hesabın var mı? giriş yap

  • çocukların karnı acıkmış, oyun oynamak istemişler. ne vardı biraz müsade etselerdi de kadını yeseydiler.

  • tuvalet kağıdından öğrenileni

    hayatta ne yumuşak ne de hesaplı olacaksın... olursan sonun bok yoludur.

  • kitabın akışında önemli etkileri olan, genellikle aforizma olarak kabul edilebilecek cümlelerdir. ya okurken altı çizilir ya da bir kenara not alınırlar. kimi zaman bir cümledir, kimi zaman ise komple bir paragraf.

    "tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme gücü, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti ve bu ikisi arasındaki farkı anlayabilme sağduyusu ver."

    marlo morgan - bir çift yürek

  • ulan laflara, tavırlara grup ismine filan bakınca sanırsın brooklyn'de kiralar artınca artık memlekete dönme vakti geldi demişler. içeriğe bakıyorsun angutluk. "canını yakıcam" ne lan?

    ya indie özentisi adamlar arkalarında iki bodyguard görünce çocuğun tekine "orspu çocuu canını yakıcam!" diye gider yaparsa futbolcusu da milli takımda arkadaşına silah çeker, siyasetçisi bin korumayla üç beş slogan atanın canına kast eder vs. vs.

    kodumun ülkesi lan resmen çomaristan. "naif, ince ruhlu" diye satılan tiplere bak çay demle.

    edit:

    neptun savascisi'nin uyarısıyla tehdit edilen arkadaş çocuk mocuk değil 32 yaşında adammış sesi genç gösteriyorsa demek.

    enkaz devraldik ise harun tekin'in de bu kadar ağır olmasa da böyle bir halt yediğinden bahsetti. sevdiğim bir grubun sevdiğim bir üyesidir kendisi ama yazıklar olsun diyorum.

    nasıl albümünü alıyoruz konserine gidiyoruz diye sanatçının sahibi değilsek ve sanatçıların seçimlerine karışamazsak (sakin, onurr örneği) sanatçı olduğu iddiasındaki insanlar da seyircilerin sahibi değil, bir grubun seyirci geneli 13 yaşında ergen de olsa size tapmaya gelmiyor bu çocuklar müziğinizi dinlemeye geliyor.

    işini adam gibi yap hizmetini ver sonra özel hayatında ne halt yiyorsan ye kime saydırıyorsan saydır.

    ayrıca her şeyi geçtim 32 yaşında adam gelmiş konserine yaş ortalamasına doğrudan etki ediyor da 15 bandına çekiyor onu da kaçırıyorsunuz lan daha neler.

  • - kedinizin zeytin çekirdeği yiyerek kusması
    - kedinizin yine zeytin çekirdeği yiyip yine kusması
    - kedinizin zeytin çekirdeği yemeye devam etmesi
    - kedinin akıllanmaması
    - zeytin çekirdeklerinin kaynağının bulunamaması
    - kedinizin zeytin çekirdeği yiyip kusması.
    (bkz: reggie)

  • *** peşin edit: bunca yıl sonra hala entry'i beğenen, bana mesajla soru soran, bilgi almaya çalışan herkese teşekkürler. ancak 2013 itibariyle milano'da ikamet etmiyorum. dolayısıyla güncelliğini yitiren kısımları olabilir. yine de genel hatlarıyla geçerliliğini koruyan bir entry olduğunu düşünüyorum ***

    4 yıldır ikamet ettiğim italyan şehri. soğuk bir şehir. ancak 3-4 gün boyunca çok keyifli vakit geçirilebilir, kuzey italya'nın nimetlerinden faydalanılabilir. daha önce midnightpoet bahsetmiş* ancak ben de kendi bakış açımdan milano'da neler yapılır anlatmak isterim sevgili suserler. baştan belirteyim, özet geçmeyeceğim.*

    eğer thy ile geliyorsanız malpensa'ya ineceksiniz. sakın ola otobüse binmeyin. 7 euro verip 1 saate milano centrale'de* olmak yerine, 11 euroya 35 dakika'da çok daha merkezi olan cadorna tren istasyonuna gelebilirsiniz. hatta trenitalia, malpensa-centrale arası tren seferi koydu. ve fiyatı 7 euro. yani otobüs fiyatıyla aynı. durak varyasyonları var. kimisi direkt sefer yapıyor, kimisi arada duraklarda duruyor. onu trene binmeden kontrol edebilirsiniz. direkt tren bulursanız 30 dakikada şehirdesiniz. centrale veya cadorna fark etmez ikisinin de altında metro var. hatta yeşil hat bu iki istasyonu birbirine bağlıyor. centrale'den sarı hatla, cadorna'dan da kırmızı hatla kendinizi duomo meydanı'nda bulabilirsiniz. yeni tren hattı çok bilinmiyor. o nedenle fiyatlar şimdilik indirimde. zamanla arttırabilirler ancak bu hamle otobüsleri bitirecek gibi gözüküyor, çünkü otobüs hem zaman alıyor, hem de dar ve rahatsız koltuklarda seyahat ediyorsunuz. centrale'den otobüs yerine en soldaki perona yanaşan malpensa express'e binin! keyfinize bakın.

