hesabın var mı? giriş yap

  • burası müslüman ülke... arkasına sığınabildiğiniz en güzel cümle; değil mi?

    peki, adamın biri yol kenarında bir kadını dövse, "müslüman ülkede yapamazsın!" der miydiniz, ey sakallı amcalar?
    ya da bonzai içmiş bir çocuğa denk gelseniz, "müslüman ülkede gariban yalnız bırakılmaz" diye sahip çıkar mıydınız?
    müslüman ülkede milyonlarca insanın aç yatmasıyla ilgili herhangi bir eyleminiz, talebiniz yahut projeniz var mı?
    müslüman ülkede tecavüze uğrayan kadınlara, çocuklara, gençlere sahip çıkmayı hiç denediniz mi?

    müslüman ülkede torpil olmaz diyebiliyor musunuz? diyorsanız, bunu değiştirmek için ne yaptınız; bu çocukların üstüne yürüdüğünüz gibi, torpilci bir yöneticinin üstüne yürüdünüz mü hiç?

    her gün bu saydıklarıma defalarca denk geldiğinizi biliyorum. o anlarda nerede peki bu duyarlılığınız, bu bilinciniz?

    gücünüz dondurma yiyen çocuğa yetiyor ancak.
    biz sizi biliyoruz.
    biliyoruz.

  • - ilkokulda iken ben; hani hep hayaller kurardin ya.. oglum yakisikli olsun.. kara kasli, karagozlu.. hafif bir sakal biraksin.. ben onu yolcu edeyim uzaklara diye.. kiyamadigin icin, beni paylasamadigin icin hic kiz arkadasim olsun istemezdin ya.. ama capkin olacagim ihtimali icinde hep bir tebessum dururdu dudaklarinin kenarinda.. o canlar yakacak kara oglani sen dogurdugun, senin bir parcan oldugu icin.. hatirliyorsun degil mi?

    hatta babam yatili okula gondermek istediginde beni "- ben oglumu gondermem o kadar uzaklara, ayrilamam ben ondan" demistin de gitmemistim bende.. hatta ben universiteye askere gittigimde sende ben nereye gidersem orada gelip ev tutacaktik.. hatta ben askere gittigimde de ayni seyi yapacaktin.. yine nereye gidersem ev tutup haftasonlari benim gelmemi bekleyecektin.. ya da aksamlari.. her yemegini sevdigim icin ozel bir sey bile yapmayacaktin.. ispanakli borek ve ayran haric tabi.. hatirlarsin..

    saclarimi uzattim.. taa belime kadar hemde.. 5 yil hic kestirmedim.. sakalda biraktim hafifinden..belki bir iki can yakmisimdir senin tebessumumun hatirina.. belki benimde canim yanmistir bilmiyorum ama olsun.. onemli degil hayatin yaninda..

    gecen gun yine fotograflarina baktik.. babamla cekildiginiz var sahil kenarinda.. bas basa vermissiniz.. bir digerinde babam omuzlarini sikarken cikmis :) ..

    aradan gecen 13 yil sonra ne mi hissediyorum... bunlari yazarken ellerim titriyor.. bogazimdaki dugumu anlatabilmem beni cok zorluyor.. babam... hepimiz ....
    gozlerim yaniyor simdi.. kapatmaliyim.. parmaklarim biraz daha fazla titremeye basladi..

    kalbimde huzur icinde uyu.. bende seninle uyurum.. seni cok seviyorum..
    kara oglun..

  • çanakkale savaşı'nda atatürk'ü tanıtan kimse olmadı. atatürk, bölgede liman von sanders başta olmak üzere bütün önde gelen alman subay kadrosu ile restleşmeye girmişti, çünkü almanlar coğrafyayı tanımıyordu ve çıkarma noktalarını çok yanlış tespit edip, yanlış bir savunma düzeni kurmuşlardı. atatürk bu durumu fark etti, hatta istanbul'a, enver paşa'ya haberler göndererek ''burada vaziyet çok karışık, ivedi bir şekilde çanakkale'ye gel ve yerinde önlem al'' demişti çünkü liman paşa kendisini dinlemiyordu, kendisinden üst rütbeli olduğu için. dinlemeyen bir isim de enver oldu. atatürk bu durumu anılarında kaydederken şunları söylemiştir: ''ben ordunun, kayıtsız şartsız, bütün sırlarıyla, alman askeri heyetine verilmesine, teslim edilmesine çok müteessirdim. daha karar verilmeden önce, bir tesadüfle bu olayı öğrendiğim vakit, sesimin erişebildiği makamlara kadar itirazlarda bulunmayı vazife saydım. itirazlarıma hiç kimse cevap vermedi... cevap vermeye lüzum görmedi.''

