hesabın var mı? giriş yap

  • doksanlı yılların sonu olsa gerek, ayakkabı satan küçük bir dükkanda çalışıyordum yazın. malum zor durumdaydık, yoksa neden çalışsın bir çocuk bütün gün, dört gözle beklediği yaz tatilinde...

    dükkanın sahibi haftalık verirdi bana. yemek paramı da yine haftalık olarak verirdi. yemek parası dediysem öyle matah bir şey değil. bir ihtimal esnaf lokantasında kuru-pilav yersin. velhasıl o paradan da ne kadar arttırırsam kardır diye, caminin önünde duran tostçuya gidip,

    "abi boş tostu ne kadara yaparsın" diye sormuştum.

    "boş tost"

    öyle ekmeğin üzerine biraz sulu salça sürüp ısıtıp verecek. verdi de. 3 ay o boş tostla doyurdum karnımı. çeşmeden su bir de. anneme de haftalığıma zam yaptılar dedim. karnımı lokantada doyurduğumu, köfte pilav falan yediğimi söyledim hep. hala bilmez canım benim. bilmesin de.

    kimse bilmesin boş tostun yavan tadını. hele çocuklar hiç bilmesin. onlar köfte yesin hep. çok mu zor?

  • kemal sunal'ın çoğu filmi böyle zaten ama gerek komedi olması gerek popülist olması olayı tolere ediyor. gurbetçi şaban'ın senaristi halit akçatepe. onun da böyle politik hassasiyetlere, stereotiplerden kaçınmaya dikkat ettiğini hiç sanmam.
    filmdeki tek ırkçılık almanlara karşı değil bu arada. göçmenlerin kaldığı evde cezayirli ile yunan kadın kavgaya tutuşunca türkler sebep yokken yunanı dövenlere katılıyor.
    ironik olarak gurbetçi şaban türkleri bir yandan çile çeken, ezilen, sömürülen olarak gösterirken şaban temsilinde istilacı, dolandırıcı, asalak olarak da gösteriyor. öte yandan filmde şaban'ın yenidoğan kızının adının monika koyulması, almanlar gibi kız arkadaşıyla bira içmesi, kaçak işçi çalıştıran patronu alman makamına ihbarla tehdit etmesi, almanlardan sosyal yardım alması, türkçe konuşan hans'a almanların az çocuk sahibi olması nedeniyle ''sizinkilerde hayır yok'' diyerek takılması gibi olumlu ögelerle almanları kategorik olarak kötü gösterme cürmünü bir nebze savuşturduğunu söyleyebiliriz.

  • yaptığı en büyük terbiyesizlik iddia kelimesini iddaa şeklinde bozarak insanların doğrusunun bu olduğunu düşünmesini sağlamasıdır. insanlar "iddaaya girerim ki" "fazla iddaalı bir kıyafet olmuş" "iddaa ediyorum o öyle değil" gibi cümleler yazar hale geldi. zaten kendi diline hakim olmayan bir milletiz, bu cahilliğin bu şekilde cesaretlendirilmesi büyük ayıp, terbiyesizlik, aymazlık.

  • ya all-star seçilecek ya da mip ödülü alacak basketbolcu. iki apoleti birden kazanması zor ama nba teamülleri gereği ikisinden birini mutlaka verirler ki büyük ihtimalle bu ödül de all-star olacak.

    dikkat edilirse alperen neredeyse her maçtan sonra rakip koçların övgüsünü alıyor. zaten maç içerisinde de yeteri kadar saygıyı ikili hatta bazen üçlü sıkıştırma getirerek de gösteriyorlar ve yine de durdurulamıyor. rakip oyuncular da neyle boğuştuklarının farkında, çoğu oyuncu alperen'e hak ettiği saygıyı duyuyor. koçlar ve oyuncuların all-star seçimlerindeki etkileri düşünüldüğünde all-star seçilmesi çok muhtemel. kontenjandaki rakipleri de alperen kadar bir takımın dominant gücü değil. bu da şansını yükseltiyor.

    bir aksilik olur ve seçilemez ise performansını ödüllendirmek için mip ödülünü verirler. genelde all-star seviyesinde performans gösterip bir şekilde seçilememiş bir oyuncuyu en azından onore etmek için bu ödül kullanılabiliyor. mesela hidayet'in mip ödülünü kazandığı sene all-star seçilememesi tepki almıştı ve bunu mip ödülünü vererek tölare etmişlerdi. 2014'te dragic yine buna benzer bir şekilde kazanmıştı. biraz dengeleme ödülü gibi kullanılıyor açıkçası.

    mip konusunda en büyük rakibi tyrese maxey fakat maxey her ne kadar büyük bir gelişme gösterse de bir takımın sürükleyicisi konumunda değil. sixers'ın bütün oyunu embiid üzerinden şekilleniyor ve maxey çok iyi bir şekilde embiid'i tamamlıyor. bir oyuncunun tırnaklarıyla kazıya kazıya bir takımın all-star seviyesinde ana sürükleyicisi olması mı yoksa olağanüstü bir gelişim göstermesine rağmen ana sürükleyicinin tamamlayıcısı olması mı sorusunun cevabı açık. tabii ki sonuçta bireysel bir ödül bu ve istatistiksel artışı yüksek olanın şansı daha yüksek oluyor ve maxey kazanırsa da hak etmediği söylenemez. maxey doğudan sakatlık yaşamazsa all-star seçilecek ve alperen seçilemezse mip'i alperen'e verip durumu dengelerler. ikisi de all-star olursa takım derecesi daha iyi olan olan maxey büyük ihtimalle ödülü kazanır.

    her koşulda alperen'in bu seneki performansı iki apoleti de hak ediyor gerçekten.