    1. duomo ve çevresi

    duomo katedrali, milano'nun kalbi. şehrin tam ortasına dikilmiş devasa bir gotik katedral. bir tarafında galleria vittorio emanuele ii, bir tarafında palazzo reale* ve restorasyonu yeni biten museo del '900. katedralin şahane bir mimarisi var. heykeller ve işlemelerle bezenmiş dış cephesi, içerisindeki mozaik ve vitraylar hayranlık verici. makul ücretler karşılığı asansörle ve ya merdivenlerle çatısına tırmanmak, oradan duomo meydanı'nı ve oradaki karınca boyutunda gözüken insanları izlemek büyük keyif. panoramik milano fotoğrafları çekmek için şahane bir mekan. eğer yaz aylarında milano'da bulunuyorsanız; kalabalık, sıcak ve nemden dolayı çatıya çıkmayı iki kere düşünmenizi tavsiye ederim. ancak içini mutlaka görün. içi çok büyük. içerisinde bir müzecik var. bir kısmı bedava gezilebiliyor, iki tane azizin mumyaları görülebiliyor ancak hazine dedikleri bölüm paralı. iki tane mücevher görmek boşuna para vermeyin. o parayı luini'ye saklayın. luini'ye birazdan geleceğiz.

    museo del 900, 20. yüzyıl sanat eserleri barındıran bir müze. yeni açıldığı için aşırı yoğunluk yaşıyor. sabah saatlerinde önünde metrelerce uzayan kuyruklar görmek mümkün. o nedenle, milano'da kısa süre kalacaklar için programa dahil edilmese de olur diyebilirim. yine de gezmek isteyenler için bilet fiyatları: tam 5 euro, indirimli 3 euro. palazzo reale'de ise güzel bir sergi varsa gidin görün. en son salvador dali sergisi vardı. ne sergi olduğunu nasıl öğreneceğinizi düşünmeyin, zira binanın dış cephesine çok büyük boyutlarda afişler asıyorlar. görmemenize imkan yok.

    duomo çevresinde yemek için vereceğim tek adres luini. gidin panzerotti yiyin. panzerotti bizim çiğbörekle calzone arası birşey. çok meşhur. genellikle prosciutto'lu çeşitleri var ama benim gibi prosciutto sevmeyenler için mozzarella-domateslisi var ki bir gidişimde 3 tane yediğimi bilirim. ancak uyarayım, çok kalabalık oluyor. içeriye girip yemeğinizi almanız 20 dakikayı bulacaktır. peki nerede bu luini derseniz, duomo'nun solundan devam eden yaya yolunda*, la rinascente'yi geçince ilk sola girin. biraz ilerleyince yerde oturmuş yemek yiyen ya da ayakta sırada bekleyen kalabalığı göreceksiniz. işte tam orası. luini'nin sadece öğlenleri açık olduğunu belirteyim.

    2. galleria vittorio emanuele ii

    burası, scala meydanı'nı duomo meydanı'na bağlayan ihtişamlı bir çarşı. içerisinde pahalı restoranlar, cafeler, prada, louis vitton gibi mağzalar ve sabahın 9'unda bile ağzına kadar dolu bir mcdonald's var. mcdonald's'ın hemen yanında ricordi adlı bir müzik dükkanı göreceksiniz. merdivenle aşağıya indiğiniz zaman neredeyse bütün çarşının altını kaplayan, her türlü müzik cd'si, oyun, dvd, plak bulabileceğiniz bir cennet bulduğunuzu anlarsınız. fiyatlar herhangi bir müzik dükkanıyla aynı seviyede. giriş katının üstü ise klasik müziğe ayrılmış. nota kitapları ve cd bulmak mümkün. müzik severlere kısa süreliğine de olsa uğramalarını tavsiye ederim.

    çarşının ortasındaki kubbenin orada toplanmış bir kalabalık görürseniz ne olduğunu merak etmeyin. bir milano geleneğine tanık olmak üzeresiniz. zira yerdeki bir boğa mozaiğinde, boğanın malum yeri çıkartılmış. insanlar oraya topuklarını koyup dönüyorlar. bereket getirdiğine inanılıyor. ama inanmayın, boşverin. japon turist atraksiyonu sonuçta...

    la scala'ya gelmek üzereyiz. eğer birazcık bütçeniz varsa, çarşının içerisindeki galleria isimli restoranda yemek yiyin. bir antipasti + primo piatto*, yanında güzel bir şişe şarap kişi başı 35-40 euro civarına doyabilirsiniz. akşam yemeği için tavsiyem size burası. genellikle piyanist şantör bir abi müzik yapıyor.

