hesabın var mı? giriş yap

  • kadinin yuzunde morluklar, sislikler varken g.t lalesinin birisi cikip erkege siddet filan basligi yazmis. bu ulkenin mali bitmez.

  • hiçbir işe yaramayan, yaptığı bir tane elle tutulur eseri bulunmayan, ağzı bozuk bir mahalle karısı edasıyla konuşan, tüm bu vasıfsızlıklarıyla beraber, beğeni ve kalite yetisinden yoksun türk halkı tarafından şımartılan bomboş bir insandır efenim kendisi. sokaktaki mendil satıcısının ardından "mendilimi ver denyo" diye seslenebilecek kadar kaliteli biridir. kendi milyonlarını sayarken, arkamdan konuştular diyerek garsonları işten attırabilecek toplumsal vicdana sahip biridir.(gerçi tepki toplayınca yeniden işe aldırmış diye duydum.)

    olduğun yeri, senin gibi olan birçokları gibi haketmiyorsun. hatta daha da öteye gideyim, sen orta sınıfın altında biri olarak hayatını idame ettirmesi gereken biriyken, gerine gerine en gözde mekanlarda boy gösterebilecek, en güzel yerlerde tatil yapabilecek paraları kazanıyorsun. insanımız düşünmekten kaçtıkça, insanımız kendini geliştirmek gibi bir dürtüye sahip olmadıkça, insanımız kendine dayatılan tüm bu saçmalıkları reddedebilecek seviyeye erişemediği sürece, siz ve sizin gibiler işte sanatçı diye ortalarda dolanıyorsunuz, dolanacaksınız.

    git bebek'te üç beş tur at sevgili demet akalın. bi'de sinema yap. vasfın o kadar çünkü.

  • örtüsü olmayan masalar, çoğunlukla sandalye diye tabure oturaklar, tütün kolonyası, fazlaca samimiyet, az gösteriş; üstün lezzet, mütevazi sunum...

    sonuç olarak kahrolsun amerigan gabitalizmi, yaşasın tam bağımsız esnaf lokantaları!

  • siz meyve sularının o reklamlarda gösterdikleri tazecik, pırıl pırıl parlayan meyvelerden üretildiğini mi düşünüyorsunuz? *

  • topaç. apartuman hayatı zor hakkaten de!

    dışarıda oyna diyeceklere peşin bilgi: dışarıda oynamaya cesaretim yok. 55 yaşında kadınım, kendime göre bi ağırlığım var, dünürlerim var... (duvarlarım kendimden, çaylar şirketten. her zamanki gibi)

    aslında döndürmeyi beceremiyorum. yapabilsem bi...

  • amerikalı psikobiyoloji uzmanı dr.curt richter 1957 senesinde john hopkins üniversitesinde bulunan laboratuvarında asistanlarıyla beraber ilginç bir deney üzerinde çalışıyordu. deneyin amacı su sıcaklığındaki değişimlerin canlıların vücut dirençleri üzerindeki etkisini ölçmekti.

    deney için bir grup deney faresi içinden tırmanıp kaçamayacakları uzunluktaki cam tüpler içine yerleştiriliyor ve suyun üstünde ne kadar süre yüzebilecekleri ölçülüyordu. farelerin su üstünde hareketsiz kalıp dinlenmelerine engel olmak için durdukları zaman üzerlerine su sıkan ve yeniden yüzmeye başlamalarını sağlayan özel bir mekanizma da geliştirilmişti.

    deneye maruz bırakılan farelerin su üstünde kalma süreleri incelendiğinde dr.richter’in ilgisini çeken garip bir durum ortaya çıktı. buna göre farelerin büyük çoğunluğu on beş dakika kadar su üstünde kalmaya çabaladıktan sonra pes ediyorlar ve kendilerini suyun içine bırakarak batıyorlardı. dikkat çekici olan azınlıkta kalan bir grup fareydi. bu fareler bırakın on beş dakika dayanmayı tam altmış saat boyunca olabilecek tüm güçleriyle suyla mücadele ediyorlar ve ancak tüm güçlerini tükettiken sonra suya batıyorlardı.

    büyük bir kısım fare on beş dakika bile suyun üzerinde kalmakta zorlanırken az sayıda farenin tam altmış saat boyunca su üstünde kalmayı başarması son derece merak uyandırıcıydı. dr.richter bunun sebeplerini araştırmaya başladı. her iki grup farenin içinde bulunduğu deney şartları tamamen aynıydı. farelerin biyolojik özellikleri de tamamen birbirine benziyordu. bütün bu benzerliğe rağmen iki grup farenin aralarındaki performans farkı inanılmaz ölçüdeydi.

