hesabın var mı? giriş yap

  • mamak komple ilce olarak dugun salonudur. sezon acildiginda evinizin bir balkonundan kasap havasi bir balkonundan cifte telli diger bir balkonundan ise damat halayıni görebilirsiniz. dugun yapacak yer yokmuş. peh. at iki masa sandelye sokaga kim bilecek mk. bir de seçim şarkısının hoparlörleri yirtarcasina fırladıgi sikindirik seçim arabaları. vallaha tam şenlik alani.

    (bkz: sene 2015)

    debe editi: (bkz: minik gülce için yardım kampanyası)

  • flaşbakınla bi 15 yıl öncesine dönelim. sene 1997 civarı. her mahallede kesif bok kokulu atari salonları ve içinde cıvıl cıvıl bir nesil. gözleri dönmüş bir şekilde adukent, apargat çekenler, mustafa'yla kadillağa binip kendini miami'de sananlar, mortal kombat, tekken önünde bekleşen zayıf, çelimsiz bir elde ekmek arası domates peynir bebeler... işte bu nesil.

    bizim buralarda ne hikmetse atari salonlarındaki aletlerin jeton giriş yeri köşeli değildi. bildiğin düz, yuvarlak bir delik anlayacağın. adam jetona 100 kuruş istiyor o zamanlar. lan it, 100 kuruşu bulsam gidip max, panda stix neyim alıp yerim, içinden beleş çıkar bir daha yerim. para mı basıyoruz biz? hah tam bu soruya müteakip benim jeton düştü. köşeli değildi tabi. ablamın para koleksiyonu kutusu richie richin gözlerindeki dolarlar gibi parladı bende. içinde yıllarca biriktirilmiş madeni para koleksiyonunu çekmeceden bulmamla birlikte soluğu atari salonunda alıp hunharca katletmem, ablamda yıllardır "bu benim koleksiyonlarım nerde gören var mı?" sorusuna dönüşmüştü tabi. ama günler haftaları haftalar ayları kovaladıktan sonra iktisadın en mühim konusu kıt kaynaklara yenik düşmüş, sadece domates peynirli ekmeğimle "bi el versene bak ben geçerim senin için" gibi dravdan laflar etmeye başlamıştım.

    11 yaşlarındaki bu veletler için çareler bitmezdi yine de. bisikletlerin fren telini delikten sokup çıkarmak suretiyle sınırsız hak elde edebileceklerini anlamaları çok da zor olmamıştı. matematikte ilk defa x görüp saatlerce bu x ne lan diyen bu gençler bisiklet teliyle saatlerce atari oynuyordu.

    taa ki baba atari salonunun kapısında eller cepte dikilip, o dayaktan beter bakışlarıyla seni süzene kadar... kafa yere çevrilir ve salya sümük eve gidilirdi. hakkını helal et amca. her akşam o kasayı açtığında gördüğün suudi dinarları, avusturya şilinleri için beni affet.

    zorunlu edit: bazı arkadaşlar suudi dinarı olmaz demiş. arkadaş 12 yaşındaydım aklımda öyle kalmış. 15 yıldır ne suudi arabistan parası gördüm ne gazetelerin ekonomi sayfasını açıp suudi parasını merak ettim. sikimde de değil zaten :) . dinara sokim mustapha'ya bişey olmasın.

  • insan olarak iyi taraftarlara sahip takım.

    şurada 1 yıldan fazla zaman geçirdim yazar olarak. bu kadar süre zarfında sporla ilgili başlıklara yazmaktan kaçındım. sol tarafta bile görünmüyor spor yazıları. entryler sığ, objektif değil, yazanlar kompleksli. ama bu konuda beşiktaş taraftarı her zaman için ayrı bir yerde benim için. hiçbir zaman ortalama bir futbol seyircisi olarak görmemişimdir onları. 3 büyükler içinde taraftar sayısı bakımından azdırlar belki ama özdürler. şurada girilen fenerbahçe ve galatasaray entrylerine bakarsanız hepsinin ne kadar kin, öfke, cehalet dolu olduklarını görürsünüz. en beğenilenlere giren hiçbir entryleri güzel bir anı, hikaye vs. içermez. ya kendi takımlarıyla övünürler, ya da rakip takıma laf sokarlar övünülecek bir durum olmadığında. sürekli saldırıya hazırdırlar. düşünüp tartmadan, umarsızca savunurlar takımlarını. her zaman için haklıdırlar, hakkı yenilendirler, azınlıktırlar. kazandıkları zaman sesleri çıkmaz, en küçük bir hatada ortalığı yıkarlar. şike yaparlar, teşvik verirler, hakemleri ve federasyonu tehdit ederler.