    3. teatro alla scala

    sahne sanatlarının kalbi. belki de sahne sanatlarıyla ilgilenen birisinin gelebileceği en üst nokta, la scala'da sahne almaktır diyebilirim. yıllar içinde yangınlar, 2. dünya savaş'ında yediği bombalar ile yıkılmış ve her seferinde yeniden yapılmış. içerisinde çok güzel bir müze barındırmakta. bu müzede, eski enstrümanlar, müzik ve opera tarihinin önemli sanatçılarının tablo ve büstleri, sahnede kullanılan bazı eşyaları görmek mümkün. ayrıca o gün eğer oyun yoksa, scala'nın belirli localarından sahneyi görmek mümkün. giriş fiyatı ise 5 euro. emin olun, o sahneyi görmek için 5 euro vermek değiyor. oyun izlemek isterseniz, fiyatlar fazlasıyla uçuk. locada olmayacaksınız 120-200 euro arası bir bedeli gözden çıkarmalısınız. ayrıca en az 2 ay önce bilet almanız gerekiyor. mesela 2011 nisanında oynayacak turandot şimdiden kapalı gişe. ama illa oyun izleyecekseniz, oyun günü gişe önünde kamp yapıp yer açılmasını bekleyeceksiniz ya da karaborsa bilet arayacaksınız.

    4. castello sforzesco

    castello'ya ulaşmak için duomo'ya sırtınızı dönüp dümdüz yürüyorsunuz. işte geldiniz. kalenin avlularına giriş bedava. hatta içinden geçip kalenin arkasında yer alan sempione parkı'na geçebilirsiniz. milano'da yaşayan yabancıların çoğu castello'nun içerisindeki müzeyi pek iyi bilmezler. ben 1. senenin sonunda öğrenmiştim mesela. bu benim hödüklüğüm de olabilir. bilemiyorum. neyse, kale içerisinde benim bildiğim kadarıyla 4 tane ayrı müze barındırmakta. zırh ve savaş aletleri, resim galerisi, antika müzik eşyaları ve antika mobilya müzesi. benim hatırladıklarım bunlar. eğer şanslıysanız 1-2 euroya 4 müze + sempione parkı'nda bulunan minik akvaryumu gezebiliyorsunuz. en son duyduğuma göre bir de mısır müzesi mevcut kalenin içerisinde. henüz gidip görmek nasip olmadı. beni en çok etkileyen kısım antika müzik enstrümanları müzesiydi. içerisinde glass harmonicadan tutun, hiç görmediğiniz enstrümanlara, garip görünüşlü piyano ve kemanlara, bir sürü değişik enstrüman görmek mümkün. eğer boş vaktiniz varsa gidebilirsiniz.

    eğer öğlen luini'de yemediyseniz, duomo-castello arasındaki via dante'de, castello adlı bir pizzacı var. dev boyutlu pizzalar yapıyorlar. çok lezzetli. milano'da yediğim en lezzetli pizzayı burada yedim. her damak zevkine uygun pizza bulmak mümkün. eğer pizza yemeyecekseniz makarna ve risotto çeşitleri de var. pizzaların boyutu konusunda sizi uyarmak isterim, pizzanın boyut, pizza hut'un büyük boyunun iki katı falan. eğer burada öğlen yemeği yiyorsanız, akşam yemeğini unutun. acıkmanız çok küçük bir ihtimal.

    bunun dışında görebileceğiniz yerlerin başında triennale di milano geliyor. cadorna tren istasyonu'nun hemen yanından devam edince, sempione parkı'nın içinde yer alan bir modern sanat müzesi. dikkat etmeniz gereken şey, ne sergisi olduğu. çünkü sergiler sürekli değişiyor. triennale di milano'nun küçük kardeşi, triennale di bovisa'da da güzel sergiler oluyor. cadorna'dan herhangi bir trene binip ikinci durakta inmeniz yeterli.

