hesabın var mı? giriş yap

  • çok severim ben bu amcaları. beyaz peynir konusunda çok hassas olurlar ve her yerden beyaz peynir almazlar. ama buldukları yerleri de sürekli değiştirirler. bir dönem köşedeki bakkal süper olur, sonra bozar. bir dönem köşedeki süpermarket iyidir ama bir süre sonra mandırayı değiştirdiğinden orası da bozar. bir ara arka sokakta bir peynirci açılır, bir-iki ay oraya devam edilir. sonra orası da kesmez. bütün bir ömür kahvaltı sofrasında beyaz peynir kritik ederek geçer ve aslında hoş bir durumdur bu. çünkü beyaz peynir hakikaten önemlidir ve iyisi süper olur.

  • pop müzik listelerini sarsacak yeni hit parça.

    nakaratı şöyle:

    yazgımla kanlı bıçaklı
    hükümet hep alacaklı
    hayalim üç kelime
    o da şöyle vali mutlu tutuklu

  • "şırnaktan arkadaşım geldi "ee o kadar yol geldik bi meyveli lahmacun ısmarlarsın" dedi meğersem waffle istiyormuş amk..."

  • "ben baggalım baggaaal.." (erdal bakkal)
    "nihal'i harcayacaklar matmazel" beşir
    "hayaat öyle zooordur ki yeğeeeen" özellikle "yeeeeğeeen" ramiz dayı

  • ne zaman bir yerde görsem, tasarımla ortadirek arasında gittikçe büyümeye devam eden boşluğa lanet ediyorum. tasarımlar güzelleştikçe, bizden hızla uzaklaşıyorlar. çünkü daha önemli vatandaşlık görevlerim var. geçmediğim köprünün parasını ödemek gibi, bayburt'a kütahya'ya havaalanı yaptırmak gibi, kalyon'a, cengiz'e ihalaler kazandırmak gibi... bunun için de vergi cennetindeki hurilerden biri olarak, daha fazla vergi ödeyip ne zaman yolda kalacağı belli olmayan bir arabaya binmek zorundayım.

    xc90'la da ilişkimiz bu şekilde. tam diyorum bu ay 1000 tl arttırdım böyle giderse, 1000 ay sonra 116. doğumgünü hediyesi olarak kendime bir tane alırım, binmesem de olur evin salonuna çeker iki lafın belini kırarım ama olmuyor. vergi tanrıları boş durmuyor. biriktirdiğim her tl'yi anında vasıfsız hale getiriveriyorlar.

    hal böyle olunca da, üretim bandından çıkmış bir üründen çok, sonsuz güçteki bir kudret tarafından tasarlanmış bir cennet dekoruna benzeyen xc90'a binmek de hava boşluğunda yok olup giden bir düşünce olarak kalıyor. bari her parası olana satmasalar. toefl, kpss falan sorsalar.

  • garip bir gerçek. adam dünyaya adam olarak gelmiş mübarek.

    ne kadar eski klipleri karıştırsam da bu sanatçımızın gençlik hali yok. clint eastwood'un var, jack nickolson'un var, ibrahim tatlıses'in var bu abimizin yok.

  • neredeyse 120 entry boyunca, filmden umdugunu bulamamislarin serzenisleri bir kubrick sever olarak icimi burktu; umutlu bakindim saga sola, bir yoldas aciklama yapmis olsun, sair burada sunu demek istedi desin diye. olmadi, cikmadi boyle biri; ciktiysa da ben gormezden geldim, tum basariyi kendime maletmek istedim. evet, isbu entryler ve beraberindeki subjektif yorumlar, bu sahane filmi izleyip de bir anlam veremeyenlerin yardimina kosmak icin yazilmis oldugundan hatirlatalim, gunluk dozajin cok ustunde spoiler ihtiva eder:

    insanin dogusu *
    ilk sahneler zeki hayatin baslangic safhalariyla ilgilidir. insanin oncullerinin hayatina tanik oluruz. mucadele mutemadidir ve korku heryerdedir. bu karmasa arasinda yekpare tasimiz uzaylilar tarafindan oraya konulur ve meraki, korkusunu yenecek kadar gelismis olan bireylerin dokunmasiyla bir evrim katalizoru gorevi gorur. [bu arada romanda tasin boyutlari verilmis ve 1 4 9 un katlari oldugu gorulmus] insan ilk defa gercek ustunluk duygusunu tadar, etrafindaki dunyayi sekillendirmeye ve aletlerle diger canlilara hukmetmeye baslar. iste o kaval (yahut kaburga) kemigi bu surecin baslangicini temsil eder. bu noktada, hic de uzmani olmadigim sinema tarihinin en muthis gecis sahnelerinden biriyle uzay cagina baglaniriz…