hesabın var mı? giriş yap

  • artık net bir şekilde görünen gerçek. 15 yasindakinden tut 45 yaşındakine kadar geniş bir skalada vuku bulmuş görünen delilik hali. bir de kendi sikko profillerini sponsorlu halde reklam olarak karşımıza çıkarmalı yok mu? şaşkınlık dehlizlerinde gezintiye çıkıyorum adeta.

    kız almış abi eline kahveyi yanina mum beride kedi -şaşmaz zaten- böyle bir garip haller pozlar falan altına açıklama kısmına da ya ingilizce kastirmalar veyahut edebiyat soslu cümleler ilistirmeler. nedir abi olayınız? pikniğe gitmiş hatun. sofrada bal kabağı var yahu. napacan la bal kabagini? sırf fotoğraf çekecem diye onu nasıl yanina aldın? bu neyin özgüveni? sahte sahte gulumsemeler. soğuyan kahve, asla içilmeyecek olan yeşil bir su. ne işimiz var lan burda der gibi bakan kahvaltılıklar. kafayı yemenin kaçıncı leveli oğlum bu?

    uzun uzun yazılır fakat kisaca soylemem gerekirse garipsiyorum ya valla bu denli beğenilme sevdasını. elbette herkes beğenilmek ister fakat başka bir çılgınlık bu şahit olduğumuz.

  • marmaray'ın aslında tam olarak marmaray olmamasından kaynaklanan hadise.

    marmaray niye aslında tam olarak marmaray değil? çünkü marmaray'ı seçim öncesi açabilmek için projenin geri kalanının(marmaray cr3) ismini (istanbul banliyö hattı) değiştirerek, sanki şu 4 duraklı sisteme marmaraymış gibi açılış yaptılar.
    filmlerde görürsünüz, her raylı sistemler projesinde ana kontrol merkezi vardır, uzay istasyonu gibi donatılmıştır, otomasyon işlemleri buradan gerçekleşir. işte bu sistem marmaray cr3'i ile beraber yapılacaktı.
    işte 4 istasyonlu haliyle açabilmek için geçici bir çözüm yaptı dhl, gecici kontrol merkezi kurdu. her gecici iş gibi, bu kontrol merkezi de 6 ay-2 sene için kurulmuştu. fakat anlaşılan kullanımı kalıcı oldu.
    benim şahsi kanaatim, bu kontrol merkezinde problem var. fakat haber alma hürriyetimizin kısıtlandığı ülkemizde kimsenin bunu araştıracağını zannetmiyorum.
    zaten 2-3 saate yayın yasağı getirirler.

  • msn rüzgarının estiği yıllar. whatsapp portakalda vitamin, facebook var mı emin değilim..
    hatırlarsınız; kanka kız msn'si var mı? sorusunun sorulduğu yıllar.

    oyun_bozan@hotmail.com adresiyle fırtınalar estiriyorum..
    serpil'le tanıştık. fransa'da yaşayan gurbetçi bir ailenin en büyük kızı.
    zalimguzel@hotmail.fr

    bütün gün serpil'le konuşuyorum. yatıyorum serpil, kalkıyorum serpil. 1 ay sonra o malum şarkı patladı..

    "zaaalim, oyunbozaan. sen de, bu büyü de yalan."

    ''yok artık!! böyle tesadüf mü olur?'' dedik ve aşık olduk.
    o zalim, ben oyunbozan..
    o fransa'da, ben türkiye'de..
    ancak her aşk gibi kısa sürdü ve ayrıldık..
    ----------------------

    yıllar geçti. biz büyüdük, msn tarih oldu.. bir gün serpil ekledi facebook'tan ve yine konuşmaya başladık..

    - biliyor musun? türkiye'ye her gelişimde seni aramak istedim ama bir türlü cesaret edemedim. beni unutmuş olmandan korktum..