  • http://genclerbirligi.org.tr/kamuoyuna-duyuru-6/

    kamuoyuna duyuru
    cumhuriyetle yaşıt kulübümüz, türk sporuna olan katkısı, türk sporuna kattığı değerlerle ve duruşuyla taraflı tarafsız kamuoyunca yıllardan bu yana centilmen sıfatı ile anılmıştır. bu hem taraftarımızın tribünde yarattığı aile ortamı hem de kulüp politikamız gereği bizim de onurla göğsümüzde taşıdığımız bir sıfat olmuştur. bu sebeple de ankara’da rakip takımları centilmence misafir etmiş, rakip takımlardan da gittiği deplasmanlarda aynı şekilde karşılık görmüş; o karşılığı göremese de centilmence mücadele ile sonuçlardan bağımsız olarak sahadan ayrılmıştır.

    salı akşamı vodafone park’ta beşiktaş jk başkanı sayın fikret orman ve yönetim kurulu üyelerinin , başkanımız ve yönetim kurulu üyelerimize göstermiş oldukları misafirperverlik ve nezaketleri için teşekkür ederiz. benzer bir misafirperverliği rakip teknik direktör tarafından yedek kulübemize bir hoş geldiniz ziyareti ya da farklı şekillerde göremesek de futbolcularımız ve teknik ekibimiz centilmence mücadeleden vazgeçmemiş , mücadelenin sonunda da kazananı kutlamıştır. aldıkları 3-1’lik galibiyetten dolayı rakibimizi tekrar kutlarız.

    maç sonu rakip teknik direktörün yaptığı açıklamalar yaşça “büyüklük” sıfatının arkasına gizlenemeyecek kadar hatalı ve şaşırtıcıydı. ayrıca şenol güneş’e gelen her dostça uyarı ya da hatırlatmaya “büyüklük” sıfatıyla siper olanlara şunu da hatırlatmak isteriz;
    22 eylül 2015 tarihinde oynanan gençlerbirliği – beşiktaş maçından sonra merhum onursal başkanımız ilhan cavcav’ın hakemle ilgili yorumunu kasteden şenol güneş’in , “cavcav hakemi görmüş mü ki… uzağı görebiliyor demek, iyi” cümlesi kendisinin de bu kavramlara olan bakış açısını gösteriyor.

    maç sonunda sebebini bilmediğimiz bir şekilde “saygısız olduğumuzu söylediler, nasıl bir saygısızlığımız oldu bilmiyorum. ayakkabıları yoktu 10 çift ayakkabıyı biz verdik. bizi yenseler bizim ayakkabılarımızla yeneceklerdi” açıklaması ile “sözde” bir lütuf örneği sergilemesi ise kamuoyunun takdiridir. ancak biz hatırlatmak isteriz ki; saygı, “10 ayakkabı verilerek(!)” kazanılmayacak kadar önemli bir olgudur. ayrıca iddia edildiği gibi bir ayakkabı alışverişi olmamış, futbolcularımız sahaya kendi ayakkabıları ve malzemeleri ile çıkmıştır. ayakkabılar verilmiş olsa dahi; yapılan iyiliğin bu şekilde konuşulması, amiyane tabirle başa kakılması da bir o kadar söyleyeni küçülten söylemlerdir.

    beşiktaş gibi saygın ve büyük bir camianın teknik direktörü olması bile şenol güneş’in son dönemdeki davranışlarını ve açıklamalarını örtme konusunda yeterli olamıyor.

    şenol güneş’in bursaspor’da, yani bir anadolu takımında iken “istanbul’un havası kirli” cümlesini kurduğu dönemki hisleri baki mi bilmiyoruz ancak kendisinin o ima ettiği havadan etkilendiği çok açık.

    umuyoruz ki en kısa sürede bu durumdan çıkar ve yine herkesin sevdiği , saydığı şenol güneş olarak türk futboluna katkı vermeye devam eder.

    gençlerbirliği spor kulübü

  • aynı zamanda kupadaki en ruhsuz ve zevk vermeyen takımdır.

    kuzey makedonya, macaristan, finlandiya gibi nispeten zayıf takımlar bile çok güzel mücadele veriyor.

    edit: yalnız bizimkilerin de hakkını vermek lâzım, reklâmlarda hepsi süper oynuyor.

    ulan her şey para mı bee!

    debe editi: babalar gününde debeye girdik madem,adet yerini bulsun. babam başta olmak üzere tüm babaların günü kutlu olsun.**

  • "hayatta kimseye hiçbir şeyi tam olarak anlatamayacağını anlamıştı. biri için ölüm kalım meselesi olan, diğerinin gözünde toz kadardı."

  • merak etmeyin bir gün annesiz babasız da geçireceksiniz; o gün bari hayatınızda sevdiğiniz birileri olmazsa, o zaman görürsünüz.

  • suriyelilere vatandaşlık vererek çözecek sanırım. artık "suriyeli" değil "türkiyeli" sorunu olacaklar.
    6 ayda başka türlü çözülemez o sorun.