hesabın var mı? giriş yap

  • benim degil de babamin.

    babam amasya'da lise ogrencisiyken tüm kentte bilinen hem görme hem de zihinsell engelli biri varmis. ismi kör abid'miş. babam firlama ama merhametli de bir cocuk. tüm arkadaslari bu zavalliyla dalga gecse de o kiyamaz, tum gun bir saga sola yurudugu cami sacaginin altinda yanindan gecerken urkmesin diye sevimli bir tonda "abiddd" diye seslenir, ayni sekilde "yaşarr" diye karsilik alirmis. aralarindaki bu "abiddd" ve "yaşarr" seslenmesi cok uzun sure devam etmis. abid genelde baska kelime de konusmazmis zaten. en azindan babam hic duymamis. bakkaldan bir sey alip verdiginde de cebine para koyarken de seslendiginde de duyup duyabilecegi yalnizca, belki bir cocuk tonlamasiyla soylenen "yasarr" kelimesi olurmus.

    sonra babam ytü kimya'yi kazanmis, okuyamamis. o sirada amcam guya almanya'da insaat muhendisligi okudugu icin (tabii yalan okuma mokuma yok) orayi birakmis. "cabuk biter ogretmen cikarim" diye gazi beden egitimi ogretmenligine (o zaman ismi farkli olabilir) kaydini yaptirmis. e ankara istanbul'a gore ucuz. calismaya da baslamis tabii. bir yandan ogrenci hareketleri vs. icinde hem de gazi'de bir solcu olarak. tabii o sirada 12 eylul falan henuz yok ama yakaladiklarini iskenceye aliyorlar. babam da bu tezgahtan gecmis tabii.

    burada ara veriyorum. 1999 depreminde bu iskence tutanaklarini ve saglik raporu vs.'yi buldum. yikildi yikilacak gibi duran evin icinde, ben ve ablamdan ozenle saklanip bir dolaba konmus evraklarda babamin ugradigi iskenceler yaziyordu. ben bunlari burada tekrar edemem. o kadar agir seyler. cok agir.

    tabii hepsinin bir sonu var, salmislar. sac sakali gectim agiz burun birbirine girmis, ust bas perisan, babasi yok, para gondereni yok zar zor kendisini amasya'ya atmis. yurumekte de zorlaniyor. hayatinin gectigi amasya'da taniyabilen cikmiyor. bir sopa bulup ondan destek alarak zar zor yuruye yuruye sehir merkezine gelmis. bir bakmis abid. yillar abid'e de acimamis tabii. babam yine de eski bir aliskanlik olarak, bir selamdan bile once, "abidd" diye senlenmis bir cevap alamayacagini umarak.

    oysa abid cevaplamis. hic sevimli olmayan bunun aksine korkan bir cocuksulukla "yaşarr?". "yaşar sana ne yaptilar?"

    babam bunu hala gozleri dolmadan anlatamaz.

    aksam aksam aklima geldi.

    bir zamanlar amasya'da yasayan "kör abid" isminde biri vardi ve hiç yaşamamış gibi ölüp gitti. oysa iyi biriydi ve bence yaşadığının bilinmesini hakederdi.

    abid yaşadı bunu bilin olur mu? sonra unutacak olsaniz da kisa bir anligina bilin. gariban abid hiç yaşamamış gibi olmasın zira o gormeyen gozleri ve ermeyen (belki de cok eren, kim bilir?) akliyla tanidigi bir arkadasini yillar sonra hatirlayip, sesinden ve kan ve ter kokusundan taniyacak kadar vefali biriydi.

  • adam hızır a.s gibi gelmiş.

    yemek bırakmış montunu üstüne örtmüş ve gitmiş.

    yeminle bu dünya bunun gibi adamlar sayesinde dönüyor yoksa çoktan kıyamet kopmuştu

  • atık ve atığın oluşturduğu kirliliği oluşumunu önlemek, üretim materyallerinin ve ürünleri mümkün olduğunca üretim zincirinde tutmayı amaçlayan sistemdir.

    popülerliğini ellen macarthur foundation'ın 2013 yılında davos'ta yaptığı sunum üzerine kazansa da fikir olarak temelleri 1966 yılında kenneth boulding'nin yazmış olduğu "the economics of the coming spaceship earth" kitabına dayanmaktadır. sonraki yıllarda da katkılarla gelişmiştir.

    döngüsel ekonominin karşı çıktığı şey linear/ lineer ekonomidir. * sanayi devrimiyle beraber üretim süreci take-make-dispose* adımlarını izlemektedir. bu süreç üretim kaynaklarının doğadan alınmasıyla başlar, ürünün fabrikada üretimi ile devam eder, ürün tüketiciyle buluşur ve en nihayetinde atık haline gelir. bu linear ekonomi modeline karşı olarak döngüsel ekonomi yeniden kullanım, tamir, ürün paylaşımı, kiralama, yeniden üretim, geri dönüşüm gibi adımlarla atık oluşumunun önüne geçer ve döngü devam eder.