    akşam ise navigli bölgesine gidebilirsiniz. bütün biracılar, barlar bu bölgede toplanmış durumda. mekanlar 2'ye kadar açık. sonra yasa gereği kapanıyorlar. aynı zamanda garibaldi tren istasyonu etrafında yer alan isola bölgesi de birşeyler içebileceğiniz mekanların olduğu bir bölge. blue note milano burada yer almakta. güzel bir konser varsa kapıda son dakika bileti bulabilirsiniz. fiyatlar çok uçuk değil ancak içeride bir mojito'ya 15 euro istiyorlar, ancak mekan güzel. hatta kişi başı 35-40 euroya yemek yiyebilirsiniz. konser biletiyle birlikte adam başı 60 euro civarına gelir. kendinize kıyak geçmek isterseniz tavsiye ederim. burada al di meola, michel camilo ve lee ritenour konserlerine gitme şansım oldu. birisinde bar kısmındaydım, birisinde restorandaydım. ikisinin de görüş açısı iyi. restoranda yemek yerken, sanki müzisyenler sizin masaya özel çalıyorlarmış gibi bir hava oluyor. güzel oluyor. gereksiz detay: bir de fahir atakoğlu konseri kaçırdım.

    milano'da ulaşım için metro tek tavsiyem. metronun ulaşmadığı yer yok gibi. günlük bilet 3 euro. alırsınız, bir kere kullandıktan sonra 24 saat geçerli. o sürede tramvay, metro, banliyö trenleri, otobüs ve troleybüste geçerli. istediğiniz gibi binin, inin. keyfinize bakın.

    eğer fazla gününüz varsa tavsiyem como gölü ve verona'ya gitmeniz. como gölü'nde yapılabilecekler için midnightpoet'in entry'sine* bakabilirsiniz. kendisi çok güzel anlatmış. verona'ya gitmek içinse milano centrale'den trene binebilirsiniz. eurostar city 1.5, normal trenler 2,5 saatte varıyor. şehir güzel. bir günlüğüne modern dünyadan ayrılmak için birebir.

    zam sebebiyle mecburi edit: 1 eylül 2011 itibariyle yapılan %50 zam sonrası bilet fiyatları değişmiştir. normal bilet 1,5 euro, günlük bilet 4,5 euro olmuştur...

    2011 sonu itibariyle edit: galleria'nın içerisindeki boğa taşağı atraksiyonu maalesef artık yok. mozaik orjinal şekline getirilmiş. yine de turistler ayaklarını çukura koymak yerine boğa şeyine koyup dönüyorlar. fakat eski tadı yok tabii...

    2018 editi: yaklaşık 5 yıl önce milano'dan ayrılmış bulunuyorum. entry'nin güncelliğini yitiren yerleri olabilir. ilk fırsat elimden geldiğince toparlamaya çalışacağım.

  • diyarbakır'daki bir newrozda izleyenlere "denizin çocuklarından dağların çocuklarına selam getirdim" diyen unutulmayacak laz müzisyen. vefatından bir gün sonra harbiye açıkhava tiyatrosu'ndaki 5000 kişilik cenaze töreninde sahneye çıkan mkm*'li bir kürt sanatçı da dağların çocuklarından denizin çocuğuna selam getirmiştir ve böylece en kutsal emanetlerden birisi olan selam, dostlarının huzurunda sahibine ulaşmıştır.

    edit: bu entry'nin yazılma sebebi kazım'ın dağlar diyarına kadar ulaşan ve oradakilerin gönüllerinde taht kurabilen ilk karadenizli müzisyen olmasıdır. ama hikmetinden sual olunmayan okur-yazar kitle tarafından kötülenmeye layık görülmüştür. zaten alkış bekleyen bir anekdot değildir de, kötülemek neden anlamak zor...

  • bi gün, kurstan bir arkadaşım, işyerim civarından geçerken aklına geliyor beni arıyor, hatırımı soruyor. gelsene diyorum, bir çayımı iç, hem görüşmüş oluruz. bir duraksıyor, nefes alıyor, yok diyor, başka zaman. ısrarımı seveyim, hazır diyorum gelmişsin buraya kadar, çık işte yukarı. tamam geleyim de, şey diyor, az önce soğan yedim ben, çekiniyorum o yüzden. saçmalama diyorum, lafı bile olmaz, biz her gün yiyoruz n'olacak allasen. ikna kabiliyetimi yitireyim. neyse, çıkıyor bu yukarı. sarılıyoruz. ben bayılmışım. allah'ım böyle bir koku olamaz. çocuk sürekli anlatıyor, ben daimi gülümsüyorum filan ama, hoşbeşten fırsat bulunca ilk şunu soracağım: soğanı tarlasıyla birlikte mi yedin arkadaşım sen? o nasıl bir soğan yemektir? renkten renge giriyorum, imkanı yok o kokuyu defedemiyorum abi. taktım bi kere. sanki karşımda bizim hüseyin değil de, bir baş soğan oturuyor. kendisi oradan buradan laflarken ben hüseyin'i ince ince kıyıyorum, pembeleşinceye kadar kısık ateşte çeviriyorum. o koku gitmiyor. bi yarım saat sonra kalktığında tekrar sarılıyorum. yaşama sevincime.