hesabın var mı? giriş yap

  • lise zamanlarım. o zamanlar semtte çok kavga çıkıyordu. yine bir bayram günü kavga çıkmıştı gece. kavgadan sonra baktım t-shirt kan olmuş. birinin burnu falan kanamış üstüme gelmiş herhal. neyse, evdeki herkesin yatmasını bekleyip eve girdim. gece iki falandı saat. girer girmez t-shirt'ü çıkarıp kapıya astım banyoya gittim. eli yüzü yıkadım yattım. unutmuşum t-shirt'ü kapıda. sabah babam işe giderken yakalamış. baktım bir el beni dürtüyor. uyku sersemi yakalanmak da çok fena.

    -: hşşş, bu ne bu?
    madboy: ne?...
    -: niye kanlı bu?
    madboy: benim kanım diil...
    -: katil piç! akşam görüşücez senle.

    attı suratıma t-shirt'ü gitti.

  • doğrudur.

    - hı scholl
    + hı tecaher
    - how are you today
    + fine thanks and you
    - fine. biri tahtayı silsin

  • bu psikolojik meseleler konusunda en etkileyici isim olan freud şöyle söylüyordu: para bir çocukluk arzusu değildir ve bu yüzdendir ki para mutluluk getirmez. aşağı yukarı böyle bir cümle kurmuştu. freud'u takip eden çağdaş isimlerden birisi olan adam phillips şunu söylüyordu: psikanalitik bir seansın iki temel kuralı vardır: aklına geleni söyle ve çıkarken parayı ver. para ve psikanaliz arasındaki ilişkiler o denli yoğundur ki mesela, john forrester adında bir tarihçi "hakikat oyun ları" başlıklı kitabının altbaşlığı olarak "yalanlar, para ve psikanaliz" üçlüsünü seçmiştir. para ve psikanaliz ayrılmaz birşeydir ve bunu psikoloji düzeyinde de genelleyebiliriz. tarzını hayranlık uyandırıcı bulduğum bir başka psikanalist olan jacques lacan, bir sürü sıradışılığının yanında servetiyle de meşhurdur. psikanalizin kendisine kazandırdığı serveti açıkça ifade etmiştir.

    para vermezseniz seans olmaz. para verirseniz iyileşeceğinizi garanti etmez kimse ama psikoloji temelli bir seansın, bir iyileşme talebi olan terapi sözcüğünün içinde barınan kural budur: dertlerinin karşılığında para vereceksin. genelde parayı daha mutlu olmak için harcarız, dertlerimizi bir anlığına unutabilmek, mutlu görünmek için falan filan..para karşılığında bir parça mutluluk satın almaya çalışırız ancak para bir çocukluk arzusu olmadığı için hüsrana uğrarız. oysa terapiye dayalı bir seansta hem para verirsiniz hem de kendiniz için can sıkıcı olan, mahrem olan, sizi boğan, yaşamınızı daraltan, hayatınızı zindana çeviren sıkıntılardan bahsedersiniz. burada söz konusu olan paranın ve mutsuzluğun değiş tokuşudur, mutlu olmak değil, daha az mutsuz olmaktır amaç. adam phillips'in dediği gibi, anlatırsınız ve bunun karşılığında para ödersiniz. anlatabileceğiniz yakınlarınız olduğunda bu denli çetrefilliğe gerek kalmadan kendi kendinize sorunlarınızla başedebilirsiniz belki ama, yalnız hisseden, hayalkırıklığına fazlaca uğramış diğerleri için terapi bir iyileşme vaadidir.

