hesabın var mı? giriş yap

  • sonucunda 37.19125683060109 gibi bir sayı elde ettiğim işlem. lan desene fermuarı açsam burdan karşı komşumun camını tıklatırım..

    geleneksel 2.yıl editi: efendim olmuş 39,34426229508197, giderek büyüyor durduramıyoruz...

  • 3 ayda 15 kilo verdim. sağlıklı kilo verdiğimi düşünüyorum. 3 ay önce bazı şeyler kafama dank etti. insanın nasıl bir varlık olduğunu anladım; daha doğrusu bunu sezinledim. o günden itibaren ne yapmam gerektiğini de pek iyi kavradım. size de bunları anlatayım ki belki ortak bir noktada buluşuruz.

    çok fazla abur cubur yiyen; bir başıma 2,5 litre kolayı gömen bir insandım. dürüm, lahmacun falan hiç affetmezdim. ama daha sonra farkına vardığım şey şu oldu ki; insan vücudu çevresiyle, ağacından tut; havasına kadar bir uyum içinde. bir sürü parametre var böyle. hayatının temposu da buna dahil.

    sonra dedim ki; ben bu canlı alemle içiçeysem, öyleyse önce kendi bünyemi tanımam gerekiyor. o noktadan sonra doğal olmayan, fabrikasyon her türlü ürüne elveda dedim. buna plastik poşetlere girmiş sözümona organik ürünler de dahil. gittim köy pazarından alışveriş yaptım. egeli teyzelerin zeytinlerini, yağlarını kullandım. ekmeği kestim, şekeri bıraktım. çünkü daha öncesine çok fazla şeker bağımlılığına sahiptim. temiz hava bol gıda diyerek günde en az 1,5 saat yürüyüş yaptım. portakal, mandalinayı mevsiminde aldım. yemek yerken hırslanmayı, aç gözlülüğü bıraktım. stresim de azaldı, vücut direncim de kendine geldi. şimdi çalışırken, bir şey okurken daha iyi odaklandığımı hissediyorum.

    ben size az az ama sık sık yiyin demem. ne bileyim organik satın alın, sabahları kibrit kutusu kadar peyniri 3-5 zeytine katık edin de demem. hatta gidip spora yazılın dahi demem. bu aletlere kendini adamanın çok ileri giden bir atraksiyon olduğunu düşünüyorum. eğer bu tempo devam ettirilemeyecekse olumlu da bulmuyorum. her hafta halı saha maçına gitmek bile daha mantıklı gözüküyor.

    neyse insanın yaşam temposunun frekansına kendini uydurması lazım. tüm fabrikasyon işleri bırakın. kilo verirken de sürekli bunu düşünüp stres yapmayın. sağlıklı ve dinç yaşamak lazım. size ne kadarı uygunsa o kadarını yapın. önemli olan bu dengeyi tutturmak. ne su içerken, ne protein alırken aşırıya kaçmayın. bakın ne güzel sakin sakin kilo vereceksiniz.

  • bir drama etkinliği,

    8 yaş ile girilen bir diyalog

    çünkü ile zincirleme bir dizi yapılması gerekmektedir. çocuklardan birisi ile örnek çalışma yapılır.

    bugün okula geç kaldım çünkü servisi kaçırdım

    (devamında çocuktan istediğim, cümlenin ikinci kısmının çünküsü) servisi kaçırdım çünkü uyanamadım.
    uyanamadım çünkü geç yattım
    geç yattım çünkü sevdiğim filmi izledim
    .
    .
    .

    ta ki iki kişiden biri cümle kuramaz hale gelir ve oyun biter.

    öğretmen: bu şekilde en çok çünkü'lü cümle ben kurarım diyen var mı? (çılgınlar gibi parmak kadıran çocuklardan iki kişi kaldırılır)

    selçuk: öğretmenim, burak diyecekmiş ki, (kızarır bozarır): "öğretmenim seni çok seviyorum çünkü çok güzelsin"(kızarır bozarır sırıtır. birbirlerine karşı cümle kurmak için çıktıklarının daha farkına varmış değiller)

    öğretmen: şimdi çünkü atışmasında burak ve selçuk'u izliyoruz çocuklar.

    burak: amaaaa öğretmenim, ben sizinle yarışacaktım. ona göre cümle buldum.

    öğretmen: ne farkeder, selçuk'a söyle o cümleyi.

    burak: söyleyemem.

    öğretmen: neden?

    burak: selçuk'a, "seni çok seviyorum çünkü çok güzelsin" mi diyeyim öğretmenim.

    öğretmen: o zaman şöyle de, selçuk'u çok seviyorum çünkü çok iyi bir arkadaş, çok iyi bir çocuk ya da çok akıllı diyebilirsin.

    burak: şakacıktan mı?

    öğretmen: neden şaka olsun, gerçekten.

    burak: söylüyorum o zaman: ben selçuk'u hiç sevmiyorum çünkü birinci sınıftayken defterimi çöpe attı.
    selçuk: defterini çöpe attım çünkü o da bana salak dedi
    burak: salak dedim çünkü...