    bu sistemde önemli bir kavram cradle-to-cradle yani beşikten beşiğedir. cradle to grave yani beşikten mezara kavramına karşı çıkmıştır, yukarıdaki paragrafta bahsedilen düşünceye benzer argümanları savunur. bu konu hakkındaki detaylı bir entry için (bkz: #17140063).

    batı ve kuzey avrupa ülkelerinde döngüsel ekonomiye yönelik planlar, programlar çok fazla. toplum ve özel sektörde de bu konuda bilinç yüksek denilebilir. ikinci el dükkanlarının yaygınlığı, çoğu beyaz eşya/makinelerde dönemlik kiralama opsiyonunun bulunması, doğa dostu ürünlerin ulaşılabilir ve daha ekonomik olması, depozitolu ürünlerin depozitosunun gerçekten iade edilmesi, geri dönüşüm kutularının her yerde olması insanda ister istemez bir farkındalık oluşturuyor.

    türkiye belki daha ciddi sorunları var diye çevresel olaylara yeterince politika geliştirilmiyor, ama gereken düzenlemeler yapıldığında toplum nezdinde de ilerleme kaydedileceğini düşünüyorum. bunun net örneği bence tekerlekli sandalyeler için toplanan mavi kapak projesiydi.

    sıfır atık projesi bu konuyla ilgili olsa da, projenin yürütücüsünün bazı açıklamaları nedeniyle toplum genelinde çok da ciddiye alınmadığını düşünüyorum. umarım olayın özüne odaklanmayı başarırız da, bu konuda ilerleme kaydedebiliriz.

  • onceleri zor fakat alistikca rahatlikla yapilacak eylem.

    yazarin notu: bunu anlatirken sanki lufer ayikliyormusum gibi anlatacagim. eksiklerim varsa simdiden affola.

    1. baligin kafasini vucudundan ayirin. bunu yemek istemezseniz, kilcik tabagina koyarsiniz. ama bence yiyin. cok lezzetlidir. baligin en sevdigim yerlerinden biri oldugu icin ben genelde en sona sakliyorum kafasini yemeyi. bazen arsizlik edip baskalarinkine de sulanabiliyorum. (birazdan balik kafasi nasil yenir onu da aciklayacagim. okumaya devam edin lutfen.)

    2. baligin govdesinin ust ve alt kisminda minik kilciklar var, govdenin icine dogru saplanan. minik ama yine de temizlenmesi lazim onlarin. bicaginiz yardimiyla o minik kilciklari keser gibi yapip ama kesmeden usttekilerse tabaginizin ustune dogru iterek, alttakilerse alta dogru iterek ayirin govdeden, ve kilcik tabagina atin onlari.

    3. kalan baligi, kilcigin omurgasina parallel sekilde (yani soldan saga olarak) ortadan ikiye kesin.

    4. baligin ust tarafindaki etlerin altina bicaginizi sokun ve hop onu ters yuz edip tabaginizin ust tarafina yerlestirin. aynisi alt tarafi icinde yapin.

    5. o buyuk kilcigi bicaginizla, sol taraftan (yani kafasi olsaydi balikcagizin o tarafindan demeye calisiyorum) altina girerek kolayca kaldirin. kuyrugu da gelecek oyle yapinca. dilerseniz hepsini kilcik tabagina atin. veyahut da sadece kilcigi atin ve kuyrugu (artik burda bicak kullanmaya gerek yok dogal olarak) hatur hutur yiyin. yiyin yani, o da baya guzel oluyor, citir citir.

    6. kilcigin altinda kalanlar zaten filet oldu kendiliginden. (yazarin itirafi: bu altta kalan etlerde bir bolum var, adi nedir bilmiyorum. boyle kalan etin sol alt tarafinda kaliyor. ıste ben onu yemeyi sevmiyorum, baskalarina kakaliyorum hep. o bolumun ayiklanmasini anlatmak isteyen varsa lutfen eklesin sonra bu basliga.)

    balik kafasi nasil yenir eklemesi:

    catali, bicagi bir kenara koyun, direkt parmaklar devrede artik.

    1. once yanaklardan baslayin.

    2. sonra gozleri yiyin. "ay yok ben yiyemem" derseniz, gozleri cikarin, kurutun, oynarsiniz sonra, bilemiyorum. en azindan kucukken oyle yapardim ben.

    3. solungaclar da kuyruk gibi citir citir olacaktir. once emin, sonra citir citir yiyin.

    4. minik dili vardir luferin, hafif kikirdakli, isterseniz onu da yiyin.

    5. sonra alt cenede hafif yaglimsi bir et var onu da emip, siyirabilirsiniz isterseniz. ama baligin minik dislere dikkat, cok keskin degiller fakat yine de caninizi acitabilirler.

