hesabın var mı? giriş yap

  • eger bir aile mecburiyetten bu daireye bu kadar para verirse.allah bu toplumu helak eder..vicdansız.bir toplum helak olmuştur zaten.

  • nasıl bir ülke lan burası?
    3 kuruş paranı tl'de bırakırsın, tek adam konuşur, dolar yükselir, tl'de kaldığın için zarar edersin;
    sonra gidersin paranı dolara çevirirsin, tek adam yine konuşur, bu kez dolar düşer, yine zarar edersin.
    vatandaşına bu kadar kazık atan bir hükümet var mıdır dünyada merak ediyorum.
    bir de utanmadan bu durumu övenler var.

  • sadece 10 liramın olması hiç param olmamasından daha çok yakıyor canımı. lütfen kurtar beni bu 10 liradan.

  • bu durum, çocukken çok sarsıyordu beni. ayıpmış gibi dillendiremiyordum. büyüdükçe benim normalim bu oldu, artık konuşmaktan çekinmez oldum. üstelik, daha kötülerini yaşamış olanlar da vardı ve güçlü durmalıydım.

    bir öğrencim var. akıllı, komik, sevimli bir çocuk. kendini sevdirmemesi mümkün değil. ama bir sürü sorunu var. psikolojik destek almasının yanında ilaç da kullanıyor. anne ve babası boşanmanın eşiğinde, o her şeyin farkında. bununla büyük bir adammış gibi baş etmeye çalışıyor. gözlerinde görüyor insan.

    cuma günü iki çantayla geldi okula. babası alacakmış, onu söyledi. ilk dersten son derse kadar "eve ne zaman gideceğiz?" diye sordu. başka zaman sormaz. dersler bitti, babasına teslim etmek için onunla beraber aşağıya indim. babası gelmemişti. kütüphanede oturduk. babam ne zaman gelecek diye sordu bu sefer. gelir birazdan dedim. gözleri doldu. kapıya kilitlendi kaldı. mutsuzluğunu ya da üzüntüsünü paylaşabilen bir yapıda değil ama savunmasızdı.

    kapıda babasını gördüğünde öyle bir koşup üstüne atladı ki gözlerim doldu hemen. sınıfa eşyalarımı toplamak için geri döndüm. sandalyeye oturup hüngür hüngür ağladım. kendi çocukluğum gelmişti gözümün önüne. bir türlü unutamadığım olayların yaşandığı çocukluğum.

    evliliklerin sorunsuz olacağına inanan tarafta değilim. evlilik, çok zor bir birliktelik şekli bana göre. ama sonrasında çocuk doğunca ve işler yolunda gitmeyince, anne ve babadan daha çok etkilenen biri varsa o da çocuk oluyor. yalnızlığa, terkedilmişliğe, güvensizliğe bir şekilde alışıyor. kimi zaman seneler sonra sorun oluyor, kimi zaman tam da o an yaşarken. bunu kimsenin yaşatmaya hakkı yok. ebeveyn olmak becerilemeyecekse özellikle.

    içim acıyor öğrencimin, o minicik benliğiyle bunların hepsiyle başa çıkmaya çalıştığını gördükçe. ona bakınca kendimi görüyorum, kendime de üzülüyorum. boşanmanın daha kolay baş edilebilecek hale gelmesini diliyorum çocuklar adına.

  • takımım.

    sene 1996-1997, yer: kireçburnu-evde babannem, amcamlar ve halam var.

    babamlar 4 kardeş,

    babam ve halam: beşiktaş'ı
    büyük amcam: fenerbahçe'yi
    küçük amcam:galatasaray'ı

    tutuyorlar.

    büyük amcam soruyor "hangi takımlısın?" diye, "en büyük fener" diyorum, para veriyor.

    halam soruyor, "hangi takımlısın?" diyor, "en büyük amokaçi" diyorum, aferim diyor. amokaçi o zamanlarda benim için her şey, beşiktaş'ta bir tek amokaçi var sanıyorum, diğer 21 topçu diğer takımda. beşiktaş yenince adam tek başına kazandı diye düşünüyorum...

    küçük amcam en sevdiğim amcamdı, o soruyor "hangi takımlısın lan eşek sıpası?" diyor, "rerere rarara gassay gassay cimbombom" diyorum. sanırım soru sorarkenki samimiyetinden olsa gerek galatasaraylı kalıyorum...

    o yüzden belki de, fenerbahçe parayı, beşiktaş özveriyi, galatasaray ise samimiyeti temsil ediyor aklımda.

    o gün bugündür galatasaraylıyım, küçük amcam şu anda şizofren, herkesin ona komplo kurduğunu sanıyor, farkında olmadan gerçekte olmayan kişilerle konuşuyor. üç yıl boyunca kayıptı geçen gün babanneme gitmiş bir hafta sonra yine yok olmuş... üç yıl önce kaybolmadan önce beni görmüştü, maça gidiyordum galatasaray formam vardı, sarıldı, "sen birtanesin" dedi. iyi ki galatasaraylıyım dedim, iyi ki.