  • yer akmerkez:

    altmışlı yaşlarda kodaman bir dayı avmye gelir girişte çantasını xray cihazına bırakır. çanta geçerken güvenlik tedirgin olur. tehlikeli birşey görmüştür çünkü. efendi bir ses tonuyla dayıya sorar:

    -beyefendi silahınızın ruhsatı var mı?
    -var

    der dayı ve çantasını alıp yoluna devam eder. arkadan güvenlik koşturur beyefendi ruhsatınızı görebilir miyim acaba diye. ancak dayı hiç tınlamaz yürümeye devam eder. güvenlikte fazla bulaşmak istemediğinden olsa gerek geri döner. o sırada dayı arkasını döner ve gitmekte olan güvenliğe seslenir:

    -hey niye geri dönüyon
    -ruhsatı göstermediniz efendim
    -göstermediysem senin görevin beni buraya sokmamak değil mi?
    -ama efendim:((

    dayı hemen çantasını açar ve silahı alıp güvenliğe doğrultur. güvenlik korkudan altına yapacakken dayı tetiğe basar çaattttt.

    silahın ucundan bir alev çıkmıştır. dayı:

    silah değil bu yeğenim çakmak çakmak.

  • vergiler devlete gidiyor, hırsızlık süpermarketten yapılıyor. devlet vergisini süpermarket tedarikçisinden aldığı zaman yine alıyor. bunu savunan evinde hırsızlık yapıldığında hırsızın ben gelir adaletsizliğine karşı başkaldırı yapıyorum dediğinde, haklısın demesini gerektirir. suçtur, hatta suça teşviktir.

  • psikoterapist ve psikanalist diane barth, her insanın başına gelebilecek "karşılıksız aşk" duygusu ve bu duygu ile başa çıkma konusunda şunları belirtiyor:

    kulağa romantik geliyor, sana karşılık vermese de tüm kalbin ve ruhunla birini sevmek. ama gerçek çok farklı. senin hakkında aynı şekilde hissetmeyen birini sevmenin acısı neredeyse dayanılmaz olabilir. kesinlikle romantik hissettirmiyor, sadece yıkıcı hissettiriyor.

    nasıl başa çıkılır?

    1. bunu aşmanın bir yolu yok: reddedilmek acıtır. kalbiniz kırıldı ve gerçek bir fiziksel acı hissi var. kalbinizin gerçek anlamda kırılmayacağını bilseniz bile, tam olarak böyle bir his oluşuyor. göğüste fiziksel bir ağrı ve vücutta morarmalar.

    son araştırmalar, fiziksel yaralanmaya benzer şekilde duygusal bir yara hissettiğimizi göstermiştir. michigan üniversitesi'nde ethan kross başkanlığındaki bir grup araştırmacıya göre, “kırık kalp”, “yaralı ruh” ya da “acı hissi” gibi ifadeler metafor değildir. meslektaşlarım "peg streep" ve "melanie greenberg" tarafından duygusal acının fiziksel etkilerine dair büyüleyici araştırmaların müthiş bloglarına bakabilirsiniz.

    başlamak için, yaralandığınızı ve kendinize dikkat etmeniz gerektiğini kabul edin. kendinize karşı nazik ve kibar olmanız ve iyi beslemeniz gerekir. bu, yatmanız ve vakti boşa harcamanız gerektiği anlamına gelmez. bu davranışlar size yardımcı olmaz. işinizde ya da okuluzda olun, kendinize iyi bakın. kendinizden en yüksek performansı sunmayı beklemeyin. ama fişini çekerek ama bir ayağını diğerinin önüne koyarak; incinmiş ve üzgün hissettiğinizi kabul ederek, hayatınızı yavaş yavaş ilerletin.

    2. yalnız olmadığınızı bilin. sosyal psikolog ve pt meslektaşım roy baumeister'e göre, % 98'imiz bir zamanlar karşılıksız aşktan muzdarip olduk. reddedilmeyle ilgili en önemli sorunlardan biri; sadece üzgün, yalnız ve kırık kalpli hissetmek değil aynı zamanda utanç duygusu hissettirmesidir. ve siz de kendinizde yanlış bir şey olduğu hissini derinden yaşarsınız.

    ancak bu durum, akıllı, çekici ve sevimli olan diğer insanların başına gelirse, o zaman belki de yeterince iyi olmamakla ilgili değildir diye düşünürsünüz. belki ikiniz de doğru anda değildiniz ya da birbiriniz için doğru insan değilsiniz.

    karşılıksız aşktan perişan bir arkadaşımdan: “onun için her zaman hassas bir yanım olacak. sadece onun için doğru kişi değildim. bunu şimdi anlıyorum ve acıtmadı bile."