    6. gelelim balik kafasinin en en en guzel yerine. beynine!!!! bakin bunu yemeyenin ya akli yoktur, ya da akli yoktur. (annemler boyle diye diye kandirdilar beni kucukken. ama haklilarmis. o yuzden demedi demeyin.) simdi... kafanin yanagini, solungacini, gozunu, cenesini yalayip yuttugunuz icin elinizde kafanin en tepesi kalmis oluyor bir tek. heh iste tam orda, yani elinizde kalan en son parcanin en ustunde, etli bir bolum var, onlari parmaklarinizla ayirip bir guzel yiyin. elinizde artik sadece kemik kaldi saniyorsunuz. ama yaniliyorsunuz. beyin orda. o kemigin en onunde eklenti bir kemik parcasi gibi bir sey var, onu kirin ve buyuk kemikten ayirin, atin. kalan ince uzun kemigin icinde baligin beyni sakli. o kemigin bir ucundan emmeye baslayin ve o yagli top gibi beyni hissedeceksiniz ve bence bayilacaksiniz.

    afiyet olsun!

    buraya kadar okudugunuz icin cok tesekkurler. siz yine de kilciklara dikkat edin. allah korusun kilcik milcik kacarsa bogaziniza ekmek ya da haslanmis patates yiyin. baktiniz hala rahatsizsiniz, bir kulak burun bogazciya gidin. onlar cikartirlar kilcigi.

    pesin edit: balik da catal bicakla mi yenirmis diye soylenen ukala dumbelekleri, size de iki cift lafim var: baligi zipkinla da yakalarim, pullarini ayiklayip, icini de temizlerim. basligi acan efendi gibi bir soru sormus. balik elle de yenir, catal bicakla da. her yerin bir adabi var sonucta. umarim yardimci olabilmisimdir "catal bicakla balik yemek" nasil diye merak eden ve ogrenmek isteyenlere. tekrar afiyet olsun.

  • kolin inşaat'ın beni zevkten dört köşe eden hareketi. zeytin ağaçlarının bulunduğu bölgede, kolin inşaat için çalışan ve zaman zaman köylülere saldıran 50 özel güvenlik görevlisi işten atılmış. güvenlik personeli "bize iş garantisi verip, köylülere saldırttılar. şimdi de işten attılar" diyor.

    beter olun lan. darısı para için millete saldıran tüm köpeklerin başına...

    http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/27553732.asp

  • "şu demirtaş suçlu ama..." yorumlarında gına geldi. onu da savunduruyorsunuz adama. arkadaş, suçluysa cezasını çeksin, mahkemelerimiz yargılasın, suçunu kanıtlasın, tck'da ne yazıyorsa o suçla ilgili, o kadar süre yatsın, bunu istemeyen şerefsizdir zaten. keza kavala için de aynı süreç işlesin. evrensel hukukta da böyle. olması gereken bu. gerek yasin börü ve arkadaşlarının başına gelenler, gerek 15 temmuzda yaşananları hepimiz biliyoruz, bunlarla ilgili kim suçluysa gün yüzü görmesinler. bu olması gereken şey.

    ama ya suçlu değilse, soruşturma için içeride tutuluyorsa, yeterince suç bulunamıyorsa...

    bu neden bu kadar önemli biliyor musun sevgili meriç? yarın aynısı sana da, bana da, bir tanıdığına da yapılabilir. ergenekon sürecinde, balyoz sürecinde yapıldı. şu anda hukuksuzca tutuklu binlerce khk'lı var. (neden hukuksuzca diyorum, devletin zamanında izin verdiği şeyleri yaptıkları gerekçesiyle suçlu gösteriliyorlar, legal bir bankaya, kendi hesabına para yatırdı diye işinden atılmış, hapse girmiş insanlar var. ha bu arada bankanın kurucusu bugün spk başkanı vs.)

    iyi oku meriç. yarın şuursuzun biri gelip, seninle ilgili bir iddia ortaya atar, 4-5 yıl hapiste kalırsın daha hüküm almadan. bunu ister miydin? kendine istemeyeceğini başkasına da isteme. özgürlük çok kıymetli, bir saatini bile sana geri verecek kimse yokken, insanların yıllarını yiyorlar zindanlarda.

    tanım: olması gerekeni savunmuş komedyen.

    gelen mesajlar üzerine edit: yazdığım şeyin arkasındayım. anlatmaya çalıştığım bu soruşturmaların hala sürmesinin adalete güveni sarstığının anlaşılması. bu devletin savcısı/hakimi/polisi 4-5 yıl boyunca işlenen suça yönelik delil bulamıyorsa/dava açamıyorsa/davayı sonuçlandıramıyorsa adaletten nasıl bahsedebiliriz? adalet demek af demek değildir, suçluysa cezasını vermek, suçsuzsa haksızlığa uğramasını engellemektir. demirtaş o sözleri söylemiştir, halkı sokağa çağırmıştır ve bunun sonucunda insanlar ölmüştür. tamam, o zaman cezasını verelim, "dur biraz bekle (4-5 yıl) iddianame yazıp, seni yargılayacağız" denebilir mi? başımıza gelse "nerede bu devletin adaleti" demez miyiz?

  • cuma akşamı işten eve döndüğümde giydiğim pijamaları pazartesi sabah çıkarıyorum.