir şah etkisinden kısa süre sonra rahatsız oldu ve bunu kırmak için çeşitli kulislere başladı. bunu öğrenen nadir şah 2. tahmasbı tahttan indirip oğlu 3. abbas'ı tahta oturttu.

    3. abbas'ın çocuk yaşta bir şah olması osmanlılar tarafından bir fırsat olarak görüldü ve osmanlı-safeviler savaşı tekrar başladı. aynı şekilde ruslarda kafkasya üzerine sefer hazırlıklarına başlamıştı. nadir şah kuvvetleri osmanlı ordusunu mağlup etti. daha sonra kafkaslarda ruslar ile büyük savaşlar yaptı. her defasında kazanan afşarlar oldu. ruslar uzun süre boyunca kafkasların güneyine girmeye cesaret edemedi. çocuk yaşta olan şah ile devlet yönetilemeyeceğini anlayan nadir şah devlet büyüklerinin tavsiyesiyle 3. abbas'ı tahtından indirerek kendini şah ilan ederek afşarlılar hanedanlığını kurdu.

    tek başına iran, azerbaycan ve kafkasya hakanı olan nadir şah ülke yönetiminde köklü değişiklikler yaptı. ilk olarak eski düşmanları olan hotakiler üzerine yürüdü. afganistan topraklarının tamamını fethederek hotakilere son verdi. doğduğu topraklarda büyük yağmalar yapan hotakiler tarihin kara sayfalarına gömülmüş oldu. fakat hotakilerin radikal sünni olması müslüman dünyasında pek hoş karşılanmamıştı. afşar hakanı ordusunda çok sayıda sünni türkmen bulunduruyordu. böylesine bir zafer kendisine dosttan çok düşman kazandırmıştı.

    babürlüler nadir şah'ın fetihlerinden çok rahatsız olmuştu. bunun üzerine nadir şah afgan seferinden sonra hindistana yöneldi. babürlerin yönettiği hintli ordusu sayıca afşarların 4-5 katı olmasına rağmen büyük yenilgiye uğradı. delhi'yi yağmalayan nadir şah pakistan ve batı hindistanı kendi topraklarına kattı. bu savaştan sonra babürlüler hindistanda eski gücüne ulaşamadı. hindistan seferi sonrası elde ettiği ganimetlerden dolayı 3 sene boyunca vergi toplamadı.

    hindistan seferi sonrası başkentine geri dönen nadir şah büyük şok yaşadı. büyük oğlu rıza'nın hindistan seferi sırasında öldüğünü sanıp safevilerin kendisine karşı ayaklanma korkusuyla 2. tahmasb ve 3. abbas'ın hayatına son verdiğini ve sonrasında tahmasb'ın kardeşi olan eşinin canına kıydığını öğrendi. adalete saygısı sonsuz olan nadir şah kendi oğlunu tahtından men ederek bütün görevlerinden uzaklaştırdı.

    türklük bilinci çok yüksek olan nadir şah kökenini asla unutmadı. hükümdarlığı süresince kafkasyadan bengale kadar bütün devlet görevlileri türkçe konuşmayı mecbur kıldı. osmanlının, türklerin kurduğu en büyük ve en köklü devlet olduğunu kabul edip sıcak ilişkiler geliştirmeye çalıştı. amacı iki türk devletini birleştirip çift monarşi ile yönetilmesini sağlamaktı. devletin en üst görevlerinde kaçarlar ve afşarlar yer aldı. turan düşüncesine 1740'lı yıllarda inanıp bunun için uğraştı. orta asya türk devletleri olan hive ve buhara hanlıklarına üstünlüğünü kabul ettirdi. bu uğurda elinden geldiği kadar az kan döktü.

    mezhep ayrımının türklerin en büyük sorunu olduğunu yüzyıllar önce görebildi. safeviler ile osmanlılar arasındaki sürtüşmelerin en büyük sebebinin mezhepsel olduğunu düşünüyordu. bunun için safevilerin uyguladığı katı şii uygulamalara son verdi. camilerde 4 büyük halifenin ismini okutup sahabeler hakkında kötü konuşmayı şiddetle yasakladı. necef kentinde şii ve sünni ulemayı bir araya getirerek ortak noktalarda buluşturdu. caferiliğin 5. mezhep olarak kabul edilmesi için büyük uğraş verdi. sünni-şii ayrımını tamamen bitirip islami reformu hedefledi. ayrıca muta nikahını yasakladı.

    osmanlı-afşarlar ilişkilerinde belli bir yumuşama olmasına rağmen savaş durumu devam ediyordu. nadir şah osmanlılara karşı önemli bir barış teklifinde bulundu. caferiliğin 5. mezhep olarak kabul edilip osmanlı halifesinin üstünlüğü ve caferilerin hicaz topraklarında rahatlıkla hac vazifesini yerine getirmesini istiyordu. safeviler zamanında zorla şiileştiren devletin bu derece dönüş yapması büyük şaşkınlık yaratmıştı. nitekim osmanlı uleması böyle bir teklifin siyasi olduğu ve gerçekleşmesinin mümkün olmadığını savunuyordu. erzurum'da osmanlı destekli bir safevi şehzadesi olduğunu iddia eden bir şahsın ortaya çıkması nadir şah'ın sabrını taşırdı. musul, erzurum ve bağdat'ı hızlı şekilde işgal edip osmanlı'yı istediği barış şartlarına zorlamak istiyordu. hızlı şekilde kerkük ve erbil'in ele geçirilmesinden sonra musul'da türk komutan'ın 40 gün boyunca direnmesi sonucu nadir şah isteklerinden vazgeçmek zorunda kaldı. halbuki istekleri osmanlı'nın oldukça lehineydi. kasr-ı şirin anlaşmasından daha net sınırları belirleyen bu anlaşma sonrası uzun süre osmanlı-iran savaşı yaşanmadı. osmanlı sultanının iyi niyet göstergesi olarak gönderdiği özel hançer ise yoldayken nadir şah hayatını kaybettiği için geri döndü ve topkapı sarayına konuldu. bugün bile görebiliriz. osmanlı gene de nadir şah'ın gönlünü alabilmek için caferilerin haç vazifesini yerine getirmesine izin verdi.