    psikoloğa verilen para nereye gider? görünürde sadece oturur ya da uzanır ve konuşursunuz, içinizdeki sıkıntıyı anlatırsınız. seansın çıkışında maddi bir şey elde edemezsiniz tabi ki, ceketinizi alır ve çıkarsınız. bu anlamda çoğumuz için boşa verilen paradır bu. oysa işleyen bir terapide seansın girişi ve çıkışı arasında birşey olur: paranız azaldığı gibi sizi boğan, sıkıştıran dertleriniz de bir miktar azalır. dediğim gibi, işleyen bir süreç olursa mümkündür bu. yani nefes almaya başlarsınız, aslında yaşamlarımızı sürdürmek için en gerekli şeylerden birini, ruhsal bir rahatlama halini satın almışsınız demektir. para karşılığında nefes almak.. fena bir sözleşme değil bu bence.

    paranın şöyle de bir niteliği vardır ki, paradan konuştuğumuzda aslında hep başka şeylerden konuşuruz. psikologa verilen ücretten bahsettiğimizde, bir kişinin kazandığı parayı hesaplamaya başladığımızda, böyle bir süreçte cebimizdeki para eksilmeden bir kazanç elde etmeyi umduğumuzda, boşa verilen para gibi nitelediğimizde.. hep başka şeylerden konuşuruz. bir psikologun ücretini dillendirip durmak terapiye karşı gösterilen bir dirençtir. şunu söyler gibiyizdir psikolog ücretlerinin fahişliğinden bahsettiğimizde: yaşamımda sorunlar var ama bunları sadece ben biliyorum, içimde tutabilirim ve böylece param da cebimde kalır. sorunlarla yaşayıp gitmekten tutun da kendi kendine iyileşmeyi denemeye varana kadar pek çok bencillik vardır burada. belki de kendi kendimize bir yolunu bulmayı denediğimiz için bile hastalanmış olabilir ruhumuz ve şimdi bu sorunu da kendi kendimize çözmeyi denemek tam bir kısırdöngü gibi geliyor bana.

    şu ana kadar ödenen paranın miktarından hiç bahsetmedim. çünkü terapilerde elbette minimum bir ücret vardır ve bu ücret terapistin kendine göre belirlediği bir miktardır. fakat ne kadar para ödeyebileceğiniz de son derece konuşulabilir bir şeydir terapilerde. dışarıdan bakıp da bir psikologun 300 ,400,500 liralar almasına kafa yormak ve baştan vazgeçmek yerine bir konuşmak, durumu değerlendirmek daha sağlıklı olabilir. hiç para vermemek gibi birşey sözkonusu değildir çünkü öyle olsaydı terapi olmazdı ismi.

    son olarak şunu söyleyeceğim: bir psikoloğun seans ücreti kendi iç hesaplaşmanızın da yansımalarından biridir. buna değer mi diye sorup duruyoruzdur ücreti sorguladığımızda. o kadar para vereceğim ama elime ne geçecek diye düşünüyor gibiyizdir, bunun şüphesi vardır. oysa tüm bu hallerimizde söz konusu olan ruhumuzdan birşeylerin çıkıp gitmesinden, dile dökülmesinden, hiç tanımadığımız yönlerimizi keşfetmekten duyduğumuz korkudur. kendimize takıntılı derecede bağlıyızdır ve kendi kendimize çözebileceğimize inanmışızdır. oysa kendi kendine çözme halleri genelde yalnız kalmış olmanın yansımalarıdır. ve hissettiğimiz pek çok sıkıntının kaynağında da yalnız kalmış olmanın dehşeti ve sonrasında bir çözüm olarak kendi kendimize geliştirdiğimiz takıntılı savunmalar vardır.

  • yoldan geçen adam kapağı göremez bu enteresan ama daha dikkat çekici olan bakkalın sol omzuna dokunuyor ama bakkal sağ tarafına dönüyor... yani sağ değil de sol tarafına dönse kapak adama çarpacak. vallahi değişik bi olay.

    edit; bakkalın sırtına dokunan adam "arkana bak" demiş. bakkalın yerinde ben olsam dokunduğu tarafa, konuşana doğru dönerim kesin ölürüm amk. hatta adam beni tutup diğer tarafa çevirse ben yine inat eder adama doğru dönmeye çalışırım o kadar da bahtsız ve malım.*

