hesabın var mı? giriş yap

  • saçma sapan bir durum. tıraş yasak değil mi beyler diyor. tıraş neden yasak olsun berber dükkanlarının açık olması yasak. sonuçta orası berber dükkanı değil. 100-150 işçinin beraber çalıştığı fabrikalar şu an açık. 3 kişinin bulunduğu bir ortam neden polis baskını yiyor? suç unsuru oluşturmayan bir durumda polisin işgüzarlığından başka bir şey değil.

  • ananas aldırdım esprisinin önünü kesmek içindir. cennet sonsuz huzurlu bir yer, tatsızlık çıkartmanın alemi yok.

  • doğu illerindeki bir ağanın en büyük zevki, kar üzerine çişiyle imzasını atmakmış.
    bu nedenle kar yağmaya başladığı andan itibaren köyde hayvanlar dahil hiç kimse sokağa çıkamazmış.

    kar biraz kalınlaşınca, ağa sırtına kurkunu giyer ve koy meydanına gelirmiş.

    yanında da en yakın yardımcısı haso. ağa sırtını köye doğru döner sonra sorarmış:

    “-ula hasso, ahali bakiy mi?”

    hasso yanıtverirmiş:

    “-evet ağam, hepisi de bir olmuş, pencerelerden bakir.”

    ağa çişiyle karin üzerine imzasını atarmış, “abdullah cizrelioğlu” sonrada bir nokta koyarmış ve sorarmış:

    “-hala bakirler mi lo?”

    “-he ağam, hem bakirler hem de çılgın gibim alkışlirler.”

    her sene ayni tören sürermiş. aradan 7 yıl geçmiş. ağa yine kar tuttuktan sonra çıkmış koy meydanına.

    sormuş hasso’ya:

    “-ahali bakir mi?”

    “-he ağam bakirler, kopekler, kediler bile camdadir.

    ağa adini yazmaya başlamış “abdullah” diye. “cizreli” demiş ki, kalakalmış, çünkü yas gereği prostat.

    halka rezil olmak var..alçak sesle hasso’ya sormuş:

    “-bakirler mi?”

    “-he ağam bakirler de, sen ne diye durdin ki ogle?

    ağa çaresiz

    “-ula gel yanıma, arkanı don ahaliye, tamamla sunu.” diye emretmiş.

    hasso bir an durmuş, sonra çişini yapmaya hazırlanmış ve ağanın
    kulağına eğilmiş :

    “-ağam..” demiş haso..,

    “-kırk yıldir kafama vurdin salak dedin, sırtima vurdun aptal dedin. he bu kulun okumayı yazmayı sökemedi ki, ucunu tut da yazının devamını sen yaz…

    yanımızdakileri eğitmezsek, tutacağımız gün yakındır.

  • freddie mercury'nin ünlü operacı montserrat caballé ile beraber doldurduğu opera albümüdür. bunun hikayesi de oldukça ilginç aslında.

    aıds olduğunu öğrenen freddie biraz da kafa dinleyip kafasını dağıtmak için operaya gider. freddie arada sırada radyoda denk gelince opera dinlemesine rağmen pavarotti dışında hiçbir operacıyı ismen tanımamaktaydı. o gece yardımcısı peter freestone tarafından hediye edilen bir biletle peter'a eşlik eden freddie burada gördüğü bir operacının ses performansı karşısında neredeyse dilini yutacaktı. montserrat caballé o gece yine her zamanki gibi dillere destan eşsiz bir performans göstermişti.

    freddie bir an önce bu muhteşem sesin sahibiyle tanışmak istiyordu ama yanına gitmekten çekiniyordu. kendisi dünyaca ünlü bir rockstar olmasına rağmen hayranlık duyduğu insanlarla tanışırken oldukça utangaç ve çekingen birisiydi.

