hesabın var mı? giriş yap

  • eyfel kulesi çok kötüydü yarısına kadar çıktımcılar derneği başkanı kendi yarı sahasından bildirdi.

    kendisi tam manasıyla komedyen değildir. ilk amacı güldürmek hiç değildir. bir de trajedi nedir bilmek gerek.

    güldürü unsurları sadece yüz kaslarına değil, soğancığa da hitap etmelidir.

  • hocanın* ingilizce "urfa ve gelenekleri" konulu bir sunum yapmak için hazırlanmış urfalı öğrenciye hiç bir görsel hazırlık yapmamasından dolayı tepki göstermesi, çünkü elemanın hadiseyi dümdüz anlatmak niyetinde olması, geleneksel müzik ve dans kısmına gelince hocanın tepkisini yinelemesi, "nasıl anlatacaksın ki müziği, getirip dinletseydin, dansını da yapardınız" şeklinde dırdırlanması, birden öğrencinin gözlerinde bir ışık belirmesi, akabinde sınıftaki ikinci urfalı öğrencinin elinden tutulup kaldırılması, sınıfın ortasında, müzik olmadan, sadece mırıldanılarak, halaya benzer bir dans yapılması, yaklaşık 3 dakika boyunca büyük bir ciddiyetle, hareketlere sonsuz özen gösterilerek dansın sürdürülmesi, sınıfın şaşkın bakışlar ve dumur ifadeyle bırakılıp, sunumun bitirilmesi.

  • insan gibi yağmamaktadır.

    hala işe gidemedim.

    şaka lan şaka sabahtan beri evde oturup, yağan karı izliyorum. işsizim ben.

  • başlık: kopacak olan kıyametteki mantık hatası

    1. lan şafak vakti kopacak diyolar kıyamet. nereye göre şafak vakti. dünya yuvarlak değilmi lan a. koduklarım ? bize şafak vaktiyken diğer tarafta gece oluyo.

    5. hacı sırayla kopuyolar
    mesala türkiye için kıyamet vakti

  • midenin ve bağırsakların can dostu, toksinlerin can düşmanı. deterjan fabrikasından çıkmış boyalı sıvıları içeceğine bunu iç, ömrün uzar. tadını sevmiyorsan blendera dök, içine sevdiğin meyveleri ve bal vs. at al sana milk shake'e 5 basacak lezzette içecek.

  • bos istir.

    sma ilacina kafa yormaktansa sma'nin erken teshisle onlenmesine kafa yorarak her yil yaklasik 200 bebek ve milyonlarca dolar kurtulabilir.

    ama psikolojisi sallantida halkimizin vicdani bu sekilde rahatlar mi bilemem.

  • sayesinde yılların 'kıro'sunun etnik bir aşağılama olarak algılanmaya başlandığını öğrendik. 'kıroyum ama para bende' mottosu herkesin dilindeyken nerdeydiniz ulan ? kimseye uygulanan bir ötekilestirme falan yok, kıçınızdan ırkçılık naraları atıp adamın canını sıkmayın.

  • izlemeyenlerce hz. muhammed’e hakaret ediliyor diye protesto edilen film.
    aslında hakaret falan yok. tamamen iran yapımı bir film olmasından mütevellit eleştirilmekte. zira peygamberin tasviri falan da yok ortalıkta. 3 saatlik filim
    bir yerinde çocuğun parmaklarının arasından gözü görünmekte. bir yerde ise profilden
    kirpikleri. onun dışında üzerinde yerel kıyafetlerle görünen bir çocuk var. sadece saçlarını görebiliyoruz
    çoğunlukla da başı örtülü birisini. sesi zaten yok. konuştuğu yerler sessiz. alt yazı ile anlatılıyor.
    şimdi burada hakaret nerde ben anlamadım?

    şöyle internette gezinince kimler bu filmi izlemeyi günah sayıyor görmeniz mümkündür.
    cübbeli ahmet denilen kişi. kimdir kendisi?

    “peygamber efendimiz bugün yaşasaydı mahmut hoca efendimize benzerdi” diyen adam.

    “rüyamda peygamber efendimizi gördüm, aynı mahmut hoca efendimize benziyordu” diyen adam.

    giyildiğinde rüyanızda hz. muhammed’i göreceğiniz vaadiyle mes satan kişi.

    bunlar peygambere hakaret sayılmazken bu filim mi hakaret.
    dahası allahu ekber nidalarıyla peygamberin dini adına çocuklar öldürülürken ona hakaret yok
    ve buna sessiz kalırken vicdanlar rahat ama bu filme susunca vicdanlar rahatsız.

    islam’ın ve dahi dinlerin asıl meselesi bu zaten. özü vicdan olan dinin vicdansızların eline kalmış olması.

    benim mümin kardeşim bu yobazların yaygara koparmasına bakma. al çoluğunu çocuğunu git filmini izle.

    hem sanata doy hem de peygamber aşkına.

  • gecen hafta olcum yapmak icin calve'nin uretim tesisindeydik. sabahtan basladik olcume, her sey normal, ancak aksam uzeri kesif bir sarmisak kokusu yukseldi. refakatcimiz olan calisana sordum, "sarmisakli mayonez mi" uretiliyor. adam soyle yanitladi, "evet, saat beste vardiya degisimi oluyor, arkadaslar da uretimi sonraki vardiyaya birakmak icin bu saatte basliyorlar ki kendileri kokudan etkilenmesin."