  • jim jarmusch marifeti, 91 yapımı neffis film;

    los angeles, new york, paris, roma ve helsinki'de, aynı anda ve aşağı yukarı aynı sürede ve hep taksilerde geçen, akıllara birbirinden durgunluk verici beş hikaye. paris bölümünün fransızca, roma bölümünün italyanca çekildiğini söylersek, helsinki bölümünün ne'ce çekildiği kolaylıkla tahmin edilebilir.

    oyumu, paris ve helsinki hikayelerinden yana kullanmakta bir beis görmüyorum

  • başlık : zenciyi beyazlarla yıkadım siki küçüldü

    1. şaşırdım amk ne iş ya
    (rasputin itimat turizm, 25.03.2010 01:08
    .
    .
    4.elde citile biraz,büyür.
    (sogukta kalmis bekci pipisi, 25.03.2010 01:13)

  • yanlış balığı yediyseniz lezzetsiz olma ihtimali yüksektir . bazı balıklar fiziksel yapıları itibariyle birbirlerine çok benzerler fakat lezzetleri ve dolayısı ile ekonomik değerleri çok farklıdır. balıkçılar aşağıda listelediğim balıkları birbirinin yerine satmayı çok severler. sadece balıkçılar değil hatta bazı süpermarket zincirleri bile bu yöntemi uygulayabiliyor. tezgaha gelip lezzetsiz balık yememeniz için size karşılaştırmalı olarak birkaç ipucu vereceğim ;

    ***lidaki - isparoz***

    lidaki çipuranın juvenile yani genç birey boyudur. yetişkin çipuraya göre daha kılçıklıdır ama çok lezzetlidir. özetle ufak çipura diyebiliriz. isparoz ise her yerde çok sık karşılaşılan eti biraz lezzetsiz ve bol kılçıklıdır. kıyıdan olta balıkçılığına merak saranlar genelde ilk olarak isparoz tutarlar. isparoz büyükse ki buna eşek isparozu denir biraz modifiye ile mevsiminde lezzetli hale gelebilir. genelde isparozu boklu kebap tabir edilen yöntemle pişirirler.aslında lidaki ve isparoz birbirine boy pos harici pek benzemez.isparoz kuyruğundaki siyah nokta ve kafa yapısı itibari ile lidakiden kolayca ayırt edilebilir. isparoz daha yuvarlak yapılı bir balıktır. ayrıca lidakinin göğüs yüzgecinin dibinde yani solungacının üstünde siyah bir leke bulunur.

    isparoz
    https://eksiup.com/p/u3257889z5ye

    lidaki
    https://eksiup.com/p/5n257894twva

    ek not : ayrıca karagöz diye isparoz da satılmaktadır. karagöz isparoza göre daha lezzetlidir ve ekonomik değeri yüksektir. karagöz'ün ayırt edici özelliği solungaçların hemen bitiminde ve kuyruğun dibindeki iki tane geniş siyah şerittir. bazı karagözlerde balığa ismini veren ve tam gözünün üzerinden geçen üçüncü siyah şerit bulunurken bazılarında bulunmayabilir. karagözün de ufağı çok kılçıklıdır , alınacaksa büyüğünün alınmasında fayda var.

    karagöz
    https://eksiup.com/p/ag259444p4rq

    not 2 : tavsiye olarak iri boyda mırmır alabilirsiniz. başka balıkla karıştırılmaz , kültürü yoktur , deniz balığıdır . aynı tayfadan bir balıktır ve eti çok lezzetlidir. uzun gövde yapısı , kürek gibi ağzı ve dikey şeritleriyle kolayca ayırt edilebilir.

    mırmır
    https://eksiup.com/p/x6259662covn
    https://eksiup.com/p/zg259665p5ea