    3. size karşılık vermeyen biri için bu duruma düşmenizin hayatınızda bir kalıp(örüntü) oluşturup oluşturmadığını görmeye çalışın. psikolog phillip shaver'a göre, sizi reddedecek birine aşık olmak, bazı insanlar için tekrarlanan bir desen olabilir. bu, özellikle çocuklukta “güvensiz bağlanma ” deneyimlerinden kaynaklanır. yani bağımlı olduğunuz yetişkinlerin onlara en çok ihtiyaç duyduğunuz zamanlarda düzenli olarak erişilemediği anlamına gelir ki bu özellikle önemlidir.

    kendinize daha önce sizi reddeden birine aşık olup olmadığınızı sorun. burada bir çeşit kalıp olup olmadığını dürüstçe değerlendirmeye çalışın. eğer öyleyse, çocukluk reddinin veya terkinin acısını giderecek birini bulmaya çalışıyor olabilirsiniz. ne yazık ki, bu durum bilinçsizce tekrar edecek ve örüntüyü geri almayacak. belki de bir çocuk olarak inandığınız gibi gerçekten sevilemez olduğunuz duygularını güçlendirecek birini seçiyoruz; ya da hayal kırıklığına uğramaya, reddedilmeye ve terk edilmeye mahkum olmamızı.

    4. kişiyi hiç sevmemeyi isteyip istemediğinizi kendinize sorun. alfred lord tennyson'ın şiiri, doğru mu diye sorup cevaplıyor.

    "bunu doğru buluyorum, en çok üzüntü duyduğum anda başıma gelenleri, sevmek ve kaybetmek daha önce hiç sevmemekten daha iyidir."

    belki de acının en kötü anında, asla sevmeyi istemezdin; ama bazen böyle bir sevgide çok güzel bir şey vardır. o da kendimizi çok özel bir şekilde canlı hissetmemizi sağlıyor. tabii ki, diğer şeyler gibi azcık acıtıyor.

    5. bu size çok yardımcı olmayabilir, ancak karşılıksız sevgide; karşı taraf da en az sizin kadar acı çekiyor. 200'den fazla karşılıksız aşk olayı üzerine yapılan bir çalışmada baumeister, reddedicilerin suçluluk ve kaygıdan muzdarip olduğunu ve genellikle karşı tarafı kurbanları gibi hissettiklerini bildirdi. baumeister, çoğunun “daha önce kimseye böyle zarar vermedim” gibi şeyleri söylediğini ve yaptıklarının korkunç olduğu hissini bildiklerini söyledi.

    6. son olarak, ukdelerden vazgeçin. herkes, karşılıksız sevginin en zor kısımlarından birinin, onun olmasını istediğiniz şey olmayacağını kabul etme anıdır der. bittiğine dair kanıt aramaya devam edebilirsiniz, ancak gerçekten isteyebileceğiniz şey bunun olabileceğinin kanıtıdır.

    adele, “chasing pavements” şarkısında kanıt aramanın bitmeyen döngüsünü yakalar:

    "i build myself up and fly around in circles; waiting as my heart drops and my back begins to tingle; finally could this be it? should i give up or should i just keep chasing pavements, even if it leads nowhere?"

    (kendimi toplayıp göklere çıkacağım ve uçarken daireler çizeceğim; kalbim beklemeyi bırakır ve sırtım karıncalanmaya başlar. sonunda bu olabilir mi? vazgeçmeli miyim yoksa hiçbir yere çıkmasa bile kaldırımları takip etmeye devam etmeli miyim?"

    cevap: kulağa sert gelebilir, ama aslında iki çözüm var: birinde, bunu ne sebeple olursa olsun kabul etmeyi öğrenirsiniz. ancak bu daire uzun süre yaşayacağınız kalıp anlamına gelir. ya da istediğinizi düşündüğünüz ukdeleriniz olmadan yola devam edersiniz, hareket edersiniz.

  • bir kişinin de yazmadığı fıkraları anlatan teyze.

    "köyü basan bir gurup terörist bütün köy halkını sıraya dizer... grubun başı köy halkına derki... hayatta kalabilmeniz için bir şansınız var. köyün erkekleri tek sıra dizilecekler. hepiniz mallarınızı çıkartacaksınız. karıların gözünü bağlayacam. gözü bağlı olarak kadınlar hepsine elliyecek. kim kocasınınkini elleyerek tanırsa o karı kocanın hayatını bağışlayacam... derken kadınlar birer birer gözleri bağlanıp getirilir. birinci kadın başlar. bu değil, bu değil, bu değil bu!! kocasını ve kendini ölümden kurtarır. ikinci kadın gelir. bu değil, bu değil, bu değil, bu değil, bu değil, bu değil, bu!... onlarda kurtulurlar. üçüncü kadınıda getirdiklerinde terörist dayanamayıp adamların arasına geçer. kadın başlar kocasını aramak için ellemeye. bu değil, bu değil, bu değil, bu değil, bu bizim köyden değil, bu değil, bu değil, bu...."

    gibi

    (bkz: sözlükte fıkra anlatmak)

  • tanrıyı oynamaya kalkışan rte nin serzenişidir. yalan söylediğinin açıklaması maalesef kendisidir. türk siyasi ve tarihine maalesef boktan harflerle kazımıştır kendisinin adını.