hesabın var mı? giriş yap

  • emrah safa gürkan, " pişmaniye izmitlilerin yoldan geçenleri vergilendirmek için buldukları bir metottur " demiş*

    resmen aydınlanma yaşadım. sahiden de yolum izmit taraflarına düştüğünde neredeyse her zaman pişmaniye alıp getiriyorum eve kutu kutu.

    evvelden peşmaniyye denilen ve " yün şeklinde keten helvası " mânâsına gelen bu ismin kökeni farsça " paşmine ( yünlü şey ) " kelimesinden gelir.

    osmanlı padişahı sultan dördüncü murad han, bağdat'ı fethettikten sonra iran topraklarındaki yiyecek içecek kültürünü de istanbul ve civarına getirir.

    bu pişmaniyeciler de izmit civarına yerleştirilir ve burada pişmaniye üretilmeye başlanır.
    1. dünya harbi'nden önce yavaş yavaş civar şehirlerde de şöhret olmaya başlar pişmaniye hacı agop sayesinde. zaten baktığımız zaman şu anda ülkemizle özdeşleşmiş çoğu yiyeceğin ülke çapında ve uluslararası olarak tanınması 1. dünya savaşı zamanlarına denk gelmektedir.

    daha sonra ethem efendi bir pişmaniyeci açar ve buradaki lezzetli pişmaniyeler sayesinde artık iyice tanınan bu lezzet, istanbul gazetelerinde de " izmid'in* meşhur lezzeti " başlıklarıyla haber yapılınca olur size izmit pişmaniyesi .

    2009 yılında 1040 metre uzunluğundaki pişmaniye " dünyanın en uzun tatlısı " ünvanı ile guinness rekorlar kitabı'na girmiştir.

    aklıma gelen bir şeyden daha bahsetmek istiyorum;

    selanik'te yıkılan camilerimizden birinin adı da pişmaniye camii. 1920'li yıllar...
    küçücük bir cami. zaten bölgedeki türkler, baskılar sebebiyle orayı çoktan terk etmişler cami yıkılmadan evvel.
    civardaki cami isimlerine baktığımızda hep şu paşa bu paşa gibi şahıs isimlerine sahip iken bu camiye neden pişmaniye camii ismi verilmiş hiçbir yerde yazmıyor ama şöyle bir çıkarımda bulunmak istiyorum;

    bu caminin inşâsı miladî 1781 yılına denk geliyor. dönemin padişahı, birinci abdülhamid ( bahtsız padişah )

    birinci abdülhamit/ passenger28

    normalde marmara bölgesi'ndeki çevre illerden istanbul'a yerleşmek için can atan kimseler için bu dönem istanbul'un ötesi çok daha cazip hâlde. padişah da istanbul'un çok kalabalık olduğunu düşündüğünden çevre vilayetlerdeki kişilerin balkanlara yerleştirilmesini teşvik ediyor.
    işte bence izmit'ten selanik'e giden en az bir mahallelik insan tarafından inşâsı başlatılan bir cami bu pişmaniye camii.
    belki o dönem selanik'te pişmaniye bile ürettiler bilemiyoruz.

    ve bir tesadüften daha bahsedeceğim yine birinci abdülhamid dönemine denk geldiği için.

    istanbul'da 1685'te yapılan bir cami daha var ve onun da adı pişmaniye camii ve bu cami birinci abdülhamid'in padişah olduğu 1782'deki meşhur istanbul yangınlarında yanıp kül oluyor. 1685'te istanbul'da pişmaniyenin bir camiye isim olacak kadar ünlendiğini sanmıyorum ki yaptıran kişi de bursalı bir mevlevî. ( ismini hatırlamıyorum )

    şimdi diyorum ki o zaman;

    bence tâ dördüncü murad döneminde aslında izmit'te olduğu kadar bursa'da da pişmaniye üretimi gerçekleştirildi ve sevildi ama sırf istanbul'a daha yakın ve yol üzerinde diye payitaht'ta izmit'in pişmaniyesi diye bilinince böyle nam saldı ve günümüze değin geldi.

    en iyisi aklıma başka bir şey gelmeden yazıyı bitireyim*

  • iki yanı açık, önünde arkasında sağında solunda ev dahi olmayan yolda yürürken(düşün artık kaldırım bile yok), bir anda uçarak gelen, 24 sayfalık teknosa kataloğunun surata yapışması.

    yukardan "bu mp3 çaları kaçırma, çok ucuz" şeklinde bi mesaj mı geldi acaba diye baktım kataloğa ama bildiğin teknosa işte. herşey yine pahalı. anlam veremedim, hayret.

