hesabın var mı? giriş yap

  • piero manzoni'nin 1961 tarihli yaramaz eseri. içine kendi dışkısını koyduğunu ima edecek şekilde "sanaçının boku" adını verdiği ürünü kutulara koydu, mühürledi ve sergiledi. her kutuya italyanca , ingilizce. almanca, fransızca dillerinde içeriğin okunabileceği bir etiket koydu. şöyle yazılıydı: "sanatçının boku, 30gr katkısız tazeliğini korunmuş, üretim ve ambalaj tarihi mayıs 1961". manzoni bu kutuları bir galeride gösterdi ve her birine altın ağırlığınca fiyat biçti. elbette bu çalışma bir şakaydı ve sanat piyasasını, sanatçının bir dahi olduğu inancını, tüketim kültürünü ve insnaların ürettiği atığı hicveder nitelikteydi. bir sanatçının imzasını taşıyan her şeyin, içeriğinden bağımsız olarak değerli hale geldiği fikrini vurguluyor ve eleştiriyordu.

  • sarkis çerkezoğlu'nun, metis'in siyahbeyaz serisinden çıkan "hatırlıyorum" adlı kitapta anlattığı enfes hikaye. yakın tarihin özeti bir nevi:

    üç arkadaş var. bu üç arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. biri türk, biri kürt, diğeri de ermeni. ama ermeni olan aynı zamanda papaz. sıcak, bir süre sonra yolda susuyorlar. etrafta su yok. bağların olgun zamanı. "iki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın," diye bir bağa giriyorlar. bağın sahibi bir türk ama onu görememişler. "kaç paraysa veririz," diyerek yemeye başlamışlar. bu sırada bağın sahibi gelmiş. bakmış üç kişi üzümünü yiyor. fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş. birine bakmış, kıyafetinden ermeni ve papaz olduğu belli. diğerine bakmış, konuşmasından kürt olduğunu anlamış. üçüncüsü de türk.
    dönmüş ermeni'ye, "bak bu adam türk, yesin malımı. benim kanımdandır. helali hoş olsun. bu da kürt'tür ama din kardeşimdir. sen niye yiyorsun benim üzümümü?" demiş. bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen türk ve kürt'ün hoşuna gitmiş. adam, papazı bir güzel dövmüş. kıpırdayacak hal bırakmamış, yere uzatmış. bağ sahibi biraz sonra kürt'e dönmüş. "müslüman'sın da niye sahipsiz bağa giriyorsun. bu adam benim kanımdan yediyse afiyet olsun, çünkü o türk'tür. kardeşimdir," diyerek bir güzel onu da dövmüş ve yere uzatmış. bu durum türk'ün hoşuna gitmiş. biraz sonra türk'e dönmüş ve "tamam anladık türk'sün, aynı kandanız, aynı dindeniz ama sahibi olmadan başkasının bağına girilir mi?" diyerek türk'e de vurmaya başlamış. türk yumrukla yere yuvarlanınca kürt'e dönmüş ve "biz," demiş "papazı dövdürmeyecektik".

  • özet geçmek gerekirse:

    - bazı ülkeler o kadar gelişmiş ki, çöpe atılan cam, kağıt, plastik gibi atıkları geridönüşümle hammadde yerine kullanabiliyorlar.

    - geri dönüştürülebilen atıkları (bkz: pet şişe) geridönüştürerek ürettikleri şeyleri (bkz: pet bardak) satıyorlar.

    - o kadar fazla geridönüşüm yapıyorlar ki piyasada üretim fazlası oluşuyor.

    - böylece ellerine kalan hammadeleri çöpe atmak yerine, başka ülkelere göndererek çevre kirliliğinin azalmasına katkı yapıyorlar.

    - geridönüşüm konusunda ileri teknolojiye sahip olan ülkeler, bu var olan teknolojiyi boşta bekletmemek için, hammadde ihtiyaçlarını başka ülkelerden karşılıyorlar ve üstüne de maddi destek alıyorlar.

    - böylece, geridönüştürülebilir atıkların uluslararası piyasada bir değeri oluyor ve bu atıkların ticareti yapılıyor, ama tersten.

    - türkiye cumhuriyeti, bu piyasaya dahil oluyor ve "benim hammade açığım var" diyerek birkaç ülkeden geridönüştürülebilir atık alıyor, üstüne de para alıyor.

    - ancak bu aldığı hammaddeyi, gerçekten geridönüşüm yaparak yeni ürün üretmek yerine sağa sola atıyor.

    - böylece hem geridönüşüm tesislerini işleterek para harcamamış oluyor hem de hammadde aldığı için diğer ülkelerden para alıyor.

    anlayacağınız tam bir köylü kurnazlığı yapmışız. ama dünya büyük bir tc olmadığı için yememişler.

    düzeltme: bir-iki kişi uyardı, türkiye bu çöpü satın alıyor olabilir, ben yanlış biliyor olabilirim.
    yani hem üstüne para verip hem de ülkeyi kirletiyoruz. aklım almadı ama ok.

  • zamanında atom da atom diye peşinizde dolanan, şimdi yüzünüze bakmayan uranyum. sadece ihtiyaç sahipleri zenginleştirilse keşke.

  • yalansa, yalanına tüküreyim, doğruysa bize ne bundan dediğim olayda geçen bir cümle.

    sözlüğün içine ettiniz tebrikler.

    yapmayın, etmeyin şu güzelim ortamı ergen forumuna çevirmeyin.

    not: ilk entry uçmuş.

  • greenpeace ile birlikte kuzey kutbuna gidiyormuş, büyük erimenin nedenine falan filan bakacaklarmış, çevre bilinci durumu yani.

    bir de tanıtım filmi hazıırlamışlar valizini falan topluyor ayşe hanım veee bu sözümona çevreci hanım kocaman 4 çeker aracına atlayıp bineceği gemiye doğru yola çıkıyor.

    sen çevre bilinci de, herkesi duyarlı olmaya çağır ama şehrin içinde kocaman 4 çeker araçla gez. komik.

    hep reklam kokan hareketler bunlar.

  • önemsiz gibi görünse de aslında önemli bir karardır. millet şimdi diyecek "avusturya kim yeeaa, savunma sanayisi mi varmış? keh keh" var kardeşim hem de türkiye'nin savunma sanayinden daha gelişmiş bir sanayisi var. özellikle tabanca, piyade tüfeği, barut, rdx, kurşun geçirmez yelek, miğfer(jöh'lerin kullandığı miğferler avusturya yapımı) gibi teknolojilerde ileriler ve türkiye, avusturya'dan baya bir gerekli ekipman ya da yan malzeme almaktadır. avusturya savunma sanayi, almanya tarafından desteklenmektedir. aslında almanya gözdağı veriyor türkiye'ye ayağını denk al mahiyetinde

    (bkz: kavga öncesi önden çocuk yollamak)