    + seni unutmak mı? deli misin sen?
    aylarca yazmanı bekledim. fotoğrafına bakıp içtiğim günlerin sayısını ben bile bilmiyorum.
    ne unutması serpil? anahtarlığımda bile senin resmin vardı. eve girerken seni görüyordum, evden çıkarken seni..
    ne unutması??

    bir hafta sonra malum şarkı patladı..
    " eve senle dönüyorsam, evden senle çıkıyorsam, yine de doyamıyorsam, aşksın.."

    birkez daha başladık, hiç ayrılmamak üzere.
    ama nerdee?
    2 hafta geçmeden, savrulduk gittik yine..
    ------------------------

    aylar, yıllar geçti.. sayısız kez sarhoş, sayısız kez aşık oldum. aldattım, aldatıldım. terkettim, terkedildim..
    unuttum, unutuldum..

    bir gece serpil aradı. türkiye'ye gelmiş, çok özlemiş..

    - gitmeden görüşelim, mesela çarşamba akşamı.
    + çarşambaya çok var. ben de çok özledim. yarın akşam görüşelim mi?
    -bugünkü gibi yağmurlu olmazsa olabilir. haberleşiriz..

    yarın, tıpkı dün gibi yağmurluydu.. yine de buluştuk..

    sarıldım, sımsıkı sarıldım.. ilk kez, rüya gibi, yıllar sonra..
    sarıldık, yağmur durdu, ağladık..

    - artık yağmur yağmaz, sarıldım sana..
    + bırakma beni.

    2 hafta sonra malum şarkı patladı..
    " sana sarıldığım an, yağmur duracaktı.. "

    gel de yeniden aşık olma! ömrümün en güzel iki haftasını geçirdim. güldüm, sevdim, sevildim.. bir daha hiç bırakmamak üzere tuttum ellerinden..

    ancak yalnızca 2 hafta sürdü. önce gitti, sonra bitti.. her zamanki gibi..
    -----------------------

    dün yine aradı. haftaya türkiye'de olacakmış ve bu sefer beni almadan gitmeye hiç niyeti yokmuş..

    " gelir misin? " dedi, " hiç düşünmeden. " dedim..

    hazır olun. yeni albüm kapıda..

  • saçma sapan youtuberların daha iyilerini aldığı yerde gururumuzu okşamış, ülkemizi temsil etmiş birinin aldığı arabadır. helali hoş olsun, kazasız belasız güzel günlerde kullansın.

  • luke: sen benim babamı öldürdün
    darth: hayır luke senin baban benim
    luke: sen benim anamı ziktin
    darth: eh be yeter ne hırs yapmışsın bacak kadar boyunla. dövmedik zamanında asi oldu piç

  • en iyi asimilasyonu türkler uygular demiş üstteki yazar. 800 senelik imparatorluk dağıldıktan sonra zerre kadar asimile olmamış kırk tane balkan, orta doğu ve afrika ülkesi kuruldu.
    buralarda türkçe konuşma oranı sıfıra yakındır ve zerre jeopolitik destek atmazlar.

    afrika’nın yarısı kendini fransız zannediyor. frank kullanıp, fransız futbol alt yapılarına doluşuyorlar.
    adamların tv standardı bile fransız kökenli secam.
    azıcık mantık yahu.

    edit
    secam yerine ntsc yazmışım ama zaten konu o değil :-)

  • obradovic ve bogdanovic sayesinde bir sırp milliyetçisi oldum. avusturya-macaristan veliahti görsem sıkarım iki tane o derece.