  • bunların tailored access operations denilen seçkin hacker takımları da varmış. takip ettikleri kişilerin internetten laptop vs. alışveriş yapmaları durumunda, kargoyu önce kendileri teslim alıp malware yada takip programları yükleyip, bilgisayarları uzaktan kontrol edebiliyorlarmış. özellikle dell'in bu konuda başı ağrımıştı.

    tabii avrupa'yı dünyaya bağlayan fiber optik kablolara müdahale etmek, huawei'yi hacklemek ve devletlerin değerli bilgilerine sızmak gibi işleri de yapmışlar.

    adamlar hdd ve taşınabilir disk üreticileri için bile, ayrı ayrı malware programları yazmış lan.

    (bkz: western digital) (bkz: seagate) (bkz: samsung) (bkz: maxtor)

    bak daha facebook, twitter, gmail, yahoo ve youtube gibi mecralardaki başarılı faaliyetlerini saymadım.

    tabii bunlar eski bir tao çalışanının ve kurt gazetecilerin 'iddiaları'.

    entry'i dell marka dizüstüyle girmem de ayrı bir ironi oldu.

  • bugun kilo verme ile alakali inanilmaz bir deneyim yasadim. sirtimda 2 adet canta, 2 notebook, external diskler, elimde iki adet kitap dolu torba ile evden iceri girdim ve girerken acaba su an kac kilo cekiyorum diye sacma ama sonucunun boyle olacagini tahmin etmedigim bir soru isareti belirdi.

    ciktim tartinin ustune, tam 105 kilo cekiyordum. eski kilomdu, vermeye basladigimda uzun suredir 105'tim ve 2013'un mayis ayinda kendi capimda kilo verme denemelerine baslamistim. esimle gulduk ettik, eglendik ancak tartidan inip, elim ve sirtimdakileri bir kenara biraktigimda kafamda simsekler cakti. bi dk lan dedim, su an tam 15 kilo daha azdim 105'ten. elim ve sirtimdakiler 15 kilo, ben 90 kiloydum ve ciddi agirlardi. 15 kilo vermeden evvel ayaklarima ne tasittigimi ve kilo verme ile alakali inanilmaz bir terapi ile karsi karsiya oldugumu farkettim. evet bu resmen bir terapiydi.

    halen bir 10 kilo daha fazlam var, vermem lazim. ıdeal kilom 80 civari ve ben su andan itibaren cok daha motive bir sekilde vermek icin elimden geleni yapmaya hazir hissediyorum kendimi!

    tanim: enfes birsey, siz de fazlaliklarinizi verin, kurtulun!

  • 1.5 ay içerisinde yaklaşık 5 kilo vermemi sağlamış yiyecek.
    nasıl kullandığımı da anlatayım; bir avuç yulaf ezmesi, bir orta boy muz, bir küçük kutu yağsız sütü karıştırarak öğle yemeği yerine yedim. baştan söyleyeyim, ilk bir hafta boyunca fena halde gaz yapıyor bünyede. daha sonraları alışıyorsunuz.

  • ilgili fotoğraf hunharca eğlenen turistlerle, onlara hizmet eden ve muhtemelen üç kuruş para kazanabilmek için canını ortaya koyan emekçi bir türk vatandaşını içeriyor.

    turistlerin hiç bir kabahatı yok, hunharca eğlenip gülebilirler, geniş geniş gezebilirler tabii ki. bu fotoğraftaki dram ise hükümet denen vicdansızlar kadrosunun ülke insanına reva gördükleridir.