hesabın var mı? giriş yap

  • ulan bir zamanlar bu ülkede ab süreci için kokoreç yasaklansın mı yasaklanmasın mı falan tartışılıyordu yaw ne güzel günlermiş meğer kıymetini bilememişiz ..

  • milli güvenlik dersi, bir hafta önce yapılan sınavın sonuçları okunacaktır... sınıfta sukunet sağlandıktan sonra not okuma işlemi başlamıştır.. olaylar gelisir:

    -tunç kim?
    -eehh benim hocam.
    -95 otur
    -oleyyy beeee!!!
    -geri kalanlar 100

  • konuşmalarda sürekli denk geliyorum, kimseye de bunu izah etmenin hoş olmayacağını düşündüğüm için açıklama yapmadım. eminim ki burada ilk defa görenler olacak, onlar için yazma gereği duydum.

    ses olarak birbirine çok yakın kelimelerdir. birbiriyle sıkça karıştırılır.

    kibar davranan birine, “ne kadar naif” denilir. hâlbuki “naif” tecrübesi olmayan, acemi, toy, deneyimsiz anlamına gelir.

    nahif ise ince, hassas, kibar anlamına gelir. yani bir insana sıfat olarak kibar demek için bunu kullanmamız gerekir.

    naif insan biraz daha fevridir, muhasebe yapmadan, aklına gelen ilk şeyi söyler; ancak nahif insan sık dokur, karşısındakini kırmaz.

    tdk'de nahif:
    “sıfat eskimiş arapça nahif”

    1. sıfat ince, duygulu, hassas

    2. zayıf, cılız, çelimsiz
    "elleri çok ince, lades kemiklerinden yapılmış gibi nahif parmaklar..." - peyâmi safa

    tdk'de naif:
    “sıfat fransızca naïf”

    1. sıfat saf, deneyimsiz
    "kıskanabileceği kadınların varlığını göğüsleyemeyecek kadar naif biri değildi." - r. mağden

    2. isim güzel sanatların özellikle resim alanında kendi kendini yetiştirmiş sanatçısı veya onun yapıtı

    3. isim kendi kendini yetiştirmiş, doğal bir plastik sanat yeteneğine sahip sanatçılar tarafından yaratılan resim sanatı

    4. acemice yapılan
    "bu özbeöz istanbul efendisi, makalelerini, romanlarını kendine özgü naif resimlerle süslerdi." - hâldun taner

  • 3 ay önce falandı, çocukları uyuttuk hanımla, film izlicez diye oturduk tvnin başına ama çocuklu aileler bilir, bu keyif öyle her zaman denk gelmez. neyse tam filmi seçtik başlicaz, mesaj geldi bana. kim dedi hanım, bu saatte? bilmem dedim bildirimdir falan... bak bakalım dedi, baktım;

    -babam öldü.

    aradım hemen, neredesiniz dedim, hastanedeyiz dedi. kim var yanında dedim, ablam falan dedi... geliyim mi dedim, yok gelme yarın cenazeye gel ama dedi. elbette dedim. ertesi gün cenaze namazına yetişemedim, geç kaldım. defnedilirken yetiştim mezarlıkta, baktım toprak atılırken o mezarın basında duruyor. ağlamıyor, sadece izliyor olup biteni... gittim yanına, kardeşim dedim, arkasını döndü. sarıldık. orada ağlamaya basladı. ağladık...

    ben bu adamı 20 senedir tanıyorum. son 10 senedir en fazla 7-8 defa görüşmüşüzdür ama her görüştüğümüzde 20 sene önce ki muhabbetimiz devam eder. güleriz eğleniriz anlatırız dertleşiriz... yani dostluk dediğiniz öyle birbirini aramayınca bozulan bir mevzu değil. dostluk yürekte. yürek aynı kalırsa dostluklar da bozulmuyor, istersen 300 yıl görme, dostun seni tanıyor biliyor seviyor... değişmesin yüreğiniz, gerisi 10 sene sonra aramıs falanı filanı önemli değil.