    osmanlı sultanı 1. abdülhamid ile nadir şah arasında gerçekleşen sıcak hava bazı afşar ve kaçar liderlerinin canını sıkmıştı. nadir şah kendisine isyan eden lur~irani bir millet~ kökenli vatandaşları doğuya sürgün etti. bunların arasında afşarlar sonrası iran şahı olacak zendliler de vardı. safeviler döneminden beri radikal şii yönetime sahip devlet değişime ayak uyduramıyordu. nadir şah bu yüzden pek çok iç düşman edinmiş ve suikastlere maruz kalmıştı. içinde kendi akrabalarının da bulunduğu son suikast girişimi başarılı oldu. ölmeden önce 2 suikastçıyı öldürmüş ve pek çoğunu yaralamıştı. horosan'ın yenilmez aslanı bu suikast ile hayatını kaybetti.

    nadir şah sonrası afşarlar uzun yıllar boyunca iç savaşlar yaşayıp sonunda tarihten çekildi. nadir şah sonrası sadece 3 sene şah olarak kalabildiler. bu 3 sene içerisinde 3 farklı hükümdar başa geçti. nadir şah'ın torunu şahruh küçük yaşta şah olmasına rağmen önce tahtan indirilip gözlerine mil çekildi sonra kumandanları sayesinde tekrar tahta oturdu. fakat küçük yaşı ve mil çekilmiş gözleri yüzünden zendlilerin kuklası olarak kaldı. en sonunda kaçarlar tarafında tahtından indirilip işkenceyle öldürüldü. aynı şekilde nadir şah'ın akrabalarının hepsinin ya gözlerine mil çekildi yada öldürüldü. gözlerine mil çekilenlerin torunu afşar nadiri soy ismini alarak onun ismini devam ettirdiler. bugün bile nadir şah'ın torunları aynı soyadlarıyla iran'da bulunmaktadır.

    nadir şah doğunun son fatihiydi. batılı tarihçiler kendisini 2. iskender veya doğu'nun napolyonu olarak anar. büyük topraklar hükmetmesine rağmen türklük şuuru çok yüksekti. girdiği her savaşta zafer kazandı. sadece 11 yıl hükümdarlık yapmasına rağmen döneme damgasını vurdu. kazandığı büyük zaferler ve fethettiği büyük topraklara rağmen osmanlılar ile sıcak ilişkiler kurup onların dini üstünlüğünü tanımak istedi. eğer amacı gerçekleşseydi turan ülkümüz belki o yıllarda gerçekleşmiş olacaktı. ne yazıkki ne osmanlı uleması içerisindeki yobaz sünni alimler, ne de bağnaz şii din adamları böyle bir şeyin gerçekleşmemesi için elinden geleni ardına koymadı.

    not: bu yazı alıntı değil el emeği göz nurudur. okuyan herkese ayrı ayrı teşekkürlerimi sunarım.

  • 3 yasinda menenjit geçirip kör olmus, sonra 7 yasinda kendiliginden görmeye baslamistir tekrar. ama hayati boyunca talihsizlikler, acilar pesini birakmamistir. küçük kizini yine menenjite kurban vermistir. ve cenazesini kaldiracak parasi bile yoktur o zamanlar.
    hayatim adli otobiyografisinde geçen çok içli bir hikayedir bu: sabah saatin dördünde öyle ümitsizce para ararken, kendisi gibi fakir arkadaslarinin yardimlari da yetmezken ve cenaze masraflari için gerekli 10 frankin eksikligini hissederken bir adam laf atar arkasindan, "benimle birazcik eglenmek için ne istersin?" diye. "10 frank" der o da. küçük bir otele giderler. yabanci 10 frank'i pesin verir hatta. ve yapamayacagini anlar o zaman edith. aglamaya baslar adamin karsisinda; ve hikayesini, çocugunu kaybettigini, topraga verecek parasi bile olmadigini anlatir. ve adam parayi alarak gitmesine izin verir...
    söyle yazar piaf (ki fransizca serçe demektir piaf): "iste, bugüne kadar darda kalanlara en ufak bir karsilik bile beklemeden yardim etmemin asil nedeni bu adamdir. peki, bu adam bana bir fahise gibi davranmis olsaydi... belki de bugün birçok insanin vücudunu, birçogunun da ruhunu son anda kurtaran biri olmayacaktim. bugün dahi, bana başkalarina yardim etme duygusunu saglayan bu insana minnettarim".
    bilmiyorum, hislenirim ben...