    ***somon - kart alabalık ***
    (karadeniz somonu diye satıyorlar)

    aslında burada fark zaten çok açık. somon genelde dilimlenmiş şekilde satılır ve eti koyu turuncudur. çiftliklerdeki kartlaşmış alabalıkların eti ise daha açık turuncudur ve genelde bütün balık olarak satılırlar. ayrıca alabalığın burun yapısı biraz daha yuvarlaktır ve üzerindeki benekler daha belirgindir.

    somon
    https://eksiup.com/p/mf2579069ohs

    karadeniz somonu diye satılan alabalık
    https://eksiup.com/p/sw257920avzo

    ***uskumru - kolyoz***

    uskumru ve kolyozu ayırt etmek biraz daha zor. kolyoz'un eti uskumruya nazaran daha yağsız ve tahta gibidir. en temel ayırma yöntemimiz gözlere ve çizgilere bakmak. kolyozun gözleri daha iri ve patlak , ayrıca çizgileri uskumruya göre daha karışık şekilde ilerliyor. uskumru daha sevimli dururken kolyoz daha bıçkın bir ifadeye sahip.

    https://eksiup.com/p/w725792547yf

    ***sardalye - tirsi***

    balık tezgahlarında en sık gördüğüm aldatmaca bu iki balık arasındadır. tirsi kart sardalye gibidir. çok kılçıklıdır , kolay kolay yenmez , eti de daha kurudur. tirsinin en belirleyici özelliği parlak ve iri pullarıdır. ayrıca eni biraz daha geniştir. rengi açık yeşile çalar. sardalye daha koyu renklidir ve daha ufaktır. balık 10 cm geçiyorsa yüksek ihtimal tirsidir. burada boy çok önemli sakın sardalye diye aman bunlar daha iri deyip tirsi almayın. tirsi modifiye sardalye gibi durmakta.

    sardalye
    https://eksiup.com/p/2f257941vukm

    tirsi
    https://eksiup.com/p/yf257936mi63
    https://eksiup.com/p/fn259458rhdy

    ***palamut - tombik***

    palamut ve tombik de birbirine çok benzer fakat palamut mevsiminde yağlı ve güzel olabilecekken tombik her daim saman gibidir. tombik yanlış hatırlamıyorsam orkinos (ton) balığının sularımızda bulunan bir türü fakat orkinos kadar ekonomik değeri yok. palamutun en kolay ayırt edici özelliği vücuda hafif paralel düzenli çizgileridir. tombiği'in üst kısmı uskumrunun çizgilerini andırır. ayrıca ikisinin kafa yapısı da farklıdır. palamut'un kafa yapısı daha uzundur ve sırt yüzgeci büyüktür.

    palamut
    https://eksiup.com/p/vf257963bhaz

    tombik
    https://eksiup.com/p/nz257976uxri

    ***levrek- eşkina***

    levrek ile eşkina arasında en kolay ayırt edici unsur renkleri ve vücut biçimleri. levrek kısmen daha ince uzun ve açık renklidir. eşkinayı kaya levreği diye de satıyorlar. tezgahlarda minekop , kaya levreği , eşkina birbirine karışmış durumda . siz levreği ezberleyin gerisini boş verin. yine önceden söylediğim gibi diğer balıklar da (özellikle eşkina) çok lezzetli olabilmekte ama biraz uzmanlık istemekte. minekobu kültür levreğine tercih edecek insan da çoktur. bana kalırsa en temel ayırt edici unsur sırt biçimleri. levreğin sırtı daha düz iken diğerleri daha eğimli ve dik.

    levrek
    https://eksiup.com/p/hm257991gpmq

    eşkina
    https://eksiup.com/p/45257995jb2o

    ***çipura - sarpa***
    (mevsim çipura diye satıyorlar)

    iki balık birbirinden tamamen farklı. bazen tezgahlarda üzerinde çipura yazısını görünce şaşırıyorum. elmayı armut diye satmak gibi bir şey bu. sarpa da aslında lezzetli bir balık ama tabi her zaman olduğu gibi belli kurallara uymak lazım . bunları burada anlatmayacağım , merak eden ilgili başlığa girer bakar. sadece en kolay ayırt edici unsuru söyleyeyim. sarpada enine uzunlamasına sarı çizgiler bulunur ve vücut yapısı çipuraya göre daha uzunlamasınadır. ağız yapıları da çok farklıdır. sarpanın ağzı beslenme biçimine uygun olarak daha yukarıdadır. yine burada belirtmeden geçmeyeceğim bir unsur olarak çipura kültür olarak yetişebilirken sarpa deniz balığıdır. yani hormonlu çipura yiyeceğime sarpa yerim diyenler de olabilir.

