hesabın var mı? giriş yap

  • 70 lerde ne karnesi lan.

    o karne mevzusu 1940 ların ikinci dünya savaşı atmosferinde ülkeye ithalat engellenir de burada ne yer ne içeriz ne zaman biteceği de belli değil diye yapılan bir şeydi.

    bir de aklı sira gezi mezi esprisi yapmış.

    neyse gülün geçin.

  • iv. henry'nin place des vosges'i yaptirmasi ve aristokratlarin buraya yerlesmesiyle deger kazanmaya baslamis. binalarin bircogu ronesans doneminden kalmis. 2 km lik ve yaklasik 1.5 saat suren bir gezi programi yapilabilir. yuruyuse baslama noktasi 2 numarali sari metro hattinin st paul istasyonu. rue des nonnains d'hyeres'den guneye inip solda rue de hotel de ville ile rue du figuier kosesinde marais'in en eski malikanesi olan hotel de sens'i goreceksiniz. malikanelere hotel diyorlar. bu bina 1475'de insa edilmis. rue st paul'den kuzeye giderken solda eglise st paul bulunmakta. 1641 yilinda reform karsitlari zamaninda tamamlanmis. biraz daha kuzeyde rue malher'i gectikten sonra rue pavee uzerinde sagda hotel lamoignon bulunur. 1585 ile 1612 yillari arasinda ii. henry'nin kizi duses diane de france icin insa edilmis. daha kuzeyde rue de thorigny uzerinde solda hotel aubert de fontenay bulunur. burasi ayni zamanda musee picasso olarak bilinir. buradan geriye donup rue du parc royal uzerinde solda sirasiyla uc tane daha malikane bulunur. hotel de croisille, hotel de vigny ve pembe tuglali hotel duret de chevry. 1620 yilinda insa edilen bu uc bina su anda arsiv ve kutuphane olarak kullaniliyor. guneyde rue des francs bourgeois takip edilerek place des vosges'e ulasilir. buranin guney kosesinde 6 numarali bina olan hotel de rohan guemenee 19. yuzyilin ilk yarisinda victor hugo'nun yasadigi binadir ve gunumuzde maison de victor hugo olarak bilinir. place des vosges'in diger kapisindan cikip rue st antoine'e gelince 62 numarada hotel de sully var. bu malikane 1624 yilinda yapilmis. 250 metre ileride baslangic noktasi olan st paul metro istasyonuna ulasilabilir.

  • sayın simon bey ve ekibinin "iz bırakmamak için" saftirik averaj nordik kadınların kredi kartını kullanmak üzerine kurduğu dolandırıcılık hikayesini anlatan netflix yapımı.

    hikayedeki kritik detay özel jetler. özel jetler genellikle özel havacılık limanlarına inerler, güvenlik koridoru 2 metre falandır, valizler fazla didiklenmez, pasaport polisi pasaportunuz sahte mi diye evirip çevirip bakmaz, soru sormaz. hatta bazen, bazı ülkelerde vize bile sormaz, soruyormuş gibi yapar. bu avrupa da bile hemen hemen böyledir. sık özel jet kullanan biriyseniz xray'e bile girmezsiniz. ve en önemlisi özel jet pahalıdır. ciddi anlamda pahalıdır. bir hafta 8 kişilik bir özel jet kiralamanın 150.000 usd seviyesinde maliyeti vardır. maliyetine sizi uçurabilecek jeti olan birini bulmak da zordur..

    herifler 7/24 özel jetle avrupada fink atıyorlar, kaldıkları yerler, gittikleri mekanlarda harcadıklarıyla birlikte aylık minimum 750.000 usd masrafları var. bu para öyle 3-5 hatta 10 saftirik hatundan sömürülebilecek bir tutar değil.

    bence bu dolandırıcılığı sadece gezip tozmak daldan dala atlamak için yaptıklarını düşünmek çok naif. muhtemelen bir takım meta'ları taşıyorlar gittikleri yerlere. sürekli bir sevkiyat var. mykonos'a ne taşıdıklarını tahmin etmek zor değil mesela..

    peki neden cash harcamıyorlar da başkasının kredi kartını kullanıyorlar? çünkü adamların playground'u avrupa. türkiye'ye gelse cebinden bi tomar euro çıkarır istediği mekanda istediği parayı pataküte harcar. kimse de noluyo lan demez. ama avrupada bu işler biraz farklı, bazı ülkelerde, restoranlar 500euro banknotu nakit versen kabul etmiyor, hatta yavaş yavaş nakitten çıkmaya çalışan ülkeler var (bkz isveç). kısaca herifleri çok muhtemel interpol sürekli izlediği için iz bırakmamanın eğlenceli yolunu bulmuşlar. zira simon bey şu an özgür ve hiç de fakir bir hayat yaşamıyor, hatunlardan kazandığı serveti yiyor diye düşünmüyorsunuz herhalde..

