hesabın var mı? giriş yap

  • batıyla aramızda çocuk yetiştirme anlayışı bakımından devasa fark olduğunu biz de kabul ediyoruz elbette.

    ancak "düşmezse senindir, düşerse zaten hiç senin olmamıştır" şeklindeki bir tavrın, çocuğa birey olarak davranmakla ne ilgisi var mınako. çocuk düşseydi "o bir birey, kendi kararını kendi verdi" mi diyecektik anlamıyorum ki.

    sonradan not: tehlikeli bir durum olmadığı, bebeklerde yükseklik korkusunun doğuştan geldiğini söyleyen bir arkadaş olmuş. tehlikesiz olduğuna katılmıyorum. o yaştaki bir bebeği kanepede, yatakta tek başına bırak bir bakalım; bir yolunu bulup düşüyor mu düşmüyor mu. yoksa yükseklik korkusu bir tek bizim bebelere mi doğuştan gelmiyor?

  • fermuarlı kot giymiş erkek nesil; anlamıştır gerekli acı eşigini. tarifi mümkün olmayan kısa ama şiddetli bir deneyimdir.

  • geliyorsun şuraya acaba neymiş o küçük detaylar diye okuyorsun, adam;

    "zeytinyağı ve nane" yazmış.

    valla mı ya?
    normalde koyulmaz zaten cacığa. nereden aklınıza gelir böyle şeyler.

    yoğurt da koyun güzel oluyor amk

    edit:

    --- spoiler ---

    cacık tarifi için malzemeler;

    yoğurt
    su
    salatalık
    sarımsak
    bir tutam dereotu
    tuz, nane, zeytinyağı
    kaynak: https://www.nefisyemektarifleri.com/cacik-tarifi/
    --- spoiler ---

    sizin bunlardan herhangi birini cacığa koyuyor olmanız cacık tarifini bir üst noktaya taşıyacak tüyo olmuyor.
    ben normalde dereotu koymam diyor. koyma tamam. zorunda değilsin.
    bunların dışında bi ipucu yazarsanız süper oluyor;

    mesela
    -semizotu koyun bence güzel oluyor diyebilirsiniz.
    -salatalıkları rende yapmayın, küçük küçük doğrayın diyebilirsiniz.
    -süzme yoğurttan yapın, biraz sirke koyun, kekik koyun, limon sıkın böylece greek usülü caciki (tzatziki) yapmış olursunuz diyebilirsiniz.
    -koyun yoğurdundan yapın manda bokundan yapın yazabilirsiniz.

  • arabın yağı fazla bulması olayıdır. ha burdan erdoğan ve adamlarına sesleniyorum bunu dedim diye sakın beni öldürmesinler ha.

  • tespit gibi tespittir. var mı kardeşim yasalarda böyle bir zorunluluk? yok.. ee neden algı kasmaya çalışıyorsun?

    adam, üniversite yönetiminin kararı, herkes kamerayla girmek zorunda diyor. öğrenciler ise kopya çekemeyecekleri için ipe un sermeye çalışıyor.

    biri de çıkıp ukala ukala "girmeyelim o zaman hocam" deyince hoca da durur mu? yapıştırmış işte cevabı..

  • düpedüz bir dayatma ve faşizmdir bu. tüm insanları aynı kalıba sokma çabasıdır. illumumatinin filan parmağı var mı bilmiyorum ama harbiden gına geldi bu saçmalıktan.

    hangi giyim mağazasına gitsen hepsinde aynı tarz. ne denesen şıp diye yabışıyor üzerine. ulan ibneler, herkes fimfit olmak zorunda mı? o giydiğin t shirt veya gömlek illa kabak gibi dötünü ortaya mı çıkartmalı? allahım nasıl bir zevksizlik bu. bu modayı kim çıkardıysa hepsinin allah belasını versin.

    hayır, ben de şişman biri değilim ama fena gıcık oluyorum buna. bi pantolon deniyorsun hepsi yapışıyor bileğine. ulan ben ayakkabının üzerine salınsın isiyorum. zaten 46 numara ayakkabı giyiyorum, çok tuhaf duruyor. zevkime göre bir pantolon bulamayacak mıyım. modelini, rengini beğendiğim tüm pantolonlar böyle. nerdeyse tüm kıyafetlerde de aynı durum. yetti artık be. tekrardan, estetik anlayışınıza sıçayım!

  • cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan devrimleri dış dünyaya tanıtmak için ülkedeki yeniliklerle doldurulan karadeniz vapuru‘nun avrupa limanlarında gezmişliği vardır. bir de suyun öbür yakası var. amerikalılar için yapılan gösterimler. tabiki bu kez vapur seferi düzenlenmiyor. belgesel şeklinde hazırlanan filmler amerika'da gösteriliyordu.

