hesabın var mı? giriş yap

  • türkiye'de olması muhtemel olay. evinize hırsız giriyor. kameraya çekip polise gidiyorsunuz. polis bir şey yapmıyor. sepetliyor sizi. sonra youtube'a görüntüleri veriyorsunuz. hoppaaaaaa sabıkalı hırsız afakan tepecikoğlu, hakkınınzda suç duyurusunda bulunmuş. bunun mahalleden arkadaşları evinizin önüne gelip, "adi herif. beni nasıl ifşa edersin? özel hayatım o benim" diye bağırıyor.

  • trafik ışıklarında bekleyen suriyeli dilenciler için kılını kıpırdatmayan zabıtadır. zira bilen bilir, türkiye'nin çoğu yerinde artık bu dilencilere komisyon karşılığı müsaade ediliyor. helal ekmek kazanmak yasak artık.

    ne çukur olmuş bu ülke arkadaş. düş düş dibi görmüyorsun.

  • öklid'in 2000 yıldan uzun süre önce elementler kitabının 9. cildinin 20. önermesinde tereyağından kıl çeker gibi yaptığı kanıttır.

    önce kanıtın görseli: 9. cilt 20. önerme

    peki öklid bu kanıtı nasıl yapıyor?

    direkt olarak sonsuz sayıda asal olduğunu kanıtlayarak değil, sonsuz sayıda asal olmamasının imkansız olduğunu kanıtlayarak. yani öklid aslında bize sonsuz sayıda asal vardır demiyor, sınırlı sayıda asal olamaz diyor ve biz bu şekilde sonsuz adet asal sayı olduğunu anlıyoruz.

    kanıtı anlayabilmek için önce doğal sayılar hakkında bilmemiz gereken bir şey var:

    1'den büyük tüm doğal sayılar ya asaldır ya da iki asal sayının çarpımıdır. yani basitçe bir sayı çift ise asal sayı olan 2'nin bir katıdır, tek ise de ya 2 dışındaki asal sayılardan birinin katıdır ya da kendi başına asal sayıdır.

    şimdi kanıta geçelim:

    matematikte bir hipotez hakkında 2 ihtimal vardır. o hipotez ya doğrudur ya da yanlıştır.

    diyelim ki biz direkt olarak bir hipotezin doğru olduğunu kanıtlamak istiyoruz ama bunu yapmak çok zor. bu durumda direkt kanıt yapmak yerine o hipotezin yanlış olduğunu varsayıp çelişki bulabilirsek dolaylı yoldan o hipotezin doğru olduğunu kanıtlamış oluruz. buna latince reductio ad absurdum, türkçe ise olmayana ergi denir.

    hipotezimiz: sonsuz adet asal sayı vardır.

    şimdi bu hipotezin yanlış olduğunu varsayalım. bu durumda "sonsuz adet asal sayı yoktur" sonucuna varırız. bu da bize asal sayıların sınırlı olduğunu, yani sayılabilir olduğunu gösterir.

    asal sayıların sınırlı olduğunu kabul ettiğimizden n tane asal sayı vardır diyebiliriz. bu durumda her asal sayıyı a1,a2,a3 diye listelersek (a1,a2,a3,...an) şeklinde bir liste yazabiliriz.

    şimdi bu listedeki bütün sayıları çarptığımızı ve bu sayıya b dediğimizi farz edelim.

    b = ( a1 x a2 x a3... x an )

    a1 sayısı ilk asal olan 2'yi temsil ettiği için b sayısının bir çift sayı olduğunu biliriz çünkü 2 ile neyi çarparsınız çarpın sonu çift olur.

    eğer çift bir sayıya 1 eklersek sonucun tek bir sayı olacağını da biliyoruz.

    şimdi b sayısına 1 ekleyip ne olduğuna bakalım:

    b+1 tek bir sayı olduğu için 2'ye ve 2'nin katlarının hiçbirine tam bölünemez.

    tüm sayılar ya asal sayı ya da en az bir asal sayının tam katı olmak zorunda olduğu için b+1 sayısı ya asaldır ya da bir asal sayının katıdır.

    b+1 sayısını tüm asal sayıların çarpımınım 1 fazlası olarak yazdığımız için b+1 sayısını hangi asal sayıya bölmeye çalışırsak çalışalım 1 artacaktır ve tam bölünemeyecektir.