    çoğunlukla nordik seçiyor çünkü kuzey avrupa ülkelerinde kredi geçmişi temiz göçmen olmayan vatandaş için bankadan ihtiyaç kredisi almak, kredi kartı limiti arttırmak diğer avrupa ülkelerine göre daha kolay. refah seviyesi de yüksek olduğu için en dipteki bile fazla zorlamadan, legal yollardan bir kaç ayda 250.000 euro limit açabilir. türkiye'de hatun ayıklasa max 10-15bin euro limit açar üstüne 1 milyonluk trip yer.

  • hayatında mermer tozu görmemiş bir gerizekalı 6 bin liraya o işin yapılacağını sanıyor.

  • 'o değil de nihat gizem'e ne yürüdü be' dediğim program. yalnız iyi yürüdü.

    edit: lütfen daha fazla beğenmeyin arkadaşlar en beğenilen entrym bu olsun istemiyorum gerçekten. ne yazdım ki yürüdü yazdım sadece valla başka bir şey yazmadım çok saçma yani yapmayın.

    edit 2: allah belanızı vermesin ne diyim yani.

    debe editi : vay anasını.

  • hiç başıma gelmeyen hede. ama burada yazılanları okudukça canım evli erkek çekmeye başladı. yakında karımdan ayrılırsam sebebi sensin sözlük.

  • saldırganların her zamanki gibi saçı tas kafa tıraşlı, kara kuru tipler olması şaşırtmadı.

    edit : entri @intrigante'nin yazım kontrolünden geçti, hataları giderildi.

  • en küçük dayım üniversiteyi bizde kalarak okumuştu. hayatımın bütününün şekillenmesine etki eden çok güzel bir dört yıldı. mesleğe ilk atandığından evlenene kadar da bizde kalmıştı. öğretmenliğe atandıktan sonra aldığı ilk maaşla da eve yaş pasta alıp gelmişti. bizim ev için olağanüstü bir gündü. çünkü evimize ilk yaş pasta o gün girmişti. hem de damla çikolatalı. sevinçten havalara uçtuğumu hatırlıyorum. sonra yer sofrasına oturup o mutlu anı bekliyorduk. yaş pastanın dilimlenip tabağımıza koyulması gerektiğini de o gün öğrenmiştim. yıllar geçti. mesleğim gereği taşınmak zorunda kaldığım şehirde, bu sefer en büyük dayımın yanında kalmaya başlamıştım. ilk maaşımın yatacağı günü sabırsızlıkla beklemiştim. o ilk maaşla ne alacağımı aslında çok iyi biliyordum. işten çıktım, heyecanla pastaneye gidip yaş pasta aldım. hem de damla çikolatalı. maaşımla yaptığım ilk icraat bu oldu. insanlık için küçük ama benim için çok büyük bir şeydi.

  • günün birinde ülkenin en ünlü bilimadamının ve mühendisinin yarışacağı bir organizasyon tertiplenir... bazı kurallar vardır elbet: koşacaklardır, finiş çizgisinde de afet bir hatun vardır... işaret verilince bu afete doğru koşmaları gerekmektedir, hatuna ilk ulaşan kazanacaktır yarışı; ve de tabii ki hatunu... ancak koşu bildiğimiz yarışlar gibi değildir; her yarışçı ilk önce yolun yarısını koşacaktır, orda duracak ve daha sonra kalan yolun yarısını koşacaktır ve yarışın sonuna kadar böyle devam edecektir... start verilir, yarış başlar... ama bilimadamı koşmamaktadır... hakemler hemen yaklaşır ve:

    - yarış başladı ama siz koşmuyorsunuz, böyle giderse kaybedeceksiniz...

    bilimadamı kendinden emin bir şekilde:

    - niye kendimi yorayım ki, hiçbir zaman ulaşamayacağım nasıl olsa (açıklama da yapar)... şu aciz mühendise de bakın nasıl çabalıyor; çok yazık çok yazık...

    hakemlerin aklına yatar, ancak mühendis hala çabalamaktadır; az da yolu kalmıştır... merak içinde ona da sorarlar hemen yetişip:

    - mühendis bey, siz neden hala koşuyorsunuz? hiçbir zaman ulaşamayacakmışsınız ki (açıklama da yaparlar)... bakın rakibiniz koşmuyor bile...

    mühendis cevabı yapıştırır:

    - bırakın o salağı, ben işimi görecek kadar yaklaşacam ya o bana yeter!