    kısa bir süre sonra bir radyo programında röportaj veren freddie operada yaşadığı hayranlığı anlatır ve bundan sonra en büyük hayalinin bayan montserrat ile tanışıp düet yapmak olduğunu söyler. yine de bunun gerçekleşme ihtimalini düşük olarak görmektedir. bundan birkaç gün sonra montserrat'ın menejeri freddie'nin menejerini arar ve görüşme teklifi yapar. montserrat aşırı derecede meşgul biridir ama freddie ile görüşmek için ayırabileceği 4 saati olduğunu söyler. freddie bunu duyunca adeta hayalindeki rockstar'la tanışacak ergen bir kız gibi heyecanlanmıştır. yardımcılarının söylediğine göre o gün freddie 40 sigara bitirmişti ve eli ayağı heyecandan titremektedir.

    görüşme günü freddie ve yardımcısı montserrat'ın konser vereceği bir opera salonuna girer ve arkalardaki bir bekleme odasına alınır. konser bittikten sonra freddie heyecanlı heyecanlı beklemekte, sigara üzerine sigara içmektedir. montserrat hanım konserden sonra seyirciler etrafını sarıp imza istediği için 30 dakika kadar gecikir ve bu 30 dakika içinde freddie'nin içi içini yemektedir. freddie sürekli yanındakilere "kesin vazgeçti, benimle görüşmeyecek, zaten biliyordum, ben kimim ki" gibi laflar söyleyerek panik havası estiriyordu.

    birazdan odaya tüm ihtişamıyla montserrat girdi. freddie'nin gözleri faltaşı gibi açılmıştı. iki taraf el sıkıştı. sonra da odaya 10 dakika sürecek bir sessizlik hakim oldu. o sahnelerde devleşen, wembley'de 100 bin seyirciyi avucunun içine alan gelmiş geçmiş en büyük rockstar olan freddie hayran hayran karşısındaki operacıya bakıyor, söze nasıl gireceğini bilemiyordu. birazdan montserrat sessizliği bozdu ve ikili arasında muhabbet başladı. kendisine şampanya ikram edilen freddie utangaçlığını kısa sürede atmıştı. bundan sonra ikili beraber üzerinde çalışabilecekleri projeleri konuşmaya başladılar. montserrat freddie'nin hasta olduğunu bilmiyordu ve uzun soluklu projelere imza atmak istiyordu. freddie de mümkünse son gününe kadar bu projeyle uğraşmak istiyordu.

    1992 yılında ispanya'nın barcelona şehrinde olimpiyat oyunları düzenlenecekti. özellikle barcelona ve katalan bölgelerde çok sevilen montserrat'a olimpiyatların resmi şarkısını yapma görevi verilmişti. o da bu şarkıyı freddie'yle beraber yapmak istiyordu. yine de bir rockçı ile bir operacının nasıl bir araya gelip de uyumlu bir şekilde düet yapabileceği muammaydı. bu ikilinin beraberce proje yapacağını duyan pavarotti "bundan sonra kimse operayı ciddiye almayacak" demişti (gerçi sonradan kendisi de başka rockçılarla çalıştı). freddie bu düşünceleri önceden sezmişti ve bazı opera şarkıları seslendirdiği bir kaset yapmıştı. bu kaset montserrat'a hediye edildi ve o da kasedi dinledikten sonra bu işin olacağını anlamıştı.

    freddie ikilinin sadece bir şarkı yapacağını düşünüyordu ama montserrat beraberce bir albüm yapmak istiyordu. montserrat freddie'ye "sizin yaptığınız bir albümde kaç şarkı oluyor" deyince freddie "8-10 kadar şarkı olur" demişti. montserrat da "tamam öyleyse, biz de o kadar şarkı yapacağız" demişti. freddie'ye ev ödevi verilmişti. bol bol şarkı yazacaktı.