    örneğin mesela 87. asal sayı olan a87 sayısına bölersek (b+1)/a87 işlemi tam sayı vermez çünkü hangi asal sayıya bölersek bölelim elde 1 kalır ve tam sonuç çıkmaz.

    bu durumda b+1 sayısı asal sayı olmak zorundadır ama biz en büyük asal sayının an sayısı olduğunu söylemiştik ve b+1 sayısı an sayısından büyük.

    e demek ki en büyük asal sayı b+1 sayısıdır desek, bu sefer (a1, a2, a3... an, b+1) şeklinde bir tüm asal sayılar listesi yazıp aynı işlemi tekrar yaparsak yine gider b+1 sayısından daha büyük bir asal sayı buluruz.

    yani biz nereye kadar liste yaparsak yapalım belirli bir algoritma kullanarak bu listenin son sayısından daha büyük bir asal sayı bulabiliriz.

    demek ki asal sayılar liste halinde yazmakla bitmez. yani asal sayılar sonlu değildir. yani asal sayılar sonsuzdur.

  • bir erkek susuyorsa zaten yapılan yapılmıştır, hem de fazlasıyla, başka bir şey yapmaya gerek yoktur.

  • patron taifesini geçtim, bizzat işgüzar çalışanlar tarafından da gerçekleştirilen şey. "abi ne var yaa 2 saat daha çalışsak" şeklinde o kadar normalleşir ki sanki hayatın olmazsa olmazıdır. hatta daha da fenası, tam saatinde çıkan adamlar eleştirilir. "haah 18.00 oldu hemen çıkıyo" denir. e ne olacığıdı başka ?

    yarım kalan işlerin bitirilmesi adına elbette zaman zaman az da olsa mesai yapmayı anlayabilirim. patron baskısı altında elden başka bir şey gelmiyorsa, ya da aynı durumdaki arkadaşlarım için mesaiye kalmışlığım da çoktur ama abicim bunu normalleştirmeyin.

    şunu düşünün. günde 7 saat uyusan kaldı 17 saat. işe gitmek için hazırlanmak + trafikte geçen saatler toplam 2-3 saat. kaldı 14 saat. günlük çalışma süren 9 saat ! yani sana "yaşamak" için bırakılan süre sadece 5 saat. yemek, içmek, sosyalleşmek, eğlenmek ve bir sonraki gün çalışabilmek adına zihinsel ve bedensel yenilenme yapabilmek için sadece 5 saatin var.

    birçok makalede detaylıca işlendiği üzere günlük 4-5 saat çalışmanın kişisel ve toplumsal olarak yeterli olacağını da bir not olarak ekleyelim.

    bak yazdıkça geliyor alttan alttan. şimdi mesela "deadline" diye bir kavram var. elindeki adam sayısı belli. bu adamlar günde 9 saat çalışarak o işi 10 günde bitirebiliyor. fakat gel gör ki o adamlardan 7. gün sonunda işi bitirmeleri isteniyor. sebep ? büyük resme bakılırsa eğer ister bir inşaat projesi olsun, ister finansal rapor olsun, ister fiziksel bir ürün olsun normalden erken teslim edilmesi sadece ama sadece patronun cebine daha fazla para girmesi demek. 10 günlük işi fazla mesailerle 7 günde tamamladığın zaman x tane adam 27 saat boyunca sadece ama sadece patron adına iş yapmış oluyorsun.

    oysa pekala 2 yeni adam işe alınabilir ya da işin 10. günde bitirilmesi istenebilir. ama bunların da tamamı patronun cebinden çıkacak para demektir.

    böyle bir kurguda fazla mesai için ben nasıl isyan etmeyeyim ? "abi 2 saat kalıverelim yaa" diyen adamı nasıl makul bulayım ? saat 18.00'i vurduğu anda neden çıkmakta tereddüt edeyim ? zaten beni sömüren adamlara "al hocam az daha sömür" mü diyeyim ?

    işte bu yüzden fazla mesai yapmaktan daha çok bunun "normal" görünmesi sinir bozucu benim için.

