hesabın var mı? giriş yap

  • gücünü halkın iradesinden, sandıktan aldığı içindir. sen bizim dinimizden değilsin ki bi' kere. nereden anlayacaksın?!

  • yavuzcuk, bunu tekrar tekrar oku, hatta çerçeveletip görebileceğin her yere as. o her zerresini para bürümüş gözlerine insanlık nedir hatırlatır.

    "ne hırsızlık ne arsızlık yaptın da bizi bastırmaya çalışıyorsun? o meydanda olsan sen de yuhalayacak mıydın? ne ben, ne de ailem bizi yuhalatanın da yuhalayanın da ailesini tanımayız, ismini de bilmeyiz, ağzımızdan asla kötü söz söylemez, aklımızdan ve kalbimizden asla kötü düşünce geçirmeyiz.

    ancak biz seni dünyaya getiren o güzel kadını tanırız, ellerinden öper, önünde saygıyla eğilir ve olur da bir haddiniz bilmez ona dil uzatırsa bedenizmizi siper ederiz. sen yine de o onurlu ve güzel kadına laf etme şerefsizliğini gösteren bir alçak olursa, çık ve ilk konserinde beni berkin elvan'ın annesi gülsüm'ü yuhalat. gocunmam, yaralanmam, üzülmem. derim ki şahsenem bacı anamdır ona gelen bana gelsin."

    gülsüm elvan 03/12/2014 ankara

    http://www.cumhuriyet.com.tr/…de_beni_yuhalat_.html

  • j. k. rowling tarafından yazılan ve 11 haziran 2008 tarihinde internet üzerinden yayınlanan 800 kelimelik bir hikaye.
    harry potter'ın doğumundan üç yıl öncesinde geçen hikaye, sirius black ve james potter tarafından yaşanan bir macerayı anlatıyor.

    bir solukta okunabilir:

    hızlanan motosiklet karanlıkta o sivri köşeyi öyle bir hızla döndü ki, takip halindeki arabanın içindeki iki polis de "vay!" diye bağırdı. sergeant fisher, motosikletin arkasında yolculuk eden çocuğun araba tekerleklerinin altına doğru fırlayacağını düşünerek koca ayağıyla frene bastı. ne var ki, motosiklet dönüşünü iki genç düşmeden tamamladı ve kırmızı stop lambasının pırıltısıyla dar sapakta kayboldu.

    "şimdi yakaladık onları!" diye haykırdı pc anderson heyecanla. "orası çıkmaz yol!"

    direksiyonu aniden kıran ve vitesleri hoyratça değiştiren fisher, takipteki otomobili dar sokağa sokmaya çalışırken arabanın yan tarafındaki boyanın yarısı çizildi.

    farların önünde, en az çeyrek saatlik kovalamadan sonra avları, önlerinde duruyordu. iki sürücü, yükselen tuğla bir duvarla, şimdi onlara doğru, homurdanan parlak gözlü vahşi bir hayvan gibi hızla yaklaşan polis arabası arasında sıkışmıştı.

    dar sokağın duvarlarıyla arabanın kapısı arasında o kadar az bir mesafe vardı ki fisher ve anderson, kendilerini arabadan zor çıkardılar. güçlükle, yengeç gibi, zalimlere doğru yürümek, saygınlıklarını zedelemişti. fisher, duvardan büyük göbeğini çekerken gömleğinin düğmelerini kopardı ve sonunda arka tarafıyla, arabanın yanındaki aynayı kırdı.

    "motosikletten inin!" diye bağırdı, sanki zevkini çıkarıyormuş gibi mavi ışığın altında mutluca oturup sırıtan gençlere doğru.

    söylenildiği gibi yaptılar. sonunda kırılan dikiz aynasından kurtulan fisher, onlara baktı. ergenliklerinin sonlarındaymış gibi görünüyorlardı. motosikleti sürenin uzun, siyah saçları vardı. onun bu arsız yakışıklılığı fisher'a fena halde, kızının gitar çalan, boş gezenin boş kalfası erkek arkadaşını anımsattı. ikinci oğlanın da saçları siyahtı, ama onunki kısaydı ve kibirli bir şekilde her yöne dağılmıştı, gözlük takıyordu ve geniş bir gülümsemesi vardı. ikisi de büyük, altın bir kuşla süslenen tişörtler giymişlerdi. kuş, şüphesiz, kulakları sağır eden, ahenksiz bir rock grubunun amblemiydi.