    1936 eylül ayında amerikalı gazeteci julien byran hızla kalkınan ülkeyi filme çekmek için ülkeye davet edilmişti. devletin desteğiyle istanbul, ankara, izmir, eskişehir ve kayseri'de çekimler yaptı. gazetecilere mesafeli olan mustafa kemal'i florya'da kumsalda, denizde filme aldı. en ünlü kareleri mustafa kemal'in manevi kızı ülkü adatepe ile florya plajında oynarken çektiği görüntülerdir. birçok var, bir tanesi görsel

    çankaya köşkünde çalışırken, kabine toplantılarına başkanlık ederkenki hallerini filme alarak yaklaşık 90 dakikalık bir belgesel ortaya çıkardı.

    byran aynı zamanda abd'de siyasi çevrelerin yakından tanıdığı bir isimdi. başta abd başkanı franklin delano roosevelt olmak üzere önemli dostları vardı. modern türkiye'yi anlatan belgesel film 27 mart 1937'de beyaz saray'daki başkanın katıldığı özel bir davette gösterildi. gösterim byran'ın yaptığı konuşmalarla birlikte 2,5 saat sürdü.

    roosevelt, bu özel gösterimden yaklaşık on gün sonra mustafa kemal'e bir mektup yazdı:

    "ahiren türkiye’de bay julien byran tarafından alınmış filmi, birkaç akşam evvel beyaz sarayda izledim. nispeten kısa bir zamanda meydana getirdiğiniz pek çok şayan-ı hayret hususatı görünce hissettiğim şevk ve heyecanı size arz etmek istedim. kıymetli şahsiyetinizi evinizde ve plajda küçük kızınız ile oynarken çekilmiş olan resimleri seyretmekle bilhassa bahtiyar oldum. bu, sizin ve benim bir gün birbirimizi mülaki olmak fırsatını bulacağımız ümidini, bende bir kat takviye etti. nadir olan istirahat zamanlarımda bana göndermek lütfunda bulunduğunuz türk posta pulları koleksiyonunu seyretmekteyim. bunlar üzerinde resmedilmiş olan manzaraları, bir gün kendi gözlerimle görmeyi ümit ediyorum. samimi saygılar ve halisane temennilerimle"

    mektubun o dönem gazetelere haber olan hali görsel

    atatürk bu mektubu alınca başkana aynı nezakette mektup yazdı:

    “ahiren türkiye’de bay julien bryan tarafından alınmış filmi seyretmekten duyduğunuz memnuniyeti bildiren 5 nisan 1937 tarihli lütufkar mektubunuzu hakiki bir sevinç ile aldım. mektubunuzda, ahvalü şerait müsade eder etmez, birbirimize bir gün mülaki olacağımız ümidini de izhar buyuruyorsunuz. samimi duygularınız ve modern türkiye’de elde edilen terakki hakkındaki takdirdar telakkinizden dolayı size fevkalade müteşekkir olduğuma inanmanızı rica ederim. bay başkan, bu fırsattan istifade ederek amerika birleşik devletleri hakkındaki hayranlığımı tekrar bildirmek isterim. bilhassaki bizim iki memleketimiz, umumi sulh ve insanlığın saadetini istihdaf eden aynı ideali gütmektedir. size bir an evvel mülaki olmak benim de samimi arzum olduğundan harikulade işler yapmış sevimli ve kuvvetli şahsiyetinizi türkiye’de selamlayacağım güne sabırsızlıkla intizar ediyorum. samimi duygular ve halisane temennilerimle”

    filmin gösterimi beyaz saray’la sınırlı kalmadı. julien bryan sanki kültür elçisi gibi abd’nin çeşitli şehirlerinde “yeniden doğan türkiye” (turkey reborn) adını verdiği konferanslarla filmini göstermeye devam etti.

    kaynak: yurdagül yüksel “atatürk ve roosevelt” atatürk araştırmaları dergisi, temmuz 1999

    * franklin roosevelt, atatürk’ün vefatından sonra “benim üzüntüm, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkân kalmamış olmasıdır” demiştir.

    * abd başkanlarına gelen hediyeler devlete zimmetleniyordu. özel hediye alamıyorlar. atatürk’ün gönderdiği pullar muhtemelen beyaz saray arşivinde tutuluyordur.

  • latince yazilis kurallarindan fransizca yazilis kurallarina kalan garip miraslarindan biridir. b ve p'den önce n yazilmaz, yerine m yazilir ama n okunur. bir baska örnek de istanbul'un fransizca yazilisidir. istamboul, ya da "istambul" yazardi fransizlar yakin zamana kadar. amphi vs. olmak üzere baska örnekler de var, simdilik aklima gelenler bu kadar.