hesabın var mı? giriş yap

  • "... çeşitli mazaretleri nedeniyle oruç tutamayan arkadaşların ve personelin yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını ...."

    mutfak olayını çok garipsemedim. daha çok " çeşitli mazaretler ile oruç tutmayan" lafına takıldım. bir mazaret mi bildirilmesi gerekiyor ?

    oruç tutmayı tercih etmeyenlerin, oruç tutanlara hasas davranılması ve mutfak ortamında gıdaların tüketilmesi rica edilir dersin.

    yok mazaretin varsa, git mutfakta ye gibi bir uyarı olmamalı.

  • türkiye’nin çeşitli bölgelerinde meydana gelen yangın, sel vb. doğal afetler için açtığımız ve sol frame’e sabitlediğimiz bu başlıkta; afetlerde maddi manevi zarar gören ve yardıma ihtiyacı olan afetzedelerle, afetzedelere destekte bulunmak isteyenleri bir araya getirmek istiyoruz.

    bu başlık altında; doğal afetlerde evlerini kaybedenlerin kalacak yer, yeme içme, giyecek vb. taleplerini karşılayabilir ve afet bölgelerine yardıma giden gönüllü ekiplere destek olabilirsiniz.

    hepimize geçmiş olsun diyoruz.

  • sınavın ilk dakikaları:

    şimdi diyelim ki bundan 50 aldım... yani bi kaç şey de geveledim yüz üzerinden 50 alırım herhalde... neyse şimdi bu midterm'ün ağırlığı yüzde 30 olsa, ödevleri birilerinden bulsam evirip çevirip patchwork çalışması yapıp versem, onlardan da yüzde 20 gelse... geçer miyim? geçerim ya...

    10-15 dakika arası:

    şimdi diyelim ki ben bundan 20 aldım... yani adımı yazdım, sabahın köründe kalktım geldim sınava, bunlara bile puan verilmesi lazım. hem boş kağıt vermiyorum ki canım, yazdım bi şeyler, aa... bu midterm'üm ağırlığı yüzde 30 değil de 25 olsa, ödebvlere özensem, misler gibi teslim etsem... geçer miyim? geçerim canım, artık daha neler!

    20-30 dakika arası:

    şimdi diyelim ki ben bundan 10 filan aldım... ödevleri de verdim, finaline de deliler gibi çalıştım. gitsem hocaya da ağlasam, "hocam midterm zamanı çok hastaydım, çok iyi geçmedi sınavım filan desem... geçirir mi? geçirir herhalde yav.

    30+ dakika - sınavı teslim ederken:

    kağıdı ilk veren kişi olmaktan da nefret ediyorum, şimdi salak asistan can sıkıntısından benim kağıdımı okuyup eğlenecek.uf boş kağıt verseydim bari, hiç değilse rezil olmazdım. şimdi ben bu sınavdan 0 alsam... aman be yaz okulunda açılmıyo mu bu ders!

  • herhangi bir düşüncenin bir zihinden diğerine bilinen 5 duyuyu kullanmadan aktarımı olarak nitelendirilen olay. hücreler arası iletişimde bilinen 2 tür olan kimyasal ve elektriksel iletişimin bir sonucudur da denebilir. bir yere dokunduğumuzda dokunduğumuz yerle ilk teması kuran hücrelerimiz hemen arkalarındaki sinir hücrelerine kimyasal bir karışım ile durumu aktarırlar. arkadaki sinir hücreleri ise headquarterlarına (takma adı "beyin") saniyenin 20de 1i kadar bir sürede (ben hiç ölçmedim) gerekli mesajı aktarır. beyinde de gelen bilgiler işlenerek düşüncelerimiz oluşur.

    işte bu noktada dikkatinizi elektrikli aletlere çekmek isterim. bilinen her elektronik veya genel olarak elektrikli alet elektrik vasıtası ile bişeyler yapmaya çalışırken bu bişeylerin yanında ayrıca bazı radyofrekansları, radyasyon ve benzeri şeyleri üretir. bu nedendendir ki uçaklarda (sanırım yavaş yavaş bunun da önüne geçecek teknoloji geliyor) kalkış ve uçuş esnasında uçağın elektronik donanımı etkilenmesin diye yolcuların bütün zavazingolarını kapatmaları istenir.

    temel olarak insan vücudu elektrikle çalışan organik bir makinaya benzetilebilir (çok matrix oldu be) zira beyne iletilen verilerden tutun da kasların kasılıp gerekli forma gelmesi işleri için hep elektrik kullanılmaktadır. bu işlemler esnasında da vücudun diğer elektrikli aletlerde olduğu gibi dışarı bazı sinyalleri yolladığı bilinmektedir ve bu da herbirimizi wireless modem/router yapar. bu sinyallerin haybeye havada gezindiği bir ortamda bazı zihinlerin bunları yakalaması olasıdır. kac zitrilyon insan olduğunu düşündüğünüzde bu gerçekten normal. bunun için de standart radyo örneğini ele alabiliriz. birsürü verici ve birsürü alıcı. evet herkes hem radyo hem de radyo istasyonudur aslında. alıcıların da ayarları ile oynarsak farklı radyoları yakalama imkanımız var. yakın arkadaşların, karı kocanın, anne çocuğun, aşıkların alıcı ve vericilerini birbirlerine bilerek veya genelde zaman içinde bilmeden ayarlamış olmaları nedeni ile (akrabaların çok yakın dna dizilimine sahip olmaları da alıcı ve vericinin uyumunu kolaylaştırır) aralarında aynı anda aynı şeyi söyleme, birinin canı sıkkınken diğerinin anlayabilmesi, içinde bulunduğu mekana ve duruma trilyonlarca milimetre uzakta olunsa bile detaylarını tahmin etmekten öte net söyleyebilme gibi "şeyler" olabilmektedir. bütün bu şeylerin bir kısmı elbette geçmiş deneyimlerin ortaklığından oluşan anonim matematik formulündeki iki doğrunun kesiştiği noktaların gerçek hayattaki görselliği de olabilir fakat büyük bir kısmı telepatidir. ayrıca karşısındakinin vericisine direk odaklanabilen insanlar da vardır elbette. bunlar genelde hisli insan veya falcı olurlar. bu yeteneklerini maskaralık yerine insan kaynakları departmanlarında kullananlar da vardır elbet.

    hepimiz bir anteniz, karşımızdaki veya çok uzağımızdaki vericilerin sinyallerini yakalayabilecek alıcılara sahip şekilde. kimimizde (oran olarak da çoğumuzda) kullanılmayan organın işlevini kaybetmesi veya körelmesi gibi bu alıcılar paslanmış. fakat bazılarının alıcıları süper çalışıyor. etrafta uçuşan qatzilyon frekans var anlayan için.

    iste bu nedendendir ki kunteper dememek gerekiyor 3 sefer.

  • mazhar alanson'a hak verenler olaya bardak yönünden bakmış. çocuk anladığım kadarıyla onları çiziyor yani süblimasyon bir baskı yapmıyor. özetle stüdyodan kovulan bardakçı genç değil ressam bir çocuk. tuvalinin bardak olması yaptığı sanatı niye alaşağı etsin ki?

    öte yandan şakayla karışık çocuğun kovulması oradaki izleyicilerde gülümseme ve alkışa neden oluyor hatta sunucu da kahkahayı patlatıyor. işin burası daha da enteresan bence. kovandan çok kovmasına izin verenlere kızdım ben. yazık.

  • belki küçüklükten beri herşeyini herkese göstermek hevesinde değildir, gittiği her yerin ve yaptığı herşeyin de aslında çok kimsenin umrunda olmadığını biliyordur.