    çipura
    https://eksiup.com/p/bx2580242e6z

    sarpa
    https://eksiup.com/p/op258034pbti

    ***barbun - tekir***

    barbun ve tekir arasındaki en önemli fark kafa yapısıdır. barbun'un kafası küt şeklindedir. tekir genelde ufak olarak satılır kafa kısmı daha sivridir. banko barbun alayım derseniz 15 cm üstü küt burunlu olanlar %99 barbundur.ayrıca tekire dikkatli bakarsanız vücuduna paralel olarak uzanan kırmızımsı şeritler mevcuttur. barbunya balığının vücudu daha az pullu gibidir ve kırmızı beyaz karışık desenler içerebilir , tekirdeki gibi uzun dorsal çizgileri yoktur veya belli belirsizdir. genel olarak tekir daha hızlı yüzmeye yönelik bir vücudu varmış gibi durur. gözü barbuna göre daha geride olarak ağzına uzaktır. bir de üzerinde sarı şerit buşunan daha kısa bıyıklı ve uzun kafa yapısına sahip paşa barbunu mevcut. bu balık barbun kadar pahalı değildir fakat oldukça lezzetlidir. uygun fiyata bulduktan sonra her üç balık da lezzetli olarak tüketilebilir. genel olarak barbun üçü arasında en pahalı ve talep edilendir.

    https://eksiup.com/p/3b2580462ido

    barbun (küt kafa - lekesiz sırt yüzgeci )
    https://eksiup.com/p/qv259680k54n

    tekir ( uzun kafa yapısı , gözler daha geride , vücutta belirgin paralel çizgiler)
    https://eksiup.com/p/gq259681jfus

    paşa barbunu
    https://eksiup.com/p/x6259677nie4

    ***mezgit - panga***

    mezgit ve panga uzaktan yakından akraba olan balıklar değiller. panga ithal olarak (vietnam-tayland) ülkemize gelen bir tatlı su balığı. uzak doğuda kültür olarak yetişiyor ve çok popüler ama eti mezgit kadar lezzetli değil. panga etinin çok sağlıksız olduğu yönünde iddialar mevcut çünkü kültür olarak yetiştirildiği nehrin sularının çok kirli olduğu hatta uzak doğuda bile sadece fakir halkın yediği söyleniyor. tabi bol hormonla takviye edilme ihtimali de düşük değil. panga balığı ayrıca akvaryumlarda evcil olarak beslenen bir hayvan. akvaryumcularda köpek balığı diye satılıyor. aslında mezgiti de pek sevmem ama olsun. burada ayırt edici pek unsur yok . panga etini çok büyük filetolar halinde satıyorlar. fiyat çok ucuzsa kıllanabilir satıcıya sorabilirsiniz. özellikle restoranlar bu konuda çok hile hurda yapıyor. mezeyle , sosla pangayı mezgit diye iteliyorlar. hatta şu an iddia ederim mezgit fileto diye restoranlarda pişmiş şekilde servis edilen balıkların en az yüzde yetmişi panga. internette okuduğum bazı yorumlarda bazı restoranların pangayı mezgitle aynı balık arasında fark yok diye bile bile sattığını gördüm.

