hesabın var mı? giriş yap

  • yabancı uyruklu denince kafamda hala turist canlanıyor. kaç yıl geçti hala aşamadım şunu.
    habeş maymunu bir sığınmacıya dersini veren abladır.

  • uzun zamandır böyle gerçek bir amerikan filmi izlemedim. bir suser yukarıda bahsetmiş, amerikan gençlik yaşantısını 7/24 parti şeklinde sunan hollywood filmlerine inat, gerçek amerikan gencinin nasıl öğrenciyken bile çalışmak zorunda olduğunu, nasıl beş parasız gezdiğini, neler katlandığını vs çok güzel anlatmış. yoksa hikaye ve film çok düz, çok sıradan. hani bugün türkiye gibi yerde de benzer olaylar yaşanıyor, gencecik kızlar kendi başlarına kürtaj yaptırıyorlar. ama işte yalın bir hikayeyi filmleştirmek olağanüstü bir hikayeyi filmleştirmekten daha zordur, bu film onu başarmış.

    başroldeki kızımız da gerçek hayatta zaten müzisyenmiş, araştırdım, instagramına falan baktım, gerçekten henüz gencecik bir çocuk. bu filmdeki performansıyla çok özel bir kariyere yelken açtığını söyleyebilirim.

  • aa, "abi bi beş dakikanız var mı? ben gümrükte çalışıyorum da.."nın sitesi çıkmış...

  • arkadaşlar kanalıma hoş geldiniz. bugün istanbul depreminin ne zaman gerçekleşeceğini geçmişteki deprem verilerine göre tahmin etmeye çalışacağız.

    kuzey anadolu fayının marmara denizi altında kalan segmentindeki 0-2000 yılları arasındaki hareketlilik
    figure 1

    adalar segmentindeki depremler (görselde prince's islands olarak geçiyor):

    10 eylül 1509 ~7,4
    22 mayıs 1766 ~7.2

    iki deprem arasında 256 yıl 7 ay 13 gün var.

    22 mayıs 1766
    14 şubat 2023

    arasında 256 yıl 8 ay 23 gün var.

    uzmanların depremin eli kulağında diye bağırmalarının sebebi bu.

    uzmanlara göre adalar segmentindeki deprem frekansı 270 yılda 1. bkz kaynak [1]

    depremin yıllara göre gerçekleşme ihtimalini poisson dağılımı kullanarak hesaplayacağız. baktım jeologlar da böyle yapıyor[1]. ünlü fransız matematikçi simeon poisson'un geliştirdiği bir dağılım. ayrıca fransızca balık demek. entry'nin kalanında pvasson diye okursanız sevinirim.

    poisson dağılımıyla ilgili anahtar noktalar:

    1) olay sabit aralıklarla gerçekleşmeli
    2) olaylar birbirini etkilememeli

    iki madde de bizim için sıkıntılı.

    1) depremin gerçekleşme frekansı sabit değil. yaklaşık olarak bir hesap yapıyoruz.
    2) olaylar birbirini etkiliyor. fay kırıldıktan bir yıl sonra aynı büyüklükte bir depremin tekrar gerçekleşmesini tabii ki beklemiyoruz.

    poisson dağılımı formülü
    figure 2

    lambda: depremin gerçekleşme frekansı 1/270
    x: deprem sayısı. bunu 0 alacağız. hiç deprem gerçekleşmeme ihtimalini hesaplayıp 1'den çıkaracağız.
    e: e*

    sonuçlar:

    1766'dan 2150'ye kadar depremin gerçekleşme ihtimali
    figure 3

    yakından bakalım 2020-2040 arası
    figure 4

    1766'dan 2025'e kadar deprem olma ihtimalini %62 olarak hesapladık. 2050'ye kadar oran %70'e çıkıyor.

    not: bu yazı bilimsel bir değer taşımamaktadır. bir yazarın uykusu kaçtığı için yazdığı bir yazıdan ibarettir.

    kaynaklar:

    [1] recalculated probability of m>7 earthquakes beneath the sea of marmara, turkey

    https://agupubs.onlinelibrary.wiley.com/…03jb002667

    [2] https://www.youtube.com/watch?v=dqw4w9wgxcq

  • bir beşiktaşlı olarak fener'e gelmesini ben de isterim.*

    adamların derdi yokmuş gibi bir de batshuayi istiyorlar bunlar iflah olmaz amk.