    atatürk, çanakkale savaşı'nın en kritik anında, rütbesi yetmediği halde bütün ordu kuvvetlerini kendi kumandası altına almak istediği zaman, ordu komutanıyla arasında o meşhur diyalog geçmişti:

    -hiç çare kalmadı mı?
    +bütün mevcut kuvvetlerin benim kumandama verilmesinden başka çare yok!
    -çok gelmez mi?
    +az gelir!

    atatürk, büyük bir özveri göstermişti ve bunu yaparken, bu ağır sorumluluğun farkında olup ''sorumluluk, ölümden ağırdır'' demişti.

    liman von sanders, ''türkiye'de 5 yıl'' isimli anı kitabını yazdığında, atatürk'e de yer ayırmış ve ilk başta çanakkale'de anlaşamadıklarından dert yansa da, atatürk'ün hakkını teslim etmekten geri kalmamış ve ''sorumluluk almaktan büyük zevk duyan, önemli bir asker'' yorumunu yapmıştır.

    çanakkale savaşı, anafartalar kahramanı önderliğinde kazanıldıktan sonra, bu kahramanın adı maalesef yine enver paşa tarafından sansüre uğramıştır... dönemin gazete ve dergilerinden mustafa kemal beğ'in önce fotoğrafı kaldırılmış, ardından da adı komple silinmiş ve enver paşa'ya bunun nedeni sorulduğunda, enver küstahça ''muvaffakiyet askerindir. şahsı sivriltmeye lüzum yok!'' demiştir.

    oysa birkaç yıl önce aynı enver bomboş edirne'ye girdiğinde kendi adının gazetelerde ''edirne fatihi enver'' olarak yazılmasını istemişti. fakat çanakkale'de dönemin en görkemli imparatorluğu olan ingiltere'yi durduran muzaffer kumandanı sivriltmeye gerek yoktu!

    mustafa kemal beğ, bu duruma oldukça içerlenir. çanakkale savaşı bittikten sonra istanbul'a istifa dilekçesini yazıp gönderir ve tüm yetkilerinden vazgeçtiğini belirtir. çünkü savaş sonu enver çanakkale'ye geldiğinde, yerli-yabancı tüm subayları karargahında ziyaret etmiş, uğramadığı ve görüşmediği tek isim mustafa kemal beğ olmuştu.

    videodaki zavallı arkadaş eğer biraz tarih okusaydı, atatürk'ü neden tanıttınız? diye değil, atatürk'ü neden tanıtmadınız? diye soru sorardı. gerçekten de atatürk, bunca sansür ve baskıya rağmen 1915'ten sonra yurdunda güneş gibi parlayacak ve onu tanımayan kalmayacaktı.

    işte büyük adam, böyle büyük adam olmuştu.

  • kızım onu içmeyeceksin. gideceksin kiliseye dindar profil çizip halktan oy alacaksın. kokaini ise satıp milyar dolarlarına milyar dolar katacaksın. yeminle salak bu kız

  • şurada sulardaki bor ile ilgili bir şeyler yazmıştım:

    (bkz: #86276882)

    burada konsantrasyon verilmediği için durum ne, bilemiyoruz. içme sularındaki bor standardı türkiye'de 1 ppm (mg/l), avrupa'da 2 ppm, who'nun önerdiği değer ise 0.5 ppm. sorun şu ki, akdeniz kuşağındaki ülkelerde (ispanya, italya, yunanistan, türkiye, kıbrıs, israil ve hatta lübnan) yeraltı sularında bor genellikle yüksek çıkıyor. örneğin şuradaki özete bakın:

    https://www.tandfonline.com/…/02772248.2020.1778701

    trabzon'da düşük iken (0.001 ppm), kayseri'de yüksek (5.5 ppm). isviçre'de de düşüktür muhtemelen. güneye inildikçe artıyor. beypazarı'nda da yüksektir çok büyük ihtimalle, zira kütahya'da filan da yüksekti diye okumuştum. işin garibi sınır değer koysanız da yeraltından gelen suda bor yüksekse yapacağınız bir şey yok pek, zira arıtımı zor ve pahalı. seçici iyon değiştiricilerle arıtılabiliyor, hayvan gibi fiyatı var. bir de düşük konsantrasyonları arıtmak yüksek konsantrasyonları arıtmaktan çok daha zor. o yüzden yeraltından çıkan içme sularında sınır değerleri aşsa da devam ediliyor bu sular içme suyu olarak kullanılmaya. doğal kökenli olduğu için zararlı değil deyip çıkıyorlar işin içinden.

  • kediler sürü halinde gezip insanlara saldırmıyorlar. konuyu vahşi, insan yiyen sokak köpeklerine getireceksiniz eğer.