hesabın var mı? giriş yap

  • tlc'ye "bir gün extreme cheapskates'i türkiye'ye uyarlarsanız elinizin altında böyle biri var" diye haberini vermek istediğim eski sevgilim, evde demlenen çayın hesabını yapardı. çok uzun bir süre -3 hafta- düşünüp taşındıktan sonra arkadaş grubuyla karaköy namlı gurme'ye kahvaltıya gitmemize karar vermişti, yerken öğürdüğü halde sırf almış olduğu için rokfor peynirini canı çıkarak yutmuştu. hesabı (bozuk 4 tl'si hariç ben ödedim) görünce kısmi felç indiği için arkadaşlarına "hadi bana gidelim otururuz" dedi, birlikte yola çıktık, tramvayda buna "gidince bir çay demleriz şimdi" dedim ama vay babovv demez olsaydım. adam gözümün önünde titredi lan titredi. zangırdaması geçince "çayı az önce kahvaltıda içtik ya" diye azarladı beni. "salçalı makarna yaparken salçayı yağı yağ yarı suyla kavuruyorum daha soft bir tadı oluyor" demişti. ailesi dubai'yle ticaret yapıyordu, kendisi mühendisti. ne sebepten ayrılırsam ayrılayım herkes cimriliği yüzünden ayrıldığımı düşünecek diye jet hızıyla ayrılmaya utanıyordum; neyse ki seviyeli birlikteliğimizin 45. gününde "ortamda senin esprilerine benimkilerden daha çok gülünüyor, bu kabul edilemez" diyerek benden ayrıldı. aro kardeşim, cennette peygamberle komşu olasın.

  • kadınlar adamı bildiğin taciz etmişler. adam belli ki yürüyüşe çıkmış. köpeklerden dolayı "yürüyemiyoruz yolda" diyor. bu kadınlar ise gidip adamı taciz ediyor.

    bir de utanmadan adama hem tekme atıp hem de karşılığını görünce hedef göstermişler. adam keşke kaçmak yerine üçünü de kovalasaydı. adamın kadınları daha beter yapmasını istedim yalan yok.

    edit: ben de "nereden hatırlıyorum bu derneği" diye düşünüyordum. ismi aşina gelmişti. sonra hatırladım. gaziantep'te köpeklerin saldırıp yaraladığı kızın ailesine dava açan dernek bu. bu derece ruh hastaları işte.
    (bkz: pitbull'un yaraladığı kızın ailesine dava açmak)

    edit 2 : olayın öncesini gösteren video yayınlanmış.
    (bkz: seferihisar'daki köpek kavgasının içyüzü)

  • kızın %5'i görünüyor. bizim insanımız böyle işte. zigi kalkmışsa %5e aşık olup evi arabayı üstüne yapar.

  • dogrudur zira herkes baska dns ve vpn'leri kullaniyor.
    ben misal 1 haftadir almanya'dan atiyorum.
    ama aslinda istanbul'da ikamet etmekteyim.
    annemler de karadenizli.

    oyle.

  • istanbul sıcağı falan değildir. adana mı, antalya mı artık kiminse gelip alsın lütfen.

  • hifi sistemleri bir tutkunun yansımasıdır. hayran olunan şarkıları ve albümleri en detaylı şekilde duyabilmek içindir bu çaba. öncelikle keyif alabileceğimiz bir sistem kurmak için farklı sistemler deneyimlemis olmak (yurt dışındaki fuarlara gidebilmek, forumları takip edebilmek), belirli bir bütçe ayırabilmek ve xyz kişilerinin veya distribütörlerinin dayattığı şeylerden uzak durmak gerekir.

    sisteminiz ne kadar hassaslaşırsa yerine konulan bileşenlerin verimi yükselecektir fakat bu belirli bir fayda marjina kadar geçerlidir.

    keyifli bir sistem icin parametrelerimiz:

    -oda akustiği
    -hoparlör ve cihazların rezonansının önlenmesi
    -kaliteli bir dac
    -amfi ve hoparlör uyumu
    - sistemdeki eksik kısımların anlaşılıp ona göre kablo seçimi yapılmasıdır.

    bir sistemi kurmadan önce odanın akustiği önemli bir rol taşımaktadır. bu kısmı difuzor, bas trapler ve sönümleyiciler ile oluşturabiliriz.