    yönetenleri de taraftarından farklı değildir. fenerbahçe'nin son başkanlarına bakarsanız mafyadan farkı kalmamıştır. galatasaray özhan canaydın dışında fenerbahçe'den biraz daha düzgün insanlar tarafından yönetiliyormuş algısı yaratsa da çok farkları yoktur. basın üstünde sürekli baskı yaratırlar. fenerbahçeli spor yorumcuları rıdvan dilmen, ömer çavuşoğlu iken galatasaray'ınkiler hıncal uluç, gökmen özdenak gibi adamlardır. düşününce düzgün, objektif yorum yapan adam bulamazsın.

    beşiktaş'a gelince dediğim gibi taraftarı bütün futbol seyircisinden sıyrılan bir taraftar grubudur. öncelikle hayata karşı bir duruşları vardır. eğer uğur mumcu'nun ölüm yıldönümüne giderseniz, her sene bir grup ankaralı çarşı grubu üyesi bayraklarıyla ordadır mesela. ülke meselelerine karşı her zaman duyarlıdır. ne kadar da mağdur olsalar seviyelerini korurlar. verdikleri tepkiler bile seviyelidir, usturupludur. diğer büyüklere göre hakları daha fazla yenilmiş olsa da aziz'in dediği gibi seslerini diğerleri kadar çıkarmamalarının sebebi ezikliğinden değil büyüklüğündendir. takımda bir emre belözoğlu, volkan demirel, hakan şükür gibi adam bulamazsınız. başkanları bütün ülkenin saygı duyduğu süleyman seba'dır. spor yazarları kazım kanat, feridun düzağaç gibi adamlardır.

    neyse diyeceğim şudur ki ; islam çupi'nin klasik sözü var ya. "fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz." ben bir fenerbahçeli olarak, ki yılların fanatik taraftarıyım, bu büyüklüğün artık beşiktaş için geçerli olduğunu düşünüyorum. belki fenerbahçe kadar zengin değil, belki galatasaray kadar kupası yok. ama her zaman taraftarıyla, yönetimiyle, futbolcusuyla totale vurulduğunda diğer iki takımla kıyaslanmayacak bir seviye farkı yaratmışlardır son senelerde. helal olsun.

  • bakın puanlama sistemi ile anlatacağım ;

    erkek : ortalama bir üniversite okumuş, kıdemli mühendis, 15.000 tl geliri var, tipi, boyu ortalama, espri yeteneği ortalama, ortalama genel kültürü var, ortalama model arabası var, kirada tek başına oturuyor, instagramda 163 takipçi; 7 puan verelim

    kadın : lise sonrası devam etmemiş, bir işe girip bir çıkıyor, sabit geliri yok, ailesiyle yaşıyor, ortalama boy, ortalama güzellik, genel kültür ortalama altı, instagramda 761 takipçi. ; 4 puan verelim

    7 puanlık erkeğimiz, 4 puanlık kız ile tanışmak için mesaj atar. ancak 4 puanlık kızımız, 7 puanlık erkeğin profilini inceler, 'ay bu hadsiz ne cesaret bana mesaj atıyor' diye düşünür. mesaja cevap bile vermeye tenezzül etmez. tanışma gerçekleşmez.

  • yazıklar olsun ya. orası acil. kayıt yapan maskesiz kişilerin ses tonundan bile belli bir aciliyeti olmadığı. şov yapıyorlar, milletin sağlığını tehlikeye atıyorlar.
    allah yardımcısı olsun tüm hekimlerin. sen yıllarca oku, emek ver. ne saygınlığın kalsın, ne hayat kaliten. çok yazık.