  • geçen hafta, 1556-1560 yılları arasında nemçe ilinin türkiye sefirliğini yapmış ogier ghiselin de busbeq'in turkish letters eserini okudum. kitapta o yıllarda osmanlı toplumunun günlük yaşamına ait müthiş bilgilere rastladım. özellikle türk kadınının günlük yaşamı hakkında çok ilginç gözlemleri vardı. sefire göre, türk erkekleri için türk kadınının sosyal yaşama katılması söz konusu bile değildi. bırak erkek arkadaşları veya esnafı, evlendikten sonra kardeşleri ve babası bile kadını neredeyse görememekteydi. zaten dışarı çıkarken sadece gözler ve burunun bir kısmını açıkta bırakan yekpare bir kıyafet giyiyorlardı (aka. çarşaf). bununla birlikte, osmanlı hanımları sokağa karşı ne kadar kapalıysa evlerinde (o döneme göre) anlaşılmaz derecede açık kıyafetler giymekteydi. bunun enteresanlığından bahseden gözlemlerle kitap devam ediyor.

    türk mektupları'ndan sonra, hem türk kadını hem de sosyal yaşama ait diğer gözlemleri tekrar incelemek üzere neredeyse 13-15 sene önce okuduğum helmuth karl nernhard graf von moltke'nin "moltke'nin türkiye mektupları" adı altında kitaplaştırılan mektuplaşmalarını tekrar okudum (von molkte hazretleri 1835-1838 yılları arasında ülkemizde yaşamış askeri bir danışmandır). artık o yıllardaki cahilliğimden mi yoksa kayıtsızlığımdan mı bilmiyorum, osmanlı toplumunun günlük hayatına dair daha önce dikkate almadığım çarpıcı tesptilere şahit oldum. hatta, busbeq'in türk kadını hakkında gözlemlerini neredeyse "kopya çekmiş" diyebileceğim kadar aynı satırlarla okuyunca şaşırmadım değil. bu derece olmasa da başka bir sefirin hatıralarında da benzer gözlemleri okuduğuma eminim (han melik sasani olabilir ama emin değilim).

    aralarında 300 yıl olmasına rağmen toplum yapımızın bu derece muhafaza edilmesi zaten başlı başına incelenmesi gereken sosyolojik bir olgu iken, her iki kişinin birebir aynı gözlemlerde bulunması, insan gibi sosyolojik değişimlere çok hızlı ayak uyduran bir canlı için ayrıca önem taşımaktadır. gerçi yazarların görevleri gereği toplumun alt sınıfları ile değil, paşa, vezir, kazasker gibi üst düzey bürokratlarla muhatap oldukları bir realite olarak karşımızda dursa da kadının topluma karşı davranışları ile özel hayatı arasında bu kadar uçurum olması pek normal değil. demek ki, osmanlı devlet düzeninde ne kadar baskıcı bir dini kurallar silsilesi hakim olsa da "türk" töresinin getirdiği kadına ait özgürlük alanı, çok kısıtlı bir alanda olsa bile devam ettirilebilmiş. çünkü her iki gözlemciye göre erkekler evin dışında ne kadar astığı astık kestiği kestik olsalar da evin içinin tek hakimi yine kadınlar olmaktaymış. zaten cariyelerle geçirilen zaman dışında, dini bir engel olmamasına rağmen tek eşlilik osmanlı elitinde oldukça yaygın bir ilişki şekliymiş. burada kadınların, en azından eğitimli ve elit ailelere mensup olanların "birey ve karakter" olarak bir şekilde hayatın içinde yer tutmaya çalıştığını anlamaktayız.

    tarih, gerçekten çok zevkli ve olağanüstü bir laboratuvar.

  • sen git, makarnayı süzdükten sonra kalan nemi de kurutmak için (!) makarnaları kısık ateşte dinlenmeye bırak, daha doğrusu dinlenmeye unut. onlar dinlenedursunlar, sen bu sefer hakikaten git, dersin başına otur. mutfaktan gelen kokuyu içine çekince git altını söndür, tencerenin dibine yapışan siyah tortuyla başbaşa kal.

    tamam bunu yaptın da, bırak ama değil mi? yok, git içine azıcık su at tencerenin, "kirler yumuşasın." diye tekrar ocağı aç, sonra su kaynayıp bitsin, tencereyi bir posta daha yak.

    hayata karşı çok net bir duruşum olduğu kanaatindeyim.