hesabın var mı? giriş yap

  • alın öve öve bitiremediğiniz ibrahim tatlıses aslında bu

    ibo show'da tuğba ekinci'ye yavşayıp, ekinci "zorla numaranı vermeye kalktın orada çalıştığım müdüre de, sonra kovuldum ben o numarayı almadım diye, anlatıyım mı?" diye sorduğunda "yavv karıştırma kardeşim reklama gir" diye programı kesen,

    yine ibo show'da hadise'ye "o iş nasıl gidiyor?" dedikten sonra seyircilerin önünde avucunu açıp yalayan, hadise'ye tekrar dönüp "senin bacını severim", "bu saatten sonra beni sevecek hali yok, şöhret olmuş, şöhret olmasa olurdu" diyen,

    popstar türkiye'de avustralya'dan gelen kadın yarışmacıya önce asılıp, sonra yine başka bir yarışmacıyla beraber görünce, el ele tutuşma üzerinden namussuz ilan eden ve yarışmacı "el ele tutuşmadım ama tutuşsam bile sizi ilgilendirmez, el ele tutuşmak neki?" dedikten sonra "daha neler var diyorsun? hı? şey filmi mi çeviriyoruz burada?" çıkışı yapan,

    yine popstar türkiye'de evli olduğunu bildiği, "eşin burda mı?" diye sorduğu yarışmacıyı "kocana olan aşkın nasıl? müziğin üstünde mi?" diye yoklayıp, yarışmacının ibrahim abi demesinden rahatsız olduktan sonra, "seni sevdik güzel kız" diyen,

    yıldız tilbe'ye canlı yayında türkiye'nin önünde "seni pezevenklerin elinden aldım" çıkışı yapan ve 'kadın onurunun' aslında kendisi için hiç bir anlam ifade etmediğini kanıtlayan kişi.

    dostlar, bunlar herkesin pür dikkat olduğu, tüm sosyal maskelerin takınıldığı kameralar önünde canlı yayınlarda yaşanan rezillikler. bir de kameraların ardında, ibrahim tatlıses'in özel ve iş hayatında, etrafında bulunan/bulunmak zorunda kalan kadınların yaşadığı muhtemel baskı ve tacizi düşünün. perihan savaş'a, derya tuna'ya, asena'ya ve nice kadınlara şiddet uygulayan, yere göğe sığdıramadığınız bu adam, en bayağı üslubuyla yıllarca tv'lerde gençlere kötü örnek olmuştur.

  • yazar kasa atan adam değil, yazar kasa atması için meclise gönderilen adam.

    aynı hafta içinde yazar kasa atma, hastane raporları, rahmetli ecevit'in ayakta duramadığı, meclis basamaklarının ecevit çıkabilsin diye kısaltılacağı haberleri medya tarafından pompalanmıştı. bunu organize edenler; rte liderliğinde siyasal islamcıları iktidara hazırlayan abd (büyükelçi yrd. temsilciliğinde) ve o zamanlar -maalesef- hükümet ortağı olan mhp (tuğrul türkeş temsilciliğinde) idi. haberleri köpürten de doğan medya grubuydu (aydın doğan temsilciliğinde).

    sonra da abd ile iş tutan mhp her nasılsa başka mecraları abd'ci olmakla suçladı. rte'yi iktidara taşıyan aydın doğan da rte tarafından çöpe çıkarıldı.

  • anlamsız polis şiddetinin bir diğer halkası. gün itibarı ile bu ülke bunu da görmüştür.
    zamlara karşı evden getirdikleri yiyecekleri okul arkadaşlarıyla paylaşarak kantini boykot eden lise öğrencilerini okul yönetimi engellemek istedi; yönetimin çağırdığı polis üç öğrenciyi göz altına aldı.
    http://www.milliyet.com.tr/…akika&articleid=1331891

    işin garip tarafı, bir müdür yardımcısı önce yiyeceklerin satıldığını öne sürüp öğrencilere müdahale etmek istemiş de sonra öğrenciler satış yapmadıklarını söyleyince "bu simitlerin içinde uyuşturucu satmadığınızı nereden bileyim?" diyerek boykota son verilmesini istemiş ve masayı dağıtmaya çalışmış. beceremeyince de polis çağırmış.. küçük bir manga halinde gelen polis de, darp ederek o taze beyinleri göz altına almışlar.

    ben senin gibi eğitim neferinin de, göz yumanın da, gelip müdahale edeninde... ya ben lan neyse bir şey demiyorum

  • eğer gece ağrılarım yoksa,
    vücudum uyuşmamışsa uyuyabilmişsem;
    gece mide bulantısıyla uyanıp kusmamışsam, sabah yemek yiyebilmişsem…
    aynaya baktığımda saçlarım varsa ve kaşlarım kirpiklerim.
    ne çok şeye sahibim?

    ne çok şeye sahibim.
    bu dünyada su içerek aldığım kemoterapi ilaçlarını atmam gereken fakat bir yudum su içemediğim, çünkü midemin almadığı zamanlar da yaşadım.

    normalliğin, rutinin sihrine hep inandım. ancak standart donanımlara sahip her insan gibi düzgünce uyuyup uyandığım dağınık saçlı sabahlarımı çok özledim. çok özledim.

    bir sabah kanser oluyorsunuz ve söylendiğiniz tüm normalleriniz hastanenin camlı vitrininde unutulmuş kurumuş bir çiçek gibi solup gidiyor.

    kemoterapiye gittiğim günlerde hastanenin camlı vitrininde, sevinçle yollanmış ama sahibine ulaşamadan solmuş çiçekleri her gördüğümde aklıma kendim geliyor.

    kendime not: yaşamanın kolay olmadığı bu hayatta en önemli şey kendimim. vitrinimdeki çiçekleri asla soldurmayacak, kendimi asla söndürmeyeceğim.