    dr.richter bu ilginç problem üzerinde çalışırken asistanlarının birinin aklına deneyin yapılış şeklinde ufak bir değişiklik yapmak geldi. buna göre fareler iki gruba ayrıldı. birinci grup daha önce yapıldığı şekilde kafeslerinden çıkarılır çıkartılmaz su dolu tüplerin içine atıldı. ikinci grup farelerse kafeslerinden çıkarılıp bir anda su dolu tüplerin içine atılmak yerine önce büyükçe bir kutunun içinde bir araya kondular. bu kutunun içinde bir süre bekletildikten sonra su dolu tüplerin içine atıldılar. tüplerin içinde beş dakika bırakılan fareler daha sonra çıkartılarak tekrar kutunun içine kondular. burada bir süre bekletildikten sonra tekrar tüplerin içine atıldılar. bu işlem birkaç kere tekrar edildikten sonra tüplerin içine son kez atıldılar ve artık sudan çıkartılmadılar.

    deneyin sonuçları son derece ilginçti. buna göre kafeslerinden çıkarıldıktan sonra hemen suya atılan birinci fare grubunun büyük çoğunluğu daha önce olduğu gibi en fazla on beş dakika dayanabilmişler ve ancak birkaç tanesi uzun süre suyun üstünde kalmayı becerebilmişti. kafeslerinden çıkarıldıktan sonra hemen suya atılmayıp bir kutunun içinde bekletilen ve daha sonra atıldıkları suyun içinden çıkartılan ve bu işlem birkaç kere tekrarlandıktan sonra suyun içine tamamen bırakılan farelerin hepsi de maksimum altmış saat rekoruna ulaşmayı başarmıştı. bu farelerin içinden bir tanesi bile pes etmemiş ve tüm güçlerini tüketene kadar saatlerce suyun üzerinde çırpınmışlardı.

    dr.richter bu deneyi defalarca tekrarlamasına rağmen hep aynı sonuç ortaya çıkıyordu. suya hemen atılan farelerin çoğunluğu kısa zaman içinde pes ediyorlar ancak suya hemen atılmayıp birkaç kere sokup çıkartılan farelerin hepsi de son güçlerine kadar saatlerce suyun üzerinde kalıyorlardı. deneyin büyük bir açıklıkla ortaya koyduğu gerçek şuydu. birinci gruptaki fareler suyun içine atıldıktan sonra oradan çıkabilme umutları olmadığı için kısa zamanda pes ediyorlardı. ikinci grup fare ise daha önce suyun içinden birkaç kere çıkartılıp kurtarılma deneyimi yaşadıkları için kendilerinin gene kurtulacağını “umut ediyorlar” ve sonuna kadar direniyorlardı.

    kısacası mücadele gücü ve tam performansı kullanmanın ana faktörü umut etmekti.

    bu deneyin bizler için anlamı büyüktür. eğer yaşanılan zorluklar ve karşılaşılan engeller karşısında bu olumsuz durumları aşacağımız konusunda kendimize inancımız varsa ve içinde bulunduğumuz olumsuz şartların değişeceğine dair umudumuz bulunmaktaysa başarı oranımız yükselmekte ve güçlerimizin tamamını kullanarak mücadele etme azmimiz artmaktadır. eğer zorluklar ve engelleri aşamayacağımızı düşünüyorsak ve içinde bulunduğunuz kötü şartların hiçbir zaman düzelmeyeceğine inanıyorsak kısa sürede pes ediyor ve aynen suyun dibine kendisini bırakarak pes eden fareler gibi kaybediyoruz.

    kendimize ve geleceğe dair umutlu bir tutum içinde olmak başarının en büyük sırlarından birisidir.

  • maalesef güzel ülkemde adam sayısı git gide azalırken, şerefsiz sayısı git gide çoğalıyor.

    gencecik bir kız, vahşice öldürüldü. ne söylense yetersiz kalır. allah mekanını cennet eylesin.

    edit: tanım falan yok. tanımsız.

  • yancı :

    anti-kahraman bir karakterdir. uslu uslu tarlasını ekenlerin yanına gidip "hşş bak arpa iyi gidicek bu sene,sen hala veriyosun buğdayı,yanlış yapıyosun" der,ev yapanlara bulaşır "age atladın diye betondan yapıyon ama bak ben kerpiçten şaşma derim yine" biçiminde. askeri binaların başında bekler,içerden asker çıktıkça alkışlar "helal abim benim ne de güzel olmuşsun sen" diye çoşar.pisliktir,boş bırakınca catapultların vidasıyla,ipiyle oynar bela olur.

  • ''sınava girseydi de sonra kontrol edilseydi o olup olmadığı'' dedirten mağdur kız. yapılamıyor mu böyle bir şey. adını al, sınavdan sonra istediğin kadar kontrol et o mu değil mi diye. yeri bellidir yurdu bellidir. salak bu adamlar ya.

    (bkz: malsınız lan siz mal)

  • merak etmeyin 10 seneye kadar türkler deveye binmiyor ya da biz arap değiliz diye anlatmanıza gerek kalmayacak.

    edit : ne demek istiyorsun diye mesajlar geliyor şaka gibi hahaha. 10 yıl sonra ülkedeki arap nüfusu ve arap kültürünün yayılma hızı göz önüne alınarak yapılmış ufak bir mümin latifesi sadece.

    edit 2: deve sever çaylak arkadaşlar tarafından saldırı altındayım. bakın arkadaşlar benim deveye binen arkadaşlarım da var. lütfen.