    öncelikle hoparlörlerin yerleşimini simetrik yapmamız ve dinlediğimiz noktaya göre hoparlör üreticisinin önerdiği tarzda kendimize konumlamamız önemlidir.
    sonrasında da odanın ölçümünün yapılıp hangi frekanslarda hangi seslerin biriktiği bulunup bu yönde düzenleme yapılması gerekmektedir.

    hoparlör ve cihazlar çalışırken titreşimlerden etkilenmektedir, bununla ilgili birçok markanın rezonans sönümleyici aksesuarları mevcuttur. gece ve gündüz gibi fark yaratırlar.
    özellikle hoparlör ve lambalı amfide bu tip aksesuarlar müziğin daha da net duyulmasını sağlar.

    kaliteli bir dac: bu kısım en önemli noktalardan biridir. çünkü dinlediğiniz dijital verinin size ne kadar gerçekçi iletileceğini belirler.
    kaliteli bir dac almadan önce , markayı getiren distribütörü değil de cihazın iç dizaynı nasıl yapılmış, hangi dac chipseti kullanılmış ve elektrik aksamına ne kadar değer verilmiş gibi noktalara dikkat etmek gerekmektedir. hatta ayrı bir power supply ile beslenirse daha da keyifli hale gelecektir.

    -amfi olarak, power ve pre veya mono mono pre seçimi ile daha net, detaylı bir müzik ziyafeti yakalanacağını düşünüyorum. amfi olarak da audionet, jadis, the gryphon, kondo markaları fevkalade ürünleri olan high end üreticilerinden birkaçı olarak aklıma gelenlerden.

    sonrasında da sistemimize nasıl bir hoparlör alacağız sorunsalı ortaya çıkıyor. öncelikle sistemimizin hoparlörleri sürüp süremeyeceğini hem amfimizin hem de hoparlörümüzün özelliklerine bakarak anlayabiliriz.

    sonrasında da hoparlörümüzün karakteristiği devreye girecektir. ne tarz müziklerden hoşlanırız, hoparlörümüz kaç yolludur, tiz,mid ve basları nasıl yansıtmaktadır gibi gibi. benim icin hoparlörün her müziğe adapte olabilmesi önemli etkenlerdendir. bu sebeple de kişisel olarak beğendiğim markalardan birkaçı monitör audio, proac, audiovector'dur.

    son olarak da bütün kabloları gümüş veya bakır olarak tercih etmek yerine belirli korelasyon içerisinde, bazı yerlerde bakır bazı yerlerde de gümüş kullanmayı tercih ederim.

    dipnot olarak da, hifi tutkunu olan dostlarıma bir şey söylemeyi borç bilirim. aletlerin ve kabloların yanma süresi vardır ama karakteristiğini değiştirmez, sadece onları yumuşatır.

  • çok az çocuk sevmemin nedeni olan çocuktur.

    iki yaşlarında ve yanında bir yetişkin olan çocuk yolda gidiyor ve yol üzerinde de kendini temizleyen sevimli bir kedi var. çocuk tekme savura savura yürümeye başladı. yanındaki kadın da "aa bak kedi" diyor ama çocuğun tepkisi aynı.

    o çocuk potansiyel bir kötü insan benim için. hiç öyle "aman da aman çocuk bıcı bıcı" diyerek sevimlileştiremeyeceğim. mimlendi benim için ve kötü bir insan olduğunda asla şaşırtmayacak beni.

    kaç tane aile uyardım böyle durumlarda. tepkileri de hep biricik çocuklarını savunmak oldu. onların çocukları çok iyi, onların çocukları kötü olmaz. uzaydan gelirler hep kötüler.

    aileler nasıl böyle bir şeye dikkat etmezler anlamıyorum. şayet o kadın çocuğu kenarda durdurup "aa yapma bak böyle sevilir" diyerek örnek olsa o çocuk da bunu öğrenebilirdi. bir sevgi ve güven gelişebilirdi hayvana karşı.

    ama yok, insan ne ki yavrusu ne olsun!

    edit: çocuk yetiştirmek bir sanat. yıllar sonra o çocuk kötü birisi olduğunda ailesinin "ya biz nerde hata yaptık?" sorusunun o bir parçacık cevabı işte burada yatıyor. o kadın tarihi bir fırsatı kaçırdın gitti. o çocuk o yetişkinin yönlendirmesini görmedi bilmedi. o kedi onun için tekme atılacak ve uzak tutulacak bir hayvan. o kedinin de bir yaşam hakkı olacağını idrak edemeyecek belki.

    herkes çocuk sahibi olamamalı. ehliyete bağlanmalı bu iş. bir çocuğun düzgün yetişmesine kendini adayamıyorsan yapmayacaksın. "öyle böyle büyür" demeyeceksin. merhamet yoksunu ve ileride toplumun defosu olacak bir varlık büyütüyorsun haberin yok.

    bir elçi olarak debit: (bkz: öğretmen kumru konak'a yardım kampanyası)