    "kasklar yok!" diye bağırdı fisher, bir açık kafadan öbürüne doğru işaret ederek. "hız limitini – hatırı sayılır bir miktarda aştınız!" (aslında kaydedilen hız fisher’ın bir motosikletin gidebileceğine inandığı hızdan bile fazlaydı.) "polis için durmadınız!"

    "bir sohbet için durmaktan memnun oluruz," dedi gözlüklü çocuk, "biz sadece-"

    "zekiymiş gibi davranma - bir bela yığını içindesiniz!" diye hırladı anderson. "isimler!"

    "isimler mi?" diye tekrarladı uzun saçlı sürücü. "ııı şey- güzel, hadi bakalım. wilberforce... bathsheba... elvendork..."

    "ve bunun iyi olan tarafı, bunu bir kız ya da bir oğlan için kullanabilirsin," dedi gözlüklü çocuk.

    "ah, bizim isimlerimiz, demek istediniz sanırım?" dedi ilki, anderson, öfkeyle tükürürken. "söylemeliydin! bu james potter ve ben de sirius black!"

    "bir dakika içinde her şey senin için cidden kararmış olacak, seni küçük küstah-"

    ama ne james ne de sirius dikkatini veriyordu. aniden av köpekleri gibi tetikteydiler, polis arabasının üstüne fisher ve anderson’ın arkasındaki geçidin karanlık ağzına bakıyorlardı. sonra, aynı akıcı hareketlerle, arka ceplerine doğru uzandılar.

    bir kalp çarpıntısı süresinde, iki polis silahların onlara parladığını hayal etti ama bir dakika sonra motosikletçilerin sadece bir şeyi tuttuğunu gördüler -

    "bagetler mi?" diye alay etti anderson. "bir çift şakacı, değil mi? pekâlâ, sizi tutukluyoruz –"

    ama anderson asla neyle suçlandıklarını söyleyemedi. james ve sirius anlaşılmaz bir şeyler bağırdı ve ön farlardan ışınlar hareket etti.

    polisler etrafında dönüp sonra arkaya doğru sendelediler. üç adam geçidin üstünden süpürgelerle uçuyordu – gerçekten uçuyorlardı –. aynı zamanda polis arabası arka tekerleklerinin üstünden göğe yükselmişti.

    fisher’ın dizleri burkulmuştu. güçlükle yere oturdu. anderson, fisher’ın bacakları üstüne sendeledi ve düştü. güm – patlama – çatırtı duydular. süpürgeli adamların ters dönen arabaya çarptığını ve görünüşe göre, kırık süpürge parçaları patırtıyla çevrelerine düşerken, onların hissiz bir şekilde yere düştüğünü duydular.

    motosiklet yeniden hayata gürledi. ağzı açılırken fisher iki gence bakmak için güç topladı.

    "çok teşekkürler!" diye seslendi sirius gürültülü motorun öteki tarafından. "size borçlandık!"

    "evet, sizinle tanışmak güzeldi!" dedi james. "ve unutma: elvendork her iki cinsiyete de uygundur!"

    dünyayı sarsacak kadar güçlü bir patlama oldu ve fisher ile anderson korkuyla kollarını birbirlerinin etrafına attılar, onların arabası sadece geride bir yere düşmüştü. şimdi motosiklet göğe doğru yükseliyordu. polislerin gözü bunu inkâr edemeden, o havaya yükselmişti. james ve sirius gecede yukarı doğru yükseliyorlardı. arka farları, yok olan bir yakut gibi parlıyordu.