    pangayla ilgili şöyle bir yazı buldum. alıp almamak size kalmış ;

    https://www.facebook.com/…k/posts/1605483796341510/

    mezgit
    https://eksiup.com/p/os258158bj6w

    panga
    https://eksiup.com/p/m4258073crmb

    ***sazan - israil sazanı - havuz balığı***

    sazanı da çok sevmesem de israil sazanı ve havuz balığı çok daha leş. bu balıklar ülkemizde istilacı türler. en kolay ayırt etme yöntemi renkleri. bu balıklar sazandan çok evde beslenen japon balıklarına benziyorlar. sazanların pulları çok daha belirgin ve bıyıkları daha büyük. ayrıca sazanın rengi daha koyu ve zeytin yeşiline çalıyor. aynalı sazan zaten üzerindeki çok parlak iri aynalı pullarından ayırt edilebiliyor.

    https://eksiup.com/p/se2581667zo8

    havuz balığı
    https://eksiup.com/p/qs258990ews7

    ***hamsi - istavrit yavrusu - gümüş balığı- muhtelif küçük balıklar***

    hamsi tezgahlarında yapılan bir diğer üç kağıt da ağlardaki gereksiz küçük balıkları hamsilerin arasında itelemek. hamsi satın alırken tezgaha iyi bakın. hepsi aynıysa sorun yok , arada değişik küçük küçük balıklar hatta hamsiden iri balıklar varsa o tezgahtan uzak durun. emin olun sizin göremediğiniz tezgahın arkası daha kötüdür. hamsi yemesi kolay bir balıktır diğerleri size bol bol kılçık ayıklattıracaktır.

    ideal hamsi tezgahı
    https://eksiup.com/p/xs258137u4fr

    *** mercan ve benzeri balıklar***

    burada aslında pek hile hurda yok. mercanın benzerleri ve akrabaları bile genellikle lezzetli ve değerli . kırma mercan , patlakgöz , antenli mercan , çizgili mercan , mandagöz... diye uzar gider. bir tek mandagöz ve kırma mercanın etini normal mercana göre lezzetsiz buluyorum. zaten bunlar tezgahta daha ucuza satılmakta. şuraya sadece normal mercan resmi bırakayım siz diğerlerini arayıp bulursunuz çünkü çok çeşit var , siz yine de gidip gopezi mercan diye almayın :)

    mercan
    https://eksiup.com/p/jz258151eabm

    aslında bu balıkların hepsi mevsimine ve tutulduğu bölgeye göre lezzetli olabilmekte ama genel anlamda ikinci kısımlara yazdığım balıkların ekonomik değeri daha düşüktür. benim balıkta lezzetli olarak belirleyici noktam modifiye edilmeden yağda ya da mangalda kızartılıp löp löp yenilebilen balıklardır. yanına zilyon tane baharat , sebze v.s. ek maddelerle pişirilen balık balıklıktan çıkıyor. tabi bunlar benim şahsi görüşlerim. ayrıca illaha deniz balığı kültür balığına göre lezzetli olacak diye bir şey yok. bazı deniz balıkları gerçekten tahta gibi keza bazı ithal balıklar örneğin norveç uskumrusu yerlisine göre bazı seneler çok daha lezzetli olabilmekte. resimlerden "oha bunlar hiç birbirine benzemiyor , insan bunları nasıl karıştırır" demeyin çünkü balıklar sudan çıkıp tezgaha düştüklerinde renklerinin çoğunu kaybedip, pullarını döker ve yüzgeçleri kapandığı için farklı bir balık gibi gözükebilirler.

    not : iş çıkışı aceleyle yazdım , hatam varsa dürtebilirsiniz.

    edit : balıkçı ve su ürünleri mezunu değilim. ortaokul ve lise çağlarında derslerim kötü gelince ailem beni bir kaç yaz tatilinde yazlık yerine ceza olarak bir akrabamızın yanında balık hali ve havuzlarda(çipura-levrek) çalışmam için sürgün etmişti. yaşıtlarım sahilde ateş başında akdeniz akşamlarını söylerken ben işten gelip üzerimdeki balık pullarını temizleyip yatıp uyuyordum.