  • günün birinde kaptan bravo’nun gemisi açık denizlerde yol alırken, gözcü direğin tepesinden seslenmiş: ‘uzakta bir korsan gemisi göründüüüüü!’

    bunun üzerine tüm mürettebat dehşet içinde sağa sola koşuşturmaya başlamış. kaptan bravo sakin bir sesle yardımcısına seslenmiş: “bana kırmızı gömleğimi getirin!”

    yardımcı derhal kaptanın kırmızı gömleğini getirmiş… bravo gömleği giyerken adamlarını savaş düzenine sokmuş ve korsanları yenmiş...

    daha sonra, gözcü bu kez bir değil, iki korsan gemisini tespit etmiş...

    kaptan bravo bu kez de kırmızı gömleğini istemiş ve yine korsanları duman etmiş.

    o akşam, bütün mürettebat güvertede oturmuş, o günkü zaferi konuşurken, adamlardan biri kaptana sormuş:
    ‘kaptanım, çok merak ettik, niye hep savaştan önce kırmızı gömleğinizi istiyorsunuz?’

    bravo cevaplamış:
    “eğer saldırı sırasında yaralanırsam kırmızı gömlek akan kanımı belli etmez, böylelikle siz de korkusuzca düşmanlarımıza direnmeyi sürdürürsünüz.”
    ortalığı bir sessizlik kaplamış... adamların yürekleri kaptanlarının cesaretine duydukları hayranlıkla güm bede güm atıyormuş...

    şafak sökerken gözcü bu kez bir değil, iki değil, tam on korsan gemisinin yaklaşmakta olduğunu tespit etmiş. mürettebat kutsayıcı bir sessizlikle kaptanlarına bakarak, onun o artık alışılagelen kırmızı gömlek talebinde bulunmasını beklemeye başlamışlar.

    kaptan bravo çelik gibi gözleriyle gemisine yaklaşan korsan filosuna bakmış, sonra korkusuzca adamlarına dönmüş ve sakin bir sesle bağırmış:
    bana kahverengi pantolonumu getirin!

    mustafa denizli şimdilik kırmızı gömleğini istiyor ama bence kahverengi pantolonu isteme zamanı geldi.

  • tam 1 senedir hastanelerde doğru dürüst kendime ortopedi anneme ise kardiyoloji randevusu bulamıyorum. tam 1 senedir! neden biliyor musunuz? sağlık sisteminin yavaşlaması yüzünden.

    ister aşı ol ister olma. sokaklardan ekmek toplayan insanların olduğu bir ülkede gerçekten insanların aşı vs olup olmaması umurlarında mı sanıyorsun? aşı olmazsan ne mi olur? sağlık sistemi çökmeye başlar. yarı kapasitede hizmet veren doktorlar, covid birimlerine kaydırılmış sağlıkçılar derken kimse normal sağlık hizmetini alamaz olur. bir de sinirle yazmış; "huaaa size ne kardeşim aşı olayım olmayayım huaaa".

    şubat 2020 tarihinde birleşmiş milletler ülkelere covid salgınına karşı sağlık sistemlerinin koruyacak önlemler almalarını önerdi. daha virüs türkiye'de yokken. ilk günden beri aşının da maskenin de yasakların da tek amacı sağlık sistemini ayakta tutmaktı. bir rapor vardı 2016'ya ait sanırım. hemen bugün ülkede ki tüm hastaneler hizmet vermeyi durdursa günlük ortalama 13bin insanın ölme ihtimali üzerine senaryolar vardı.

    vazgeçin artık şu aptalca "aşı olsam da hastalık bulaşacak hüüü" zırvasından. aşı zaten ağzınızı yüzünüzü yok eden bişey değil. adam daha aşı olunca virüsü kapsa dahi daha rahat atlatacağını anlamamış, aşının virüsü yok ettiğini sanıyor gelmiş burada tespit sıçmış. yazık günah soluduğunuz havaya.

  • benim de başıma geldi, sonrasında tüm vücudum bir hafta boyunca ağrıdı çünkü acımasızca ev taşıttılar.

    3 kız okulun ilk günü 3 farklı öğrenci yurdundan 3 gerizekalı toplamış, birbirini tanımayan 3 gerizekalı bir kamyon eşyayı eve yerleştirdi ve yurtlarına dağıldı.

    sonraki günlerde bu 3 kız bu 3 gerizekalı ile muhatap bile olmadı. 3 gerizekalı ise arkadaş olup aynı eve çıktı.

  • yüreğimi en çok yakan diyalogu;

    snape: madem ölmek umrunda değil, neden bunu draco'nun yapmasına izin vermiyorsun?
    dumbledore: o çocuğun ruhu henüz o kadar zedelenmiş değil, benim yüzümden paramparça olmasını istemem.
    snape: ya benim ruhum dumbledore? ya benimki?