  • uzun zamandır bir rehber hazırlamak istiyordum. dolmakalem nedir, nasıl kullanılır, nasıl çalışır, temel problemleri nelerdir, hangi markaların kalemleri hangi ekolü temsil eder, iyi mürekkepler, iyi kağıtlar, revnak (*), sim, hare, gölge. hepsini anlatacağım. ilk olarak çalışma sistemini anlatayım. dolmakalem bir kartuş veya piston sisteminde mürekkebi muhafaza eden kalem tipidir. mürekkebin akışını engelleyen bir damağa, ortasından ikiye ayrılmış, farklı ve özel metaller ile üretilen uca, daha da özel metaller ile üretilen uç topuna sahip makineler bunlar. üretimlerinde gerçekten ince bir metalurji ve kimya var. öncelikle çalışma mantığından ve damaklardan bahsedeyim. dolmakalemin damağı, mürekkebin tamamen aşağı akmasını engeller. ama özel bir kanal sistemine sahiptir. bu sayede uçtaki hava deliğinden hava içeri girer. kapillari ve yerçekimi sayesinde mürekkep tam istediğimiz gibi yazıya uygun şekilde akar. - bu yüzden ucun ve kağıdın yumuşaklığının bir limiti olmalıdır. çok yumuşak uç veya çok perdahlı kağıt kapillari efekti sıkıntıya uğratacaktır. damaklar genellikle ebonit veya abs olur. montblanc vaktiyle ebonit damak ile kalem göndermeyi bıraktı. şu an aurora, santini, bazı bock 8 numara uç kullanan markalar ve istek dahilinde türkiye'deki stüdyo ağaçkakan ebonit damak ile üretim yapabiliyor. ben her zaman ebonit damağın oyun değiştirici olduğunu düşünür, imkanım varsa tercih etmeye çalışırım. yani damakları çok severiz. yalnız tutamağı tutarsa, sizi dolmakalemden soğutabilir. bu noktada yapabileceğiniz tek şey su ile temizlemek. deterjan da ilave edebilirsiniz tabii, damaktaki sorunlar için profesyonellere danışmak sizin için en sağlıklısı olacaktır... ikinci bahsetmek istediğim malzeme ise uç. pek çok farklı metalden mamül uç geçmişten günümüze kadar üretilmiş. günümüzde çelik, titanyum, paladyum, platin ve en çok altın kullanılmakta. paladyum ve titanyum uçlar yumuşak, semifleks diyebileceğimiz tipte, bozulmaya bir tık daha müsait uçlar. özellikle paladyum uçlar bozulursa tamir etmek epey can sıkıcı oluyor benim için. platin uçlar ise çivi gibi sert, ne için üretildiğini anlayamadığım uçlar, sevmiyorum ve tavsiye etmiyorum. altın ve çelik uçlarda ise böyle bir genelleme yapamıyoruz maalesef. çünkü tek tip çelik yok, ucu üreten ne kadar üstün bir uç ortaya çıkarmak isterse, o kadar üstün bir uç çıkıyor. altın uçlar ise belli oranlarda farklı malzemeler ile karıştırıyorlar, genelde 14-18-21k uçlar var. ancak 6-12-20-23k uçları da gördüm. altın oranı da ucun yapısı ile ilgili bir fikir vermiyor maalesef. yumuşacık bir montblanc 149 ucu ile sailor'ın cross için ürettiği çivi gibi peerles uçları arasında dağlar var. yeni başlayan kullanıcılar, çelik uç mu yoksa altın uç mu ayrımına düşüyor. ben altın ucu tercih ediyor, seviyorum. tamiri nispeten kolay, daha olması gerektiği gibi davranıyor ve gerçekten ucun bir hafızası var. ama çelik uçlu kalemlerim de yok değil... uçtan bahsedipte uç topları ve şekillerinden bahsetmemek olmaz. öncelikle japon/avrupa ayrımından bahsedeyim. pek sevgili japon'lar kandiji alfabesi kullanıyorlar, bu sebeple bazı karakterleri daha ufak alana sıkıştırıyorlar. kalın uç ile bu namümkün. bundan sebep onların uçları avrupa dolmakalemlerine göre bir tık daha incedir. (m ise f gibi) ama broad uca gelindiğinde japonlar avrupa'yı yakalıyor ve anlamlı bir fark kalmıyor bence. uç topları, sadece kalınlık ile ayrılmıyor. bir de uçların belli törpülenmeleri var, ve bu şekilde özel karakterlerde uçlar elde edebiliyoruz. ben de türkiye'de yaşayan bir nib grinder olarak kabaca bunlardan bahsedeyim ;

    stub, cursive ıtalic, crisp ıtalic : sıralama soldan sağa doğru varyasyonu artacak ama yumuşaklığı azalacak şekilde sıralandı. en keskini crisp ıtalic, en yumuşak olanı ise stub. ben ise en çok cursive ıtalik uçları seviyorum. ikisinin tam ortası :) bu tipteki uçlar dikey çizgileri kalın, yatay çizgileri ince çekerler. yazıyı çok güzelleştiriyor, tavsiye ederim.