    "haaaah" dedim, iste insan nedir diye sorsalar tanım olarak kullanılacak bir hadise. ınsan neydi, insan, "kötü koşullardan ben etkilenmeyeyim de benden sonrakiler napiyorsa yapsin" diyen aklievveldi. seni sevmiyorum insan, seni bulacam oglum!

  • bütün paramı evde unutmuşum, kredi kartlarımı, banka kartlarımı, kimliğimi ve her şeyi. kimseden de borç almak ya da teknolojinin imkanlarını kullanmak istemedim. bugünkü görevim buydu sanki: "cebimde kalan 3-5 liralık bozuklukla bakalım ne yapabilirim?" diye attım kendimi bir başıma istiklâl caddesi'ne, survivor hesabı.

    cadde yine cıvıl cıvıldı, kalabalık ve gürültülü. kediler kış güneşinin altında banyo yaparken, turistler üstüme üstüme yürüdü her zamanki gibi. acayip iç çamaşırlarının olduğu dükkanların önünden geçtim, insanların sigara içmek için dışarda oturduğu cafelerin önünden. daha önce defalarca girdiğim yerlere elimde şakırdatarak oynadığım bozuk paralarla girmem imkânsızdı. camlarının önünden usulca geçtim o restoranların. içerde yemek yiyen insanları gördüm geçerken. ahahaha, çok zevkliydi, tam bir küçük emrah gibiydim, şişte döne döne kızaran tavukları izleyen ufak bi çocuk gibi.

    insan cebinde para varken kıymetini bilmiyor, yere 10 kuruş düşse eğilip almaya bile tenezzül etmez bazısı. kimiyse 5 kuruşun hesabını yapar. sonuçta para yoksa yoktur, yaratamıyosun ki bunu, sadri alışık gibi elini şalvara her atışında bi banknot bulabilmek sadece filmlerde oluyor.

    cadde üzerinde bir yere girdim, oturdum, elimde bozuk paralar, gözüm fiyat tarifesinde...çocukken yaptığımız gibi, bir elimizdeki paraya, bir de bakkal amcaya bakıp, "şu kaça?...bu kaça...hmmm peki şu?" diye sorup paramızın yettiğine razı olduğumuz günlerdeki gibi. aslında daha kalitesine paramız yetmediği için aldığımız ucuz çikolatayla yaşadığımız hazzı, büyüyünce yediğimiz hangi çikolatadan alabildik ki?

    dükkana girince bir yandan düşünüyorum: "börek yesem, yanına da bir çay içsem, yeter. ama büyük çay içersem yetmiyo, ona göre..."

    oturdum siparişimi verdim, çayımı içiyorum. bu benim içebileceğim tek çay. her yudumundan zevk alarak içiyorum, böreğin her lokması lokum gibi geliyor bana, yavaş yavaş, keyfini çıkararak yiyorum.

    derken içeri bir kız çocuğu giriyor, 8-9 yaşlarında, okuldan yeni çıkmış, sırtında pespembe bir çanta var, kocaman. elinde bir para, "kürt böreği alcaktım ben" diyor. kürt böreği, hani şu pudra şekerli yeneninden, yerken ağzım burnum pudra şekeri olduğundan tercih etmediğimden. o yaşta kızın "pudra şekerli kürt böreğini" bilmesine şaşıyorum. ben o böreği ondan 12 yıl sonra keşfedeceğim çünkü. ama o belli ki çok seviyor.

    "elde yiycem" diyor kız, "kaç para?"

    "60 kuruş" diye cevap veriyor kasadaki tonton amca. kız bi kere yutkunuyor, etrafına bakınıyor. ağzından bir cümlecik dökülüveriyor:

    "50 kuruş versem olmaz mı?"

    yüreğime ok gibi saplanan bir cümle.

    o an çocuğu kader arkadaşım, sıra arkadaşım gibi görüyorum. onun kadar küçük oluyorum bende, yüreğim pır pır ediyor. ondan 20 yaş büyüğüm neredeyse ama 10 dakika önce aynı çekingenliği yaşamışlığın verdiği duygularla kızı sarıp sarmalayasım geliyor. ben olan biteni oturduğum yerden izlerken, kız tekrar soruyor:

    "50 kuruş versem olmaz mı? bakkaldan meyve suyu da alcam da."

    "olmaz olur mu hiç güzel kızım." diyor tonton amca, meyve suyunun parasını da düşünen kıza. "hiç vermesen de olur." diyor hatta. kızın elli kuruşunu almayacak belli ki, içim ısınıyor.

    "olmaz" diyor kız, elli kuruşu bırakıyor tezgahın üstüne, alıyor böreğini eline. burnunu pudra şekerine bulayan kocaman bir ısırık alıyor, yollanıyor bakkala doğru, meyve suyu almaya. dünyanın en mutlu çocuğu o şu anda. orada, gözlerimin önünde.

    ben de böreğimi bitirip, işe geri dönüyorum. cebimde kalan 2 liramla markete giriyorum, bi çikolata alıp dibine kadar harcıyorum bugün kendime ayırdığım zoraki harçlığı.

    ve iki şeyi fark ediyorum birdenbire;

    -birincisi, giderek benden uzaklaşan çocukluğuma uzun zamandır hiç bugünkü kadar yaklaşamamış olduğumu...
    -ikincisi ise kullanmayı hiç sevmememe rağmen kendime artık bir cüzdan almam gerektiği.