    montserrat çok yoğun bir tur temposuna sahipti ve sadece ayda 2 gün freddie'yle çalışacak vakti oluyordu. freddie bu hızla albümün o hayattayken bitmeyeceğini anlamıştı. bu yüzden yaratıcı bir fikir buldu. şarkıları yazacak, kendi kısımlarını da söyleyecekti. ayrıca enstrümanlar da şarkıya eklenecekti. montserrat'ın söylemesi gereken yerleri freddie ince sesle söyleyecekti ve sonra montserrat zamanı olduğunda bu kısımları dolduracaktı. sonra da teknoloji yardımıyla tüm bu kayıtlar bir araya getirilip albüm oluşturulacaktı.

    ikilinin kayıt yaptığı gecelerden birinde montserrat'ın ertesi gün sabah 8'de uçağı olmasına rağmen sabah 6'ya kadar freddie'nin evindeki piyanonun yanında kayıt yapılmaya devam edilmişti. freddie ısrarla montserrat'a uçağını kaçıracağını söylerken montserrat da ısrarla "hayır devam edelim, çok güzel gidiyoruz" diyordu. ortaya gerçekten iki tarafın da keyif aldığı müthiş bir eser çıkıyordu. freddie hastalığını gizlediği için güçlü durmaya çalışıyordu ama her yerinden yorgunluk akıyordu. kendisi montserrat gittikten sonraki günü yatakta geçiriyordu.

    albüm çalışmaları devam ederken bir gün montserrat ingiltere'de bir konser vermektedir ve freddie gizlice seyirciler arasındadır. birazdan montserrat "sizinle çok özel bir insan tarafından yazılmış yepyeni bir parçayı paylaşmak istiyorum" der ve freddie'nin yazdığı şarkılardan birini seslendirir. zaten seyirciler kendisini tanımasın diye şekilden şekile giren freddie iyice oturduğu koltukta çökmeye başlar. bunu gören montserrat parmağıyla freddie'yi gösterir ve ışıklar onun olduğu yere döner. bir anda tüm gözler freddie'nin üzerindedir. montserrat tüm salona freddie'yi alkışlatır. freddie utangaç bir şekilde gülümseyerek karşılık verir.

    bu olaydan sonra freddie montserrat'ın yanında oldukça çekingen davranır ve göz göze gelmekten bile çekinir. freddie sanki montserrat yüce bir varlık ve tanrı, kendisi de onun kuluymuş gibi davranmaya başlar. freddie montserrat'ın sesini ilk kez kaydettiğinde inanılmaz bir heyecan duymuştu. stüdyoda hasta haliyle bile sevinçten atlayıp zıplarken "montserrat'ın sesini kaydettim, montserrat'ın sesini bu kasette esir aldım" diyordu. freddie hastalığın pençesinde olmasına rağmen çok şen ve heyecanlıydı ve sabahlara kadar partilediği günlerde bile onu kimse bu kadar mutlu görmemişti.

    montserrat da freddie'ye hayrandı. freddie gibi rock müzikle anılan birinin opera şarkılarını kusursuz söylemesi, sesini şarkının gerektirdiği şekilde inceltip kalınlaştırması, notalar arasındaki geçişleri ve parçaların en zor kısımlarını bile hiç zorlanmadan söylemesi hayranlık yaratacak cinstendi. montserrat freddie'nin hasta olduğunu farketmemişti bile ve bu albümden sonra başka albümlerde de çalışmak istiyordu. albüm 1988 gibi tamamlandı ama ibiza'da canlı olarak söyleneceğinde hastalanan freddie o gece playback yapmak zorunda kaldı.

    albümdeki barcelona şarkısı freddie öldükten sonra 1992 olimpiyat oyunlarında kullanıldı.

    albumu dinlemek icin tiklayin: https://www.youtube.com/…-v98pwalabkcnkbvcffcu3nuzh

  • halkın cahil ve vandal kısmının zoruna gidecek hatta onlara ekşi sözlükte başlık açtırabilecek söylem. aktroller mesaide…