  • üst edit: çok sayıda destek mesajı, benim için endişelenen insanların mesajları, konuyu haber yapanlar, öneriler, benzer durumda kalan insanların durumuyla ilgili mesajlar aldım. herkese çok teşekkür ederim bunun için... ev sahibi konuyla yakından ilgilendi, ve benim haklı olduğumu kendisine gerekli uyarının yapılacağını belirtmişti sabah... sanıyorum onun konuşması etkili oldu ve normalde akşam 7-8 gibi başlayan kaos şu anda yerini sakinliğe bırakmış durumda

    üst edit 2: benim için endişelenenlere tekrar tekrar teşekkür ediyorum. "uğraşma" sonuç alamazsın" diyenler de çok olmuş yine benim can sağlığımı düşünerek. haklı olabilirler. ancak bu olayda ben hem hukuki, hem insani hem de etik olarak yüzde yüz haklı olduğum için, tacizci ve rahatsız edici tavır son bulana kadar "mücadele" edeceğim... ve sanırım sonuç alıyorum...

    üst edit 3: apartman şişli harbiye'de

    türkiye'deki "ortadoğulu" sorununu şahsen tecrübe etmemi sağlayan olaydır.

    saldırı1
    saldırı2saldırı3

    olayı kısaca anlatmaya çalışayım:

    istanbul şişli'deki dairemde, 22 mart sabaha karşı saat 1.'de evin içinde yoğun bir duman ve yüksek gürültülerle uyandım. dumanın alt kattan geldiğini, mangal yaptıklarını fark ettim. gürültüler de aynı yerden, türlü böğürtüler-haykırmalar şeklinde geliyor.

    uyumak istediğim için gidip uyarmayı düşündüm ancak saat nedeniyle bundan vazgeçip polisi aradım.

    yaklaşık yarım saat sonra bir bekçi gelip şahsın zilini çaldı. ben de konuşmaları dinlemek için kapıyı açtım.- alt katta kapı açılınca daha fazla duman ve gürültüyü apartmana yayıldı- ancak buna rağmen mangal yapmadığını ve gürültü de çıkarmadığını evinde misafir olduğu için normal şekilde konuştuklarını söyledi. bekçinin "dumanı ben de alıyorum ve bu saatte yüksek sesle konuşamazsınız" demesi üzerine de "tencerede yemek yaptık" dedi...
    bekçi, kadına "ben sizi uyarmakla görevliyim bu yasak" deyince kadın iyice gemi azıya aldı ve sesini daha da yükselterek vergi verdiğini, oturma izni olduğunu söyledi; benim sorunlu olduğumu da bağıra bağıra söyledi. bekçiye benden şikayetçi olduğunu söyledi "hadi birlikte onun kapısına gidelim" dedi. bekçi de "böyle bir şey yapamazsınız bir şikayetiniz varsa karakola gidin" dedi.

    bütün konuşmaların sonunda bekçi tekrar "ben sizi uyarmakla görevliyim" diyerek gitti. bekçinin gitmesiyle birlikte kadın hışımla üst kata, yanında bir erkekle kapıma geldi ve bana hakaretler yağdırmaya başlaması bir oldu.

    beni rezil edeceğini, benim alçak olduğumu ve kendisinin bana göstereceğini arada sürekli olarak "sen kimsin" diye bağırarak tekrarladı. üzerime yürüdü ancak yanındaki erkek (ve daha sonra gelen iki kişi) onu tutup uzaklaştırdı.

    bağırmalarından apartmandaki başka insanlara da uyandı.

    ben de hakaretlerinin ve üzerime yürümesinin bir kısmını çektim. ve tekrar polisi arayıp olayı anlattım. onlar da ilgileneceklerini söylediler. (olayı takip edeceğim)

    sonuç olarak önce gürültü ve ızgara dumanına sonra da hakaretlere ve üzerime saldıran bir kadına maruz kaldım.

    bu kadını tanımadığım için tehditlerinin ne anlama geldiğini, bana zarar verip vermeyeceğini bilemiyorum tabii...

    sadece kendi adıma değil ülkem adına da endişeleniyorum.

    rahatsız ettiği için özür dileyeceğine "neden polisi aradın" diye üzerinize saldıran bir anlayışın şehirlerimizde yayılması maalesef bu tip olayları sıradan hale getiriyor, getirecek.

    edit:imla