  • kadın: günaydın canım.
    erkek: seni günden kıskanıyorum.
    k: çok tatlısın ama kalk giyin çıkmamız lazım.
    e: seni giydiklerinden kıskanıyorum.
    k: aşkımmm.
    e: seni aşktan kıskanıyorum.
    k: bunu biraz düşünmem gerek ama hadi nolur giyin gitmemiz lazım ajlan'a söz verdik kız 3 aydır hazırlanıyor bu oyuna ve sadece bugün oynayabilecek hem sen de söz verdin.
    e: senin düşüncelerini kıskanıyorum.
    k: uzamadı mı?
    e: senin uzunluklarını kıskanıyorum.
    k: o uzunluklar sende var.
    e: beni kıskanmanı kıskanıyorum.
    k: seni kıskanmıyorum ben.
    e: beni kıskanmamanı kıskanıyorum.
    k: ben giyindim, gidiyorum.
    e: gidebilmeni kıskanıyorum.
    k: yaa yapma ama böylee.
    e: merhametini kıskanıyorum.
    k: hiç istemiyorsun değil mi gelmek?
    e: anlayışını kıskanıyorum.
    k: ama ben söz verdim.
    e: sözlerini kıskanıyorum.
    k: yalnız gitsem olur mu?
    e: gözlerini kıskanıyorum.
    k: ya niye yapıosun böylee.
    e: ayak bileğini kıskanıyorum.
    k: allahım! çıldıracam ben senin yüzünden.
    e: göbek deliğini kıskanıyorum.
    k: tamam tamam gitmeyiz. trafik vardı deriz.
    e: pembe dudaklarını kıskanıyorum.
    k: yeter şımartma beniiii.
    e: içindeki çocuğu kıskanıyorum.
    k: aşkımmm. sarıl bakayım bana.
    e: ........
    k: ........ kapı çalıo kim olabilir ki bu saatte.
    e: bizim çocuklar gelecekti beraber playstation çevireceğiz.

  • mikrofonun karşısına kendini atıp dakikalarca propoganda yapıyorsan sonuçlarına da katlanacaksın. dede mede fark etmez.

    neden bizim dedemize ninemize böyle şeyler yapan olmuyor acaba bir düşünelim bakalım. belki parti örgütünden fırlamış gibi konuşmalar yaparak insanları dellendirmedikleri içindir.

    ek: bu entry'i düşünce ve ifade özgürlüğü açısından eleştirenler olmuş. ben dede fikrini açıklayamaz demiyorum, açıklar. ama onun fikrine katılmayanlar da bunun karşılığında dedenin eline verm- protesto hakkını saklı tutar. sonuçta burada akp'lilerin diğer partililere yaptığı gibi sözlü ya da silahlı bir saldırı yok. basit bir tepki gösterme var. demokrasi böyle bir şeydir. öğreneceksiniz zamanla.

  • durduk yere yaşamı sorgulattıran histir. zamanında yırtık slayer tişörtü giyerdim lan ben şimdi takıda sıra kapmaya çalışıyorum diye düşünürken zorla halaya kaldırmaya çalışan yenge sayesinde kendinize gelirsiniz.

  • bu nörolojik rahatsızlıktan müzdarip yavrusuna dair bir anne şöyle demişti:

    "çok zor otistik bir çocuk yetiştirmek. hayatımdaki her şeyden fedakarlık yapıyorum. belki de yaşamıyorum, eskiden hayatımın nasıl olduğunu unuttum. ama en zoru hocam, gözlerime bakmaması. öyle uzak, öyle yalnız ki kendi dünyasında, beni bile almıyor içeri. beni en çok bu acıtıyor, annesiyim ben onun! gerçi baksa içimdeki acıyı görür diye de korkuyorum. belki de, bakmaması en iyisi..."

    evet, böyle bir çocuğun ebeveyni olmak zor olsa gerek. peki ya dünyaya farklı bakıp, gördüğünü anlatamamak? o ne kadar zordur kim bilir...