  • kardeşim için sıksık kullanıyoruz bu deyimi biz..

    az önce annemi arayıp, "renkli tabaklarla beyazları aynı anda makinaya atsam bişey olur mu?" diye sormuş..
    annem de ilk otobüse bilet almış, dönüyo bu akşama.. :/

  • can yücel'in şu şiirinden haberi bile olmayan insan beyanıdır

    "zenginlik; sabahları poğaça yiyebilmektir.
    zenginlik; merdivenleri yardımsız çıkabilmektir.
    pencereden bakıp, yoldan geçenleri görebilmektir.
    her akşam kendi kapını kapatabilmektir.
    saçının okşanmasıdır.
    kolundaki saatin geleceği göstermesidir.
    bir sonraki hafta için plan yapabilmektir.
    güzel günleri bekleyebilmektir.
    bazen bir tabak makarnadır.
    bazen iki tane domates ve bir taze ekmektir.
    kendine inanabilmektir.
    zenginlik varlığından mutluluk duyabildiğin herşeydir...
    fakirlikse...
    bir kez tanıyıp,
    sonra yokluğunu öğrenmektir."

  • hiç dikkat ettiniz mi? kötü insanların arada yapmış olduklar iyilikler unutulmaz ve "hep kötülük de yapabilirdi, bak iyi tarafları da varmış" denilirken salt iyi gelmiş iyi giden insan için "kötü biri olmayı da seçebilirdi" diye bir şey denilmez.

    o sadece iyidir, odur onun vasfı.

    iyi bir adam olur, efendi olur ama eş bulamaz. beğenilmez. beğenilse bile aldatılır. keza aynısı kadın için de geçerlidir. iyi bir kadındır, eştir ama aldatılır ihanete uğrar. iyi olmak yetmez bir yerde çünkü.

    iyi birisi öldüğünde de "çok iyiydi" denilir geçilir ama bu kadardır. iyi olmak dünyanın ayarlarında varsayılan olarak atandığı için insanlar iyi değil de, kötü olduklarında fark edilirler. ve yine iyinin iyiliği zaten olması gerekenken, kötünün iyiliğine şükredilir.

    hiçkimse iyi bir insan için "kötü biri olmayı da seçebilirdi ama seçmedi o hep iyi oldu" demez ama kötü bir insan buğday tanesi kadar iyilik yapsa, o iyilik yıllarca konuşulur ve dahası "özünde hep iyi birisi olduğu inancı" ile daha çok bağlanılır.

    iyi insanın bir kez yaptığı kötülük, kötü birinin yaptığı bir iyilikle kıyaslanınca, kötü kazanır...

    belki buna daha somut örnekler verebiliriz. örneğin bülent ecevit mütevazı kişiliğiyle bilinirdi. malda parada pulda gözü yoktu. bir tane toros arabasıyla gider gelirdi meclise. ne oldu? arasıra bu özelliğiyle hatırlanır olsa da iyi birisi olması pek de fayda getirmedi ona. belki onyıllar sonra tarih kitaplarında iki satır söz edilecektir hakkında.

    oysa bir de sert görünümlü otoriter siyasetçilere bakalım. zihindeki yerleri kötüdür ama iyi bir şey yaptıklarında da "aslında özünde iyi" görüşüne iter insanları. öyle ki, insanlar, "bir gün beklemeye değecek kadar çok büyük bir iyilikleri dokunacak" beklentisiyle yaşarlar ömürlerini.

    evet, görüldüğü gibi iyi olmak çok da iyi bir şey değil. iyi olun ama beklentiniz olmasın...

    tanım: gerçek.

    edit: yazar burada kendi iyiliğinden ve takdir görülmesinden bahsetmeyip başlıbaşına "iyi olmak" kavramını ele almıştır.

    iyilik pragmatik beklentiler için yapılmaz. iyilik; tüm din kitaplarında, toplumsal normlarda, gelenek-göreneklerde insanlığın edinmesi gereken doğru bir vasfı olarak öğretilir. bu vasfa sahip olunduğunda da bu kadar kötülerin olduğu bir dünyada iyi olmak, iyi kalmak bir meziyettir ve bunu uygulayabilen kişiler aslında takdir görmelilerken böyle bir takdir yoktur. yani kimse yüceltmez iyi olan kişiyi ama sözkonusu kötü kişi olduğunda, o din kitaplarındakilerin, toplumsal normların, inanışların, adetlerin vaadettiklerinin tamamen tersinde ve üstelik büyük bir adaletsizlikle ödüllendirme sözkonusudur. bunu eleştiriyorum.

    ve iyi birisi nedir? iyi birisi, kötü olabilme iradesi varken bu iradeyi kötü olmamak için kullanan kişidir.

    edit: iyi olmaktan dolayı bir ödül beklemek değil, iyinin iyiliğinin sonuçlarıyla, kötünün iyiliğin sonuçları arasında adil davranılmamasıdır buradaki mesele.

    edit: okuduğumuzu anlıyor muyuz?

    iyi olmamak lazım, iyilikten hayır gelmiyor demiyorum. aksine iyi olunmalıdır. evren iyiler sayesinde ayaktadır. burada eleştirdiğim durum kötülere kazandırılması. kötü birinin bozuk saatin günde iki kez doğruyu göstermesi gibi yaptığı bir iyilik o kişinin tüm kötülüklerini örtmekle birlikte yüceltir. ben bunu vurguluyorum.

    kötü biri yüceltilmediği sürece iyi olmaya hiçbir ödül beklemiyorum.

    editler yetmeyince yeni bir entry yazmak farz oldu(bkz: #70243788)