hesabın var mı? giriş yap

  • ilerde bir çocuğum olduğunda ve 3-4 yaşlarına geldiğinde ilk izleteceğim anime olacak filmdir. ben ki çocukların içi boş vizyonsuz televizyon çizgi filmlerini izlemelerine karşı olan birisi olarak miyazakinin filmlerinin her birinin belli yaşlara göre sınıflandırılıp çocuklara izletilmesi gerektiğine inanıyorum. bu filmlerde ırk, din, insanları ayıran farlılıklar gibi kavramlar ön plana çıkarılmıyor, sadece saf sevgi, içtenlik, saygı, sorumluluk bilinci ve bolca hayal gücü var. çocuklarım da iyi bir çocuk olurlarsa şirinleri değil totoroyu görsünler.

    komşum totoro da sevgiyi, dostluğu, aileye ve çevreye karşı tutumu, doğa sevgisini en güzel şekilde anlatan, 88 yapımı olup eskimeyen bir anime. *

  • yandaş mısınız?

    general mi olmak istiyorsunuz?

    amaa askeri okul bitirmediniz mi? hatta sizi almadılar mı?

    hiç problem değil artık akp hükümeti sayesinde her yandaş general olabiliyor.

    bu fırsatı kaçırmamak için yapmanız gereken tek şey ilçe teşkilatımıza üye olmak.

  • hani kadına şiddet olaylarında "her şeyden önce kadınlar annedir, annelerimizdir" falan deniliyor ya işte bu konuya hassas bir dokunuş yapan, maggie gyllenhaal filmi.

    baba olmanın her erkeğin harcı olmadığını bir şekilde kabullenmişiz de konu anneye gelince nedense işler değişiyor. eski kuşağın geleneğini sürdüren; öpmeyen, sarılmayan, gülüp şakalaşmayan, sevgisini asla göstermeyen ya da başı sıkışınca çekip giden babalara aşinayız mesela. ama buradaki yorumlarda da film ile ilgili en çok annenin, çocuğun yaralanan parmağını öpmemesi yadırganıyor. bu hareket doğrudur demiyorum ancak net bir şekilde kınayamıyorum da çünkü gerçekten her kadın "anne" olmaya uygun değildir.

    belki bizim annelerimiz de kendi içlerinde bu savaşı vermiştir. çocuklarını ölesiye seviyor olmak da anneliği tam anlamıyla benimsemiş olmak anlamına gelmiyor çünkü. çoğu anne bunu asla dillendiremezken birçok kadın ise özgür bir şekilde çocuk sahibi olmamayı 'seçebiliyor'. zaten filmin verdiği mesaj tamamen bu; anne olup olmamayı seçebilme özgürlüğünün bazı tabuların yerini alması. bu konunun yazar ve yönetmen bağlamında tamamen kadın perspektifinden sunulmuş olması filmin her noktasında kendisini hissettiriyor. o şahane oyunculuğunu oscar'la taçlandırmış olan olivia colman'ın canlandırdığı karakter leda; eğitimli, tek başına tatile çıkabilen, lafı fazla uzatan adamı kibarca susturup yemeğine devam edebilen, tehditlere boyun eğmeyen, geçmişiyle yüzleşirken yaşadıklarından pişmanlık duymayan ve kendisinin kabullenemediği annelik kavramını benimseyebilmiş ya da bununla mücadele eden kadınlara da saygı duyan yani kesinlikle sıradan olmayan bir kadın.

    sonuç olarak filme genel olarak baktığımızda leda'nın üzerinde nispeten fazla durulmuşken diğer tüm konu ve karakterler derinleşmeden darmadağın ve yüzeysel kalmış. biraz şunu gösterelim biraz da şunu anlatalım derken süre uzayınca "kestik" deyip bitirmişler sanırım. karakter gelişimi ve olay örgüsü üzerinde biraz daha oynanıp vurucu bir iş çıkarılabilirdi bu kadroyla. yine de yönetmenin ilk deneyimi oluşu ve konu baz alındığında fena olmamış diyebilirim.

  • link; >>>>

    bu insanları bu raddeye getirecek kadar yormanın manası nedir ya? sonrası beyin göçü… tabii ki göçecek abicim. avrupaya gider günde 20-30 neyse hasta bakar, akşam kendine, ailesi, ayırabileceği vakti kalır.

    burda hekimlerimizin haklı olduğunu düşünen bir birey olarak; her defasında “yol yaptık, hastane yaptık” diye pr yapan iktidar ve yardakçılarının harladığı cehalet ateşi yüzünden tüm parlak beyinlerimizi bir bir kaybediyoruz. az imkanı olan kaçıp gidiyor.

    ortadoğunun pisliğinden uzaklaşacağımıza git gide b*kunun dibine doğru batıyoruz. farkında değiller gırtlağımıza dayandıklarında çok geç olacak.

    “ kaçıp gitmek çözüm mü ?” diye soruyorum kendi kendime. bir insanın 50 yıl her şeyden tat alarak yaşadığını düşündüğüm zaman “evet, çözüm” diyorum. ama memleketimi düşündüğüm zaman “kendinden taviz vermeyen insanlar için, kendinden taviz vermek ve verdiğin tavizlerin suistimal edildiğini görmeye ne kadar dayanabilir bir insan?” diye düşündüğümde son noktaysa floodu yazan hekim arkadaşın geldiği noktadır herhalde.

    bu doğrultuda şu an için elimden gelen; insana, doğaya saygılı bir birey olmak ve çevremdeki insanları bu şekilde etkilemek…. toplumumuz adına hekimlerimizden özür diliyor, insanüstü çabalarınız içinse teşekkür ediyorum…

    alt edit: keşke her memur hekimlerimiz kadar liyakat sahibi olsaydı. belki o zaman daha yaşanır bir ülke olurduk.

    edit1: abi ne iğrenç insanlar yaşıyor bu ülkede yahu. alt entrylerde mühendis, doktoru kıskanıyor resmen. bazı kişilerde sağlık çalışanına şiddeti mesleğin zorluğu olarak görüyorlar inanamıyorum.

    edit1: (#134749714) kesinlikle bu vari bir önem alınıp hekimlerimiz yetkilendirilmeli.

  • oy verdikten sonra açıklamalarda bulunan cumhur ittifakı istanbul büyükşehir belediyesi adayı binali yıldırım'ın helallik istemesi olayıdır.

    “bilerek, bilmeyerek eğer bir istanbullu kardeşimize, rakiplere bir yanlış yapmışsak, haksızlık yapmışsak helallik istiyorum.”

    link

    kişisel not: "bilerek" yanlış yapmış ve haksızlık yapmış "bütün siyasetçilere" buradan kucak dolusu belalar diliyorum. rezil olun, ölmeyi dileyecek kadar acı çekin, burnunuzdan gelsin. xoxo

    not-2: o son kadehi icmiycektim, bir temennisini mesajla iletmiş buraya ekliyorum: "çocuklarınızdan da çıksın".