hesabın var mı? giriş yap

  • on yıl falan önce, bir yaz vakti ailecek köydeyiz. o zamanlar babamın en sevdiği çocuğu olan tofaş marka 92 model doğanımızı alıp arkadaşlarla köyün üst taraflarında bir tepeye içmeye gidiyoruz. birkaç kişi daha katılıyor bize sonradan, kalabalığız, içip eğleniyoruz. tam sabahın dört buçuğunda araba yanmaya başlıyor alttan, muhtemelen kuru otlara atılan bir sigara yüzünden. hep birlikte güç bela söndürüyoruz arabayı, motordaki kablolar yanmış, kaporta falan kararmış. sabah altı gibi eve dönüyorum, ne işi varsa o saatte babam avluda karşılıyor beni, dikilmiş bahçenin ortasına, eller arkada bağlı, üstünde atleti, altında çizgili picamasıyla, benim yüzüm falan is içinde, üst baş rezil, kollarımda ufak yanıklar var ama o hiç bakmıyor bile yüzüme, "baba" diyorum, bi yalanlar falan kıvırıcam, fırsat vermeden "sus, içeri git" diyor gözlerini arabadan hiç ayırmadan, içeri giderken anneme sokuluyorum, "ne işi var ya bunun bu saatte ayakta" diye soruyorum, "ne bileyim oğlum, sabahın dört buçuğunda kalktı, içim yanıyor hanım dedi, bir daha da uyumadı, dikildi orda" diyor. ulan diyorum aşka bak, adam telepatik bir bağ kurmuş arabayla, saniyesinde hissediyor, orda yanan ben olsaydım umrunda olmazdı adamın yeminle, devam ederdi horul horul uykusuna ama arabanın lastiği bile inse kalkar sabah dörtte "nefesim kesiliyor hanım" diye.

  • kremasyon uygulamasının mantığı cesedin kısa bir sürede (1-2 saatte) ateş ile yok edilmesidir. 50 kiloluk bir kişide 2.5 kilo kemik, 40 kilo su, 7.5 kilo yanabilen organik madde bulunur. doğal olarak organik madde bu kadar su bulunduğu için yanamaz. başlangıçta cesedin buharlaşıp kuruması için önemli ölçüde enerji şarttır. bu enerji doğal/geleneksel kremasyonlarda odun gibi doğal maddelerin yanmasıyla sağlanırken günümüzde ki kremasyonlarda petrol ya da doğalgaz kullanılır. kremasyon sırasında önce cesetteki su buharlaşır ve organik maddeler yeteri kadar kuruyunca ceset kendi kendine yanar, ilk başta odun/doğalgaz, sonra ise vücudun kendisi yakıt haline gelir ve yanmaya başlar. bu sırada beyindeki sıvı kaynadığından kafatası açılır ve patlar. bugün bu uygulama kapalı mekanda yapıldığı için kimse nasıl olduğuna bakmaz. geleneksel kremasyonlarda, kremasyonu uygulayan kişi belli zamanlarda sopayla cesetin kafasına vurup delik açarak patlamayı engeller (gizli yapar bunu). genelde insanlar yakmanın cesedi çok küçük parçalara ayırdığını düşünür, bu tümüyle yanlıştır. yanmadan sonra arta kalan kemikler daha sonra öğütülür ve küllere karıştırılır. bugün kapların içinde bulduğumuz küller bunlardır.

  • sen kalkıp adı uludere olan yere, sanki orası farklı bir ülkenin toprağıymış gibi roboski de, kabul edilsin. sonra sen kalk orası farklı bir ülkenin toprağıymış gibi "tc askeri buradan geçemez de", onun da kabul edilmesini bekle.

    ya kalkıp oradaki askere saldırmayacaksın, ya da saldırınca ve asker karşılık verince ağlamayacaksın.

  • 4 aylık bi tane var bende. konuşmayı çok kolay öğrendi. yemi dışında pek bir şey sevmiyor. biraz tarhana çorbası seviyor bir de her sabah benim çayımdan otlanıyor. sürekli oyun istiyor. şimdi bu elemanlar kafeslerine çok bağlıdırlar bilirsiniz. geçen arkadaşla konuşurken dedim ki, "ben şimdi bu şerefsizi besliyorum, oynuyorum, temizliyorum ama küçülsem de evsiz barksız kalsam kafesine sokmaz bu beni. iki lokma yem yedirmez tekme tokat dışarı atar." o da hak verdi, gıcık kaptık elemandan. allahın sopası yok demek ki dün sinüzitten geberiyordum. sağ gözümün üstünü matkapla deliyorlar sanki. ilaç falan da fayda etmiyor. kanepeye uzandım geçsin diye dua ediyorum. o sırada bu kafesinden çıktı, uçtu kafama kondu. doğrudan gelip gözümün üzerine oturdu. sıcacık karnı sağ gözümün üstüne öyle güzeldi ki. ağrım hafiflemeye başladı. bu sakin sakin hiç kımıldamadan yatarken uykuya dalmışım. uyandığımda yastıkta yanımdaydı ve başımın ağrısı tamamen geçmişti.

    akşamın o saatinde çıktım ballı yemlerden aldım adamıma. bi gün önceki sözlerimi de geri aldım.