  • düşündükçe insanı sinir eder.

    26 yaşındayım. 7 yıldır aralıksız çalışıyorum. kazandığım parayı harcayacak zamanım yok. kazandığım tek şey 4a dökümünde yer alan gün sayısı. buna kazanmak denirse. peki kaybettiğim zaman ? bunu nasıl telafi edeceğim. 60 yaşında beli bükülmüş bir emekli olarak ; işte şimdi çalışmamın karşılığını alacağım. gelsin dünya turları, yatlar,katlar mı diyeceğim, yoksa gelinim çalışırken evde torun mu bakacağım bilemiyorum altan ben bu hayatı kimin için yaşıyorum bilemiyorum.

    (bkz: yaşama amacını sorgulatan detaylar)

    edit: bu entry ile ilgili çok mesaj geliyor. çalışmaya devam.

  • oy verdikten sonra açıklamalarda bulunan cumhur ittifakı istanbul büyükşehir belediyesi adayı binali yıldırım'ın helallik istemesi olayıdır.

    “bilerek, bilmeyerek eğer bir istanbullu kardeşimize, rakiplere bir yanlış yapmışsak, haksızlık yapmışsak helallik istiyorum.”

    link

    kişisel not: "bilerek" yanlış yapmış ve haksızlık yapmış "bütün siyasetçilere" buradan kucak dolusu belalar diliyorum. rezil olun, ölmeyi dileyecek kadar acı çekin, burnunuzdan gelsin. xoxo

    not-2: o son kadehi icmiycektim, bir temennisini mesajla iletmiş buraya ekliyorum: "çocuklarınızdan da çıksın".

  • türkiye’nin ilk selfie’lerinin çekildiği fotoğraf stüdyosu. havacılık tarihinde mühim bir yeri olan emrullah ali yıldız isimli mucit tabiatlı bir kişi tarafından 1940’lı yıllarda beyoğlu’nda açılan stüdyo, 1970’li yıllara kadar faaliyet göstermiş. stüdyoya ismini veren ve dönem itibariyle gerçekten büyük bir yenilik olan sistem ise şöyle işliyor: müşteriler fotoğraf kabinine giriyorlar ve kabinin içinde bulunan aynanın karşısında diledikleri pozu verdikten sonra aynanın altındaki delikten uzanan deklanşör kablosu ile kendi fotoğraflarını kendileri çekiyorlar.

    elimde bu stüdyoda çekilmiş iki fotoğraf mevcut. ilk fotoğrafta aynadan uzanan deklanşör kablosunun düğmesine basmakta olan eli açıkça görüyoruz. küçük kızın belinden dolanan ele dikkat: görsel

    ikinci fotoğraftaysa düğmeye basan bir el görmek mümkün değil fakat sağdan ikinci kadının sağ eliyle şalını tutuş şekli deklanşör kablosunun ucunu gizleme amacı güdüyor gibi geliyor bana: görsel

    stüdyoya ait küçük boy fotoğraf muhafaza zarfının ön ve arka yüzü: görsel görsel

    zarf şeffaf olduğu için okunması zor olabilir. yazıya dökmekte de fayda var.

    ön yüz:

    görçek
    foto stüdyosu
    patent sahibi
    âli yıldız

    ihtira beratı no. 4029
    hiç bir suretle taklit edilemez

    adres:
    beyoğlu, galatasaray karşısı
    çiçek pasajı üstü
    istanbul
    tel: 44 62 31 (81 de olabilir)

    arka yüz:

    görçek

    1-modern fotoğrafçılığın icaplarına göre hazırlanmış ideal bir sistemdir.
    2-kimsenin müdahalesi olmadan çok tabiî olarak resminizi çekebilirsiniz.
    3-herkes istediği resimden istediği kadar alabilir.

    zevk.. heyecan..
    üstün kaliteli bir fotoğraf.
    rakipsiz ucuzluk

    ve yine telefon numarası

    bonus olarak sençek isimli bir stüdyodan yine koleksiyonuma ait bir fotoğraf paylaşayım: görsel

    maalesef görçek ile aynı prensipte hizmet veren sençek isimli bu stüdyo hakkında hiçbir bilgi edinemedim. öyle ki fotoğraf kartında yalnızca stüdyo ismi yer aldığından, istanbul’da bulunduğu bile meçhul. patent sahibi ali yıldız, başkalarına da mı bu yöntemi kullanma izni vermiş, yoksa stüdyosunda bir dönem isim değişikliğine mi gitmiş bilemiyoruz. belki bir gün öğreniriz...