    architect point : dikey çizgileri ince, yatay çizgileri kalın çeken uç tipi, hebrew karakterde yazanlar bu uçları çok severler, yazıyı çok değiştiriyor ve yazarken pek açı değiştirmeye gelmiyor. bence en özel uç kesimlerinden biri.

    oblique: kalemi hafif yatay tutan, farklı çizgiler isteyen kişiler için uygun uç tipi, nedendir bilmiyorum, ama dolmakalemde eski olan kişiler oblik uçları daha çok tercih ediyor, seviyor. türkiye'de epey yaygın.

    monoline: ucun kağıda değen tarafını tam yuvarlak şekilde törpüleyip çok yumuşak, hem dikey hem yatayda çok kalın karaktere dönüştürdüğümüz uç, pelikan'da lettering nib diye geçer.

    uç tipleri böyle, ben biraz da gövde malzemelerinden bahsetmek istiyorum. dolmakalem yapımında temelde kullanılan birkaç malzeme var ve eskiden kullanılmış artık kullanılmayan malzemeler var. bence alamet-i farika reçinedir. (resin). sıcak bir hissiyatı var, dayanıklı, eskimez, kimyasal reaksiyonlara ve ısıya eski malzemelere göre çok dayanıklı bir malzeme. premium kalemlerin bir çoğu bu malzemelerden mamül. ebonit de sık sık kullanılıyor, özellikle japon urushi cilalı kalemlerde ve cleo skribent kalemlerde gördüm ben, ancak ilginç bir kokusu var, pek sevmedim. plastik ise günlük kalemlerin bir çoğunda gördüğümüz bir malzeme. lamy safari, kaweco sport vb kalemler plastik. ancak reçinenin hissiyatı yok, bir de reçine kadar cilveli gövdeler ortaya çıkmıyor.
    makrolon :lamy 2000'in malzemesi. özel bir malzeme, hissiyatı epey farklı. ben çok seviyor olsam da bazı kimyasallara karşı çok tepki verebiliyor, dikkatli olmalı.
    hard rubber :vintage kalemlerde, genellikle waterman'larda görülen malzeme tipi, doğrusu hiç elime geçmedi. uv ışığa duyarlı olduğunu sanıyorum ama yanılıyor da olabilirim.
    selüloid : eski dolmakalemlerin pek çoğunda kullanılan malzeme. hissiyatı, ele oturuşu, ağırlığı çok güzel. ama reçine'nin dayanıklılık avantajları selüloid'te yok diye biliyorum. özellikle sıcaklığa, kimyasallara çok dayanıksız olduğu için günümüzde reçine tercih ediliyor. bu rehbere markalar, ekoller, dolum sistemleri, minik tarihi anektodtan oluşan birkaç entry ile devam edeceğim, eğer benle tanışmak, kalemlerinizin uçlarını özelleştirmek isterseniz instagram aracılığıyla @nibworks'ten bana ulaşabilirsiniz. sevgiler :)

  • dizide tanitilan 4 ailenin tek tek mal varligindan bahsedilirken 50-60 milyar dolarlardan bahsediliyor. bu aileler legal is yapan (medya, medikal, turizm, in$aat) adam gorunumlu kacakci (silah, uyustucu vs.) aileler.

    merakimi cezbeden konu ise; ilk kurtlar vadisinde silah kacakcisi laz ziya polat alemdar a butun mal varligi olan (yaklasik) 670-680 milyon dolar birakmisti. hadi olsun olsun baronlarinin 2 milyar dolari.

    e o zaman bunlar kim !adamin var 60 milyar dolari hem de silah kacakcisi. laz ziyayi kim takar baronu kim napsin !

    kandirildik arkada$lar

  • pardon da ne bekliyordunuz ?? insanların ciddi ciddi 18 gün boyunca kapıya kilit vuracağını mı sandınız??

    eğer şartlar eşit olsaydı insanlar da ona göre hareket ederdi. turiste serbest vatandaşa yasak, zengin otelde yazlıkta teknede fakir 2 odalı evinde insanlar çalışmaya devam ediyor.

    vazgeçin artık şu insanları linç etmekten aşısı olan bir hastalık için niye kapanıyoruz halen hele ki bütün ülkeler yavaş yavaş normalleşiyor. ondan sonra açık havada yürüyüş yapan çocuğunu gezdiren insanları linç edin aynen tek sorumlu onlar.

    edit: bunu da buraya bırakıyorum. sonra lince devam edersiniz.

    (bkz: 2 mayıs 2021 antalya'daki otel partisi)

    https://twitter.com/…tatus/1388907813020348416?s=21

  • eğlenen bi hatunun şarkısı. hayır kız eğleniyor, am müptezelleri de gelip "zaten vermişsin", "vites topuzuna oturur birazdan", "senin verdiklerin ölene kadar idare eder" vsvs. lan ne meraklısınız oturduğunuz yerden aptal aptal konuşmaya.