  • babanın tepkisini çok doğal ve haklı bulduğum video.

    buna benzer bir olayı anneme araba sürmeyi öğretirken yaşadım.

    annem düz yolda önüne çıkan çocuğu görünce direksiyonu bırakıp:

    -ayy! çekil yoldan çekil.

    diyerek ellerini sallamaya başladı.

    karşıdaki bisikletli çocuğun suratındaki dehşet ifadesini hala hatırlarım.

  • seinfeld'i izledikçe bu zamana kadar izlediğim hiçbir sitcom'ın gerçek hayata yakın olmadığını fark ettim.

    daha öncesinde friends'in 90'ların günlük yaşamına daha yakın bir dünya sunduğunu, modern family'nin ise modern aile hayatını (2009 - 2020) anlattığı için gerçek yaşamın direkt içerisinden olduğunu düşünüyordum lakin seinfeld'de işlenen her konu, günlük hayatta aslında birebir karşılaştığımız ya da karşılaşmamızın muhtemel olduğu şeylerden direkt olarak besleniyor.

    izledikçe aslında diğer sitcomların ne kadar gerçek dünyadan uzak, kurgusal bir alanda ilerlediğini anlıyorsunuz.

    misal, seinfeld'in çok ilgincime giden bir bölümü vardı: the parking space

    bu bölüme adını veren olay ise şu: george, jerry'nin evinin yakınlarında boş bir park alanı buluyor. bulduğu alana arabayı park etmeye çalışırken ileri gidiyor, ve geriye doğru park etmeye çalışıyor. ancak george oradan çıktığında başka bir araba gelip, o park alanına direkt olarak arabanın ucuyla girdiği için park kavgası çıkıyor. kavgada ise sunulan argüman şu: 'çıktığın için bu park alanı benim hakkım'.

    bu olayı ben çocukken annem, babam araba park ederken hep düşünürdüm, park ederken geriye çıkıp tekrar girerken başkası gelse ne olacak, kimin yeri şimdi diye ve seinfeld'de bunu görünce açıkçası komiğime gitmesiyle beraber bunun amerika'da o dönemlerde bir problem olduğunu öğrenmek şaşırttı.

    park alanıyla ilgili bir diğer bölüm ise the parking garage.

    bu bölümde yanlış hatırlamıyorsam jerry, george, elaine ve kramer, 4'ü beraber avm'ye gidiyorlardı. avm'nin içerisindeki otoparkta, önce aracı park ettikleri yeri, sonrasında ise o dönem telefon olmadığı için birbirlerini kaybediyorlardı. bu olay anlatılırken çok sıradan bir şekilde anlatılıyor, sanki o otoparkta gerçekten biri aracını kaybetmiş ve sizde onu izliyorsunuz gibi.

    başka dizilerde aynı konu işlendiğinde, izleyiciyi güldürmek için binbir türlü öğe sıkıştırılabilecek iken seinfeld'de bu öğeler olmuyor ya da göze batmayacak şekilde, olayı değiştirmeyecek kadar az miktarda kullanılıyor.

    george ile jerry'nin ilişkiler hakkındaki sohbetleri, kramer ve jerry'nin manav ile tartışma yaşayıp kovulması, elaine'in yeni restoran sahibinin çalıştırdığı tüm garsonların elaine'in tabiri ile 'taş gibi' olması nedeniyle işe alımda 'ayrımcılık' yapıldığını düşünmesi, amerika'daki yabancıların vize problemi yaşaması ve daha bir sürü şu an aklıma gelmeyen gerçek hayat içerisinde birebir aynısıyla karşılaşılabilecek olay anlatılıyor.

    ve en ilginci de ne biliyor musunuz? dizideki işlenen olayların birçoğunun hala günümüzde karşılığı var. dönem ne kadar değişse de, özellikle toplum içerisinde yaşanan olaylar pek de değişmemiş. anlamlandırabiliyorsunuz.

  • sonunda birisi çıkıp tinerciyi "poooliiiis" diye bağırtabilmiş. zerre üzülmedim. ülke zaten orman kanunlarıyla gidiyor, en azından suçsuz olan değil şerefsiz olan görmüş ebesininkini bu sefer.

    o adam bunu yapmasa büyük ihtimalle bıçaklanacaktı ve o "poooliiiis" diye yırtınan lavuk da hiç bir şey olmamış gibi aynen devam edecekti her şeye.